Sayfalar

27 Aralık 2012 Perşembe

5 yıl

az önce yatmaya hazırlanırken gözüm telefonun takvimine ilişti. sonra saate... baktım öylece. evet tam 5 yıl oldu. ankaradaki deprem... hep böyle anımsıyorum o geceyi. ankaradaki deprem evdeki depremin habercisi... ankaradaki deprem...
5 yıl... ne çabuk geçti zaman. acılara alıştık, yokluğunu öğrendik.
5 yıl... şaka gibi...
öyle güzel şeyler gelmişti ki aklıma bugün yazmak için, sonra hepsini unuttum. sadece güzel şeyler gelmiş olduğunu anımsıyorum. ama neydi unuttum.
5 yıl... dile kolay... dönüp bakınca göz açıp kapamış gibi... dün varsın, bugün yoksun...
...
huzur içinde yat babacım, ben iyiyim...
aklın bende kalmasın, ben iyiyim...
sadece seni çok özlüyorum... ama iyiyim...
huzur içinde yat bir taneciğim
canım babacım
ben iyiyim.

26 Aralık 2012 Çarşamba

kabus

Bu sabah gerçek bir kabusla uyandım uykumdan. yani bir kabus uyandırdı beni de denebilir. tabi bu şey bir nevi gürültüydü. önce ne olduğunu tam anlamadım. sonra ezan sesi olduğunu farkettim. ama adam o kadar kötü okuyordu ki ezan mı, sela mı yoksa biri ezan cümleleri ile çığlık çığlığa bağırıyor mu emin olamadım. o kadar kulak tırmalayıcı, o kadar rahatsız edici bir sesti ki anlatamam. adam "aaa"ları uzattıkça uzatıyor ve uzatırken nağme falan duygusundan uzak sadece bağırmış olmak için bağırıyordu resmen. anlamadım. ya müezzin sarhoştu, ya delinin biri minareyi ele geçirmişti. saate baktım 6:30. namaz vakitlerini de bilmem ki teyit edeyim gerçekten ezan mı... böyle şaşkınlıkla bitmesini bekledim.
bittikten sonra bile kulaklarımdan gitmedi adamın sesi. nasıl sarsılmışsam 1 saat uyuyamadım ardından.
yalnız bu yeni müezzin falansa işimiz yaş demektir. yeminle arar bulur diyanete şikayet ederim.
dinle azıcık alakam kaldı zaten, ondan bile soğutacak adam beni!

25 Aralık 2012 Salı

Sabah asabiyeti

Yaklaşık 1 ay kadar önce M&S'dan (ki çoğunuz kabe olarak bilir) çok sevimli bir etek aldım kendime. böyle grili lacivertli, ancak biraz mini.. yani tam benim vücuduma göre:PpP neyse bana ne yaa, çok sevimli ben bunu giyeceğim kriziyle aldım eteği. aynı krizin devamı olarak da 1 aydır kendime lacivert ayakkabı arıyorum. yok anasını satayım hiçbir yerde!!! en son 2 hafta önce Hande ile bir ayakkabıcıya gidip model seçip yaptırdık. hatta cumartesi gidip teslim aldım ayakkabıyı. bootie dedikleri tarzda, gayet şık birşey. arkadan fermuarlı, önde püskülü var falan. (cts ayakkabıyı alma maceralarımdan hiç bahsetmiyorum. sağolsunlar ayak ölçülerimi almalarına rağmen 1 numara büyük yapmışlar, palet formatındaydı. neyse)
bugün bir heves giydim eteği. allahım çok mini. 2-3 kere gidip geldim giysem mi giymesem mi diye, ancak o kadar azimliyim ki giymeye, her görüntüye rağmen yürü selen dedim kendime. sıra ayakkabı macerasına geldi. macera diyorum çünkü 15 dakika falan sürdü. önce sağ teki giydim. giyerken sorun yok pek. ayağı oturttuktan sonra fermuar sert ya, asıldım fermuara ve tataaam, elimde kaldı!! ben ucuna o bana bakıştık bir süre. olsun azimliyim, ittire kaktıra çektim yukarı. bu arada bir baktım parmağımın derisi yüzülmüş. la havle diyerek sol teke giriştim bu sefer. onun fermuarını daha dikkatli çekiyorum. ancak akibeti aynı. o da elimde kaldı. sol taraf daha zorlu olduğu için onu yukarı çekmeyi başaramadım bir türlü. bu arada terledim vs. en sonunda pes ettim. bu sefer fermuarları geri indirme cebelleşmesi başladı. o da kolay değilmiş. bir müddet de onunla cebelleştim. yarım çekilmiş haliyle ayakkabıyı çıkarmayı başardım.
sonra da gidip yeniden kıyafet değiştirme krizine girdim. dolap bana ben dolaba, öyle bakıştık bir süre ve en sonunda gerçek anlamda pes ettim ve elime geçen bir şeyi takıp çıktım sırtıma.
şu anda resmen harpten çıkmış gibi hissediyorum kendimi. yorulmuş olmasam asabi olabilirdim resmen. cumartesi ayakkabıyı götürüp adamların kafasına atmayı planlıyorum:)
höf!

20 Aralık 2012 Perşembe

Macera dolu İstanbul

Salı günü bir telefon geldi ismini şimdi zikretmeyeceğim bir şirketten. Bir pozisyon için görüşmek isterlermiş. Hay hay dedim ben de. ne zaman olsun? perşembe uygundur. ben size detayları maille göndericem dedi çocuk ve kapattık. aynı akşam 6'yı geçe mail geldi. 10:30'a randevu koymuşlar. tamam diye düşündüm ama mail geç geldiğinden adrese neyin bakmadım. mailden 45 dk kadar sonra tlf geldi, ok midir diye. tabi tabi sorun yok dedim. bir yandan da adamların profesyonelliğine hayran oldum.
neyse dün ofise geldim. gönderdikleri bilgilerden toplantı yerine bakıcam. maslak vs olsa gerek diye düşünüyorum. sabah kuaföre uğrar giderim rahat rahat vs. derken krokiyi açtım, ana baktım tem üzerinde nispeten uzak bir yer gibi. hmm olmadı ablamlarda kalır ordan giderim diye düşündüm. sonra krokiyi biraz daha inceleyince ablamlardan daha bile uzakta, tekirdağdan sonra:P olduğunu gördüm. olayın şoku ile planı revize edip akşamdan ablamlara gitmeye karar verdim ve netekim de oyle yaptım.
Bugün hava kar karışık yağışlı veriyor istanbul için. sabah da aynen öyle bir havaya uyandık. neyse ben 9:35-40 sularında çıktım ablamlardan, tıngır mıngır gidiyorum. şaka değil gerçekten tıngır mıngır gidiyorum çünkü hava kadar yollar da berbat! hele bir yerde feci tıkandı, 2 farklı noktada durup telefondan haritaya baktım vs derken 5 dk rötarlı olarak ulaştım şirkete. tabi arabayla ulaştım ama içeri girmek kısmı var asıl zor olan. ana girişe yanaştım arabayla, güvenlik görevlisi dedi ki "hanfendi misafir otoparkına lutfen" dedim "valla çok isterdim ama ayağımda topuklu var, gidersem gelemem, siz parkeder misiniz?" yüzsüzlük bazen çok işe yarıyor. çocuk aldı parketti arabayı. sonra binaya kadar olan bir 50 mt falan yol var. tuzladık dediler. ben de çok yüzsüzlük etmiyim diye milim milim yürürken baktım çocuk koştu geldi, girdim koluna, sefil sefil yürüdüm binaya:)
aynı çocuk dönüşte de bekliyordu beni kapıda. yine koluna girerek arabaya kadar gittim bu sefer:)
görüşmeler benim açımdan çok güzel geçti ama karşı taraf ne düşünür bilmem. adamların yaklaşımı ve profesyonelliğine aşık oldum. umarım olumlu sonuçlanır.
ay bir de işin dönüş kısmı var, arabanın tekeri hafif kabak olunca tırsa tırsa 2 saatte döndüm o yolu. 2 saat bence gene müthiş bir süre. bugün istanbulda ortalama seyahat süresi 3-4 saatten açar kontağı.
böyleyken böyle işte.


18 Aralık 2012 Salı

sevindi gariban

Sevindirik oldum ben:))))
ne zamandır bilgisayarım can çekişiyor. artık 5 yaşını doldurdu. gerçi içindeki vistadan nefret edip kaçak 7 yükletmesem ve o da yakalanıp ağırlaştırmasa gayet iyi çalışacak ve işimi görecek ama öyle olmuyor işte. kanırta kanırta bir hal oldu son 1-2 aydır. hayır oyunlarımı rahat oynayamıyorum:P
bir süredir laptop avındayım. ordan burdan ama sürekli internetten bakıyorum. illa lenovo diye tutturdum. alıştım bir kere 10 yıldan fazladır. neyse geçen ay güzel bir tane bulmuştum ucuza ama ben karar veresiye kaçtı. sonra amazonda dehşet ucuza buldum bir tane. ancak amerikadan gelecek birini bulamadım bu sefer de... aynı bilgisayara burda 2 katı para vermek de kanıma dokunuyor ne yalan söyliyim.
ancak pazar günü alet beni o kadar bunalttı ki "eeeeh!" diyerek ilk bulduğum bilgisayara atladım ve aldım. az önce geçti elime. bi sevdim ki kendisini daha ilk görüşte:)))
bu arada içinde windows8 yüklü... kaçak olayından dilim yandığı için programlı gelsin istedim özellikle. gelince bir heves açtım tabi aleti. ama o ne? karşımda garip bir sistem duruyor. start diye bişey yapmışlar ama bildiğin start olayı değil böyle köşelerden açıyon falan... çözmek için biraz uğraşmam gerekecek sanırım.
asıl komik yanını şimdi söyliycem. aletle biraz oynadıktan sonra kapatmaya karar verdim ama o ne? nerden kapanıyor lan bu alet? start tuşu olmadığı için ordan kapatamıyorum. haydaa oraya baktım yok, buraya baktım ı-ıh... en iyisi mi internetten araştırayım dedim. evet benim gibi zorluk çeken başkaları da olmuş. daha "how to turn off computer" yazarkenden "with windows8 diye kendiliğinde çıktı arama çubuğunda. meğer settings'e girmek gerekiyormuş. yuh yani, settingsden bilgisayar mı kapatılır...
neyse böyleyken böyle işte. ben şimdi gidip akşam yeni oyuncağımla oyniyim. çok heyecanlıyım. ehe!:)

12 Aralık 2012 Çarşamba

Tembelovski

Hayatımıza giren herkesin bir görevi vardır, bazıları görevini tamamlayıp çıkarlar...
İlk kez Çamay'dan duymuştum bu lafı. O zaman çok anlam verememiş hatta "aa ama benimkiler hep kalıcı olur" diye düşünmüştüm.
geçenlerde yeniden geldi bu söz aklıma... ne kadar haklı olduğunu o zaman anladım. genel anlamda yani. hayatımıza giren herkesin iyi yada kötü bir amacı bir görevi var. bazıları her daim etrafımızdayken bazıları dönemsel girip çıkıyorlar. bazıları zor zamanlarımızda yanımızda oluyorlar bazıları keyifli anlarımızda... O an o insanlar hiç gitmeyecek sanıyoruz yada biz hiç uzaklaşmıycaz. ama öyle olmuyor işte. Hayat devam ederken rüzgara akıntıya kapılıyoruz, hepimiz farklı bir yana dağılıyoruz işte.. diğer bir deyişle görevimizi tamamlayıp bir sonraki göreve doğru yelken açıyoruz.
allahım ne genel ne üstü kapalı yazdım di mi... ne yazacağımı benim de bilmememden kaynaklanıyor bu muhtemelen...
birkaç gün önce benim için çok anlamı olan bir dost geldi aklıma. ne zamandır düşünmemişim onu. görevini tamamlayınca usulca sıyrılmış hayatımdan. öyle usul usul yapmış ki bunu, yokluğunu daha az hissetmişim her adımında ve kabul etmişim gidişini.
eğer okuyorsan bir şekil, kadehimi sana kaldırıyorum tembelovski... her daim minnetle ve gülümseyerek anımsayacağım seni...

7 Aralık 2012 Cuma

Çareler tükenmez

Dün akşam uzun bir zamandır uğramadığım kuaförüme uğrayıp, lisedeki orman kaş hocamıza benzeyen kaşlarımı yeniden kadınsal formata döndürmek ve ellerime ayaklarıma hasret kaldıkları ilgiyi vermek istedim. hatta bu iş için biraz da erken fırladım işten. gittiğimde benimle ilgilenecek olan kızın biraz işi olduğundan hadi bari bir de fön çektireyim bu arada dedim. saçlar yıkandı, kurutmaya geçildi, iyi güzel. hatta kızın işi de bitti ve fakat tam o anda elektrikler kesilmesin mi? ben öyle ıslak saçla ve orman kaşla kaldım mı ortada.. sonra dedim ki, saçı boşverin ama bana kaş lazım. açtım telefonun fener ışığını, tuttum yüzüme "hadi bakalım" dedim. ciddi ciddi fener ışığında aldı kaşlarımı... tabi bir yandan o parlak ışık gözüme gözüme giriyo, ama güzellik uğruna katlanacaksın bacım dedim... biçimi yamuk olursa artık napalım diye gülerekten tamamladık işlemi. baktım elektriğin geleceği yok, atkıma sarınıp ıslak saçla döndüm eve. allahtan evde elektrik var da kurutabildim yani...