Sayfalar

31 Ekim 2007 Çarşamba

Sabah sabah hoplattılar yine

Birkaç gündür babamda kalıyordum ama tatil olduğu için trafik sorunu yaşamadım. Bugün uzun zamandır ilk kez Konutkent'ten işe geldim. Gelmeyi becerdim de sinirlerim yine hopladı. O kadar öküz, o kadar saygısız ve bencil bir milletiz ki bize herşey müstehaktır. Ben de olsam AB'ye almam yani. Gerci AB de ne kadar matah bişey o ayrı ya neyse. Neye bu kadar sinirlendiğime gelince: Konutkent'ten gelirken eskisehir yolunun bir bölümünde tadilat olduğu için ayladır ümitköy köprüsüne gelmeden içeri doğru kıvrılarak gelmekteyiz. Kıvrıldığımız yerde yol 1-2 şerit ama sonra genişleyip 3er şerit falan oluyor. sonra eskişehir yoluna cıkmak için tekrar sola dönüyorsun. Tam orada yol bayagi geniş. ve bugün benim öküz halkım 3 şeritlik gidişi yetersiz bulmuş olmalı ki 3 şeritlik geliş yönünü de doldurmuştu. karşıdan gelen zavallı arabalara yolu kullanma izni vermiyorlar. Üstelik geliş tarafı daha hızlı akıyor diye gelen araçların çoğu o taraftan gidiyor. Burası karşı taraf, gelen araçlara saygı gösterelim vs diye düşünen yok. Ben ve benim gibi düşünen %30, kalabalık da olsa doğru tarafa yönelirken kendini zeki ve uyanık sanan yaratıklar (öküze de ayıp) diğer taraftan yolu kitlemeye devam ediyordu. Neyse sonunda baktım bir jandarma trafik geldi, araçları olmaları gereken şeride yönlendirdi de karşıdan gelen garibanlar geçebildi.
Üstelik bu olayın gerçekleştiği yer konutkent. Güya gelir ve eğitim seviyesi diğerlerine göre yüksek olduğu düşünülen bir bölge. Bu insanlar bile bunu yaptığına göre bizim adam olmamıza hakikaten imkan yok. Türk'üz, ırkımı seviyorum falan ama gerçekten daha çoook eğitilmeye ihtiyacımız var.

29 Ekim 2007 Pazartesi

Kıyamıyorum ki izleyeyim

Dedim ya cuma laptop geldi. Cuma akşama babamlarda internet yok, priz için adaptör yok, bööyle kös kös oturdum evde aklım bilgisayarda. Sonra cts soluğu ablamlarda aldım. Hemen açtım bağlandım. Bir miktar vista keşfi yaptım. Hakkaten birçok şeyi keşfetmek gerekiyor. Mesela bugün bayağı bir refresh nerden yapılıyordu aradım:) Sonra diğerinden aktarımlar yaptım bilgisayarıma. Gerekli programlari indirmeye ve yüklemeye başladım. Gerekli programlar dediğim de flashget, bsplayer, msn felan:) tamamen medya amaçlı:DDD
Sonra prison break serisini tamamlamaya adadım kendimi. 5. bölümü de indirdim sayılır. Ama hala izleyemiyorum. Başlarsam bitecek diye elim bir türlü gitmiyor diziye. Onun yerine şimdi yeni sezon başlamadan heroes'u tamamlayacağım ki cnbc-e'de başladığında takip edebileyim.

Modern sabahlar

Aksam saat 7:30 sularında Selim telefon etti. If'de modern sabahlar konferans dizisi varmış. O ne yaa oldum ama işin içinde modern sabahlar olunca hemen gönlüm kayıverdi. Ben de 8'i biraz geçe Burak'ı aradım. O da tam eve dönüyormuş ki yoldan çevirdim. Sonra dooğru IF'e. Neymiş şimdi bu derken baktım bir sahne, 3 sandalye. Bunlar harbi harbi show yapacaklar. Mutlu mutlu beklemeye başladık. Saat 10'a doğru geldiler sahneye. Konferans dizisinin ilk bölümünün konusu dünyayı tehdit eden şeyler. İlk sırada da robotlar vardı. 1.5 saatlik sohbetin sonunda çıkan listede ise robotlar, kıl dönmesi ve osuruk yer alıyordu. 1.5 saat boyunca o kadar çok güldüm ki birara gözümden yaş geldi. Ege süperdi, Fahir ondan hiç geri kalmadı. Hele Ege'nin robotla seks ve osuruk yorumları kırdı geçirdi. Zaman nasıl geçti anlamadım resmen.
Bir sonraki konferans -ki tarihi belli değil- soyu tükenen hayvanlar üzerine olacakmış. Şimdiden iple çekiyorum:)

26 Ekim 2007 Cuma

Oyuncak

Bugün bekleyiş sona erdi ve yeni bilgisayarıma kavuştum. Yalnız bilgisayarın tipi hiç beklediğim gibi çıkmadı, çok bozuldum. Hani kendisini önceden görseydim %90 almazdım. Neyse olmuşla ölmüşün arkasından ağlanmazmış. Şimdi aptal vista kullanmayı öğrenip bilgisayarımı abuk subuk bilimum programla doldurcam:)
Aslında heyecan da yaptım hani. Akşam babama gidecek olmasam kesin başında sabahlardım:) Yeni oyuncağa kavuşmuş çocuk gibi hissediyorum kendimi:)

24 Ekim 2007 Çarşamba

Tam itiraf.com'luk

Dün akşam Selim ve Pınar'la Arjantin starbucks'in bahçesini çınlattık. Konu benim rezil anılarım. Hele bir tanesi var ki, hala utanırım.
Lise yıllarında çoğumuzun olduğu gibi bizim sınıf kızlarının da aşık oldukları (feci platonik) tipler vardı. Hepimiz kim kime aşık bilirdik. Herkes kendi aşkını görmeye gittiğinde diğerlerini de kaş altından gözetlerdi. Açık açık isimleri ifşa edemeyeceğimiz için de kod adları geliştirmiştir. En başlıca hatırladıklarım Jeff, Jessie, Doyle, Dickie, Fanta vs. (isimler o sıralar izlediğimiz dizi, film vs oynayan kahramanlara ait) Benimki Jeff olandı. Sanırım ortasondan başlayarak ben bu çoçuğa aşık gezdim. Artık olay o kadar belliydi ki kendisi de bilir arkadaşlarına gösterirdi. Tabi ben platonik platonik dolanırdım ortalıkta. Tam mezuniyet günü gidip tanışmaya cesaret etmiştim ama o kadar:) Allahtan akıllı ve medeni bir çocuktur. Neyse sonuçta bunlar mezun oldu gitti. Sonra kim kime dım dıma. ODTU'de arada orda burda görürdüm ama dedim ya, yıllar geçmiş.
Yıllar geçmiş de sanki ben büyümüşüm. Sene 2005, yaş olmuş 31! Bendeniz bir konferansa gitmişim kalabalık bir grupla. O da ne! Jeff de orda. Allah allah ne alaka felan derken, e şimdi konuşmak lazım. Kazık kadar olmuşuz, olgunlaşmışız, üzerinden yıllar geçmiş. Sonuçta o beni tanıyor, ben onu tanıyorum, eşek değiliz. İlk açılış cümlesi çok önemli. Cool olmak lazım. Tamam olay utanç verici ama üzerinden yıllar geçmiş, herkes büyümüş. Herşey geçmişte kalmış. Ama dedim ya cool olmak ve olayı yadsımamak veya salağa yatmamak ve karşındakini salak yerine koymamak lazım. Sonuçta o beni biliyor, benim onu bilmemem gibi bir durum söz konusu değil. Direk muhabbete girmeli, saçmalamamalı. Sanki bütün bunları düşünen ben değilmişim gibi ağzımdan çıkan ilk cümle "merhaba, atatürk anadolu'dan di mi?!!!!!!!!!!!!!" Yuh selen!!!! Kendimi "new adventures of old christine" deki salak christine gibi hissettim. Güya kendime güvenle olan olmuş canım modunda yaklaşacaktım. Tabi o cümleden sonra cool'luk falan kalmadı. Hani 'bu kız o zaman da salaktı şimdi de salak' diye düşünse yeridir.
Atatürk Anadolu'dan di mi? Yani sizi gözüm bir yerden ısırıyor, yoksa o salak platonik aşık kız kesinlikle ben degildim:))) Yediniz mi?... Hala aklıma geldikçe çok gülüyorum... dün akşam Selim ve Pınar da çok güldü:)))

22 Ekim 2007 Pazartesi

Kalkın yemeğe gidiyoruz:)

Geçen hafta bir email geldi. Alamanya'da Frankfurt yakınlarında bir kasabadaki bilmemne restoranına ait bilgi ve görüntüler. Porsiyonlar yuh dedirtecek ölçüde. Önce schnitsel. Tabaklar pizza servis tabağı ebadındaymış! Ona göre gözünüzde canlandırın yani!

Yok, son zamanlarda benim gibi sosis krizine girdiyseniz size sosis ve patates kızartması da ikram edebiliriz: Büyük sosis, büyük sosis diye sayıklayanlara... Herhalde kolum kadar var bu sosis, yummmm!!!

Ben sosis istemem, bana hamburger getirin diyenlere hamburgeri bitirmek için aileyi davet etmesi önerilebilir.. Üff acayip ağzım sulandı...

19 Ekim 2007 Cuma

Takıldım

Bugün feci şekilde Dave'in 2 şarkısına takıldım. "little lie" ve "down"... resmen içim eriyo dinlerken:)
calm down people, it's just a little lie...

80'ler

Bu sabah iş tatili sayesinde Ayşe ve Gökben'le "biz gençkene" konulu bir muhabbete bir girmişiz 2 saat boyunca gençliğimizde dinlediğimiz gruplar, diziler vs derken zaman nasıl geçti anlamamışız:) Konu da yine benim wallpaper'dan açıldı:))) Gökben taktı ya Dave'ciğimin burnuna... Dedim benim ruhum hala genç, duvarımda hala posterler var:)

2 gün iş yeri tatili

Malum bizimkiler dün sabah itibariyle toplantılara gittiler. Vekilleri saymazsanız şu anda direk başbakana bağlıyız:))) O yüzden bir rehavet çöktü ki üzerimize sormayın. Gerçi dün bütün günümü IPA kapsamında bir kursa başvuru hazırlamakla geçirdim. Yok iş tanımı, yok motivasyon, onlar da yetmezmiş gibi 3 hedef falan istemişler. Konu ile uzaktan alakam var, hatta beni dahil ettikleri bir komite nedeniyle cok yakinen alakam var ama hiçbir fikrim yok. O yüzden bayağı yaratıcı olmam gerekti. Neyse dün sündüre sündüre akşama kadar başvuruyu anca doldurdum. Bugün de bir terslik olmazsa şu sıralar elçiliğe teslim ediliyor olması lazım. Hayırlısı bakalım.
Hadi dün öyle geçti, bugün de paso facebook takıldık. Kardeşim iş yapmadan gün geçmiyormuş. Bütün gün de oyun oynanmaz ki... O da sıktı bir süre sonra. Akşam olsa da eve gitsem:)

Yaşlandık mı yaşlanmadık mı?

Dün akşam Tunalı Gölge'de DM gecesi vardı. Yarı DM partisi yarı Minerve konseri. Minerve kim diye sormayın hiçbir fikrim yok. Elektronik müzik yapan alman bir grup diye duydum. Neyse parti 10 gibi başlıyor, grup 12 gibi çıkacak. Ankara'da gece o saatte hatta haftaiçinde o saatte dışarı çıkacak bir Allahın kulunu bulmaz zor. Yani bizim yaş çevremiz icin diyorum. Allahtan İstanbul'dan Mehmet eğitim için Ankaraya gelmişti de onunla gidelim diye konuştuk. Tabi saat 10'a doğru benim de Ankaralılığım bastırdı ve yan çizmeye meğillendim ama Mehmet azimli çıktı. Gerçi bunda Gölge'nin onun oteline ve ablamlara çok yakın olmasının payı da yadırganamaz. Neyse biz 11'e dogru buluşup mekana ulaştık. Çok kalabalık değildi ama yavaş yavaş doldu. Biz de birer bira alıp o gürültüde sohbet etmeye çalıştık. Fonda bangır bangır DM:) uzun zamandır dinlememişim pek keyifli geldi. Mehmet daha cok kız arkadaşından bahsetti, çok şekerdi:)))) Sonra 12 gibi balkabağına dönmeden ve Minerve ne menem müzik yaparmış öğrenemeden mekanı terkettik. Kalabalığa bakınca yaşlandık diye düşündümdü ama erken çıkmamıza rağmen "aslında istesem "1-2 saat daha kalırdım" ruh halim sebebiyle çok da yaşlanmadığıma karar verdim:)
haha bu arada o kadar cok ballandırmışım ki haftaya Mehmet'le tavacı recep'e gitcez:)

16 Ekim 2007 Salı

Sabah sabah bedeviliğim tuttu:(

Bu sabah güya kendimce erken kalktım. Hedef kuaföre gitmek. Hemen hazırlanıp 8.35 gibi aşağıya indim. 2 alternatif var. İlki evin 200 mt ötesindeki yer, ikincisi teee Hoşdere üzerindeki şubeleri (Serkan). Nicedir Serkan'a gitmemiştim diyerek benzin ışığım yanalı 25 km de olmasına rağmen uzak olanı seçip arabaya atladım. Tabi oraya gitmem de aldı bir 7-8 dakika. İçeri bi girdim, bissürü müşteri var. Elemanlara baktım yarısı yok:( Du bi bakalım diyerek oturdum biyere, elime de gazete aldım, okumaya başladım. Sonra baktım benim müşteriden saymadıklarım da sıra bekliyormuş. Saat de 9 olmuş, ohooo benim daha sırama çok var, ben iyisimi gideyim dedim. Bir yandan da lan Tolga simdiye fönümü yarılamıştı diye düşünüyorum. Neyse çıktım kuaförden mutsuz, sonra bir de Atatürk bulvarı yerine Çetin Emeç'ten gelme gafletinde bulundum. O da tıkalı çıktı mı!
Sonuç olarak çektiremediğim bir fön için olmayan benzinimle Ankara sokaklarında turladığım yetmezmiş gibi işe de yarım saat geç geldim.
Bedeviyim ben bedevi... Ya da Murphy'nin önde gideni...

15 Ekim 2007 Pazartesi

Halt etmişler!!!

Geçen hafta Ayşe ve Gökben'le yemeğe gittiğimizi yazmıştım. Yemekle ilgili yazmayı unuttuğum nokta benim bilgisayarımdaki wallpaper'ım hakkında yaptıkları yorumlardı. Resmi Burak'a öyle bir anlattılar ki biran ben bile "lan ne iğrenç resim koymuşum" diye düşünmekten kendimi alamadım.
Halbuki ne alaka! Beni yakinen tanıyanlar her sabah bilgisayarı açınca beni kimin karşıladığını tahmin ederler (ve hatta gece yatmadan ve sabah uyanınca:):) Tabi ki Dave:) Resimde aşağıda görüldüğü üzere yeni albümünün tanıtımı için bir radyo programında çekilmiş ve bence son derece güzel bir foto... Yok ekranın ortasında kocaman bir burun varmışmış da şöyleymiş de böyleymiş...
Ya bu resmin ve içindekinin ne kusuru var yaaa, yerim ben onu:)

Gene baktım şimdi, valla da yakışıklı billa da yakışıklı... Hem ondan daha güzel sesi olan başka biri var mı?
Hıh!

Gönül işleri

Bu akşam öyle bir olay oldu ki hala etkisinden kurtulamadım.
Dün biraz bunaldığım için bugün öğlen eve gittim. Akşam da Derya ve Melih uğrayacaktı, sonra 8:30 gibi hep beraber Simaylara geldik. Ege'nin yarına kalan 1-2 ödevi varmış, şamata içinde o da yapıldı. Sonra biz büyükler bilgisayar başında birbirimize youtube'dabişeyler gösterirken Ege sessizce hazırlanıp yattı. Bunu farkedince iyi geceler öpücüğü vermeye yanına gittim. "Sana bişey sorabilir miyim?" dedi sonra beni yanına oturttu. Sonra da okulda en sevdiği (ve hatta büyüyünce evleneceği) arkadaşının onu üzdüğünü ve bir şans daha verip vermemesi gerektiğini sordu. Biran afalladım ama arkadaşlıkta böyle şeyler olabileceğini, şans vermesi gerektiğini söyledim. Herkes kavga edebilir veya birbirini üzebilir gibilerinden geveledim. Olayın ne olduğunu anlatmak istemedi. Unuttuğunu söyledi. Muhtemelen söylemek istemedi ama ben de unuttuğuna göre çok önemli olmadığını söyledim. Bana seni hiç bir erkek sevdimi diye sordu. Sevenler oldu, onlarla da tartıştığımız oldu, normal böyle şeyler vs diye geveledim. Sonra yanından ayrıldım.
Ama içim öyle bir buruldu ki... O ufacık kafasında bunu dert etmiş kendine. Yatağında yarın okula gidince ne yapacağını düşünmüş meğer. Adam artık büyüyor. Yaramazlık vs tamam ama kalp kırılması ve acı çektiğini görmek gerçekten çok zor olacak. Buna hiç hazırlıklı değildim ve sanırım bundan hiç hoşlanmadım. Kendimizi bile koruyamadığımız bir dünyada büyümekte olan bir çocuğu kalp ağrısından nasıl korursun, nasıl açıklayabilirsin ki... Kendimi çok çaresiz hissettim çok.

13 Ekim 2007 Cumartesi

Bourne kimmiş?

Yeni Bourne geldi bugün, güzel bir aksiyon filmi hayaliyle damladık biz de hemen. Malum bayramdan dolayı da tatiliz, bütün gün bizim.
Sabahtan kalkıp bayramlaşma faslını tamamladıktan sonra 3:30 gibi Selim'le Cepa'da buluştuk. Önce onu Kuki House'a sürükledim. Tatlı + kahve yaptık ardından filme girdik.
Ben 2 numarayı ne zaman izledim hatırlamıyorum bile. Hatta 2'de ne oluyordu onu bile hatırlamıyorum ama allahtan selim izleyip gelmiş. Netekim film bir öncekinin bittiği yerden başlayınca ben selim'i "bu kimdi? bura nere? niye burda?" gibi soru yağmuruna tuttum. Ama çoğu şeyi veri alıp filmi tek başına izlemek de mümkün.
Filmle ilgili yapabileceğim en belirgin yorum: film boyunca kameraman sanki bourne'un peşinden koşturmuş. Daha çarpıcı olsun istemişler sanırım ama o kadar sallanıyor ki ne doğru düzgün ne olduğunu anlıyorsun ne de tam takip edebiliyorsun. Nerdeyse midem bulanacaktı sallantıdan. Hani bunun bir adım ötesi blair witch projesi!
Tabi bu arada film oldukça hareketli. Bir nevi 24 havası var kendinde. Olayların hızına ve kameranın sallantısına yetişebildiğim yerlerde keyif aldım denilebilir. Ama kesinlikle yorucu bir film. Bittiğinde resmen oh be! dedim.
Sonunda Bourne abi aslında kimmiş onu da öğrendik. Gerçi hala bize bişey ifade etmiyor ama... Sanırım onu da 4. filme bırakmışlar. Umarım o biraz daha sakin olur:)
Ha bir de filmde en çok takıldığım bütün tlf konuşmalarının takip edilip önemli kelimelerin geçtiği konuşmaların ayıklanması idi... Ne kadar gerçek ne kadar film bilemedim. Yine de ürkütücü.

11 Ekim 2007 Perşembe

Liva şaşkınlığı

Cumartesi akşamı Mutlu'dan dönerken canım birden eve gitmek istemedi. Bir yandan yol alırken diğer yandan da kimi ayartsan diye düşünmeye başladım. Kahve, ama nerde, Armada Starbucks 10'da kapaniyo, saat zaten 9 falan. Liva olabilir... Derken Funda'ya ulaştım. Onun da işi yokmuş, tamam Liva'da buluşalım dedik. Aslında son gittiğimde Liva'ya gıcık olmuştum ama şimdi eldeki en mantıklı yer orası.
Ben kafamda böyle sakin, neredeyse boş bir pastane canlandırıyorum. Allahın pastanesi, cts akşamı nasıl olabilir ki??? Ben bu beklenti ile Liva'ya bir yaklaştım, o ne? Park yeri tıklım tıklım! Nasıl yaa, burası mekan olmuş, in olmuş diyerek arabayı parkettim. Meğer benim kafamdaki muhallebici kılıklı pastane formatı çook geride kalmış ve kendisi canlı müzik olan, gençlerin ve genç kalanların takıldığı tiki bir yere dönüşmüş. Sanki dersin Arjantin cafesi. Şaşkın bakışlarla gidip bahçede de yer bulamayarak o güzelim havada iç mekanlara mahkum kaldık mı?
Neyse kahvelerimizi içip bir müddet geyik yaparak 11'e kadar oturduk. Biz çıkarken hala kalabalıktı kendisi. Eğer bir daha akşam vakti yolum düşerse şöyle süslenip püslenip gideyim bari:PpP

10 Ekim 2007 Çarşamba

Muradıma erdim:)

Sonunda bugün gidip kaburga dolmamı yedim. Haftalardır sayıklamaktan bir tarafım şişecekti resmen. Ramazan bitmeden nihayet bugün muradımıza erip son iftarı Recep Ustada yaptık gene.
Amcamlar pek ekabir. İftardan 15 dakka önce geleceksiniz diyorlar. İftar zaten 18:28, yetişmen mümkün değil. Allahtan Burak vardı da zamanında gidip masamızı tuttu. Grup da çok komik. Gökben, Ayşe, ben ve Burak. Gökben Burak'ı 1-2 dakika falan anca görmüştür. Ayrı ayrı gittiğimiz için de onlar benden önce vardılar. Ben gittiğimde çoktan oturmuş ve tanışmışlardı, beni yormadılar.
Burak ve benim performans süperdi ama Ayşe ve Gökben zayıf çıktı. Onların yemediklerini biz havada kapıştık. Final yine irmik tatlısı ile muhteşem oldu.
Yemeğe Burak'ın kırdığı paşa kızı potu damgasını vurdu. Yine çok eğlendim.
Yemek sonrası kahve için D&R - Gloria Jeans'e gittik. Gecenin o kısmına da benim Ayşe'nin arabasına bindirip plakayı kırmam ve Burak'ın arabayı 3 seferde park edememesi (kızlar bunda benim suçum olduğunu iddia etseler de bence yok) damgasını vurdu. Aküsü bitip orda bekleşen çocukları önce panitip sonra eğlendirdik:)))
Nihayet Gloria's ulaştığımızda bizi bir sürpriz bekliyordu. Maalesef kış uykusuna geçmişler, 9'da kapatıyoruz dediler:( Çok bozulduk ama elden ne gelir... Alelacele bişeyler içip kalktık biz de.
Yarın mesai güya yarım gün ama içimden bir ses akşama kadar Hazinedeyiz diyor...

9 Ekim 2007 Salı

Lenovo

Dün akşam sevinçli bir haber aldım. Laptop'im yola çıkmış:) Ama bana ulaşması daha çok zaman alacak...
Evdeki laptop malum 6 yaşını devirdi. Hatta insan olsa bu sene okula başlaması gerekirdi. Neyse, ben "aman zaten evde ne yapıyorum ki" diyerek kendisi ile idare etmeye çalışıp güncel ihtiyaçları external cd ve dvd writer, external hard drive gibi eklemelerle gidermeye çalışıyordum. Ancak benim alet yaşı itibariyle 1.1 USB çıkışlı olduğu için hertür external alet kabus yaratmaya başlamıştı. Önümde 2 alternatif vardı. Ya paşa paşa yeni laptop alınacak ya da birgün sinir krizi geçirip laptop pencereden fırlatıldığı için yeni bir laptop alınacak. Ben ilk tercihi seçtim.
Sonra olaydan hiiç anlamayan bir insan olarak "lan ne alsam ki" modunda ona buna bakmaya başladım. Hazır dolar da dibe vuruyo, ablam gelmeden ben amerikadan daha ucuza alayım sevdasına düşüp bilimum online dükkan gezmeye başladım. Neyse sonuçta ilk göz ağrım thinkpad'de karar kıldım. Kendisinin yıldönümü imiş, hoş da bir kampanya yapmışlar. Ahanda tamam dedim tam alıcam, o ne? yabancı kredi kartı kabul etmiyorlar. İlla amarigan olacakmış. Sülalenizi diyerek alternatifleri araştırırken Özgür imdadıma yetişti. Onun kartıyla siparişi verdim. Dolayısıyla laptop önce Virginia'ya gidecek. Sonra Özgür onu toplanti için DC ye giden arkadaşlarla gönderemezse ablama SF'e gönderecek sonra bana TR ye gelecek.
Ve ben bugün gördüm kü benim laptop teeee çin'den çıkmış yola. Yani çin malı bir ibm'im olacak... Bu da yetmezmiş gibi alet bana ulaşmadan dünyayı gezecek. Bari onca eziyete ve yolculuğa değse...

Ekmek makinası furyası

Bu sıralar bizim dairede bir ekmek makinası furyası aldı başını yürüdü. Geçen hafta Jülide'ye giderken ev hediyesi olarak bir tane aldık. O yetmezmiş gibi bugün de bir arkadaşa doğumgünü hediyesi olarak yine bir ekmek makinası aldık. İşin komiği kararımızı onların işine yarar mı dan çok bize hangi tür ekmekleri pişirebilirler üzerinden vermemizdi. Ben ısrarla cevizli beklerken Hülya zeytinli ekmeğe fit görünüyor:)
Bakalım hangisi daha güzel yapacak:D

7 Ekim 2007 Pazar

PS2

Simay yok ya, PS2 evde duruyor. Alet güye Ege'nin ama her akşam Ege yattıktan sonra Murat başına geçip saatlerce maç yapıyor. Sanki çok keyifliymiş gibi bir de bana izletmeye kalkıyor. Garibim Ege'de haftasonları oynayabiliyor anca. Neyse dün dedim ki lan benim neyim eksik. Bunların kursa gitmesini fırsat bilip 9:30 gibi oturdum başına. Ben Harry Potter oynuyorum. Başlarda da 1-2 oynamıştım ama çok uzun zamandır elime almamışım. Neyse bir kaptırmışım oyuna saate bir baktım 12'yi geçmiş. Ege gelmeden kaldırmam lazım ki aklı kalmasın. Saati 13:15'e kurup oynamaya devam ettim. Alarm çaldığında da çok bozuldum. hani bıraksalar aksama kadar oynarım. Neyse aklım oyunda kalmış şekilde paketleyip yerine sakladım aleti. Ama bunlar taaa 3'te geldi. Olan benim 2 saatlik oyunuma oldu ühühühüh... Şimdi bir sonra ne zaman oynayabilirim onun hesabını yapıyorum:DDDD

Ramazan'ı seviyorum

Ya bu ramazan hakkaten çok keyifli bir ay. İnsanlarda farklı bir birliktelik yaratıyor. Özellikle iftar sofrası ve biraraya gelinmeler, bilmiyorum ama benim çok hoşuma gidiyor:)
Netekim ramazan başından beri yine o iftar senin bu iftar benim geziyoruz:) Dün akşamkini saymazsak en son perşembe Jülide ağırladı tüm daireyi. İş çıkışı uçarak gittik evlerine. Zaten anca yetişiyorsun. Kadıncağız uğraşmış bayağı, gayet mükellef bir sofra kurmuş. Ben kahvaltılıklar ve zeytinyağlılara öyle bir dalmışım ki ana yemeğe yer kalmadı sonunda. Sonra da Hülya'nın muhallebili güllacı... Damlasakızı hariç gayet başarılı bir çalışma olmuştu:)
Ekrem veletler dışındaki yegane erkek olarak kaldıysa da o da maçı bahane ederek erken kaçınca biz kızkıza sardık muhabbete.
Veletler çok şekerdi. Gayet de güzel oynadılar.
Akşama damgasını vuransa tam dağılırken Gökçe'nin kolunun Emre'ye çarpması oldu. Saati garibimin dudağını acıttı. Emre bir sinirlendi "sen yaptın! sen yaptın" Kızcağız özür diledikçe Emre kızgın bir suratla "sen yaptın" diye çığırdı:) çok şirindi ya:)

Yüzsüzlüğün de bu kadarı

Geçtiğimiz çarşamba güya yine Tavacı Recep Usta yapıcaz. Hani geçen seferden kaburga aklımda kaldı ya, hemen milleti de ayarttım. Ama sanki ayartma işini başkası yapmış gibi ben telefon etmeyi unutunca tabiki yer bulamadık:( Kös kös programı bu haftaya öteledik. Ancak o sırada öğrendim ki Selim'ler erken davranıp rez. yaptırmış. Yemekte olara katılamayacaktım ama yemek sonrası kahve için sözleştik.
Ama şimdi adam Recep Usta'dan eli boş çıkar mı??? Dedim ki "ister paket yaptır,ister cebine sakla, naparsan yap ama bana mutlaka irmik tatlısı getir". Selim ben yapamam dedikçe ben ısrar ettim. Bilimum taktik verdim ama o yine de böyle birşey yapamayacağını söyleyince de Pınar'a söylemesini söyledim. Gene de yapamam dedi ve gitti:(
Neyse akşam yemekten çıkarken beni aradılar. Kıyamamış gene tüm yüzsüzlüğü ele alıp istemiş valla. Adamlar da paket yapmışlar. Starbucks'a nasıl uçtum bilemiyorum:)) Öyle bir keyifle yemişim ki irmiği, kahvenin falan esamesi okunmadı:DDD
Bir de biz ordayken bir kampanya ile aklımızı çelip bize kupa sattılar. Çok lazımdı ya:DDDD

2 Ekim 2007 Salı

Final mi, todem mi yoksa zambak mı?

Çocuk sahibi olmak zormuş anacım. Hele ders çalıştırmak daha bir zor. Birkaç gündür ders çalıştırmaya çalışıyorum, fen, matematik tamam da bu türkçe ve sosyal ne menem şeylermiş öyle. Kendimi tanıyorumun nesi çalıştırılır anlamıyorum. Hayır 2 hafta sonra da sınavı var adamın.
Dün akşam artık iyice panikleyip bugün soluğu kitapçıda aldım. 4. sınıf derslerine yönelik test kitabı arıyorum. Bir duvar dolusu kitap çıktı önüme. Seç seçebilirsen. konusuna göre mi alsam yoksa tüm dersler mi? hangi yayınevini daha iyi hazırlamış acaba? onu mu alsam bunu mu? imdaaaat! ben kafayı yerken zavallı Hülya ve görevli kıza da kafayı yedirttim. Neyse sonucta bişeyler aldım, bakalım işe yarayacak mı?

Konya Tandır

Geçen hafta Tavacı Recep Usta beni kesmemiş olacak ki cuma günü akşam evde yiyecek birşey olmamasını da bahane ederek Bilge'yle Konyalı Tandır'a gittik. Ben daha içeri girmeden "ayy burası mı? ama burası pek salaş" diyerek Bilge'yi dehşete düşürdüm. Sonra içeri girdik, iftara daha 25 dakka falan var. Masada yalanarak bekledik. Ezanla birlikte çorbalar, onu müteakip tandır geldi. Ben zaten "eeetttt" modunda olduğum için ilk başta gözüm doymayarak yarım kilo tandıra "ay bu kadar mı?" dedim. Bilge dehşet içinde bana bakakaldı. Yemek sonuna doğru kızcağıza hak verdim. Hakikaten fazlaymış.
ama bu bizi keser mii? hayır. Hazır Hatırla Sevgili'ye daha çok var. Hadi biz Bahçeli'ye uzayalım diyerek ayrıldık Konyalı'dan. arabayı evin oraya parkedip kendimizi Starbucks'a attık. Tamam kabul ediyorum, yine çok yemişim!!! Bu seferlik sadece düz kahve içerek Starbucks'a hakaret ettim resmen. Kahve yanında vıdı vıdı eksik kalmadı tabi. Artık ne sağlık sorunları kaldı ne çocukluk anıları:)

Facebook çıktı mertlik bozuldu

Kaç gündür yazmamışım bloguma. Sanki hergün yazmam gerekirmiş gibi. Ama biran kendimi blogu facebookla aldatıyormuş gibi hissettim. Öbürki daha yeni ve civcivli ya, ister istemez insanı cezbediyor. Bir farkettim ki kaç gündür onu dürt, bunu ısır, öbürkünün hayvanını okşa derken zaman akıp gitmiş. Zavallı blogum ise boynu bükük ilgi ve alaka bekler olmuş.