Sayfalar

25 Ocak 2008 Cuma

Eski uzmanları ne yaparlar?

Çarşamba günü bir arkadaşımız beraber çalıştığı hollandalı danışman ile Hazineye geldiklerinde taziye ile karışık ziyaret amaçlı bize de uğradı. Danışman dediysem öyle kelli felli falan diil. süper yakışıklı. Odada değişik çap ve ebatlarda muhabbet döndü. Bir noktada Hazineye gelen her yabancı gibi adamcağız da ingilizcemizin akıcılığından dem vurdu (kendisi ulaştırma bakanlığına danışmanlık yapıyormuş da), klasik cevabı alıp oturunca bu kez yaş ortalamasına değindi. Bakanlık çalışanları daha yaşlıymış. Ben de "her sene yeni uzman alıyorlar" falan dedim. "the old ones..." dedikten sonra düşündüm, etrafta yaşlı pek kimse yok, nerdeler diye düşündüm, bilemedim ve gülerek "we demolish them" dedim. hepimiz dehşet içinde bastık kahkahayı:)))
Nasrettin Hoca geldi aklıma. Eskiyen ayları ne yapıyorlar? kırpıp kırpıp yıldız yapıyorlar:)

Maskaralık diz boyu

Moralim bozuk ya, sağolsun bizimkiler beni eğlendirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Yaratıcılık ise pek sınır tanımıyor. Nasıl mı?
Hafta başında Gökçe'nin almış olduğu bilimum aromalı nescafe çeşitlerini öyle bir ballandırdılar ki ben de denemek istedim. Fındık ve irish cream. Fındık istemem diyerek diğerine sulandım. Kendime güzel bir kupa hazırladım, masaya koydum. Sonra nasıl becerdim bilmiyorum ama kupayı olduğu gibi klavyemin üzerine boca etmeyi başardım. Klavye bir göl edası ile salınırken ben hasarsız bir şekilde yerimden fırlamayı başardım. Bilge hemen yardımıma koştu, önce klavyeyi boşalttık, sonra masayı temizledik vs.
Ertesi gün işe geldiğimde klavyemin bana bir sürprizi oldu. Önce Ctrl tuşu yerinden oynamamakta ısrar etti ama benim karşı konulmaz gücüm karşısında pes etti. Sonra baktım klavye bağımsızlığını ilan etmiş. Ben backspace tuşuna basıyorum o 54 yazıyor. Spacebar /enter görevi görüyor, alt ok end, üst ok 4 satır aşağı in gibi komutlar veriyor.
Ben de bu zorluklara rağmen azimle ITcilere talep atıp derdimi anlattabildim. Gönderin dediler, baktılar, dediler ki umut yok size yenisini yolluyoruz. Yeni dediysem klavye yeni değil, sadece benimkinin yerine başka bir tane gönderiliyor manasında yeni. Yoksa gelen klavye muhtemelen bir odanın köşesinde terkedilmiş, içinde dönem dönem kımıl zararlıları barındırmış, üzerinde poğaca ve simit yenmiş, gri gölgeli krem rengi bir klavye. Biz kendisini görünce yine Bilge ile kolları sıvayıp 1 saat içerisinde kendisine yeni bir kimlik kazandırdık. Geçmişin kötü anılarını ne kadar temizledik bilmiyorum ama nispeten temiz bir başlangıç yaptık diyebilirim.
Sonra, olaydan 1-2 gün sonra bir sabah masamda otururken gözüm kupama ilişti.
(DİKKAT!: Klavyeye dökülebilir.)
Gülerek içeri gittim. Meğersem bizim muzur Hülya sabah uğraşıp durmuş, benim de ne zaman farkedeceğimi merakla beklerlermiş. Neyse güldük vs, ben masama döndüm. Yarım saat sonra bir yazı yazmak için klavyeme yöneldim ki:
(DİKKAT!: Kahve dökülürse çalışmayabilir)
bunu da görünce bastım kahkahayı.
Aslında ben anlayayım diye ingilizce yazacaklarmış ama...

13 Ocak 2008 Pazar

Güncelleme

Ne ilginçtir ki bloga yazmam gerek gibi geliyor. Ama içimden yazmak gelmiyor. Tabi bunda herşeyin boş ve anlamsız gelmesinin de payı büyük.
Perşembe günü işe başladım. Bedenen mesaideyim ama ruhumla bedenim henüz buluşamadılar.
Hala ablamlarda kalıyorum. Eve gidip tek başıma kalma fikri çok ürkütücü geliyor. Eskiden cazip olan bişeyin insanı bu kadar ürkütmesi ne kadar ilginç aslında. Eve dönmek sanki kabullenmekmiş gibime de geliyor olabilir, bilmiyorum.
Cuma günü puzzle aldım. Haftasonu meşgalesi olur, kafam boşalır diye. 1000 parça, La Palette diye bir resim. Cuma akşam başladık, cumartesi gecesi bitmişti. Kolaymış.