Sayfalar

31 Ağustos 2010 Salı

Nar'dım patlıcan oldum:)))

Koyulaştırdım. ama bunu da ben sevmedim. bi koyu kırmızı olamadım. serkan'ı istiyorum beeen!!!

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Alev alev

Anam! Kizil olayim dedim ama pembe-kirmizi arasi bisey ciktim. Simdi 2 gun istanbul sokaklarinda ates gibi gezeyim, ardindan koyulastiricam:))

27 Ağustos 2010 Cuma

ortaya karışık

ZzZzzz...
ne mi? klasik uykum var:)))
Dün gün bitmedi gitti, akşamı zor ettim yeminle. bütün gün gözümün önünde eve gidip yayılıp TV izleyeceğim an vardı, gün geçmedi gitti. Sonunda saat 6 olduğunda uçarak gittim eve, ne yesek modunda, ama canım abur cubur istiyor, ben de öyle yaptım. O sırada TV de "pride and glory" başladı. Allah, dedim, işte beklediğim fırsat.
kendisi pek öyle sansasyonel olmamakla birlikte ben bu edward norton abimi pek seviyor, beğeniyorum. adam bence çok başarılı. iyi filmlerde oynuyor. en sonra painted weil de abimi aşık olmuştum resmen. bu filmi de sinemada izlemek istemiş, denk getirememiştim. şimdi TV de görünce pek mutlu oldum. filmde colin farell da var. hani edward abi için ne hissediyorsam colin için de tam tersi. bir türlü sevemedim gitti o adamı. (bir de aynı şekilde semihi sevmem -  eminim ikisinin de çok umurundaydı). filmin konusu klasik aslında, polis departmanındaki yolsuzluklar, iyi polis kötü polis durumları. edward abi tabi ki iyi polis:) film güzeldi valla, evde izliyor olmama rağmen beni kaptı götürdü. dün akşamki "salt"dan çok daha fazla beğendim. en azından daha gerçekçiydi.
Filmden sonra pelin'le ne yapsak modunda yayılmaya devam ettik. biraz kavak yelleri, biraz just married izledik. o sırada fb maçı varmış. bizim genç aynı benim gençliğim. fanatik fenerli. gol sesini duyunca yerinde duramaz oldu. önce ben yorgunum sen git dedim ama sonra cesaret edemedim. gecenin 11'inde giyinip çıktık evden. maç 1-0 olunca uzatmaya kaldı. stada kadar yürüdük. seninki bir mutlu anlatamam. nerdeyse tapınacak. allahım gençlik modundayım ben de. bu da zamanla doğru yolu bulacak. sonra fenerium'a girdik, biz bakınırken salak fener gol yedi! tur şansı kalmayınca "yürü dönüyoz" dedim. kös kös döndük eve.
şimdi hali bana çok komik geliyor.  onu anlamak için onun yaşlarında benim de aynı formatta olduğumu hatırlatmam gerekti kendime. fener çok kıymetliydi, çok severdim, toz koydurmazdım vs. akşam önce sen git dedim ya, yemedi sonra. ya bişey olmaz falan dedi. olmaz dedim, serserisi var, ipsizi var. olur mu onlar renkdaş, yapmazlar falan dedi. dedim evet, hapishanelerde yatan tecavüzcü, katil vs hiçbiri fenerli diil, hepsi diğer takımlardan:)))) kendi stadını parçalayan fenerli gördüm ben yaaa! yeminle manyak bunlar...

26 Ağustos 2010 Perşembe

Duzlu ajan

Bugün bloglarda turlarken bir mim'e denk geldim. konu bir film seçip o filmde olmayan bir rol yaratacaksınız kendinize ve rolünüzü anlatacaksınız. aaa ne eğlenceliymiş,  ben de yapayım dedim ama o anda aklıma film gelmemişti ve aslında üzerinde düşünecek zamanım da yoktu.
Ancak akşam kızlarla "salt" filmine gidince taşlar şiling şiling yerine oturdu.
...
film: salt
ben: CIA aşçısı
Bugün işe geldiğimde bizim Evelyn (biz ona kısaca Ev diyoruz) yine mutfaktaki tüm tuzları aşırmıştı. Neymiş efendim ruslar bizi tuzlu yemeye alıştırarak yok edecekmiş!!! Lan tuzsuz yemek bişeye benzer mi? ben yemeğe koyamıyorum, tüm ajanlar cebinde tuzla gelip çaktırmadan ekiveriyorlar. sonra adım "bizim aşçının yemekleri de pek tatsız tuzsuz"a çıkıyor. Geçen elimde kepçeyle kovaladım ama kız tazı gibi. yakalayabilene aşkolsun!
Yazık, pek de iyi niyetli bir kız aslında. kafayı korede sıyırmasa pek hoş sohbet, hatır niyaz bişeydi. bizim diğer ajanlar da pek acımasız. kızın adını "ajan tuz"a çıkardılar, arkasından fısır fısır. Geçen de çantasına örümcek atıvermişler... cık cık cık...
Allahtan tuzları ziyan etmiyor. artık içine ne katıyorsa lavaboya döküyo, boruları bir açıyor ki sanırsın süveyş kanalı. benim de kolayıma geliyo, yemekleri sıyırı sıyırıveriyorum lavaboya, ooohh!
Geçen de zillur tuzları bizi yılın tüketicisi seçti. Adı hindi mi ne öyle 2 ayaklı bir hayvan olan 70 milyonluk bir ülkenin tüketimine denkmişiz. Hindi diye ülke mi olur yav? bu insanlar thanksgiving de ne yiyor ki? kendilerini mi? ahahah allahım ne komiğim!!!
Bu arada hindi dedim de geçen rüyama böyle çiğ et, bulgur ve baharatla yapılan bir yemek girdi. Bir grup adam bir yandan malzemeleri yoğuruyor diğer yandan da tavana atıp kıvamına bakıyordu. Leziz bişeye benziyordu. Du bakem bizim ajanlara yapıvereyim şundan, tavan da pek yüksek burda ama... olmadı ben gene lavaboya sıyırır, ortaya 1 paket tuz bırakırım. Ev nasılsa gelir imha eder hepsini.
Hadi bismillah!
Bismillah mı? ne dedim ben şimdi ya?
....
ahanda ben de bezen, bilge, çamay ve hülyayı mimledim. buyurun bakalım:)))

ps: salt: gerzek bir film. kaçıran üzülmesin. yakında 3'ü 5'i falan da gelir...

25 Ağustos 2010 Çarşamba

06 ehliyeti

dün akşam evde bunalınca kızları da kaptım, doğru caddebostan plajına. daha önce de yazmıştım, geceleri pek şenlikli oluyor orası. gittik, tam migrosun yanındaki otoparka giricem, oradan giren çıkan zibil gibi. hah yol açıldı diye atıldım, ben daha sona ulaşamadan karşıdan peşpeşe 2 araç geldi. lan gene kaldık derken arkama biri daha, biri daha. kitlendik mi? önde 5 araba, arkada 5 araba... yol dar mı dar, zaten 2 tarafta da arabalar park etmiş. öyle kaldık 1-2 dakika. sonra arkadaki araçtan bir kız indi. geldi bana vıdı vıdı yapmaya başladı. yandan geçeymişim vs. şaka yapıyorsunuz herhalde, 2 araç nasıl sığsın oraya dedim. bu saatte şaka vs mi yapılırmış bilmem ne. bu arada bizim gençler de celallendi, bir yandan da onları sakinleştirmeye çalışıyorum. cansuyu bıraksam inip kızı parçalayacak. ben gayet sakin, kız vıdı vıdıya devam. en sonunda "06 sınız, istanbulda kullanmaya alışık değilsiniz" gibi bir laf etti. ben orda kopmuşum. "ne alakası var" diye. kız da herhalde saçma bişeyler söylediğini farketti. ben "ukalalık yapmanıza gerek yok" vs dedim. şeytan diyor çek el frenini bekle orda. ama ondan başka da bir sürü araba tıkandı. en önde de ben varım. neyse karşımdaki biraz geri aldı, ben yanaştım vs derken milim milim geçtik resmen. sonra ben bastım gittim ama park yeri bulamadım. çıktım başka otoparka gittim. bütün gece de kızla eğlendik resmen. her cümleye "06'sın sen anlamazsın" diye başladık.
sanırım ankarada verilen ehliyetler istanbulda geçmiyormuş:pP
salak!

24 Ağustos 2010 Salı

Yine kafayı yedim

Geçen hafta nasıl oldu anlamadığım bir şekilde canım hatırla sevgili çekti. Canı çekmek de ne oluyo demeyin, böyle özlemişim vs. hemen internetten taradım ama dvd veya vcd'sini göremedim. ama bu beni yıldırır mı? tabi ki hayır, derhal alternatif çözümlere başvurup rapidde buldum linklerini. İndirmeye başladım birer birer. Bir yandan indiriyorum diğer yandan da hızlı modda izliyorum. bazı sahneler es geçilirken bazılarında yavaşlanıyor vs. sonuçta 1 haftada 35 bölüm kadar taradım. hiç izlemediğim bölümlere gelince normal moda geçmeyi düşünüyorum. ayrıca arşivde olması da ayrı bir keyif;)

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Ehehe:)))

Haftasonu Burak'tan hayatının itirafını aldım. tatildeyken özlemiş ve bloguma bakmış!!! artık ölsem de gam yemem, şu dünyadan gözü açık gitmem:P :)))))

Haftasonu nereye kaçtı?

Oy Allahım nasıl bir haftasonuydu. Son derece keyifli ama bir o kadar da yorucu... Dilekler geldi cuma sabah. ben mesaideyken onlar bilimum işlerini halletmeye çalıştılar. akşam meydan'da buluşup yemek yedik. Ben çok sevdim o meydanı. Ferah bir yer.
Cts koşturmaca 9 gibi başladı. Bizimkilerin bilimum doktor işi vardı. Akşam 5'e kadar falan bu işlerle uğraştık. Onlar bittiğinde ise kendimizi sokaklara vurduk. Cts akşam caddeyi arşınladık. ardından yemek vs derken eve 11 gibi falan geldik sanırım. Güya kitap okuyacaktım ama resmen sızmışım.
pazar da mesai 9 gibi başladı. Rumelide kahvaltı sonrası (hangi ramazan?) kapalı çarşıya gittik. ancak pazarları gerçekten kapalıymış:) e biz de mısır çarşısında baharat koklayıp tekrar geldiğimiz yöne, ancak bu sefer istinye parka uzadık. bu arada dileklerin seyahatinin en keyifli kısmı yolları biliyor olmaları ve arabayı tolganın kullanması. kendimi misafir modunda hissedip resmen koltuğa kurulup geziyom onlarla:) istinyeyi de tavaf ettikten sonra benim tüm itiraz ve surat sallamama rağmen dilek nuh dedi peygamber demedi ve bir arkadaşlarına yemeğe gittik. muhabbet keyifliydi ama yorgunluktan bayılmak üzereydim. netekim eve geldiğimizde 12'yi geçiyordu ve daha onlar bavul toplarken ben sızıverdim.
ha bu arada dün akşam iftar saati boğaz köprüsü bomboştu! ben hiç böylesini görmemiştim. bütün yollar yemyeşildi ibb'de. Allah ramazandan razı olsun;)

22 Ağustos 2010 Pazar

Nar'da kahvaltı

Lolocumla sabah kahvaltisi:)))
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

20 Ağustos 2010 Cuma

Deniz ve dalış

Şu ayvalık haftasonu resmen hayatımı değiştirdi. Gerçi ondan önce ayarlamış olduğum 3 günlük mavi yolculuğun pozitif etkisini de inkar etmemek lazım.
bu sene deniz tatili yapamıycam diye bunalımdayken birden ortaya çıkan ayvalık dalışı, sonra mavi tur beni nasıl mutlu etti anlatamam. ve işte asıl bomba geliyor: bayram'da hurghada. İlk duyduğumda "hurghada nere yaa?" dedim. kızıldeniz deymiş kendisi. bunu duymak bana yetti. meğersem benim ayvalık dalışına gittiğim grubun bayramda turu varmış. gider miyiz? gideriz! dedik ve dün itibariyle kaporayı yatırdım. artık 1 haftalık daha dalış turum var.
Hurghada hakkında hiiiç bilgim yok. umurumda da değil. kızıldenizde olması benim için yeterli. bir de gitmeden advanced diver olursam, beni kimse tutmasın:))))
mutlu muyum? mutluyum:))))

19 Ağustos 2010 Perşembe

Duyarsızlık ve pişmanlık - 2

Allahım utancın biri gidiyor biri geliyor:(
Taşınalı 2 sene olmasına rağmen hala muhtarlıktı bilmem neydi işlerini halletmedim. en son birkaç ay önce taşınır taşınmaz güncellemem gereken bir kaydı nüfus işlerinden değiştirmiştim ama bana verdikleri formu hala doldurup muhtarlığa iletmemiştim. Böyle de tembelim. En son banka işinde de adresim hala ankara görünüyordu. Yuh oldumdu. Bu durumda kaydım nerde ben bile bilemezken oy falan kullanamam diyerek bayramda tatil planı yapıp bir de üzerine pazar akşamına dönüş ayarladım. Dün eve bir gittim posta kutumda seçim kağıdı!!! kağıda bakakaldım. Meğer kaydımı harbi almışlar istanbul'a. ve ben referandumda oy kullanamıyorum. bir önceki seçimlerde koştur koştur ankaraya giden ben, bu sefer yaptığım salaklıkla böyle kaldım ortada. vicdan yaptım bir yandan da ama plan program ona göre yapılınca. olay sadece ben de değil... akşam harbi çok üzüldüm ve resmen utandım kendimden:( duyarsız insan örneği:( ondan sonra da akp başımızda, kim bunlara oy veriyor diye söylen tabi:(

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Gluk bulp!

Birkaç hafta sonra Kemal'in doğumgünü. Eşi ona sürpriz bir video oluşturmak istemiş, bizden de kısa bir çekim istedi. Korhan süper bir fikirle geldi ve işte bakın ortaya ne çıktı:

Ulan digi!

bu digitürk iyice salakladı ya! gösterdikleri 26578632 filmden anca 2-3 tanesi izlemeye değer. onların da saatini yakalarsan. dün akşam yine izleyecek bişey bulamayıp zaplarken bir baktım "yedi kardeşe yedi gelin" oha! dedim. yani ben fellik fellik filmi ararken tık yok, ben dvdsini bulup izledikten sonra al buyur. bi sinir oldum ki akşam anlatamam. sonuç? E tabi ki oturup izledim tekrardan:)))

17 Ağustos 2010 Salı

Duyarsızlık ve pişmanlık

11 sene önce dün gece bodrum'da katamarandaydık. Ne sıkıcı bir geceydi allahım. müzikler iğrenç, ve sen suyun ortasında o saçma sapan yerde mahsur kalmışsın. sabah 5 miydi neydi kıyıya yanaştı, attık kendimizi karaya. otele doğru dönerken "istanbulda deprem olmuş" diye duyduk, henüz bir haber yoktu, çok da umursamadan gidip yattık. Tatilde olmanın verdiği şuursuzlukla gazete ve tv den kopuk yaşayan ben olayın vahametini ancak eve dönünce idrak ettim. "ne yapabilirim ki" diye düşünmüştüm aslında. neler yapamaz mışım ki... dil bilen gönüllüye ne çok ihtiyaç duymuşlar meğer, ya da yardım götürecek, hal hatır soracak birilerine. Kendimden hiç bu kadar utanmamıştım. Ben olayı idrak edip de ne yapabilirim diye araştırmaya başladığımda ne ihtiyaç ne de umut kaldığını öğrenip daha bir kahrolmuştum. Kayıpların ötesinde kendi insanlığım adına kara bir lekedir bu deprem benim için. Pişmanlık ve utançla anımsadığım.
....
olayın başka bir boyutu daha var aslında... beklenen istanbul depremi. ne kadar şuursuz bir millet olduğumuzun en önemli göstergesi. Herkes bangır bangır bağırırken, göç, kaçak veya normal yapılaşma artarak devam ediyor şehirde. eğitimli geçinen ben bile oturduğum apartmanın deprem dayanıklılığını bilmiyorum, araştırmıyorum. kötü şeyleri aklına getirmezsen olmaz mantığıyla dolanıyoruz ortalıkta. başımıza gelene kadar tedbir almamak bizim felsefemiz. sonra bakarız çaresine... yazgı bile değil aslında, öyle korkunç bir gerçek ki bu... ama işte idrak edebilene. bazen düşünüyorum bahsedilen deprem gelirse diye... bina altında kalıp ölmek değil beni ürküten. sevdiklerinden haber alamamak, onları kaybetmek, aynı acıları tekrar yaşamak... hayatta kalıp da bir sevdiceğin daha acısına katlanmak zorunda kalmak... ürperiyorum, ve hemen kaçıyorum bu düşüncelerden.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Nasıl unuttum!

Ay asıl haftasonunun en büyük heyecanı ve özeti kaplumbağamı deniz ile tanıştırmamdı. sonunda kendisini vatanına götürmeyi başardım. Ben yüzerken omuzumda benimle dalıp çıktığını bilmek bana ayrı bir mutluluk verdi. Kendim için yaptıysam namerdim:PpP
Güya tam teçhizat balık adam kostümü ile foto çektircektim ama olamadı... bunla idare edicez artıkın:)

Bir rüya gördüm

Cuma günü yarı üşengeç bir modda 6.30 olmadan çıktım ofisten, trafik sakindi 6.40 vapurunu yakaladım. iyi ki de yakalamışım. eminönüden yenikapıya 50 dakikada gidebildim. Hani biraz daha geç kalsam gayet arkalarından el sallıycam.
yol tahminimden uzun sürdü. Daha doğrusu ben ayvalık'a daha önce hiç gitmediğim için yakın sanıyordum. 6 saati duyunca önce gözlerim pörtledi, ardından bir pişmanlık dalgası yayıldı. Lan o kadar yol haftasonu için çekilir mi diye bile düşündüm ama artık çıkmıştık yola.
Tur otobüsle giderken biz arabayla yolculuk ettik. Bu da bize feribot avantajı sağladı. Feribotta araba grubunun kalanı ile tanıştım. Nasıl şeker, eğlenceli tipler. Güle güle bitirdik yolu. Gerçekten "güle güle git" deyimi yerinde bir tabirmiş. İnsan yolda eğlenince yolu farketmiyor bile.
Gece 1 falandı sanırım vardık otele. Anında sızdım ben. Sabah kalk 8:15. Kahvaltıyı müteakip bindik tekneye. Anam o nasıl büyük bişey. sanırım 45-50 de dalıcı var teknede. Orada grubun kalanı ile tanıştık. Dalış grupları oluşturuldu. Ben 6 yıldır dalmadığım için benim "geliştirme dalışı" grubuna yazdılar. yani brövesini yeni alıp da geliştirmeye çalışanlar. İyi olur, eğitim değil en azından:P tecrübeli grup da beni yemez. hadi hazırlanın dediler. Allahım işte eziyet noktası. Söyle eziyetsiz, zahmetsiz bir spor dalı bulsam yemin ediyorum bırakmıycam. Ama yok öyle bir şey. Allahtan skin'imi almışım yanıma. Gittim önce bir BC buldum, sonra bir tüp. Lan bu nasıl bağlanıyordu. Sordum birilerine ama yanlış kişiymiş. sonuçta ters bağlamışım!!! Neyse ağırlık ayarladık, bilmem ne derken tam giyicem BC'yi "bu ters" dediler. neyse orda hemen düzeltildi. Giyindim kuşandım, cumburlop denize. Allahım o nasıl güzel bir deniz. dedim allahım sana geliyorum. Mavi mi mavi... üstelik havalardan dolayı deniz en sıcak seviyesinde (genelde soğuk olurmuş ama simdi mükemmel). hazırız dedik başladık batmaya. indim yavaş yavaş, baktım kulaklar pıtır pıtır açılıyor. Denge sorunu yok, allaah dedim, tutmayın beni. Dolandık molandık aşağıda, gene bir halt göremedim ben. millet neler görmüş. Ben orda dalışa, nefesime vs konsantre. yarım saat sonra falan çıktık yüzeye. Ardından biraz da su da oynama. yüzme atlama çıkma vs. İkinci dalışı başka bir yerde yaptık. Orada da 17 mt vs dolandık biraz. tam çıkarken havamızı sordular, bende hala 110 bar var. hoca "yuh, sen nefes almıyor musun" diye işaret yaptı. çok güldüm. sonra tatilin esprisi benim aşağıda soluma maceram oldu zaten.
Akşam cunda'ya gittik. Orda meze balık muhabbeti. Ardından lokması meşhurmuş. bir de patlama pahasına lokma da yedik ve yine 1'i geçe zıbarıp yattık.
pazar koğuş kalk 8'de! lan pazar sabah 8'de kalkılır mı yaaa! neyse yine kahvaltı ve 9.30'da hareket. Bu sefer ben çok cazladığım için beni nispeten tecrübeli bir gruba kattılar. Gene giyindik yüklendik vs atladık suya. Sakin sakin dolanıyoruz suyun altında. 25 dakika kadar sonra bir baktım benim body garip hareketler yapıyor. Yükseldiğini farkedince tuttum çektim aşağıya. sonra (ardçımız olduğunu sonradan anladığım) biri daha geldi yanına. o da tutmaya çalıştı ama benim body azimli çıkacak. Lan noluyo falan derken bir baktım yüzeye az kalmış. Hassss... diye kendimi durdurmaya çalıştım ama nafile. baktım debelensem de patlıycam, bıraktım, ben de peşlerinden patladım. Hatunun maskesine su dolmuş, boşaltamayınca panik olmuş!!!! sonra ardçı çocukla konuştuk, allahtan 7-8 mt deymişiz, hani tehlikeli bölge değil. ama tabi gene de zort diye çıkınca pek hoş olmadı. bende hemen baş ağrısı oluştu ama muhtemelen psikolojik de olabilir. neyse sırt üstü yatıp yüzdük tekneye. ben bir yandan yarım kalan dalışa ağlıyorum için için, bir yandan patladık, bişey olur mu endişesi var. Neyse ardından yüzdüm vs. keyifler yerinde. sonradan öğrendim ki bizim hatunun ilk vakası değilmiş bu. bir önceki turda da yine aynı sebeple panik olmuş. bodysiyle patlamışlar gene. eski body ile bu durumlarda ne yapmak gerektiğinin üzerinden geçtik sonradan.
Yemekten sonra ben yorgunluktan sızmışım bankın üzerinde. Gözümü açtım ki "hadi" dediler, daha kendime gelemeden giyinip girdim suya. Tam battık, baktım benim mide çok iyi değil, henüz hazmetmemişim. Devam ederim ama şimdi rahatsız olursam elalemin dalışını da batırmıyım diye "ben çıkıyorum" dedim Korhan'a. Hemen hoca geldi, iyi misin falan dedi. baktım, aslında iyiyim ama hani ya bişey olursa, sakin kalamazsam diye düşündüm. sonra "ya tamam hadi gidelim" dedim. çıktık yola. bir tane bıdık ahtapot gördüler, ben göremedim, kaçtı zibidi. İyiyim ama aldığım nefes yetmiyor sanki, körük gibi çekiyorum. önceki dalışlarda nefes almayan ben hızla tükettim bu sefer. çok durmadan dönüşe geçtik. Bu sefer biraz daha rahattım ama, etrafı seyrederek dolandım.
Dönüşe planlanandan 1 saat geç başlayınca feribotu yakalamak için 1 saat az zamanımız kalmış oldu. Molaları kısarak10 dakika ile yetiştik resmen! biz yol boyu vıdı vıdı yaparken Korhan yazık yola konsantre olmuş, yetişme telaşındaydı:)
Eve geliş ve rüyadan uyanış 1:30...
Selim'cim yine güzel bir noktaya dikkat çekmiş. Dayanamadım, kopyaladım ben de...


Beni koşulsuzca sevin! from Tohum Otizm Vakfı on Vimeo.

13 Ağustos 2010 Cuma

Wings işini sevdim:)))

*** dikkat reklam gibi oldu:PpP ***
Ablamın wings'ini kullanıyordum, havaalanında lounge'dan faydalanmak için. sonra baktım aslında bir sürü avantajı var, bıraktım flexi'yi, wingse geçtim. Dün öyle mutlu oldum ki anlatamam:)
Bayramda kısa bir mavi tur hayalim vardı. Ayarladık. ancak tur 400 TL, geç kaldığım için uçak 500 TL. oha lan, oldu canım vs derken wings geldi aklıma. Lan bir deneyeyim dedim. ben kartı alalı daha birkaç ay olmuş, puan az, ama borçlanma diye bişey var. Aradım, dedim ben bilet istiyorum. Hay hay dediler, 5 dakika sonra bilet alınmış ve mailime gönderilmişti. Kalan puanları da borç verdiler.
Ben bayıldım bu işe. Bi kere bilet fiyatına göre ayırım yapmıyorlar. bilet ucuz da olsa, pahalı da olsa aynı puan (gerci eylülden itibaren puan farkı geliyor sanırım). avantajınki gibi puan x 2 karşılığı TL değil kısıtı. Shop and miles gibi ise hiç değil, sadece thy kısıtı yok bir kere, artı mil bilet için yer kalmadı geyiği yok. veee en güzeli: havaalanı vergisi de puana dahil:)))
türk'ün aklı sonradan geliyor ama olsun, hiç gelmemesinden iyidir:)))
.....
konu ile alakasız ama dün iş bankasından bir kez daha nefret ettim. bir şekilde internet şifremi kitlemeyi başardım. eğer bankamatiğin ya da kredi kartın varsa olay kolay, internetten kolayca alıyorsun. ancak benim gibi inat edip ikisini de almamışsan başına geleceklere hazırlıklı ol: bin bela müşteri temsilcisine ulaştım. dedim böyle böyle, dedi güvenlik sorusu sorucam. peki dedim sor: gelen soru: nüfus cüzdanı seri nosu? lan cüzdan yanımda değil, tatile giderken evde bıraktımdı sonra da bi daha almadım. dedim yanımda değil, kartınız var mı dedi. yok dedim. o zaman yardımcı olamıycam dedi. ha bu arada bu ikinci güvenlik duvarı hatanız oldu, 3. de artık burdan işlem yapamazsınız diye de ekledi. hö??? oldum. 2. hata mı? birincisi ne? efendim 2009 yılında da bir aradığımda eksik bilgi vermişim. Kardeşim manyak mısınız??? bi kere dedim ben size yanlış bilgi vermedim, hiç veremedim çünkü belgem yanımda değil. ayrıca böyle bana gelip 2009 da bir hata, 2010 da 2. hata, 3. yanarsın çık demek olmaz. ben kimbilir gene ne zaman arayıp hata yapıcam. önümüzdeki 10 yıl bunu mu takip edicem. manyak mısınız? efendim prosedür böyleymiş. (bana potansiyel kimlik çalıcı gözüyle bakıyor kalantorlar!) kardeşim hangi hırsız benim kimliğimi çalma işini böyle bilmem kaç yıla yayar. manyak mısınız? kim yazdı lan sizin süreçlerinizi???? (buradaki manyak ve lanlı lunlu kelimeleri tabi ki telefonda söylemedim. onlar şu andaki söylenme şeklim) sonuç olarak ben onlara söylendim, onlar da nuh deyip peygamber demediler. kavga dövüş kapadım tlf. hesap hala kitli. hisse senedi alacaktım, alamadım, kaybımdan dolayı dava edicem danaları. manyaklar yaaa! haa, ama dedim ki "ben zaten bankanızdan hoşlanmıyorum, kartınızı kullanmak zorunda mıyım, beni buna mecbur edemezsiniz" kem küm oldular tabi. adamlara bak yaa, ay bak gene sinir oldum. iyisimi ben su hesabımı kapatayım da başka bir bankaya geçireyim. trilyonluk hesabımı:pPp

Ayvalık yolcusu kalmaya

Baktım bu yaz denize hasret geçecek, Kaş hayalim de transfer maliyetiyle patladı, bari dedim haftasonunu değerlendirelim ve Ayvalık'a dalışa gidelim. Daha doğrusu giden gruba takılayım. Ayvalık'a daha önce hiç gitmemişim, 5-6 yıldır da dalmamışım. o zaman yeni bir tecrübe olacak gibi bana.
Akşam çıkardım dalış malzemelerimi, maske, eldiven, skin vs. ne zamandır çantasında melül melül yatıyordu garibanlar. dedim hadi artık gün yüzü görme zamanınız geldi. Paketledim bavulumu (şaka değil, 1 gece için koca bavul oldu, anlamadım nasıl o kadar büyüdü).
Dün akşam bir de PS oynama alıştırması yaptım. Elimde kağıt kalem, komutları yazıyom vs. sanki ders çalışıyorum!!! birileri ile dövüşüyoruz ama ne yaptığım konusunda hiçbir fikrim yok. ben salak salak denk gelen her tuşa basıyorum sadece. genelde diğerleri bitiriyor işi:))) odur budur derken 12 oldu gene erken. ben de zıbarıp yattım işte:)

12 Ağustos 2010 Perşembe

PS özürlü insanım ben:(

Dün akşam eve gidince deneme amaçlı oyunumu açtım. İlk PS tecrübem olacak kendisi. Gerçi Ege'ninkinde biraz oynamışlığım vardı ama yıllar önce.
Açtım oyunu, önce karakter tanımlamak gerekti. Yarım saat falan sürdü hiç abartmıyorum. Yok kaşı, gözü, burnu, burun mesafesi, genişliği derken hööh oldum! lan ben 1 adama yarım saat harcıyorsam Allah'a kolay gelsin:) (ok, çarpılmadan konumuza dönelim)
Oyun başladı, hikayesini dinledim, iyi güzel. Sonra nihayet benim karakteri ortaya çıkardılar. Bir yere gidip şarap alıcaz. Alıcaz almasına da daha ilk sahneden çuvalladım ben. Milyon tane komut var, sağa basınca bilmem ne oluyor da üçgen başka bişey yapıyor vs. ilk önce kervan yolda düzülür dedim, pek sallamadım, başladım yürümeye ama o ne, karşıda konuşan adamlarla iletişim kuramıyorum. lan hangi tuştu şu msg gönderen. O tuşu ararken bilimum başka ayar daha buldum. yok dövüş skilleri, yok kılıç bilmemnesi!!! hö? diye baktım ekrana. elimde kumanda gibi gözüken uzay gemisi büyüdükçe büyümeye başladı! Babamın "kızım ben elektroniklerden anlamıyorum" demesini şimdi anlayabiliyorum. İnsanın gözü korkuyor resmen:( Yarın elime kağıt kalem alıp tek tek yazacam hepsini. bu ne be, oyun mu oynuycaz yoksa doktora tezi mi yazıcaz???

11 Ağustos 2010 Çarşamba

ZzzZzZzzz...

allahım nasıl bir uyku modudur... kaç gecedir sıcaktan doğru düzgün uyuyamadığımdan mıdır yoksam sıcağın kendisinden midir nasıl gözlerim kapanıyor anlatamam. bıraksalar oturduğum yerde uyuyucam.
hmm aslında şu inception doğru olsa, ben aslında uyurken çalışmış olsam. 8 saat çalışma için kaç dakika uyumak gerekir acep?

Inception sonrası PS3 macerası

*** spoiler alert****
Dün akşamki aktivite "inception" idi. o kadar çok işittim ki etraftan, gidip görmek farz oldu. Filme Ümraniye Meydan'da giderek bir ilkimi de aradan çıkarmış oldum. Meydan'ı gezme şansım pek olmadı ama en azından görmüş oldum kendisini.
Filme gelince; duymuş olduğum onca yorum neticesinde yüksek tutmamaya çalıştığım beklentilerle izlemeye çalıştım. Filmin ilk 15 dakikası olayı anlamaya çalışmamla geçti. birşey kaçırmayayım stresinden kendimi action'a kaptıramadım sanırım. hatta bütün film böyle geçti diyebilirim. ulan şimdi rüya mı gerçek mi, kimin rüyasındayız, noluyo, burası neresi, şimdi kim uyuyor, bu adam ne yapıyor vs derken kaynadı gitti. hele sonunda bi salak oldum. lan şimdi bu rüya mı gerçek mi, kim rüya görüyor, yoksa bütün film rüya mıydı diye kaldım. anlamak için bir kez daha mı izlemem gerekecek???
*** spoiler biter***
filmden çıktıktan sonra ben kendi maceramı yaşamaya başladım. Önce otoparkın çıkışını bulamadım. gülmeyin yalan değil. 10 dakka dolandım içerde. aslında tam böyle de olmadı. önce çıkışa giden tüm arabalar durdu, sonra herkes geri vitese taktı. meğer çıkışı kapatmışlar. tabi bizim salak milletin bunu idrak edip geri gitmesi uzun zaman aldı. hep beraber çıkıştan geri döndükten sonra salak salak turlamaya başladık. en sonunda ben girişi bulup ordan çıktım. ben ordan çıktım ama bu arada karmenim kendini kapatmıştı. yolu bilmesine biliyorum ama içim rahat etmedi. bi de onu tekrar hayata döndürmekle uğraştım. sonunda başarıp evin yolunu tuttum.
evde beni 2. maceram bekliyordu. PS3'ü çalıştırma macerası. 2 haftadır ona uygun adaptör dönüştürücü neyin arıyorum. anam ne zor şeymiş. budur dedikleri 3-4 kiloluk kütleler. takmam ben o sanayi kılıklı adaptörü diye inat ettim. hatta çözümü söyleyene 40 yıllık kölelik bile vaad ettim. sonuçta dün bir linkte üzerinde 120V yazmasına rağmen aslında 110-240V olduğu, gönül rahatlığıyla fişe takıp kullanabileceğimiz yazıyordu. bir yandan denemek istiyorum, diğer yandan yemiyo. ben de açıp bakayım dedim. burnumdan ter süzülerek söktüm vidaları ama açmayı beceremedim. sanırım sökemediğim minnok vidaları da açmak gerekiyordu. pes edip vidaları geri taktım. sonra ben alete alet bana baktı. karşılıklı bakıştık. sonra prize baktım. kabloyu vırtı zırtı bağladım. bir süre daha bakıştık. elim power tuşuna bi gitti bi geldi. sonuçta gözümü kapadım bastım tuşa. korkarak patlama sesi veya yanık kokusu bekledim... gelmedi. elim üzerinde ısısını kontrol ettim, gayet normal. anam dedim, doğruymuş lan. 1-2 ayarını yaptım. hemen oyunu yükledim, kontrol ettim. o da tamam. vaaay be koçum diyerek uyumaya gittim:)
sonuç olarak 2 haftadır boşuna cebelleşiyormuşum aletle. tak çalıştırmış meğer:))))

10 Ağustos 2010 Salı

Sıcağın zırt dediği yer

Ya ama yeter artık yaaa! sıcak sıcak da bir yere kadar. yeminle sauna içinde yaşıyoruz 2 haftadır. hava her daim sıcak ve ıslak. yapış yapış. hani akşam oldu serinledi falan da yok! dün akşam saat 11 sularında "yeter leaaayyynn" diyerek fırladım evden. dooğru caddebostan sahiline. oh be dünya varmış. denizden gelen hafif esinti bir nebze rahatlattı beni. zaten bir salak benmişim sanırım ki sahile bir gittim ana baba günü. bunalan tası tarağı toplamış gelmiş. biraz oyalandım. oh, püfür püfür. telefonu da evde unutmuşum, saatten haberim yok. baktım kalabalık çekilmeye başlamış. ben de döneyim dedim ki meğer saat yarım olmuş. ardından eve gelip sızmaca...

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Kaçamak

tamam, bir hafta kabus gibi geçti ama itiraf ediyorum cts kendime izin verdim. hele de cuma 2'de çıktıktan sonra. cts sabah 11 gibi kalkıp bir koşu havuç tatlısı yaptım. Amaç Burkay'daki kısır partisine tatlı olsun. tabi ben özendim ya, mutlaka bişeyler ters gitmeli. Bu sefer de öyle oldu, benim tatlı oldu mu fazla tatlı. yiyen direk şeker komasında:( tadım kaçtı ama elden bişey gelmez. gidip kuaföre artık insanlıktan çıkan ellerimi de insani kıvama getirdikten sonra doooğru Burkay'a. (üsküdarda bekleyerek geçirdiğim 45 dakikaya değinmek istemiyorum. allahtan selim ve burak var da, onları taciz edip eğlendim)
Ben olay sadece kısır + dvd partisi zannederken olay boyut değiştirmiş. kısır + patates salatası + makarna salatası + bilimum kanepe + dvd partisine dönmüş. neyse hazırlıklar yapıldı, bir leğen kısır hazırlandı (abartmıyorum, gerçekten leğendi). bu arada ben gelecek haftasonu gruba takılıp kaş'a gitmeye heveslendim ama havalimanı - kaş transferi tatilden pahalıya gelince vazgeçtim.
izlenecek film julie & julia. ben filmi daha önce izlemiştim ama grup halinde seyretmek pek bir keyifliymiş. bu sefer daha da çok eğlendim. hep birlikte gülerek ve tıkınarak izledik filmi. bütün bunlar bittiğinde saat 10 olmuştu bile. zorla benim süper şekerli tatlımdan da yedikten sonra narpera'ya gitmek üzere yola koyulduk.
aaa tabi günün asıl baş konuğundan bahsetmeyi unutmamak lazım: sıcak ve nem. durduğun yerde sular süzülüyor her yanından. salondaki vantilatör en bi rağbet gören alet oldu evde. herkes sevgi gösterip etrafında dolandı bütün gün. akşam evden çıkış daha bir ferahlatıcı oldu. hafif esinti bir mest etti ki anlatamam. önce leyla'nın terası diye bir yere uğradık. güya teras ama yaprak kıpırdamıyor. allahım sanki oturduğumuz yerde biri üzerimize sıcak su döküyor. put gibi otursan dahi kurtuluşun yok. eriyip akıyorsun resmen. sıcağa dayanamayıp kaçtık hemen ordan. narperada aldık soluğu. en azından sokaktasın, arada esiyor falan. netekim gece boyu esinti ile köşe kapmaca oynadık. dolanıp esintiyi yakalayıp orda dikildik:))) niye orda dikiliyorsunuz diye yanımıza gelen "aaa burası serin" diyerek kaldı, sonra hoop başka köşeye:)
gecenin sonucu 1 bira, 2 narpare, bol ter! cezası: pazar günü baş ağrısı. bu sıcakta bir de içersen olacağı budur!!!

bir raporun ardından

Tatile gittiğime bin pişman oldum şu son 1 hafta. Gelmemle giderken yapılacak diye bıraktığım raporun bıraktığım kıvamda kucağıma düşmesi bir oldu. üstelik bir de eki vardı "3 gün içinde bitecek". ben daha gün gece farkına alışamadan kendimi ofiste geceler buldum. 3 gün oldu 1 hafta. ama o 1 hafta oldu bin saat! sanırım en erken eve gidişim 22.30, en geç 02.30. evet cuma gecesi!!! ama sonuçta tamamlayabildiğim kadarıyla gönderdim bu sabah da biraz huzura erdim. şimdi birkaç gün tembellik yapmak, eve erken gitmek istiyorum. gerçi hava o kadar sıcak ki evde ne halt edicem orası meçhul.

8 Ağustos 2010 Pazar

Puu bana

Yav kredi kartı ekstrelerim gelince amerikada alışveriş performansımın ne kadar sönük kaldığını görüp dehşete düştüm. gerçi dolmayan bavullardan anlamıştım bir eksiklik olduğunu ama bu kadar da boşa harcanmaz ki koca turne! verdiğim dünyanın uçak parasına yazık:( şimdi ben ordayken almadığım cicileri burdan alabilmek için resmen 5 katı masraf yapıcam. ühühüüh:(
neyse bari PS3'üme sarınıp avunayım:)
ps: ahahhaha kredi kartı ekstresi limitlerini zorlamadı diye üzülen başka bir yaratık var mıdır şu dünyada harbi merak ettim:))))

Şiyir gibi oldu:)

eve gelip ufak sürprizler bulmaktı mutluluk, bir kağıda karalanmış küçücük bir resim...
telefon çalarken adının yazmasıydı mutluluk, ardından atılan kısacık bir kahkaha...
dudaklarının yumuşaklığıydı mutluluk, kelebek gibi usulcacık...
sonra...
dudaklarından dökülen kelimeler oldu zehir, içtikçe değdiği yeri yakan...
parmaklarından dökülen yazılar oldu hançer, her kelime ile bir kez daha saplanan...
sözde umarsızlığın oldu ateş, yüreğimi benliğimi dağlayan...

6 Ağustos 2010 Cuma

Gerginim, yorgunum, sıkkınım be hancı

Bugün cuma, saat 19:20. 5 gibi araç muayenesine götürdüm kızımı, sağ farı bozukmuş, sınıfta bıraktılar:( sıcakta ve zaman darlığında beklediğim 2 saatle kaldım:(
Şimdi? geri işe döndüm. Çünkü hala bitirmem gereken bir rapor var. Tatilden döndüğümden beri mesai diz boyu. 10dan erken çıkamadım henüz. hatta bugün dikkatim dağılmasın diye bilgisayarımın internet kablosunu bile çektim çalışırken. Rapor uzadıkça ben geriliyorum. Haftasonu için ne güzel planlar yapmıştım. bu akşamdan başlayarak bir bir iptal ediyorum hepsini. asabiyet katsayım yükseliyor ufak ufak. ya sabır diyorum, ne diyeyim...
Oyalanmamak lazım. burda geçen her dakika aleyhime işliyor:(

5 Ağustos 2010 Perşembe

Başlıksız

Biliyorum geyik şeyler bunlar. hayatım, yazdıklarım... boş şeylerden bahsediyorum genelde. aslında kendi hayatımı anlattığıma göre sanırım boş bir hayatım var. anlamsız geliyor bazen. şey gibi: sabah kalktım, kahvaltı yaptım. kahvaltıda peynir ve ekmek yedim. domates kalmamıştı hıyar dildim:P
arada yazdığım duygu düşünce yazılarını kasdederek "içeriği olan" demişti biri... diğerleri boş:)
belki boş, belki manasız... ama sanırım paylaşmayı seviyorum. konuşmayı anlatmayı hep çok sevdim, yüzyüze anlatamadıklarımı buraya yazıyorum işte. hem unutmuyorum hem de uzaklara ulaşıyorum...
birkaç gündür gidip geliyorum. yazdıklarım ya da yazacaklarım manasız geliyor... boş diyorum, bunu mu yazıcam. ama bazen yazmaktan mutlu oluyorum. eğlenmek benim amacım aslında. çünkü ben başıma gelenlerle ya da yaşadıklarımla eğlenmeyi seviyorum. kendimle dalga geçmeyi, hayatla eğlenmeyi seviyorum.
neden bu kadar ciddiye almalı ki hayatı? hepimiz geçici değil miyiz zaten dünyada. kimin ne zaman gideceğini kim biliyor ki. annem kullanmaya kıyamazdı bazı eşyaları, sefasını kaltağın teki çekti. Tadını almak lazım yaşamın, ertelememek lazım zevkleri de tasaları da. yaşadığım şey komikse gülmeli, acıklıysa ağlamalı. elalem ne düşünür diye kasmadan kasılmadan duyguları dolu dolu yaşamalı. sonuçta aklımızda sadece birlikte geçirdiğimiz güzel dakikalar kalıyor... gerisi boş...

Yerin dibine mi girdin mübarek

Aaaaa kafayı yiycem resmen yaaa! Ayh! imdat!
...
Zaman hem nasıl geçmek bilmezken su gibi akabilir? yine akşam oldu, hala yazmam gereken koca rapor olduğu gibi duruyor ama zaman bir türlü geçmiyor... dakikaları sayarken saatleri kaçırıyorum resmen. yapılacak listesi uzayıp giderken elle tutulacak birşey arıyorum ama nafile... sanki yerin dibine girmiş de çıkmıyor...
Zihnimi toparlayamıyorum. Yine derinlerde bir yerlerde birileri çığlık çığlığa bağırıyor. Hissediyorum ama duyamıyorum, adını koyamıyorum. hiçbirşey yetmiyor ve herşey fazla geliyor...
işte böyle karman çorman akıp gidiyorum ben de... nereye ne yöne gittiğimi bilmeden. şey gibi hissediyorum kendimi. hani bir şelalenin suyuna kapılmış da gidiyorum, bazen hızlı bazen yavaş... şelaleden düşeceğimi biliyorum ama ucunu göremiyorum. huzursuz ediyor beni. dallar var, tutunmaya yelteniyorum ama kayıp gidiyorlar, ben elimi uzatınca yön değiştiriyorlar...
ah kendimi bir akıntıya bırakabilsem... şöyle yatıp göğü, etrafı seyredebilsem... o suyla ben de çağlasam...
bir yapabilsem...

3 Ağustos 2010 Salı

Suç ve ceza

sen misin tatile giden. işte böyle işe gömülürsün dönünce. hatta öyle bir gömülürsün ki akşam 10 olduğunda hala ofiste, bir yandan çalışır diğer yandan jetlag olmadığına sevinirsin... stres katsayısı yükseldikçe senin de çarpıntın artar, böyle dolanırsın. çek bakalım cezanı!:)

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Kürkçü dükkanı

Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıymış. Ben de döndüm dükkana. Bedenen döndüm ama ruhen atlas okyanusunda kaybolmuş durumdayım.
Sabah bir stres çarpanı ile güne merhaba dedik. Buna rağmen kafamı toparlayıp gaza basamadım bütün gün. Ana iş yerine yan yollardakilere el atabildim anca. Şimdi kendimi toparlayıp kolları sıvamam lazım. Tatil dönüşü, hele de bu kadar uzaktan... şok dalgası gibi oldu imanıma...
akşam 22.30 gibi yattım yatağıma. 2 gibi bir gözümü açtım, korktum önce "aha da jet lag" diye, ama baktım uykum var hemen dönüp uyumaya devam ettim. aynı olay birkaç kere daha tekrarlandı ama yine de uyumaya devam edebildim. sonra saat çaldı. tamam kalkıyorum dedikten 1 saat sonra fırladım yataktan. ama bu sayede sanırım jet lag korktuğum gibi çarpmadı bugün beni. biraz sersemledim şu saat itibariyle ama genel durumum gayet iyi. 1-2 güne bişeyciğim kalmaz, geçmişe gömerim kendilerini:)

1 Ağustos 2010 Pazar

eve dönüş

bugün tatil bitti ve yurda ve eve döndüm. bütün yol boyunca uyuyamadığım için gün boyu süründüm ama şimdi de uyumaya gitmekte zorlanıyorum. sanırım 1.5 günü devirdim:)
yarın işe gitmece... ama benim tatile ihtiyacım var:)