Sayfalar

29 Kasım 2013 Cuma

kaşık çatlı

selam, uzun zamandır yazmıyorum, daha doğrusu yazamıyorum. bazen aklıma geliyor ama bir türlü elim gitmiyor. yazacak konu gelmiyor aklıma. eskiden her olayda yazmak isteyeceğim olumlu veya komik bir nokta bulurdum. şimdi sanırım bakış açımı kaybettim. özellikle son zamanlarda kendimi kaşlarımı çatmış olarak buluyorum. bunu neden yapıyorum bilmiyorum ama arabada, evde, ofiste her an öyleyim. ya derinden beni sıkan bişeyler var ya da... bilemiyorum işte. geçen bir arkadaşım hayat enerjin azalmış senin dedi. belki de gerçekten öyle oldu. ama çatık kaşlı kendimden hiç hoşlanmıyorum. çok itici... üstelik endişeleniyorum da. nedir benim sorunum diye:( mutsuz muyum acaba? mutsuz da değilim aslında... o zaman nedir sorunum bilmiyorum... falan filan işte..

29 Ağustos 2013 Perşembe

bunca zaman

Bunca zaman elbise konseptine haksızlık yapmışım resmen. neredeyse 40 oldum ve bu seneye kadar o kadar az elbise giydim ki... hele yazın. aman bacaklarım birbirine değecek, sıcaaak diyerekten hayatımdaki yerini minimuma indirdiğim bir kavramdı resmen.
ne kadar yanılmışım.
ne güzel bişeymiş meğer elbise giymek.
bacaklar çıplak, gayet serin serin dolaşabiliyorsun ortalıkta. üstelik tek parça, aman üstüne ne uydurdum derdin yok. takıyorsun, çıkıyorsun. hele de rahat ki...
neyse bu yaz itibariyle elbiselerimi sevgiyle kucaklıyorum:))))

25 Ağustos 2013 Pazar

Sokak insanı

Anladım ki ben insanı değilim. Ben sokak insanıyım.açık hava insanıyım. Evde oturmak bana göre değil valla.
Mesela normalde evde olunca mal mal tv karşısında oyun oynayarak geçiriyorum tüm zamanımı. Üstelik is falan yapmam gerektiğinde nanay. Ne konsantre olabiliyorum ne bisey. Hepsinden öte sıkılıyorum zaten. Ama bu akşam aldım laptopı geldim starbucksa, gayet keyifli bir şekilde oturuyorum. Hatta demin şarjım bitince eve gitmem gerekicek diye çok bozuldum bir an ama bahçesinde de priz varmış, çocuk gibi bir sevindim ki anlatamam:)))
Serin serin oh:)

22 Ağustos 2013 Perşembe

İnsanın kıçı açık kalırsa:)))

Ay ben dün gece (veya bu sabah) komik ötesi rüyalar gördüm. rüyamda Beren Saat'le karşılaşıyoruz. Meşhur diye hemen üzerine atlamıyorum kızın ama bir şekilde muhabbete başlıyoruz ve kaynaşıyoruz. Beraber bir yerle gidiyoruz, koşturuyoruz falan. Bu arada meğer 6 aylık hamileymiş ama o haliyle ordan burdan atlayıp zıplıyor! "kızım deli misin?" diyorum falan. detayları çok anımsamıyorum ama gayet detaylı ve uzun bir rüyaydı. uzun dediysem bildiğim kadarıyla bu rüyalar saniyelerle ölçülüyor ama bana göre uzundu:P fışkiyeyi kim kırdı yaaa?

Fışkiyeyi kim kırdı?

ya şimdi benim işimin bir parçası ekonomiyi takip etmek ya, hadi en baştan oturduk makro öğreniyorum falan, onu geçtim de lan bu piyasalar 3 aydır allak bullak, hergün başka bişey oluyor, lan bu fışkiyeyi kim kırdı??? bende şans olsa sakin döneme denk gelirdim ama nerdeee... illa bir heyecan illa bir hareket... FED denen dana tahvil alımlarını azaltıcak diye millet kafayı yedi resmen. bana da dünya gazetesi, cnbc-e, bilimum ekonomi ve politika yazarı ile mutlu bir birliktelik kaldı. bahtsız bedeviyi çölde kutup ayısı misali... ... alakasız olacak ama bu arada söz konusu abi de tarih oldu... ben azimle adama sempati göstermeye devam ederekten o da bana "ben de seni arayacaktım" martavalı okuyaraktan bugüne geldik. ben de "öeh banane be!" dedim. bu arada benim kırılma noktam annesinin 40ı oldu. adam durdu durdu 40ından önce aradı. ben de salağım ya, gelirim dedim. sonra gelirim dedim diye gitmek durumunda hissettim kendimi ama kendimden de nefret ettim. şöyle bir manzara canlandırın gözünüzde: bir oda dolusu tanımadığım teyze ve ben. başımda mevlüt örtüsü, ben sinirden kuduruyorum. kendi kendime "burada benim ne işim var" diye söyleniyorum. o arada hoca dua ediyor ve benden "amin" sesi çıkıyor. sonra içime dönüp "hay selen, allah tependen vursun emi" geçiyor. dışarıya "amin"!!! böyle bir ruh hali ile sonuna eriştik ve ben oradan nasıl kaçacağımı bilemedim. ben de seni arayacaktım:PpP hödük!

bayram dalışı

Ne zamandır yazasım var ama elim bir türlü gidemedi klavyeye. geçen bir niyetlendim ama onda da aptal internet explorerdan dolayı yazamadım falan filan. şimdi ben nerelerdeyim neler yapıyorum diye merak edeniniz olduysa, keyfim yerinde sayılır. işe gidip geliyorum malum, iş yerinde durumlar eh işte. biraz sosyal boyutunu artırmam gerek, onun baskısı var üzerimde ama olacak inşallah. sonra bayramda dalmaya endonezyaya gittim. seyahati uzun uzun anlatmak isterdim çünkü zaten uzuuun bir seyahat oldu kendisi:) 2 gün yol gittik adaya ulaşmak için. valla abartmıyorum. ben cuma akşam 5 gibi evden çıktım, TR saati ile pazar öğleden sonra 3 gibi falan ulaştık adaya... Önce Jakartaya uçtuk, ardından güya gece orada konakladık ama konaklama derken otele varmamız 8-9, ayrılış sabah 3!!! ardından bir uçakla balikpapan, oradan pırpırla berau ve en son berau dan tekneyle 3 saat adaya!!! yolda artık sefilleri oynadığımızı anlatmaya gerek yok sanırım. Nabucco island diye bir adaya gittik ama ada haritada yok. etrafını 15 dakikada gezersin yani o derece. zaten sadece bizim kaldığımız otel kılıklı şeyden oluşuyor tamamı. dalış haftası askeri kamp gibiydi. 7:15 koğuş kalk 7:50 kahvaltı 8:15 koğuş giyin (elbiseler vs... en sevimsiz adım, ıslak ıslak, ıyk!) 8:30 tekne hareket eder dalış noktasına göre 15-45 dk arası tekneyle yol gitme 9:00 koğuş kuşan atla 50 dk sualtı koğuş tekneye çık 1 saat yüzey zamanı koğuş yeniden kuşan 50 dk sualtı koğuş tekneye dön, 13:00 adaya dönüş koğuş soyun 14:00 öğlen yemeği 14:45 koğuş giyin 15:00 tekne hareket eder koğuş kuşan, dal, çık, soyun 17:00 adaya dönüş koğuş odalara dağıl, duşunu al, hazırlan 19:00 akşam yemeği 21:00 koğuş odalara 21-22 arası koğuş uyu! 5 günümüz aynen bu tempoyla geçti. birtek biz bazı acemiler perşembe öğleden sonraki dalışa götürülmediğimizden dalış yerini masajla süsledik. cuma öğlen de dalışlar bitti zaten. dönüş yolculuğunu anlatmama gerek var mı acep? sabah 6:30 adadan hareket, öncesinde kalkış ve kahvaltı tabi, 4 saat tekne ile berau, oradan pırpırla balikpapan, 5 saat balikpapanda bekleme, uçakla jakarta. akşam 9 otele varış. dönüşte 1 gün jakartada kaldık, biraz etrafı dolaşma şansımız oldu ama eh işte. benim için günün en güzel noktası tapioka tea bulmam oldu. mutluluk naraları attım resmen. akşam 8 de uçağa bindik ve pts sabah istanbuldaydık... ben aslında başka bişey yazacaktım ama unutmadan bunu da araya sokayım deyince uzadı bak sen... dur ona ayrı bir post açayım:)

28 Mayıs 2013 Salı

:((

allak bullak oldum yine akşam akşam. benim için ne olduğunu henüz bilmediğim, özel biri olsun istediğim ama henüz sizli bizli muhabbeti bile tam aşamadığımız biri var. akşam birden annesinin vefat ettiği haberini aldım ve neye uğradığımı şaşırdım. kadıncağız üşütmüştü ama iyiydi, kendisi iş için yurtdışına gitmişti. ne ara ne oldu da öldü şoku ile aradım. seyahatteyken anne fenalaşmış, pıhtı atmış. pat diye gitmiş kadıncağız. sesi allak bullak geliyordu. anneye çok bağlı olduğu her halinden belli. babam geldi gözümün önüne. her kelimesinde ben de yaşadım onunla birlikte, yeniden anımsadım o çaresizliği, sahipsizliği, kimsesizliği. yeniden öksüz oldum, yeniden yetim oldum ben de. gözümden boşalan yaşlara engel olamadım. muhtemelen onu da ağlattım. anladım ama anladığımı anlatamadım. anlatmaya çalıştım ama anlatmak mümkün değil ki bu acıyı, bu duyguyu. 
eve geldiğimden beri sersem gibi dolanıyorum ortalıkta. durup durup ağlıyorum yine. durup durup yaşıyorum yeni baştan. daha çok özlüyorum babamın kucağını. 
haksızlık bu...

29 Mart 2013 Cuma

keyif modu

kutlamalara devam... var ya resmen alkolik olucam bu gidişle...
akşam ünivden 2 kız arkadaşım geldi. şarap peynir somon ve pizza kombinasyonu yaptık. muhabbet muhabbet... üniversite anıları... allahım ne güldüm yine. çoğunu unutmuşuz, herkes birbirine hatırlatıyor. gözümden yaş geldi bir ara.
sonra bir haber aldım. yine gözümden yaş geldi. bu seferki üzüntüdendi. çok sevdiğim bin yıllık bir arkadaşım babasını kaybetmiş. ne acı ki ben bile ne diyeceğimi bilemedim. acısını yaşadım ama söyleyecek birşey bulamadım.
falan filan işte...

28 Mart 2013 Perşembe

Gönül yayları...

bu aralar benim fantazilerime konu olan ama bundan bihaber olan bir abi var ortamda. aslında kendisini hepi topu 1 kez görmüş olup o günden beri fantazi modunda eğleniyorum ve "nasıl yapsam da yeniden görme fırsatı yaratsam" diye kendi kendime düşünüyorum. dedim ya abi olaydan bihaber ve benimkisi tamamen fantazi. yani 2. görüşümde "ay bu muydu" deme ihtimalim de çok yüksek.
neyse geçenlerde bu abiye bir belge vermem gereken bir durum çıktı ortaya ancak ben fantazimin baş kahramanına uğramak için doğru saç/baş/kıyafet/makyaj kombinasyonunu beklediğimden bir türlü bu olayı gerçekleştiremedim. geçen nihayet "tamam bugün olabilir" diyerek alo dedim, onun da yerinde olmayacağı tuttu. bu arada abi evli mi bekar mı çoluğu çocuğu var mı hiç bir fikrim yok:)
bugün tam işten çıkarken lan hadi bir daha deneyeyim şansımı dedim. ancak gene ıskaladım. öyle olunca bari biraz sohbet edeyim diyerek lafı uzatmaya çalıştım. ancak sohbet sırasında "...bugün benim doğumgünüm..." cümlesinin devamında abiden "aa bugün benim oğlumun da doğumgünü" cümlesini duyunca aklımdan geçen "hass... ulan bende de şans olsa zaten.." düşünceleri "aaa ne güzel, çok tebrik ederim. aman da ne mutlu" şekline ağzımdan döküldü ya kendimi ne kadar tebrik etsem azdır:))) bozuntuya vermeden şen şakrak kapadığım telefonun nihayetinde etrafa yaptığım böğürme konuşmaları ayrı bir komediydi diyebilirim.
napalım... sıradaki...

iyi ki doğmuşum ki beeen:)

Yine süper bir doğumgünü geçirdim. Hiç öyle yaşgünü ruh halinde olmamama rağmen dün geceyarısından itibaren yağan kutlamalarla şımardıkça şımardım. gün boyu telefon ve mesajlara yetişmeye çalıştım. öyle güzel bir duygu ki... insanın sevilmesi, hatırlanması...
tabi gireceğim şeker komasından da bahsetmem gerek. öğlen hazineden eski arkadaşlarımdan 2si ile yemek yedik, muhabbet ettik. ardından tatlı faslı. sonra ofise geldim ve pasta kestiler. sonra akşam selim ve pınarla tepenyaki alaturka'ya gittik nihayet. orada da bilmem kaç parçadan oluşan orgazmik bir menünün tatlısı olan dondurmalı ananasın üzerine bir de bana doğumgünü tatlısı getirmesinler mi!

ama işin asıl keyifli tarafını anlatmadan geçemiycem: restoranda bir doğumgünü grubu daha varmış ve onlar oldukça kalabalıklardı. garson elinde maytaplı tabakla gelirken "oleeey" vs diye bağırarak alkışladılar. sonra garson bizim masaya gelince ben koptum. çocuk da "ama buranın" falan dedi gruba. tabi yerlere yattık öyle olunca.  ben de soytardım gayet yüzsüzce:)
olayın müsebbibi ise restoranın işletmecisi. selim'le tanışıyorlarmış ve yanımıza geldi, bir miktar muhabbet ettik. ben de laf arasında doğumgünüm olduğundan bahsettim. adam direk nezaketen yollamış. çok hoşuma gitti ve takdir ettim. zaten yemekler süperdi, şimdi en favori mekanlarım arasında yerini aldı. yalnız kesinlikle çok aç gitmek lazım çünkü öksüz doyuran bir tarzları var:)

25 Mart 2013 Pazartesi

Sınırları zorluyorum resmen!

Son zamanlarda üzerimde tarif edilemez, sınır tanımaz bir şapşallık var ki ben bile hayretlere düşüyorum.
haftasonu eloş'un doğumgünü için istanbul'a gidecektim. hatta dilek'in ailesi ile birlikte arabayla gidecektik ve ben tüm hazırlıklarımı bu yönde yaptım. derken cuma akşamı gelen telefonla (feci hasta olmuşlar) bir an kendi başıma kaldım. üstelik hava da bozdu ve kar yağışı başladı. böyle olunca karlı havada o yolu tek başıma gitmek yemedi ve gecenin bir yarısı (aslında 10 falandı) apar topar uçak bileti bulup planları revize ettim.
neyse cumartesi sabah kalktım, sallana sallana hazırlandım, arabaya atlayıp alana gittim. tam alana girdim "ay yaa para çekecektim, dur atm'lere gideyim" derken birden kafama dank etti. cüzdan yanımda değil!!! yani kimlik yok, kart yok, para yok!!! akşam bileti almak için yatağımın başucuna getirdiğim cüzdanı orada bırakıp çıkmışım evden. uçağın kalkmasına yarım saat falan var, araba otoparkta (ki oradan çıkarmak için de para lazım), hayatta eve gidip kimlik yetiştiremem. naapsam derken aklım cepbank geldi. hemen bir garanti atm'sine gidip kendime para gönderdim. parayı çekince bir gıdım rahatladım - en azından eve geri dönebilicem - ama bu kez de uçuşa nasıl gidicem.
bu sefer bankoya gidip bir görevliye durumu anlattım. beni polise yönlendirdi. meğer polis tc kimlik numarası ile kontrol edip geçici bir belge düzenleyebiliyormuş. neyse o sayede bindim uçağa. yani istanbula gitmeyi başardım.
istanbul ayrı bir macera. 2 gün boyunca kimliksiz kartsız elimi kolumu sallaya sallaya dolaştım. param bittikçe cepbank ile kendime para gönderdim. ayaklı reklam panosu gibi dolaştım. (bu arada herşeyi nakit harcayınca insan 2 günde ne kadar para harcayabildiğini görüp dehşete düşebiliyormuş!) akşam arkadaşlarla yemeğe gittik. bana sürpriz doğumgünü yapmışlar, pek mutlu oldum, şımardım vs. gecenin sonunda ablamların arabası ile dönecektim eve ama beynimi yıkamaları (alkol yoktu ama ehliyet de yoktu) sonucunca taksiye vurdum kendimi.
pazar ayrı bir geyik. sabahtan kalkıp önce bıdığın doğumgününe gittim sonra dilek beni akşam alana bıraktı ve asıl macera orada başladı. meğer ankaranın uyguladığı sistem kontrolü ile uçağa binme izni istanbulda uygulanmıyormuş çünkü her bölge kendi valiliğinin iznine tabiiymiş. ben alanda öyle kaldım mı! allahım istanbula geldim ama dönemiyorum. otobüs ile dönsem, araba alanda. şehre varınca tee alana gidip oradan arabayı almam lazım. artık sabaha karşı falan evde olurum.
o sırada polisin yanından ayrılıp yine de de thy'yi zorlayayım dedim. adamlara sordum aynı durumu. oradaki görevli "miles and smiles kartınız var mı?" dedi. evet oldum birden. benim öyle ıvır zıvır kartları taşıdığım bir kartlığım var. o çantamdaydı. tam adama göstermek için miles and smiles'ımı ararken mezunlar derneği kimlik kartımı buldum aynı yerde. fotolu üstelik. bir anda yüzümde güller açtığını söylememe gerek yok sanırım. böyle mutlu mesut yollandım kapıya:)))
sonuçta haftasonu tam bir macera kıvamında geçti.
uzun lafın kısası: ne yaparsanız yapın kimliksiz çıkmayın kardeşim yola ;) boşuna fazla heyecan!

21 Mart 2013 Perşembe

tadilat neyin...

Evim güzel falan filan ama ev güzel olduğu için hiç kusuru da kalmasın diye bir ruh haline kapıldığım için tesisatçılarla akraba olmak üzereyim.
Önce banyo lavabomun sıcak suyunda sıkıntı vardı, "yok yaaa yüzümü ılık suyla yıkamak istiyorum beeeen" diyerek bataryasını değiştirttim. tabi doğru bataryayı bulana kadar 2-3 kere gidip gelmeleri gerekti. Bu arada duşakabinin gideri çekmediği için duşlarımı ördek formatında alıyordum. ona da bakın dedim. çabaladılar ama en sonun "abla (bu arada son zamanlarda o kadar çok "abla" oldum ki artık benimsedim) bunu sökmemiz lazım" dediler. e kendisi evin bir parçası olduğu için önce ev sahibinden izin almam gerekti. netekim aradım ok aldım ve önceki akşam gelip 3 saate yakın onunla cebelleştiler. söktüler yeniden taktılar vs. bu arada bol bol silikon kokladılar. ben acık baktım çok keskin kaçtım hemen oradan. 3 saatin sonunda kenar çıtası yetmediği için son işi bir sonraki güne bırakıp gittiler.
dün akşam sözleştiğimiz saatte eve gittim. anahtarı kapıya soktum ama girmiyor. takıldı gıcık. hayır sabah kitledim daha ne bu kıllık. neyse allahtan bir önceki akşam kapı açtıklarından da bahsetmişlerdi. hemen aradım kapıda kaldım diye. gelip önce kapıyı açtılar, sonra duşakabinin işini bitirdiler. bir de kilidimi değiştirdiler. artık resmen akraba olduk çoçuklarla:)
neyse şimdilik görünürde başka sorun yok g,b,. tabi daha duşu kullanamadım. kuruyacakmış o silikonlar. bakalım akşama test edicem. gene çekmezse kendilerini asmayı düşünüyorum bir yerlerden:)

12 Mart 2013 Salı

tanıştık galiba

Dün İstanbulda şirketin yöneticiler toplantısı vardı. Adile Sultan Sarayı diye bir yerde. çok güzel bir yer yalnız, manzarası vs süperdi.
Toplantıya biraz erken gitmişim. kimseyi de tanımayınca bir köşeye sığınmamak için bayağı cebelleştim. Ardından patron geldi ve habire birileri ile tanıştırdı beni. sonuç? hiçbirini anımsamıyorum:))
bu arada en nefret ettiğim şey başıma geldi. Önce telefonumun sesini kapadım sonra patron gelince arar diye geri açtım ve sonra kapamayı unutmuşum. toplantının başında bangır bangır çalmaya başlamasın mı! neye uğradığımı şaşırdım. allahtan kucağımdaydı ve fazla çalmadan kapadım. ama o anda alı al moru mor olmuştum valla. bir de patron sağolsun bizi inek öğrenciler gibi büyük patronların hemen arkasına oturtmasın mı! ceo'nun kulağının dibinde bangırdatarak "wrong" çaldım ya ne diyim...
benim işe alma görüşmesinde şu toplantıyı benim bitirdiğim adam görevi bir diğerine devrediyor. bu toplantı bir nevi onun da vedası idi. kendisini pek sevmiştim, gidişine çok üzüldüm.
başkaa... ha evet toplantı sonrası yemekte 2 kadeh şarap içtim. 6 aylık detoks sonrası 2 kadeh bile çarpabiliyormuş insanı!
böyle işte:)

Eşek olayı...

Bu aralar bir şapşallık var üzerimde. Bugün de İstanbul'dan dönerken uçakta cep telefonumu düşürdüm. Artık kafam ne haldeyse ne yaptımsa telefonu inince açmak için çantama baktığımda telefonu bulamadım. sonra çantaya bir daha baktım, bir daha baktım, inanmadım bir daha baktım. ama ikincisinde de yoktu üçüncüsünde de ve sonrakilerde de. sonra belki paltomun cebindedir diye oraya baktım. cebimde de yok. sonra oturduğum koltuğa baktım, onda da yok. nedense gayet sakin bir şekilde indim uçaktan, inerken hosteslere sanırım apronda düşürdüm dedim. onlar da beni kayıp eşyaya yönlendirdiler. kayıp eşyaya gidene kadar anımsadım ki uçağa binerken tlf elimdeydi. gittim oraya, anlattım derdimi, uçağı düzenleyenlerle irtibata geçip koltuğumun oraya baktılar ama ı-ıh. dediler ki uçak istanbulda iyice temizleniyor. siz bi onları arayın sonra.
ben de öyle yaptım. istanbul'u aradım, TAV'ı aradım. Uçağın içinden THY ama uçak harici bölgeden TAV sorumluymuş TAV bizde yok dedi. Son şans akşam temizliği sonrası uçaktan çıkma ihtimali.
Bir yandan bütün verileri kontak bilgilerim vs herşey içinde, aklım çıkıyor, bir yandan bulunacağına dair bir his var içimde, öyle panik yapmıyorum veya hemen çözüm üretme yoluna gitmiyorum.
öğleden sonra bir mail geldi kayıp eşyadan, bulamamışlar. biraz moralim bozuldu ama yine de akşamı bekledim. temizlenirken uçaktan çıkacağına eminim çünkü:P
sonra az önce yine aradım istanbulu. yok dediler. uçaktan çıkmamış:( ben de olayı en başından uzun uzun oradaki görevliye anlattım. şuraya gittim şunu dediler, burası bunu dedi vs. Kız bayağı ilgilendi ne yalan diyim. sonra "bir dakika son listeye bakayım" dedi. sonra geldi, elinde siyah bir iphone varmış dış hatlardan. ı-ıh dedim. sonra bir de trabzon uçağından çıkan bir tane var dedi, şarjlı kılıf içinde. allah dedim. tlf açıkmış, bir çocuk fotosu var dedi. TAMAM! dedim. sonra içine baktı. bir mail veya mesajda yaptığım alışverişe dair gelen mesajı okudu ki içinde adım geçiyor. budur! dedik. bir sevindim anlatamam:))))
diyorum ki allah sevdiği kuluna eşeğini önce kaybettirir sonra yeniden buldururmuş. benimki de o misal oldu. ama daha ilk dakikadan içimde bulunacağına dair bir his vardı. yoksa eğerkendimi tanıyorsam şimdiye çoktan gidip yeni bir telefon almış olurdum.
ben bu işle ilgili de böyle bir ruh halindeydim. sanırım olacak şeyler benim içime doğuyor:) erdim mi nedir:P
yada evrene olumlu düşünce gönderince olumlu gerçekleşiyor herşey:)))

4 Mart 2013 Pazartesi

Rezilligin daniskasi

Cuma gunu gecici olarak bana ofisin arabasini verdiler. Benimkisinin gelmesine bir sure var daha. Once renk sececekmisim vs. Neyse cuma aldim gittim. Bende bir heyecan bir heyecan. Boole kiyamiyorum ki kullanayim aleti.
Sonra cts sabah eve gidicem ki temizlik ve yerlesim yapilsin. Ciktim kuzenlerden bindim arabaya, allah allah el freni isigi yaniyor. Lan bu aletin freni nerde ki ben ne zaman cektim bunu. Saga bak sola bak, orayi kurcala, yok. Bi 10 dakika arabada cebellestim, internetten aradim, bulamadim. Bu arada eve kadin gelicek gec kaliyorum onun panigi de var. Sonra selim'i aradim. Yazik o da uyuyormus. Sonra artik ofisin simdiki mudurunu aradim caresiz bir sekilde. Adam kahkahayi basti tabi duyunca. Dusunsenize sabahin 8:30unda hem de cts sabahi tipin teki bu arabanin el freni nerede diye ariyor!!!!
Neyse meger orada bir kol vardi, kaputtur diye ellememistim. O imis!
Oyle iste, gormemisin modunda :p

Ofisimden manzaralar

Eveeeet 1 Mart itibariyle isbasi yaptim. Hatta aslinda son 1 haftadir neler neler yaptim. Once ev buldum, sonra evi tasidim, yerlestim. Her turlu elektrik, su vs islerini hallettim ve iste gecen cuma da isbasi yaptim.
Ofis kocaman, icinde benden baska 4 kisi var. Biraz yalniz bir ortam. Bir de agir abla olma durumundayim biraz. Oyle sohbet moduna giremiycem anladigim kadariyla. Cok sıkıcı:(
Her Selen Hanim dediklerinde donup arkama bakmamak icin kendimi zor tutuyorum. Selen hn kim yaa!!! Sonra bozuntuya vermeden ben de onlara ahmet bey ayse hn falan diyorum. Tabi isimler fiktif;)

6 Şubat 2013 Çarşamba

bana ne!

Evet itiraf ediyorum ben kıskanç bir insanım! yalnız yanlış anlaşılmasın, kıskancım derken insanların sahip oldukları şeyleri asla kıskanmam, umurumda bile olmaz. ben arkadaşlarımı birbirinden kıskanırım!!! oldum olası böyleydim ve değişmiyor huyum yapacak bişey yok. sadece bunu kabullenmeyi ve bunla yaşamayı öğrendim. eskiden bu yüzden problem çıkarırdım, artık onu da yapmıyorum. kendi kendime kıskanıp üzülüyorum sadece...
neleri mi kıskanıyorum... mesela arkadaşlarım bensiz buluşmuşlarsa... yada benim tanıştırdığım iki arkadaşım benden iyi anlaşırsa, birilerini benden daha çok severlerse (evet herkes en çok beni sevmek zorunda!!!), yeni arkadaş edinirlerse, benden çok görüşürlerse, beraber tatile giderlerse, beraber gezerler ve zaman geçirirlerse... kıskanıyorum kardeşim yapacak bişey yok...
neden dile getirdim şimdi bunu diye merak ediyorsanız, az önce çok sevdiğim 3 arkadaşıma mail attım. bunlar benim tatilden arkadaşım ve minik süper çekirdek bir grubumuz var...dı... bu sene o gruba birkaç kişi daha eklendi. ama ben ısrarla o yeni eklenenleri kendi küçük dünyama dahil edemiyorum. kendi başlattığım mail silsilesine hala 4 kişi olarak başlıyorum... onlar benim arkadaşım bana ne!!! yenileri gelmesin, ilgi dağılmasın:)))
siz de; en çok beni sevin, katil etmeyin insanı!

Çookkkk sevindim:)

Az önce BAT'de beraber çalıştığımız ve benden çok kalbini kırdıkları bir arkadaşımla konuştum. O da benden 6 ay sonra ayrılmıştı. Low profile takılmayı tercih ettiğinden kendisi için "başka yerde iş bulamaz" vs diye atıp tutuyorlardı. Gayet de iyi bir yerde gayet de güzel bir pozisyonda işe başlamış. O kadar sevindim ki, bu da ismi lazım değillere kapak olsun dedim kendi kendime:))) hatta sadece kendime demedim, ona da dedim:)
yeminle en az kendim iş bulmuş kadar sevindim. ben de şu imzayı atıp başlasam tam olacak:)))
süper süper...

5 Şubat 2013 Salı

piyango çıksın banaaaa...

Allahım yine hiiiç işe gidesimin olmadığı bir döneme girmiş durumdayım. tam 4 gündür bir sunum hazırlıycam, yaydıkça yaydım. bitemedi gitti anasını satiim. hayır zaten varolan raporu sunuma çeviricem, zor bir şey değil yani!
İşsiz günlerimi çok özledim lan. sanırım bir insana yapılabilecek en büyük kötülük onu bir süre işsiz bırakıp bu dönemden zevk almasına sebep olmak! hani daimi bir gelir garantim olsa, az da olmasın mümkünse, hayatta dönüp arkama bakmam. kariyer vs tamamen palavra... keyif aldığın ne varsa onlara zaman ayır, onları yap... tiyatro, sinema, gez, dolaş, oku, izle, yine gez dolaş... hayır işleri yap, ne bileyim herşey ofise gelip bir bilgisayar ekranına saatlerce bakmaktan iyidir bence...
evet ben piyango bileti almaya, loto oynamaya devam edeyim. devam edeyim derken, düzenli aldığım oynadığım izlenimi edinilmesin. arada bir unutmazsam anca:)

31 Ocak 2013 Perşembe

bi uyusam

allahım diyorum ki bugün ben bir yatsam uyusam, 1 ay sonra kafamdaki bütün soru, sorun, belirsizlik vs çözülmüş olarak uyansam. sonra kalkıp hayata devam etsem. sihirli bir değnek dokunsa hayatıma herşey günlük güneşlik olsa. bu arada ben de kafayı yemesem. ne güzel olurdu di mi?
birkaç gündür içim limeleniyor sanki. birileri veya bişeyler durum durup etimi didiyor gibi hissediyorum. bir kusma duygusu, bir gerginlik, bir ürperti... yeminle kendimle başbaşa kalmayı özledim. şöyle bütün dünya ile bağlantımı koparsam birkaç günlüğüne, yataktan yada evden hiç çıkmasam. yapmam gereken ve beni bekleyen dağlar yok olsa, sadece boş boş tv izlesem mesela. hiçbir dert keder aklıma gelmese, yapılacaklar listesi gözümde büyümese... üzerime karabasanlar çökmese, korkmasam, ürkmesem, daralmasam, bunalmasam... bir yüzüm gülse, bir mutlu olsam... bir oh be desem...
bunları yazarken bile sanki birşeyler üzerimde tepiniyor. ben hayatla savaştıkça o bana karşı duruyor sanki.
beni en çok beni beklediğini düşündüğüm kabuslar yoruyor. of.

28 Ocak 2013 Pazartesi

huzur istiyorum...

Babamın evini yılbaşında gerizekalının tekine kiraladım. 15 gündür de kendisi ile didişiyorum. kombi bozulmuş, yaptıralım dedim. hayır ben çıkıyorum dedi. ben de iyi ama daha yeni girdiniz, beni zor durumda bırakıyorsunuz, 1 yıllık sözleşmemiz var dedim. sonra kıyamet koptu zaten. annesi soğuktan hasta olmuş, beni ihmal ve ayıplı mal vermekten dava edicekmiş vs şeklinde milyon tane tehdit savurmaya başladı. en son evi boşaltmış. depozitomu geri ödeyin diyor. ben de evi kuzenime teslim edin ödiyim diyorum. o da ısrarla evi teslim etmiyor. anahtarı site görevlisinden alacakmışım. ben de evi görmeden iade etmem depozitonuzu diyorum. inada mı bindirdi nedir, bilimum tehdit dolu mesajlar atıp duruyor. ben de avukata başvurdum. bakalım ne olacak sonumuz:)
salak adam kabul etse mustafa abi ile buluşmayı ve evi teslim etse sorun kalmayacak...
haha bir de demiş ki içeride değerli eşyası varmış, eğer ben yasal yollar dışında eve girersem haneye tecavüz ve hırsızlık davası açacakmış. töbe yarabbim yaa..
gerçi iyi oldu, açsın davasını görsün gününü, ben de ondan alacağım parayla eve manto yaptırayım:D
ama işte insanın huzurunu kaçırıyor şapşal.

23 Ocak 2013 Çarşamba

ordan burdan

hmm canım yazmak istedi ama yazacak spesifik bir şey yok aklımda. dolayısıyla gelişine zırvalayabilirim şu anda.
mesela an itibariyle ofisdeyim. ancak yemeği fazla kaçırdığımdan mütevellit mide fesadı geçirmekteyim. o da zaten her zaman olan uykumun daha fazla bastırmasına sebep oluyor ve bir yandan ben ekrana bakarken ekranın da bana boş boş bakmasıyla sonuçlanıyor. hazımsal aktiviteler için mideme hücum eden kan miktarı gözlerimi açık tutmak için gerekeni karşılamama engel oluyor. ama tüm bu yokluk benim böyle öznesi anyada tümleci konyada cümleler yazmama engel olamıyor. diğer bir deyişle çenemi hiçbir yokluk bastıramaz:)))
....
dün gece 4,5 saatlik fringe maratonu yaptım kendime. 6 bölüm izledim üst üste. normalde dizi bitti hatta bu hafta finali yayınlandı ama ben daha 3. bölümde kalmış olduğumdan sonuna yetişemedim. milletten sonunu duymadan izlemek için de böyle bir girişimde bulundum. yalnız nasıl bir dizidir bu ya, heyecan harbi dorukta... henna da ölmiyeydi iyiydi.. bu arada joshua abimi severdim zaten ama son bölümlerde süperdi. hele observer aletini kafasına takınca ki duygusuz bakışlar... şimdi akşam eve gidiim de kalan 4 bölümü de izliyim modundayım:)
...
bir de bana bir sihirli değnek değse de şu uyuz modumdan kurtarsa beni. yeminle eve giriyorum, koltuğa tünüyorum ve zıbarana kadar oradan kalkmıyorum. bir de tıkınma moduna geçtim gene, verdiğim bütün kilolar aynen ve hatta fazlasıyla geri geldi. aldığım etek daha giyinmeden daralmış çok bozuldum:(

18 Ocak 2013 Cuma

Kaldır kaldır nereye kadar???

Salı akşamı Pelin'i de aldım, Celal hocanın yönettiği "testosteron" isimli oyunun seyircili provasına gittik. Gökçer de oynuyordu oyunda. provalar boyunca zaten hocadan yorum dinliyorduk, oyunu da gördük, eğlenceli oldu.
oyun eğlenceli bir oyun. komedi olarak geçiyor zaten. gökçer'den başka emre altuğ, bülent şakrak falan da var. 7 adamın bel altı geyiği özet olarak. gökçer'in karakter korkunç bişey:)))) mıymıy kibarcık:) rockçısı var, garsonu var, babası var avukatı var.
oyunun sonunda da bir şarkı söylüyorlar "kaldır kaldır nereye kadar" diye... dilime dolandı mübarek:) ulu orta mırıldanıyorum ayıp oluyor!

17 Ocak 2013 Perşembe

Krek - Babamın cesetleri

Dün akşam bir tiyatro oyununa gittim. bu sene beğendiğim 2. oyun. gerçekten çok beğendim oyunu. birara kendimi öyle kaptırmışım ki sanki orada ben yaşadım.
oyuncular da çok başarılı idi. özellikle bir kız vardı, bayıldım. oydu resmen. en zorlandığım karakter Öner oldu hani yalan dünyanın bora'sı. farklı bir karakterde çıkmıştı. ancak o bile o kadar iyiydi ki şaşırıp kaldım. ben onu öylesine bir tip sanıyordum. iyi oyuncuymuş.
durağan ve tamamen diyaloglara dayanan bir oyundu. hikaye beni avcuna aldı ilk andan sonuna kadar... sessizlik anları bile öyle sinmiş ki oyuna, pür dikkat izliyorsun o anı. sen de kıpırdamaya korkuyorsun resmen.
oyunun sonunda pıtır pıtır gözyaşları indi yüzümden. utancımdan etrafa bakamıyorum ama sanki yanımdakilerden de var ağlayan. derken sonunda dayanamayıp selpak çıkardım çantamdan. uzattım yana. sedef güldü, seyhana uzattı. sonra en sonunda baktım sedef de içinden bir tane çekti. o an koptum ben de. hem gülüyorum hem ağlıyorum.
ay ben çok beğendim bu oyunu... çok etkilendim:)

bi de ben bitirmeyeydim iyiydi!!!

Dün yine görüşmeye gittim. hani şu hayran olduğum adamlara. sona 2 kişi kaldınız, bir de genel müdürle tanıştırmak istiyoruz sizi dediler. peki dedim ben de. tabi bu son dakika haberi olunca eğlence orada başladı. önce gece yatarken "anaaam saçımın beyazları!!!" oldum. sabah kalkıp doğru kuaföre. sonra ablamdan arabayı aldım, gittim gene cehennemin bir dibine. neyse tanıştım genel müdürle. yabancı bir adam. hoş da bir tip. gayet dinamik vs.
kendimden bahsettim, o sordu ben söyledim yada sohbet ettik derken adamın böyle bir toplantıyı bitirme havasında olduğunu görünce o "good" dedi ben de "thank you" dedim. aslında bu cümleyi adamın söylemesi gerekiyordu. sonrası daha bir vahim. "yani siz bitirdiniz gibi geldi bana da ama başka sorunuz varsa" falan diye zırvalamaya devam edince çıktığımın üstüne güzel de bir tüy dökmüş oldum.
toplantıyı ben bitirmeyeydim iyiydi:))))

15 Ocak 2013 Salı

herşey güzel olacak

Yok yok herşey güzel olacak. bu kendimi kötü hissettiğim dönem geçicek, terslikler bitecek ve güzel şeyler olmaya başlayacak. evet aynen öyle olacak.
babamın evi ile ilgili yaşadığımız sorunlar bitecek, çözülecek. başım ağrımayacak, canım sıkılmayacak, herşey güzel olacak.
hayat gülecek, ben gülücem, herşey güzel olacak...

14 Ocak 2013 Pazartesi

Bana n'oluyo?

Bana bişeyler oluyor, yada oldu ve olmaya devam ediyor bilmiyorum. böyle abuk subuk bir ruh halinde, garip bir moddayım son zamanlarda. aslında tam olarak son zamanlarda da değil, bir süredir bu moddayım ben.
öncelikle asosyal bir insan oldum. uzun zamandır dışarı çıkma, hoplama zıplama eğlenme aktivitelerim son derece kısıtlı. az gidiyorum gitsem bile erkenden eve dönüyorum.
sonra evde son derece uyuz moddayım. tv karşısında bilgisayar başında oturup oyun oynuyorum. akşam kapıdan girdikten sonra 1 gıdım faydalı, üretken bir adımım olamıyor.
sonra mesela 1.5 aydır kursa gidiyorum güya ama sadece mal mal derslere gidip geliyorum. hazırlık yapma, pasaj çalışma vs hak getire. halbuki akademide böyle miydim... oturup günlerce çalışırdım. şimdi hiç içimde gelmiyor resmen:( istiyorum da tembellikten yapmıyorum.
kitap okumayı da bıraktım... ne biçim oyun ve kitap okuyordum yaz sonu, şimdi elim gitmiyor resmen. varsa yoksa aptal bilgisayar oyunları. harbi aptallar ha onlarda. boş boş, insana bişey katmayan.
bu oyunculuk olayı beni feci sarstı aslında. sanırım sosyalliğimi öldüren en büyük etmen o... yani haftasonu dersim olunca bişey yapasım gelmiyor ve yapsam da çok gece kalmadan dönüyorum eve. uykusuz kalmıyım diye... evet uyku düşkünlüğüm de hiiç azalmadan devam ediyor malesef...
son zamanlardaki yegane sosyalliğim oyuna gitmeye çalışmak. uzun zamandır gitmediğim kadar oyuna gittim. böyle dediğime bakmayın. 3ü 4ü geçmez o da... ama gitmeye çalışıyorum işte.
yoruldum sanırım. haftaiçi iş, haftasonu kurs... yorucu geldi...
sonra iş durumları sakat... ankara olayı var ya, sanırım çok kurcalıyor aklımı... alttan alttan istemiyorum sanırım. böyle karman çorman oldum. ha arayış var mı? o da yok... iş gel beni bul...
hadi bulsana yaaa!

8 Ocak 2013 Salı

baydım...

höf pöf modundayım. bir hesaplama yapmakla uğraşıyorum haftalardır, her seferinde bir yerinden bişey fırtlıyor. üstelik 2 hafta önce teslim etmiş olmam gerekiyordu:(
üstüne bir de ankara stresi bindi. ruhen gidip geliyorum. dönmek isteyip istemediğimi bilmiyorum. direk kaçma moduna geçtim. zaten onlardan da ses çıkmıyor:D üzülüyor muyum? hayır...
...
bugün, daha doğrusu 2 gündür istanbula kar yağıyor. o kadar güzel ki..lapa lapa... her taraf bembeyaz... tabi ben trafikte cebelleşmediğim için sadece keyfini sürüyorum ama istanbulun yarısı kardan kırılıyor bu durumdan.
galiba gitmek istemiyorum...

7 Ocak 2013 Pazartesi

vay be:P

Bir aydır yazıcam yazıcam unutuyorum, şimdi yeniden aklıma geldi, yazıvereyim dedim. bunda 260 MB büyüklüğündeki excel dosyamın açılmasını bekliyor olmamın payını da eklemeliyim.
Şimdi benim Ayşe adında çok tatlı bir arkadaşım var. Aslında kendisi ilk başta ablamın arkadaşı idi, yani ben o sayede tanıştım ama hemen kaynaştık, benim de arkadaşım oldu. hatta sanırım ben daha çok görüşüyorum o derece:)
neyse bizim Ayşe'cik TR de tanışmış olduğu bir amerikalı ile evli. eşi de dünya tatlısı bir adam. ben master'dayken ziyaretlerine gitmiştim, hatta her amerikaya gittiğimde onlara da mutlaka uğramaya çalışırım.
neyse sondan bir önceki seyahatimde, hani şu az kalsın beni sokmayacakları (budur) seyahat, gittiğimde wayne'in bir iş arkadaşı yurtdışı göreve gidecek olduğundan veda yemeği gibi birşey vardı ve tabi yanlarında beni de götürdüler. işin komik yanı adam türkiye'de bulunduğundan bir türk restoranına gitmek istemiş vs. bizimkiler "ya kusura bakma" falan oldu ama benim için hiiiç sakıncası yok. neyse gittik biz, bir sürü amca ve eşi. zaten beni "merhaba, hoşgeldin" diye karşıladılar. benim nutkum tutuldu. hepsi az çok türkçe biliyor, ülkeyi biliyor, bilimum yerlerini gezmiş görmüşler vs. yani hepsi türkiyede bulunmuş. ben bir sevindim, şımardım anlatamam.
yedik içtik güldük eğlendik vs. ben klasik ben, geveze, komik ve kimbilir başka neler...
gelelim sadede. ben bunca şeyi neden yazdım: geçenlerde ayşe istanbula geldi ve yemekteyken bu konu açıldı. sonra bana şöyle bir itiraf geldi. "selencim, o akşam masadakilerden biri savunma bakanıydı." şu anda bile aynı şoku yaşamaya devam ediyorum. böyle kalakaldım resmen. aklımdan geçenler "lan ben o akşam ne yaptım acaba, çok şaklabanlık yaptım mı? patavatsızlık yaptım mı? allahım ben o akşam ne yaptım, ne dedim???"
olay aklıma geldikçe olayın şokunu yeniden yaşıyorum desem yalan olmaz. hangisiydi gerçekten anımsamıyorum. adama ne dedim onu bile anımsamıyorum vs vs.
yalnız işin can alıcı diğer bir noktası bir bakanın gayet spor bir kıyafetle arkadaşları ile yemeğe gitmesi, gidebilmesi. senden benden farkı yoktu adamın. bizde olsa binbir türlü tören, koruma, terane, şaşa, gösteri bilmem ne.. olay şova dönerdi.

4 Ocak 2013 Cuma

Dürtmesene kardeşim

Dün biopsim yapıldı. Doktora aşık oldum:) ne hoş ne karizmatik bir adam bööyle allahım hep burada kalayım o da beni iğne ile delik deşik etsin razıyım yani, o derece:) esprili de:DDD
Şaka bir yana adam harbi etkileyiciydi. önce uzun uzun anlattı. ben daha çok "bla bla" duydum o sırada. dediklerinin bir kısmını anladım ama bazı kısımlar da gerçekten "bla bla" idi. sonra yatırdılar beni işte. hazır mısın dedi, hazırım dedim. soktu iğneyi. nodül nerdeydiyse açılı gircem dedi. ıyk, insanın boğazında iğne gezmesi hiç eğlenceli diil. neyse dürttü birkaç çıktı sonra. incelediler aldıkları şeyi ama sanırım görmek istedikleri neydiyse onu göremeyince hadi bir daha dediler. ben gene kurban formatında yatakta. ikinci kez biraz canım yandı çünkü bayağı bir dürtmesi gerekti anladığım kadarıyla. hemşire kızın elini acıtmış olabilirim bu arada:)
neyse aldılar ne aldılarsa, temiz görünüyor dediler. sonuç haftaya çıkacak. sonra işte işlem sonrası şöyle olursa ara, böyle olursa bilmem ne bana açıklıyorlar. ben de soytarıyorum. "abla ben öldüm" diye ararım, biopsiden ölen mi olur vs... ama doktor çok hoştu beee:))))
ablam dedi ki "selen bizi yemeğe götürsün" atladım hemen, götürürüm diye:DDD

3 Ocak 2013 Perşembe

Heyecana mahal yok

Temiz görünümlü çıktı la heyecan yapmayın.

manyak mıyım ben...

gerildim mi ne... geçen hafta tiroid kontrolüne gittim. aslında sebep su salak rosacea. roaccutane'a başladığım için karaciğer fonksiyon testlerimin yapılması gerekiyor. onları yaptırcam nasolsa bari endokrinciye de gideyim de o da aradan çıksın dedim. aradan çıksın dediğim de aslında 1 sene önce kontrole gitmiş olmam gerekirken bir senedir salladığım bir şey. neyse kalktım gittim, muayene vs. tahlillere ek olarak bir de ultrason istedi doktor amca. ablam da ultrasonla baktı işte. bakarken "ne olmuş buna böyle, görünümünü sevmedim" dedi. ben de "başıma iş açma beee" diye vızırdadım.
gel zaman git zaman (yaklaşık 1-2 hafta sonra) ablam yine "sana biopsi yapıcaz, görünümünü beğenmedim" dedi. hah dedim, bir kanser eksikti başımıza, o da olsun tam olsun. neyse ayak üstü bayağı bir geyiğini çevirdik olayın. işte ameliyat olmak gerekir mi vs... ben bir heyecan yaptım "anaaa kanser oldum ya la" geyiği çeviriyorum. bir baktım duruma hevesleniyorum resmen:) o diil de en kıytırık kanser tipi olduğundan kendisi pek kayle almıyorum olayı. sadece havam olacak derdindeyim:) sanırsın madalya takmışlar:))))
neyse sonuçta bugün biopsiye gideceğim. böyle biraz gerildim sanki ne olacaksa.. sanırım daha çok boğazıma iğne batıracaklar derdindeyim:)
çok komik ya, ne hissedeceğimi bilmiyorum. bir yandan harbi şekilde sonuç pozitif çıksın istiyorum ama onun da eziyeti koşturmacası çok, üşeniyorum yani... bilemedim:) manyak mıyım ben???