Sayfalar

30 Kasım 2010 Salı

1-2-3 HOP!!!

sabah benden beklenmeyecek şekilde 7:50 de kalktım. nihayet radyolu alarmın faydasını görüyorum. banyo vs derken kuaföre gitmek üzere evden çıktım. tam otoparktan çıktım, caddeye çıkışta bir araba duruyor. haydaaa! adam yolu bloklamış! 1-2 korna çaldım, kimse yok ortalıkta. la havle! öküz vs diyerek indim arabadan. etrafa bakınıyorum. derken bizim embesil yönetici salınarak geldi. onun arabasıymış meğer. öküzcan bırakıp gitmiş. neyse o çekildi yoldan, ben gittim kendi yoluma. derken para çekmek için atm'nin önünde durcam. bankanın yanında da bir okul var. 2. şeritten yanaşıcam sağa ama önde bir hatun durmuş. bekliyorum ki gitsin ben de sağa geçeyim. hatun yavaşça kızı indirdi. kız indi gitti bizimki hala hareket etmiyor. la havle, bekledim biraz daha, baktım gideceği yok "ee senle mi uğraşıcam" diyerek bıraktım arabayı orda atm'ye geldim. tabi ben indikten az sonra kadın gitti, muhtemelen milyon küfürü ben yedim!
atm'ye geldim. tabi ben kadını beklerken sıra oluşmuş. biri tam benden 1 adım önce girdi sıraya. neyse hadi 2 kişi derken atm'yi kullanan da başka bir öküz çıktı. para mı yatırcaktı nedir, salındı da salındı. biz bekliyoruz, o ceplerini karıştırıyor, bişey arıyor. bizim işimiz gücümüz yok ya, dangozun hazırlıklarını tamamlayıp parasını yatırmasını bekliyoruz. lan hepitopu para çekicem, toplasan 30 sn anca sürer. allahın 2 embesili yüzünden 5-10 dakikam gitti.
sakin ol selen, sakin, sakin diye diye attım kendimi kuaföre.
asabiyim kardeşim var mı!!!

29 Kasım 2010 Pazartesi

Bir ankara klasiği

Haftasonu Ankara'daydım. Güya haftasonu tatil, ben de dinlenicem ve arkadaşlarımı görücem. Hepsi yalan. ne doğru düzgün bir plan yapmışım giderken, ne organize olmuşum. yine ordan oraya koşturup, görmek istediklerimin bir kısmını göremeyip ve çoook yorulup döndüm eve.
ne mi yaptım? Önce Serkan'a gidip yeninden kumral oldum. Bu kızıl saçın bakımı çok zor anacım. hemen 2 haftada akıp bakır oluyor.  3 haftada bir boyatmak gerekiyor. sonuç hem daha maliyetli hem de saçıma zarar veriyor. sonuç olarak ben yine çikolata kahve.
Kuaför sonrası quick china tavafı. nefis yemeklerle midemi doldurup ardından kahve ritüelleri. akşama las chicas'da atıştırmalık. eve geliş 11, zıbarıp yatış 12.
pazar koğuş kalk 9.30, kahvaltı 10.30. ardından yine kahve ve kabe ziyareti. ardından kabristan ve bu sefer ki yemek noktası recep usta. bu sefer değişiklik yapıp kaburga dolma değil ali nazik ziyafeti. ardından istanbula dönüş. eve varış? sanırım 11 suları...
yorgunluk diz boyu. 
and içtim bu cts evden çıkmayıp bir o yana devrilicem bir bu yana:)))

26 Kasım 2010 Cuma

Haksızlık etmiyim... halama...

Taylan'ın ölümüne şaşırdığımdan olsa gerek hemen sarıldım klavyeye. sonra bir düşündüm de, halamın hakkını yemişim gibi geldi.
Bayramdan önceki hafta perşembe günü, 11 Kasım, ben tam bir görüşmeye giderken malatya'dan kuzen aradı. "selen'cim, kötü haberim var, türkan halayı kaybettik". ama halam öyle ölümcül hasta değildi ki... kalp problemiymiş.
türkan halam babamın bir büyüğü, komik, esprili bir kadındı. tombik, maharetli. beni inekle tanıştıran:) halamla ilgili öyle çok bir anım yok, netekim yazdan yaza görürdüm ben okurken, sonra çalışma hayatında daha da azaldı görüşmeler. ama her gittiğimizde birbirinden güzel yemekler yapardı. ilk bumbar dolmasını onun elinden yemiştim, bıcik yapardı sonra.. mmm...
cenaze cuma kalkıyordu. babam hayatta olsa mutlaka gitmek isterdi. ben de aileyi temsilen, babamı temsilen atladım uçağa, gittim malatyaya. cenaze arapgire defnedilecekmiş. büyük amcamın kızı füsun da izmirden geldi. aldılar bizi doğru arapgir'e. orada "burda adet bayanlar mezarlığa gelmez" dediler. bizi bağlamaz dedik. biz babalarımızı temsilen burdayız. camide halaya veda ettik, mezarlıkta defnedilirken başucunda babalarımız için yerimizi aldık. dualarımızı edip döndük.
o kısacık günde uzun zamandır görmediğim tüm akrabaları gördüm. küçük çocuk formatında bıraktıklarım genç delikanlı olmuş, liseye gidenler evlenip barklanıp çoluk çocuğa bile karışmış... herkes öyle sıcak, öyle içten ki... hem gönülden sevip hem de bu kadar ihmal etmek akrabaları... anca cenazelerde biraraya gelmek.
sanırım elimizdekinin kıymetini kaybedince anlıyoruz.

Sabah sabah

Az önce internetten gazeteleri karıştırırken bir haber gördüm. "onur bayraktar hayatını kaybetti." bakakaldım habere. tıkladım hemen. allahım bu taylan mı? bir yandan da emin olmak için simay'ı aradım. daha ben "onur bayraktar" diye başlayan cümlemi bitirmeden "evet" dedi. "onur bayraktar", ya da ailedeki ismiyle "taylan" benim eniştenin kuzeni. dayısının oğlu. üstelik onlar bizim gibi de değil, birbirine bağlı, yakın, sık görüşen bir sülale.
bir yandan haberleri okuyorum, diğer yandan enişteyi arayıp başsağlığı diliyorum. böyle bir salakladım sabah sabah. insan yaşlı ölümüne bir nebze daha metin bakabiliyor ama genç olunca... hele de kaza sonucu... öyle üzüldüm ki anlatamam. gene ben dış kapının mandalı... ailenin halini düşünemiyorum... ilk elden biliyorum ki ateş düştüğü yeri yakar...
insan söyleyecek söz bulamıyor işte. ne denir ki, metin olun ve mekanı cennet olsundan başka. onlar bile boş.

25 Kasım 2010 Perşembe

Sersem gibiyim

Kaç gündür sersem gibiyim. Bir yandan kulağımdaki sorunlar diğer yandan iş meselesi ve en sonrasında da geçmişten gelen bazı muhasebeler...
Kulağım dolu olduğu için salak bir formatta dolanıyorum ortalıkta. sürekli bir uğultu ile yaşıyorum. arada açılır gibi oluyor, oh diyorum sonra gene kapanıyor. kırıklık da cabası... böyle bir yorgunluk var sürekli üzerimde. sanırım antibiyotik alıyor olmasam 2-80 yatıyor olabilirdim. Gece de erken yatmama rağmen yatakta dönüp duruyorum. saat 1'e doğru anca dalıyorum ama o zaman da ilaç için tekrar uyanmam gerekiyor. höf pöf yani kısacası.
İş konusunda kısmetim açılır gibi olmuştu ama birden hepsi yeniden tıkandı... hayırlısı diyelim.
Geçmiş muhasebesine gelince; kapattığım bir kapı yeniden çalındı. ne yapmak istediğim konusunda emin değilim. tek bildiğim aynı hatayı 3. kez yapmak salaklığın önde gidenidir.

23 Kasım 2010 Salı

Luxor

Tatilin son günü dalış olmayacağı için Luxor'a günübirlik tur ayarladık. Aslında bu ayarlama işi de kolay olmadı. Bizim kaldığımız otel fransızların gittiği bir yer olduğu için ingilizce bilen rehber bulunamadı önce. bilimum uğraş sonucu ayarladılar da biz de turu yapabildik.
O yorgunluğun üstüne tur için sabah saat 4:30 da kalkmamız gerekti. 5.30 gibi hareket ettik. tabi ben direk uyku modu. arada bir mola, molada çay ve yola devam. 9 sularında Luxor'a varmıştık. Önce karnak tapınağına gittik. kocaman bir yer ancak bizim zamanımız az olduğu için koştur koştur küçücük bir parçasını anca gezebildik. gördüğümüz kısmı bile bende hayranlık bırakmaya yetti. kesinlikle daha uzun bir tatil için gidilmesi gereken bir yer. ordan ayrılıp yemek sonrası nil'de kısa bir motor gezisi yaptık. firavunlar kendilerini nilin suyu ile yıkayarak kutsarmış. ben de elimi soktum suya. gerçi çok pisti, kutsama kısmı pek ümit vermiyor ama o kadar yol gidip nile el sürmemek olmaz dedim.
öğleden sonra da krallar vadisini ziyaret ettik. bu arada hava 32 derece. çöl sıcağı. resmen beynimiz pişiyor. dilimiz 3 karış dışarıda dolaştık vadide. 3 mezar gezdik. sonuncusu zor parkur olsun deme gafletinde bulunduğumuzdan mezardan çıktığımızda hepimiz bayılmak üzereydik. ancak mezar çok iyi korunmuş. yazıtların rengi hala yerli yerinde.
son durak papirus alışverişi. ama geç kalmışız. saat 6 olmadan kontrol noktasından geçmezsek polis şehirden çıkmamıza izin vermiyormuş. biz apar topar ne aldığımız anlamadak atladık otobüse. tam 6 da ilk kontrol noktasını geçtik. ana kontrolü de 5-10 dakika kadar sonra. hepimiz heyecanla polisin hareketlerini gözledik. allahtan geçirdiler de dönebildik.
akşam otele vardığımızda saat 10 olmuştu. hepimiz yorgunluktan bayılmış bir şekildeydik. ergül ve ben gidip bişeyler içip odaya dönüp sızdık.
pazar da geri dönüş yolu zaten...

22 Kasım 2010 Pazartesi

kulak kazası

Az önce yine ablamın zorlamasıyla KBBciye gittim. ben yine "ya giderim bir ara" modunda dolaşmaktaydım. neyse gittim, önce ablam BT çekti. sol kulakta bilmem ne var dedi. sonra filmi alıp KBB uzmanına gittik. çocuk önce filme baktı. ooo çok dolmuş vs dedi. naaptın böyle, solda da var sağda da falan dedi. sonra bir aletle bakıyorlar ya, önce burnuma baktı. "senin burnunda aşırı deviasyon var, sen nasıl nefes alıyorsun" diye sordu. ben de "e alıyorum işte" dedim. bir de üstüne sinuslerde bilmem ne kisti varmış. bu kadar büyüğünü de ilk kez görüyorum dedi. allah dedim ne diyeyim. sonuç olarak sanırım bunca yıldır ben nefes aldığımı sanıyormuşum.
sonra sağ kulağa baktı. kızarıklık var, zorlamışsın dedi. yok dedim sorunlu olan o diil, sol kulak. dur daha ona bakıcam dedi. sol kulağa bakarken adamın dehşeti görmeye değerdi. bir yandan da ablama gösteriyor. kulağın içi kıpkırmızı. nasıl zorlamışsam artık, haşat olmuş kulak. kendi aralarında tıbbi deyimlerle bilmem ne olmasına az kalmış, yok şöyle yok böyle konuşup duruyorlar. doktorun çizdiği karamsar tablo neticesinde biraz şüphelenip "ablam size korkut demedi di mi?" dedim. simay orda yemin ediyor yok öyle bişey diye. dalış zaten yasak da uçmayacaksın di mi deyince haftasonu ankara var dedim. o zaman bilmem ne ilacı falan filan. tıkanıklık da öyle hemen geçmezmiş. 2 hafta falan alır dedi.
kulak o haldeyken ben olsam tek dalış yapmam sen bir de gidip 5 dalış yapmışsın diye şaşkınlığını dile getirdi. ben de cahil cesareti olsa gerek ne diyeyim dedim.
eğer dalmaya devam etmek istiyorsam deviasyon sorununa da el atılması gerekirmiş. ameliyat dedi. hah dedim, modaya ben de uydum. önce şu kulağım bir düzelsin de sonra düşünürüm burun durumlarını...

19 Kasım 2010 Cuma

Kızıldeniz 5. gün

Dalışın son günü:(( zaten 4 günde 8 dalışın anca 4ünü yapabilmişim, kulağımın acısı bir yana buraya kadar gelip dalamamanın acısı başka yana...
Son gün olduğu için diğer günlerde gidip de beğendiğimiz 2 noktaya götürdüler. İki dalışı da aynı debelenme ve kanamalarla, zorla da olsa becerdim. Hele 2. dalış sonunda da bir soytardık ki anlatamam. Komik komik pozlar verip bir sürü foto çektirdik:))
Bir rahatladım ki sormayin:) 10da 6 ile tamamladim turu:) yalnız kulağımdaki hasar harbi çektirecek gibi görünüyor. Umarım uçakta sorun olmaz.
Yarın için Luxor'a gitme plan ve calışmalarımız var. Bir terslik olmazsa daha doğrusu tur ayarlayabilirsek gidip karnak tapınağını gezicez:)))

Hurghada'dan kısa kısa

Daha ilk günden hastalanıp inci'nin ponponlu kukuletasını kafamdan çıkarmadığım, her fırsatta sırtıma mont, havlu koyduğum için adım "alaska" kaldı. Hele de teknede 2 selen olunca rehberimiz mahmud beni alaska diye çağırmaya başladı. Alaska aşağı, alaska yukarı!
2. gün dalamayıp da ergül'le şnorkel yaparken bir yandan da dalgıçlari takip edip yukarıdan şaklabanlık yapıyorduk. Sonra ergül gidip kardeşine 'aşağıdan nasıl görünüyorduk?' diye sormuş. O da 'bıngıl bıngıl' demiş. O andan itibaren de kendimize 'deniz bıngılı' adını taktık. Deniz bıngılı denizin üzerinde yaşar, aşağıdan dalgıç geçerken garip gurup sesler ve hareketler yaptığı görülür gibilerinden yazdık da yazdık:))

18 Kasım 2010 Perşembe

Kızıldeniz 4. gün

Bugün uyanmak pek zor geldi. Ama dün kulakları dinlendirdim ya, dalacam heyecanı ile hazırlandım hemen. Kahvaltı sonrası gene bindik tekneye. Koyulduk yola. İlk dalış akıntı dalışı imiş. Dalışın ortasında çıkma şansı yok yani. Ya daldın ya daldın. Rehberimiz mahmud gelip beni kontrol etti. Dedim deniycem. O da tekneyi tembihledi, dalamazsam beni toplaması için. Akıntı dalışı pek eğlenceliymiş. Herkes hazırlanıp güvertede bekliyor, motor daha hareket ederken ördek gibi peşpeşe atlıyorsun suya. Dışarıdan çok komik göründüğümüze eminim. Neyse zar zor indim gene dibe. Yavaş yavaş ilerlemeye başladık. Birara yükseldik, benim kulak bas bas bağırıyor, body çıkalım mı dedi, yok devam dedim. Meğer o sırada burnum kanıyormuş. Ben farketmedim tabi. Akıntı dalışı pek zevkliymis, yampirik yampirik gidiyorduk, çok komik. Dalış sonunda çıkmaya doğru bir baktık koca bir müren salına salına geziyor. Kıvrıla kıvrıla yanımdan geçti. Ben kıpırdamaya korka korka takip ettim geçişi. Sonra yukarı çıktım. Çıkış gene çok acı çektirici oldu. Gene burnum kanadı. Acı acı acı!
Öğleden sonraki dalışta biraz alçaldım, baktım olacak gibi değil. Yine bırakıp çıktım. Biz ergül'le şnorkel yaptık. Ardından yine saat 4 gibi otele döndük. Biraz snack barda muhabbet ettik. Ardından duş giyin vs gidip otelin karşısındaki cafede oturup muhabbet ettik:) aksam 12 falandı cukka yatak:)

Tur dedikodusu

Dün akşam (yani 3. gün akşamı) ben odadayken oda arkadaşım geldi, hafif heyecanlı durumda. Tam hazırlanırken tlf çaldı. Bu telefonda 'ben ortasında kaldım ne alaka' falan diyor. Allah dedim olay var ama ne. Aman ses etme selen dedim, kitap okuyordum, okumaya devam ettim. Neyse bu gitti aşağıya, ben saçı kuruturken geldi. Senle bisey konuşabilir miyim diye. Hasss dedim. Meğersem tura dalıcı olmayarak gelen 2 ortayaşlı bayan vardı. Bunlar anlaşamamış odada, tartışmışlar vs. Artık aynı odada kalamayacaklarmış, bizim odayı 3leyebilir miymişiz? Amaaan pek mutlu olmadım ama yapacak birşey yok, kadın ortada kalacak, ok dedim ben de. Neyse ben pek mutlu olmayarak ama elimdeki malzemenin heyecanı ile koşturarak havadisleri grubun kalanına yetiştirdim. Bir yandan da, lan eşek kadar kadınlar, ikisi de en az 50, neden anlaşamazlar ki vs diye atıp tuttuk resmen. Sonra gece ben odaya dönerken anahtarı almak için recepe uğradım. Adam dedi ki siz türk dalıcı gruptansınız di mi? Evet dedim, sizden bir kişi apar topar çıkış yapıp türkiyeye döndü. Nasıl yani falan oldum. hikaye sonradan netleşti ki bu anlaşamayan 2 bayandan biri apar topar geri dönmüş! bana faydası ise odayi 3lememek oldu.
Bugün konunun dedikodu kısmı pek eğlenceliydi. Yok o 2 bayan başka bir adam yüzünden tartışmışlar, biri diğerini kıskanmış vs vs. (bu arada bu ilk önce geyik diye başladı ama sonrasında gerçek olduğu öğrenildi!!!) Tam komedi faslı. Allahım sen bizi bu hallere düşürme diye dualar ederek döndük resmen:)

17 Kasım 2010 Çarşamba

Kızıldeniz 3. gün

Bugün yine sabah 7.30 koğuş kalk ile başladı. Akşamki kabuklu ziyafeti sonrası kahvaltıyı geçiştirip tekneye atladık. Yol uzuncaydı bugün. Bir saate yakın tır tır gittik. Benim kulaklar hala iptal. Bugünlük kendimi dinlenmeye aldım. Millet dalarken biz şnorkel yapma kararı aldık. Brifing esnasında bizim rehber burada köpekbalığı olur dedi, bir de kaplumbağa. Ben kaplumbağa aşkına köpekbalığını iplemiycem ama arkadaş ürktü. Resifin kenarından kenarından gitmeye çalışıyoruz ancak nasıl dalga var, biz debelendikçe aynı yerde sayıyoruz. 25 dakikada gittiğimiz yolu 3 dakikada döndük. Kaplumbağa hak getire ama resif balıkları gene süper.
Öğlen yemekten sonra aynı resifin batı yakasına geçtik. Ben gene dalmaktan vazgeçtim. Biz gene taktık şnorkelleri, aslında biraz da istemeden girdim çünkü çok rüzgar var. Yalnız suya girdikten sonra güzelliği karşısında iptal olduk. Mercan yatağı denen bir bölge, rengarenk, balıklar çeşit çeşit. Derken altımızdan bir tane vatoz süzüldü. Anaa diye ona şaşkın bakarken arkadan devasa bir müren kıvrılmaya başladı. Yukarıda dehşetle müreni (adını hamdi koyduk) takip edip ufaktan çaktırmadan motora yöneldik. Bu arada tekne sayısı sürekli artıyor. Bizimkini bulucaz diye yandan yandan bütün tekneleri geçtik, sona geldik, allah allah bizimki yok. Hadi geri dönüyoruz. Bir yandan da lan falan modundayız. biliyoruz bizsiz gitmez ama... İlk tekneye sorduk ileride dedi, biri gittiler he he diye bizi keklemeye çalışıyor. Neyse debelenerekten tekneye ulaştık ki dalışçıların hepsi dönmüş, bir biz kalmışız suda. Bu arada debelenirken başka bir müren (fikri) daha gördük. O da kocaman, bir teknenin altına kıvrılmış dinleniyor. Hem kaybolduk paniği hem de mürenlerin ürkekliği ile attık kendimizi tekneye.
Akşam ki plan hafif / sebze yemek. Son 2 akşam ki aşırı yemekten sonra gayet uygun bir karar oldu sanırım. Şimdi de old town hurghada ya gitmeye çalışıyoruz ama adam dolaştırıyor mudur nedir!!!
Aaa asıl turun dedikodusunu unuttum. Tura gelen 2 ortayaşlı bayan vardı. Bunlar anlaşamamış, başka oda da yokmuş. Benim oda arkadaşına rica etmişler, şimdi bir tanesi bizim odaya transfer oldu. Düdük odada 3 kişi!!! Hayır eşek kadar insanlarsınız, neyi paylaşamıyorsunuz anlamadım ki... Kabağın ucu da bize patladı!!!
...
old town dönüşü başka bir komedi yaşadık. 18 kişiyiz. giderken 2 minibüs gittik. bir tanesinin şöförü bizimle dolandı bile. dönüşte 2. minibüsü bulamadık. bekle bekle yok. napalım 18 kişi aynı minibüse doluştuk ama halimizi görmeniz lazım. minibüs dediysem bizimkiler gibi değil, hindistan fotolarında görülen cinsten. tam tıkıştık hareket edicez, diğeri geldi de apar topar bölündük yine. ama gelmeseydi, hepimiz akraba olup dönecektik otele:)))

16 Kasım 2010 Salı

Kızıldeniz 2. gün

Dün gece saat 10 gibi attım kendimi odaya, ona uyumak değil sızmak denir sanırım. Gece boyu terleyip toksin attım sanırım. Sabah uyandığımda boğaz ağrısı azalmış ancak burun tıkalı idi. Kahvaltıda gene birilerinden ilaç otlandım. Önce burun açıldı ama dalmaya yakın sol taraf alarm vermeye başladı. Deneyelim diyerek inmeye başladım. Sol taraf iptal durumda. 5 mt falan daldım, baktım inilebilir gibi değil. siz gidin ben yukarıdan takip ederim dedim. Yavaş yavaş hem ilerledim hem indim. 10 dakika sonra 8-9 mt inmiştim. Orada gruba dahil oldum. Onlarla dolandım bayağı bir süre. Dalış sonunda yukarı çıkmak daha eziyetli oldu. Sanki birileri kulağıma şiş sokuyor:( bir yandan çığlık çığlığa bağırıyor bir yandan ağrıyor. Neyse bir şekilde acı içinde de olsa çıkmayı başardım. Bu arada sinusleri patlatmışım, hafif kanadı.
Yukarı çıkınca hemen 2. dalışa hazırlanıp sarınıp sarmalandım. Bişeyler yedim biraz kestirdim. 2. dalışı es geçecektim ama rehber burası çok güzel deyince gene kuşanıp indim. Yine aynı terane. Kulaklar sanki saatli bomba. Gene zar zor dengeledim. Zaten max. 10 mt dalıyoruz. Bu sefer sürü halinde aslan balığı, kaya balığı vs vs gördüm. Tam bir görsel şölendi. 1 saat kadar dolandık yine. Çıkış gene eziyet. Kulağım süründürdü resmen. Sinusler gene patladı. Kanadı. Gene çıktım, sanki biri kulağıma şiş sokuyor. Neyse bitirdim dalışı çıktım yukarı, üst giyinmece vs.
Bu dalışları bir de kameraya çektiler. Çok güzeldi:) umarım yarin daha iyi olurum.
...
Akşama gelince: oy oy oy. Akşam balık lokantasına gittik. Balığı boşver kabuklulara dadan modunda, karides, midye kalamar ve yengeç söyledik. Bir de abartmışız ki, bir geldi siparişler, allahım biz 11 kişiyiz, 20 kişi rahat doyar. Karidesler kocaman kocaman, kalamar desen aynen, yengeç zibil gibi, midyeler süper lezzetli. Masada tek eksik var, rakı! Sorduk garsona alkol satmıyorlarmış. Ah ah vah vah formatında yarı buruk hayıflanırken bir arkadaş çantasından rakı şişesinin ucunu çıkardı. Allaaaaah, masa bir sevindi. Sevindi de nasil içicez? Su katmadan, buzsuz vs de içilmez ki bu meret. Lan naapsak ne etsek derken garsonu çağırıp "ya biz dışarıdan gidip alkol alsak olur mu?" dedim. Adam tabi tabi yapınca allah dedim, çığırdım millete "çıkarın rakıyı" diye. Nasıl yani falan oldular. Dedim sordum, sorun yok dediler. Artık bana ne kadar dua etseniz azdır. Bi sevinçle doldu bardaklar. Garson baktı, dedim bizde hazir alınmışı var:))) bu arada ben hasta ya, alkol ucundan acıcık alabildim:((
Töhmeleme formatında yedikten sonra türk kahvesi içtik. Gayet de güzel yapmışlardı. Tüm bunların ardından otele dönüp yatma 11 bile degil!!!

15 Kasım 2010 Pazartesi

Kızıldeniz 1. Gun

Bu sabah bir heyecan bindim tekneye. Su harika görünüyor, yalnız benim boğazımda bir sorun var. Yanmaya başladı. Hemen sedergine ve C vitamini dayadım. İlk dalışı abu ramada isimli bir resifde yaptık. Dev bir müren gordum. Napolyon odur budur bir sürü rengarenk balık. Minik su yılanlarının olduğu bir tarla önünde durduk bir süre. Ben balıklari bekleyip durdum, meğer benim yosun sandığım şeyler minik yılan balıklarıymış. Balıklar ve denizin dibi rengarenk, süperler. 46 dakika suda kalmışız, çok mutlu çıktım yukarı. Yemekten sonra 2. dalış noktasına geldik. Bu arada benim boğaz kötüleşiyor. Neyse birilerinde antibiyotik varmış, akşam otelde alıcam.
İkinci dalışa hazırlandık. Benim birincide kaçırdığım aslan balığı, denizatı gibi şeyleri göstermesi için lideri tembihleyip atladım suya. Ok leştik vs hadin ben iniyorum dedim, başladım alçalmaya. 1 mt, 2 mt... Allah allah kulakta tıs yok. Acık yüksel geri in. I-ıh! Anam, 2-3 denedim yok. 3e indim ağri girdi, çıktım yukarı, dedim body'e son kez deniyorum, ben inemezsem sen git. Netekim benim sinusler tıkanmış, gözyaşları içinde gönderdim grubu. Ben de başka bir arkadaşla tepelerinde şnorkel yaptım. Allahtan reefler çok güzel. Aşağıda ne gördüler bilmiyorum, bilmek de istemiyorum ama reef de kendi başına gayet keyifliydi.
Simdi otele gelir gelmez dayadim antibiyotiği, akşam erkenden yatıcam, yarın da cift doz sudafed ile dalmayı düşünüyorum:))

9 Kasım 2010 Salı

Battı balık artık nasıl çıkar bilinmez!

Haftasonu kendimi kaybettim hükümsüzdür... keşke beraberinde cüzdanımı da kaybetmeseydim. yok gerçekten kaybetmedim, manen:P
Önce bilimum görüşmede / toplantıda giyecek kıyafetim kalmadığından (aslında kıyafet çok da ben onların içine giremez oldum) kendime elbise almaya çıktım. genelde kabeden alışveriş yaparım ama bu kez değişiklik olsun, faik sönmeze gideyim dedim. caddedekinde beden bulamayınca kendimi ablamların oradaki avm'ye attım. bir elbise diye girip 2 elbise, 1 pantalon, 1 kazak alıp, tadilat için bırakıp çıktım (tadilat kısmı önemli, dikkatinizi çekerim, sonra açıklıycam). İndirim mi? o ne ola ki?
ah ulan batıyorum vs derken pazar günü kendimi kızıldeniz öncesi dalış bilgisayarı, palet, şnorkel vs alırken buldum. oooh, ekstreye onlar da eklendi.
sonra saçlarımı 2 ay içinde muhtemelen 6. kez boyattım. anacım bu kızıl çok masraflı bir renkmiş. yeminle boya parası vermekten imanım gevredi. ama olsun, onu da ödedim.
sonra tadilattaki elbiseleri almak için gelip o arada bir de etek ceket atınca çantaya tam oldu. nasılsa kartla alıyorum, sonra başkası ödüyor:)
tabi bir de o koca paketlerle teee bakırköyden eve dönmem gerekti. biraz zorlandım ama taksiler sağolsun, bu acımı da onlar hafifletti:)
saat geceyarısını geçti, ben hala ofisteyim. rapor yetiştirmeye çalışıyoruz. gözlerim kapanıyor. uykum var, sabah erken kalkıcam. imdat!

4 Kasım 2010 Perşembe

Sushi koması

Bence insan ırkına yapılan en büyük kötülük "büyük seçim" ve "yiyebildiğin kadar" menüleri. hani öyle bir menüyü seçip de çatlama raddesine gelmemiş adam görmedim ben. utanarak itiraf ediyorum ki ben de onlardan biriyim.
Dün akşam bir arkadaşla Palladium'daki sushico'ya gittik. Doyasıya sushi yiycez. Önce yavaş yavaş başladık. Şunu deneyelim, bunu deneyelim vs. kendimizden geçmiş bir şekilde yiyoruz. yanına da 1 şişe şarap açtık. ohh... sonra midemiz doymaya başladı ama gözümüz hala aç. bir de şu, bir de bu derken kaç roll yedik emin değilim. ancak en son söylediğimiz 2 roll resmen bitirdi bizi. o 2 roll artık keyif vermekten çıkıp eziyet formatına döndürdü yemeği. her bir taneden aldığım lezzet yerini ıstıraba bıraktı.
tabi üzerine soda... ama sodayı içecek bile yer yok midede... dura dura anca...
lan o son rollu yemeyecektik!!!

3 Kasım 2010 Çarşamba

Fala inanmam ama...

Fala inanmam, falcıya gitmem. gele gidip falcılara verilen paralara çok acırım. hayatımda 1 kere tarot falı baktırdım. o da 2 sene kadar önce taksimde bir kafede. güya iyi bir falcıymıştı. sadece 10 tl kahve parası veriyorsun olayı. o zamanlar da nasıl aşığım. kadın anladı zaar, hep olumlu şeyler söyledi. ben çıktım ki ayaklarım yerde diil. sanırsın çocuk evlenme teklif etti. sonuç? kendisinden bir daha haber alınamadı:)))
neyse bir de susan miller diye bir abla var. astrolojiye ilgisi olanlar çok tutuyormuş hatunu. ben de her ay başında aylık falımı okumayı alışkanlık haline getirdim. gerçi okuduktan birkaç saat sonra ne dediğini unutuyorum. arada tekrar bakıyorum falan. genelde çok alakasız çıkıyor. kadının "aha süper, hayatının aşkı ile karşılaşacaksın" dediği günlerde evde TV izliyor falan oluyorum.
Yalnız 2 aydır söylediği birkaç konu genelleme babında olsa da cuk oturdu. özellikle finansal yorumları resmen cuk oturdu. şimdi geriye dönüp baktım ve helal dedim. neyse allahtan o dönem sona ermiş.
Şimdi bu yazıyı niye yazdım. diyor ki kasım benim için süper bir ay olacakmış. üzerimdeki finansal uğursuzluk azalacakmış, yeni fırsatlar elime geçecekmiş vs. kadın yazmış da yazmış. okurken baktım ağzım kulaklarıma doğru kaymaya başlamış:)))) görücez bakalım:)))

2 Kasım 2010 Salı

İçgüdü

Bizim arkadaşın kardeşini saat 15:30'da mülakata çağırmışlar, hala görüşmeye almamışlar. 2 saat bekleme. birden aklıma kendi başıma gelen bir olay geldi. seneyi hatırlamıyorum ama bezenin ailesi ile yemeğe gidicez. sanırım nikah sonrası yemeği idi. o zaman 95 yılı olması lazım. ama diyorum ya emin diilim. sonuçta onlarla bir yemeğe gidicez işte (bezen help!). benim de gene emin değilim ama sanırım havelsan'la görüşmem var. daha doğrusu ilk görüşmeyi yapmışız ikinci kez çağırmışlar. o gün müsait olmamama rağmen ısrarla o gün çağırmışlar. ama ben galiba halihazırda çalışıyorum ya da öyle bişey. allahım bunuyorum, bezen sen hatırlıyorsan boşlukları doldur.
neyse bunlar ısrarla akşam 6 gibi çağırmışlar beni. diğer taraftan da yemeğe gidicez bekleniyorum. ben 6da koştur koştur gittim ama beklet beklet. yarım saat 45 dakika falan beklettiler. çok sinirlendim. sonra içeri aldılar. hem daha önce görüştüğüm kişi var bir de onun direktörü sanırım. başladık konuşmaya ama ben zaten hem işi çok sevmemişim hem de beklettiler diye sinir olmuşum. görüşme başladı. baktım bana bir önceki görüşmede sordukları soruları tekrar soruyorlar. bir tepem attı. ilk görüştüğüm adam "bu işte başarılı olacağınızı düşünme sebebiniz" benzeri bişey sordu. bir önceki görüşmede cevabı allayıp pullayan ben adamın suratına bakıp "içgüdü" dedim:)))) adamların resmen nutku tutuldu. başka da soru soramadılar:)))) görüşme bitti, ben yemeğe yetiştim. bizimkiler hemen sordular "görüşme nasıl geçti?" ben: "sormayın yaa, adamlar içgüdülerime güvenmediler"
ahahhahah ya unutmuşum bu olayı... çok eğlendim şimdi aklıma gelince:))))

Nevresim takıntısı

Herkesin bir takıntısı vardır sanırım. benimkisi de nevresim takımı. uzun saatler uyumak, yatakta bir o yana bir bu yana devrilmek en büyük keyiflerimden olduğundan mıdır nedir nevresim takımlarına karşı feci zaafım var. deseni itina ile seçilir ama desen kadar hatta daha önemli olan konu dokusudur. yumuşacık olacak, elini sürdüğünde ipeksi bir dokusu olacak. üzerinde pürüzsüz şekilde akacaksın ama kaymayacaksın. saten sevmem. ne o öyle, bir yandan gir, öbür yandan fırla git:PpP ama pamuk-saten karışımı olacak. üzerinde yatarken seni sarıverecek:)))
ellemeden asla almam nevresimi. o dokuyu mutlaka hissetmeli ve onaylamalıyım:)
deseni de sana mutluluk verecek:) baktıkça zevk alacaksın:) rengarenk de olabilir, tek renk de. önemli olan sende uyandırdığı duygular:)
ilk eve çıktığımda hatırlıyorum keyifle kendime birkaç takım almıştım. sonra 1 tane daha, 1 daha falan derken baktım 1 kişi için gereğinden fazla takımım olmuş, e malum madden de külfet. güzeli ucuz değil meredin. kendimi frenlemeye başladım. bir sefer hatırlıyorum yıllar önce unique art'tan bir takım vardı, böyle morlu falan. nasıl güzel. ama 5 yıl önce 150 TL gibi bir rakam. ben gidip gelip yalanıyorum takıma. sonra bir baktım tepe home'da %50 indirim. nasıl mutlu oldum, hemen anında atlayıp aldım anlatamam.
ondan sonra kendime fren mekanizması olarak mağazalardan uzak durmayı belirledim. özellikle unique art ve linens'e girmemeye başladım. kendimi tutamayıp girsem bile aklıma evdeki takımları getirip almamayı başardım.
şimdi bu takıntım nerden mi geldi aklıma. taç'ın web sayfasına üye oldum. bakıp bakıp iç çekiyorum. allahtan ellemeden alamam da kendimi tutabiliyorum:))))
ama çok güzeller yaaa:))))
benzer manyaklığı da arada paşabahçeye girince yaşıyorum. öyle güzel şeyler çıkarıyor ki adiler, aklımdan cinnet geçirip tüm mutfak eşyasını kırıp dökmek bile geçmiyor değil:)))

1 Kasım 2010 Pazartesi

Ben artık advanced bir dalıcıyım:))))

dikkat: uzun yazı!
Uzun bir yazı olacağına dair uyarımı yaptıktan sonra yazmaya başlayabilirim.
Advanced dalış maceramız çarşamba akşamı başladı. eve gittiğimde henüz bavul mavul hazırlamamış olan ben koştur koştur paketlenmeye çalıştım. önce sadece skin'imi götürmeyi düşünürken sonuna doğru kendimi tüm dalış malzememi paketlerken buldum. sonuç: 2 bavul! ha tabi bir de hava soğuk olacak. bereden tut da boğazımı saracak atkılara kadar tıktım çantaların içine. bir yandan dalışları düşündükçe içim üşüyor resmen, diğer yandan kendime küfrediyorum. herşeyi neden son dakikaya bırakırsın diye. bu arada dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyor. tabi trafik felç. tur karşıdan geç hareket ediyor, beni almaları nerdeyse geceyarısını buluyor. Yolculuk yapılacak araç mercedes sprinter, okul taşıtımsı bişey ama allahtan sadece 7 kişiyiz de herkes 2li koltuklara yayılabiliyor. bindim araca, hoca hariç kimseyi tanımıyorum. hocayı da daha önce bir kere 2-3 saat görmüşlüğüm var. biraz gerginim ama salla selen yaa dedim kendime. baktım aslında eğlenceli tipler gibi. neyse yola çıktık biz. ben zaten daha çıkmadan sızma modundayım. hemen devrildim. uyukladım yol boyu. yağış devam ettiğinden pek yavaş gidiyoruz. afyon'a ancak sabah 7'de vardık. kahvaltıyı orda yapıp devam ettik. otele vardığımızda saat 13:00. bu arada yağmur aynen devam. o gün dalış yapmamaya zaten karar vermişiz. ben sanki yolda az uyumuş gibi bişeyler yer yemez odaya attım kendimi. bu arada kemerde de bardaktan boşalan bir yağmur durumu var. hepimiz korkulu gözlerle izliyoruz yağmuru. saat 3 sularında ben uyumaya giderken yağmur kesilip güneş yüzünü gösterinde biraz moral bulur gibi olduk.
akşam yemek sonrası ben yine 10.30 sularında sızdım. sabah kalkış 8, hareket 9. uyandık ki ortalık güneşli. bir mutlu fırladım yataktan. yaşasın dalışları yapabilicez. kahvaltı ardından bindik tekneye, çıktık yola. önce navigasyon dalışı, sonra paris batığı, sonra da geceleyin gece dalışı. yalnız biz yola çıktığımız sırada kara bulutlar toplanmaya başladı. kaptan biraz huzursuz. fırtına ile kovalamaca oynuyoruz resmen. bulutları takip edip ters yöne gitmeye çalışıyoruz.
bu arada dışarısı soğuk ama su süper. 23-24 derece resmen. hani dışarı çıkmazsan sorun olmaz. ilk dalış için giyindik kuşandık, atladık suya. battık, dolandık biraz. pusula elde yön bulmaya çalıştık. önce palet saydık sonra kare çizdik. ardından su altında dolandık ama görecek fazla bişey yok, çıktık. ikinci dalış öncesi arada zaman var, ben çok üşüdüğüm için (ve elbisem ince olduğundan) soyundum. bere kafada eşofmanlara büründüm hemen. yemek vs ardından paris batığına doğru yol aldık. bu 2. dalış da batık dalışımız olacak. bu arada hava koşulları sebebiyle gece dalışını ertesi güne bıraktık. batığa geldiğimizde hazırlanma kısmı tam bir eziyetti. elbiseler ıslak, hava rüzgarlı. o elbiseyi nasıl giydim hiçbir fikrim yok. sadece kendi kendime "söylenme selen, bir amaç için burdasın, keyif almaya bak" diye telkinde bulunuyordum. kıyafetleri giyip tekrar atladık suya. 28 metreye indik bu kez. bir an altımda tekneyi görünce bir afalladım önce. kocaman gemi imiş paris gemisi. ertuğrul bey batırmış zamanında. geminin etrafında dolandık, foto falan çektirdik. sonra yavaş yavaş çıktık yukarı. 5 metrede decomuzu da yapıp çıktık.
çıktık diyorum ama ben böyle eziyet görmedim. nasıl soğuk dışarısı. saat geç olmuş, güneş battı batacak. hava buzzz! biz o ıslak elbiselerle, eşyaları çözmeye vs çalışıyoruz. valla üstümü değiştirene kadar nasıl üşüdüysem bütün gece ısınamadım resmen.
bu arada güye herşey dahil bir tatil köyü kılıklı yerde kalıyoruz ama yemekler felaket. sabah kahvaltıda bile yiyecek doğru düzgün şey bulamıyorsun. güya 5-6 çeşit peynir var ama yenecek gibi değiller. herkes pek mutsuz. dedik yemeği otelde yemeyelim. hazırlanıp kemer'e indik. bu arada 29 ekim tabi. kemer'de kutlama var. bir yandan kebapları götürdük bir yandan konser dinledik. havai fişek vs de attılar. çok keyifli idi. dalış grubu gayet içici. otele dönerken tekila zulaladılar ama benim kendisi ile aram bozuk olduğundan sevgilerimi sunup uyumaya gittim tekrardan.
cumartesi koğuş kalk ve hareket yine aynı saat. bu sefer ilk dalış mükemmel yüzerlik. önce ilk grup gitti, ardından body ve ben. önce dizüstü oturuyorsun kuma sonra kendini ufak ufak kaldırıp asılı kalıyorsun suda. son derece keyifli bişey. ama komik olan ben yükseldikçe tüp ve ağırlık beni geriye doğru çekti. hoca sorun yok dedi, az sonra ben yarı yatar pozisyonda suda asılı kalmıştım. halim öyle komikti ki anlatamam. ama asılı kalmayı da becerdim hani. hoca da bayıldı olaya:) ardından başladık dolanmaya. kumluk bir alan zaten. dolandık vs. derken hoca birden durdu ve bize "tekne nerde?" dedi. hö? bu da navigasyon dalışının bir parçası aslında, yani etrafa ve yönümüze dikkat etmemiz gerekiyormuştu. ama ben kendimi balıklara kaptırmışım tekne nerede en ufak bir fikrim yok. hoca soruyor "tekne nerde?" ben diyorum "bilmem, nerde?" tutturdu siz götüreceksiniz diye. body başka bir yön söylüyor ben başka. neyse başladık gitmeye. body ve ben önde güya tekneye gidiyoruz. gittik gittik derken daha önce hiç görmediğimiz bir kaya kütlesine varınca kaldık. hoca orda artık dayanamayıp tekrar öne geçti, bizi biraz daha dolandırıp tekneye götürdü. meğersem benim teknenin olduğunu iddia ettiğim yer tamamen alakasız bir yermiş. klavuzu karga olanın şeklinde yani... yine de bu dalıştan da geçirdi bizi:)))
çıkıp bişeyler yedikten sonra gece dalışını iptal ettikleri için bu sefer balık tanıma dalışı diye salak ötesi bir dalışa soktular bizi. ulan benim zaten başlıklarla hiç aram yoktur. sebzeleri bile 40 yılda anca öğrenmişim. ne bilem hangi balık ney. daldık, gene aynı kayalığa gittik çünkü orada bir sürü balık var. hoca diyor bu karagöz, bu gün balığı yok papaz balığı, gelin bilmem ne derken 20 çeşit falan balık gördük sanırım. ha şimdi sorsanız hangisi hangisi hiçbir fikrim yok. ama 1 saat kadar yine su altında dolandık durduk.
çıktık bu sefer son dalış için paris batığına doğru tekrar yola çıktık. bu sefer derin dalışı yapıcaz. anam hepimiz yorgunuz. aşağıda ya matematik sorusu çözücez ya düğüm atıcaz. atacağımız düğümün garip bir adı var. japonlar bulmuş sanırsam:P yine indik aşağıya, bastık kumlara. ancak önden giden kızlar kumu öyle bir kaldırıyor ki göz gözü görmüyor. öyle ki bir ara body hariç herkesi kaybettim, lan gemi solda allahtan, en kötü  zinciri bulur çıkarım diye düşünüyorum. o sırada body ile elele tutuştuk, halimiz çok komikti, biraz da yükseldik, baktık diğerleri önde hemen. usulcacık süzüldük yanlarına, çöktük biz de kuma. sırayla düğümleri atıyoz. önce kızlar attı, sonra ben. en son body atacak ama çocuk dağıldı. bir türlü doğru şekilde atamıyor. sonra çarpmaya yöneldi. adam onu da yapamadı. biz aşağıda gülmekten kırılıyoruz. 3-5 deneme sonra dayanamadım, olaya el attım. body ile adım adım düğümü attık, takıldığı yerde parmağımı koydum, nihayet tamamladı düğümü de testi bitirip dalışa devam ettik. ardından yine gezinti ve yükseliş.
37 dakika sonra tekneye advanced dalıcı olarak çıktım. pek mutlu ben:) akşamı da bir balıkçı da rakı- balık ile taçlandırdık. sonra gene gümbürdek yatak:)
pazar sabah 9:30 gibi hareket ettik. anam ne uzun yol. gerçi gidiş kadar zor olmadı dönüş. daha seri geldik. saat 8 gibi evdeydim.
bekle beni kızıldeniz, ben geliyorum:))))