Sayfalar

30 Kasım 2008 Pazar

Sünnet Gölü

Lise sınıfım bu aralar gaza gelmiş durumda, görüşme sıklığımız arttı. hele en son öyle bir gaza geldik ki yıllardır sözünü edip de gerçekleştiremediğimiz şeyi yaptık ve haftasonunda Ankara - İstanbul arasında Sünnet Gölü denen bir yerde buluştuk. Göl hakkında çoğumuzun bir fikri yok, bir kişi en son 6 yıl önce gitmiş. Olsun dedik, değişiklik işte. Ankaradan kalabalık ekip geliyor ama İstanbul tayfası elene elene 3 kişi kaldık. Ben son dakikada Aylin'i de kandırdım 4 kişi olduk. Bizi güya Kemal götürcek ama cuma günü kendine ulaşabilene aşkolsun. Ben de iş başa düştü diyerek hazırlık yaptım ama allahtan gece 1 gibi gidiyoruz teyidini aldım kendisinden.
Cts sabah 10 olan buluşma saati 10:30'u bile geçti. Kemal akşamdan kalmış hala kayık bakıyor!!! Ben kullanayım dedim ama vermedi! Özlem ve ben tekel bayii formatında çıkmışız yola. Aylin ise kendini zor yetiştirdi.
Yol 3 saat kadar sürdü. Önce otoban sonra kıvrıla kıvrıla gittik. Bütün o dönemeçler benim birara midemi bulandırdı ama heba olmadan tamamladım yolu. Bu arada eğer Kemal olmasaydı ben kesin kaybolurdum! Allahtan o yıllar önce bi uğramış da hayal meyal hatırlıyor yolu. İşin komiği yolu sorduğumuz bir adam öyle bir göl olmadığını iddia edip bizi sülüklü göle yollamaya kalktı:) Neyse sonunda sağ salim ulaştık göle.

Bizden yarım saat sonra Ankara tayfası da nevalelerle damladı. Jet gibi odalara yerleşip tüm soğuğa rağmen mangal sevdasına tutuştuk. Ben hazırlıklı olduğum için soğuk umurumda değil ama birçok sazan ince gelmiş, dondu resmen. Hanımlar ve çocukları otelin içine alıp mangala odaklandık. Ancak mangal istediğimiz tepkiyi vermemekte ısrarlıydı. Biz de onların yanmasını beklerken ısınmak için başka yollara başvurduk:)

Tam umudumuzu kesmek üzereyken otelin diğer misafir grubu imdadımıza yetişip hazır tutuşmuş ve köz olmuş mangallarını bizimle paylaştı. Nasıl sevinçle pişirmeye koyulduk bilemezsiniz:)

Yemekler yendikten sonra soğuk biraz daha hissedilir olmaya başlayınca biz de artık içeri kaçtık. Bu arada onca zaman geçmiş gibi görünmesine rağmen zamanın son dereve yavaş geçmesi hepimizi pek şaşırttı. Kahve çay muhabbet derken ittire kaktıra saati 7 yaptık. 7'de de akşam yemeği var, yemekte ise canlı müzik. Yemekte de demlenince ister istemez biz de müziğe ayak uydurduk. E artık geç olmuştur dediğimizde saat daha 9 olmamıştı!!!!

Bi gayret muhabbeti gece yarısına kadar uzattık ama artık ondan sonra hepimiz gidip odalarımıza yığıldık. Sabaha kadar nasıl uyudum bilmiyorum.
Sabah kahvaltının ardından hep birlikte yürüyüşe çıktık ama ortalık çok çamur olduğu için çok uzatmadan dönüp geri dönüş için toparlandık.

Yol dönüşte daha kolay geldi. Aynı dönemeçler beni yine salladı ama bu sefer öne geçip paçayı kurtardım. İstanbula geldiğimizde hava süperdi. İlk planım eve gelir gelmez kendimi banyoya atıp is vs kokularından kurtulmak iken havayı görünce Aylin'le birbirimizi doldurup soluğu caddede aldık. Yine yavaşlatılmış olarak geçen 2 saatten sonra eve döndüm.
Bir daha tekrarlanır mı bilmiyorum ama süper keyifli bir haftasonuydu:))))

26 Kasım 2008 Çarşamba

Öldüren diyalog

Birkaç haftadır insanlarla aramda şu diyalog geçiyor:
- Kasımın son haftasonusu sünnet gölüne gidicem.
- Kimin?
- !!!!!
:))))))))))

Mutluluğun resmi

Mutluluğun resmini aradım bugün. En yakın bunu buldum...

25 Kasım 2008 Salı

Rahat uyku

Bugün nihayet gelip alarmımı taktılar. Şimdi artık cam ve kapılarım daha emniyetli. Geceleri daha rahat uyuyabileceğim. Gerçi hırsız fikriyle barış yaptıktan sonra uyku sorunum kalmamış, tüm uykusuzluğum izlediğim abuk subuk filmler neticesinde oluşur olmuştu:)
Bu sabah da 4.30 sularında hortlayıp Jodie Foster'ın "the brave one" isimli filmi yüzünden dönüp durdum. Onda da bir grup serseri kadını ve erkek arkadaşını dövüp adamı öldürüyordu. Sonra kadın psikopata bağladı ve önüne geleni vurdu. Gerçi izlerken insanın içinin yağı eriyordu ama gene de karanlık ve stres bir filmdi. İkisi üstüste süper oldu! Tam da ihtiyacım olan şey!
Ben iyisimi bu akşam dvdye söyle eğlenceli bir chick flick koyayım da neşem yerine gelsin:)

24 Kasım 2008 Pazartesi

Geç kalmış hayat felsefesi:)

It is better to lose your pride to the one you love than to lose the one you love because of pride.

23 Kasım 2008 Pazar

Mükemmel bir gün


Ne abuk bir filmdi yaaa! Bunca zaman sinemaya gitmeyip gitmeyip seçtiğimiz filme bak! afişe bakınca insan mutlu aile filmi sanıyor ama film tam bir psikopat hikayesi! film esnasında sinirimizin bozulması yetmezmiş gibi bir de sabaha karşı hortlayıp gene hatırladım, gene sinirlerim bozuldu! ruhlara işkence bir film:( Başlığına ünlem koymayı unutmuşlar sanırım!

Yoğun gündemli haftasonu

Haftasonu aynen tahmin ettiğim gibi süper yoğun ve zevkli geçti. Cuma akşamı gece 1'e kadar muhabbetin arkasından nerdeyse sızdım. Sabah kahvaltı sonrasında karşıya geçip turistik gezimizi yapmaya başladık. Ben bu yaşa kadar hiçbirini görmemiş olmanın utancı ile düştüm yola:) Güne geç başladığımız için ancak ayasofya ve yerebatanı gezebildik. Tam topkapının kapısına geldiğimizde saat 16:05 olmuştu ve 5 dakika ile girişi kaçırdığımızı öğreninc kös kös taksime yollandık. Hava erken karardığı için saat geç olmuş gibi gelmişti ama o saatte yapılacak bişey de olmadığından bari 1-2 saat oyalanmak için sinemaya gidelim dedik. Nedir şudur budur derken Ferzan Özpetek'in mükemmel bir gün isimli filmine girdik. Allahım o ne kabus bir filmdi öyle. İlk yarıda hepimiz oldukça gerilmiştik ama film bittiğinde lanet okuyarak çıktık sinemadan. Afişinden mutlu bir film edası yayılan film son derece sinir bozucu çıktı.
Filmden bi çıktık ki bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Kendimizi çiçek pasajına zor attık. Acıkmışlığın da etkisiyle meze ve rakı olayına dalmışız ufaktan. Benim zaten mezelerden gözüm döner asla ana yemeğe geçemem, gene öyle oldu. Ufak çaplı demlendikten sonra ordan kalkıp hayal kahvesine gittik. Saat 2 sularında Burak yan çizene kadar hoplayıp zıpladık. Bize kalsa daha çok hoplardık ama yaşlı kemikleri yorulan arkadaşlar sebebiyle tıpış tıpış eve döndük.
Bugün hava süperdi. Kahvaltı sonrası fenerbahçe pakında dolanıp çay bahçesinde güneşlendik bir süre. Sonra güneş kaçınca donmadan biz de kaçtık ordan. Biraz da civarda dolanıp Bağdat'a göründük. Sonra geri dönüş vakti geldiğinden bana da eve dönmek kaldı.
Bu arada arabam da geldiği için ilk istanbul siftahımı kısa mesafe de olsa yaptım. Artık daha mobilim:)))

21 Kasım 2008 Cuma

Haftasonu umudu

Bütün hafta heyecanla haftasonunu bekledim. Ankara'dan 2 arkadaşım burda olacak. Henüz detay program yapılmadı ama keyifli olmasını bekliyorum. Hava soğumadan 1-2 gün daha müsade etseydi adalar yapacaktık ama şimdi görünen o ki bu civarlarda takılıcaz. Cts akşamı da muhtemelen beyoğlu:)

20 Kasım 2008 Perşembe

Kakılmıştır benim adıııım

Bugün üzerime nasıl bir bereket çöktüyse eve geldiğimden beri daha yeni oturdum. Önce yemek pişirdim. sonra kakılmıştır benim adııım eşliğinde yerleri silip süpürdüm. O sırada prison break başladığı ve boş durmamak için karşısında ütü yaptım, yerleştirdim biraz daha ortalığı topladım derken bu saat oldu! Hala da bitmedi:( ama ben bittim, yeter bugünlük!

Ders almamışım

hahaha, demin blogdaki 1-2 eski yazıya baktım da gene yağmurlu bir günde düştüğümden bahsetmişim. hatırladım da o günü! rezalet:)))
sanırım benim yağmurla pek aram yok:)) bundan sonra daha dikkatli olmak lazım!

Sünger beyin

Şu anda kafamın içinde beyin değil de sünger varmış gibi hissediyorum. Ben ekrana bakıyorum, ekran bana bakıyor, 2 kelimeyi biraraya getirip 2 satır yazamadım sabah beri! Verim yerlerde sürünüyor:( acıktım da...

İstanbul şakası

Saçma sapan bir gecenin üzerine süper! bir sabah yaşadım.
Dün içtiğim bi kazan çayın etkisiyle midir nedir gece saat 1:30 sularında hala cin cin etrafa bakıyordum. Sonra bu da yetmezmiş gibi saat 7 sularında yaptığım süperzekalığın sonucu olarak çamaşır makinasının sesiyle uyandım! Neyse olur böyle şeyler diyerek hazırlanıp yola koyuldum ki şakalar başladı. Önce dalgınlıktan sanırım su dolu bir çukura adım attım. Neyse onu hasarsız atlattığıma sevinerek yola koyuldum. Bu sefer de az ileride adımımı atmamla ayağımın kayması ve benim yere yapışmam bir oldu. Sırtımdaki çanta ile kaplumbağa formatında yan yattım resmen:))) Halim çok komikti! Bir yandan bozuntuya vermeden toparlanmaya çalıştım bir yandan gülüyorum:) Allahtan çabuk toparlayıp kalktım ama üstüm başım feci battı:( neyse biyerime bişey olmadı ya:))) töbe töbe!

19 Kasım 2008 Çarşamba

Garip

Anlamadım neden bu hafta bi yavaş geçiyor. Ya kaç haftadır taşınma koşturmacasına alışmıştım şimdi boşlukta gibi hissediyorum o yüzden ya da yapacak bişey bulamadığımdan zaman geçmiyor gibi geliyor. harbi bir gariplik var.

18 Kasım 2008 Salı

Güvenlik tedbirleri

Şu eve daha önce giren hırsız olayı kafamı pek kurcalıyor 1 haftadır. Ömrümde ilk defa huzursuz yatıyorum evde. Gerçi ilk günlere göre giderek pozitifleşiyorum ama bu kendimi güvende hissetmemden çok hırsızla barış ilan etmemden kaynaklanıyor. Yani fikri kabullendim sanırım:) Yine de alternatif güvenlik yöntemleri taramaktan da geri kalmıyorum. Mesela yarın ilk işim pronetten randevu almak olacak. Alarm taktırıp rahat etmeyi düşünüyorum:) Ama yazın pencere açamama fikri çok can sıkıcı. Hele benim gibi temiz hava meraklısı biri için:(

16 Kasım 2008 Pazar

Eferim bana

Uzuuun bir pazar geçirdim bugün. E sabah 7'de kalkınca ister istemez uzun oluyor tabi. Yok manyak diilim, LES'e girmek için kalktım o saatte. Kalktım, 8 olmadan çıktım evden. Sınav Kartal Şehit Ağırman ... Lisesinde. Dolmuşlar geçiyormuş önünden. Ben de 8 gibi Kadıköy'de olunca daha çok zaman var diye Mado'da kahvaltı yapayım dedim. Ancak kahvaltı sonra bana hafiften bir stres olarak geri döndü. Yol uzun, dolmuş da adım başı durduğundan sınava yetişecek miyim acep adrenalini beni bayağı bir ayılttı ne yalan diyim. Okula vardığımda sınavın başlamasına 5 dakika kalmıştı.
Sınav da 3 saatmiş. Ben genelde sonuna kadar kalmam ama bu sefer gerçekten tüm süreyi kullandım. Bana zor gelmedi, kaç zamandır boşuna kasmışım bakamadım diye. Ama baksam geometri sorularını çözerdim ya neyse... Bi de çıkınca çok basit bir soruyu atladığımı farkedip kendime çok kıl oldum. İnsan negatif kökü nasıl atlar yaaa!!! Bu arada süper çalar saatim çok tıkırdadığından çantamda tutmak durumunda kaldım:))) Neyse, sınav yarım gibi bitti. Ben de güya hemen dolmuşa atlayıp Kadıköy'e indim. Hemen = 1 saatten fazla!!! Dolmuş adım başı durdukça bana fenalık geldi. Bu ne yaaa! Bu arada hava nasıl güzel, dedim birilerini arayıp dışarı çıkmak lazım. Ama ben Kadıköy'e varasıya hava kapanmış benim de hevesim kaçmıştı.
Gitmişken bari dedim ne zamandır sayıkladığım hamsiden alayım. Sonra da bir daha dolmuş çekemeyeceğimden yürüyerek eve döndüm.
TV karşısında hamsileri temizleyip pişirdikten sonra da evi yerleştirme çalışmalarına devam ettim. Valla daha mı iyi oluyor daha mı kötü bilmiyorum ama kutulardan kurtuldum denebilir. Ne çok döküntüm varmış! İnsan hatıra vs ayağına atmaya da kıyamıyor:( Bu ev bile nerdeyse küçük gelecek ya yuh olsun bana!

15 Kasım 2008 Cumartesi

Akşamüstü

Nihayet kaç gündür aklımda olan şeyi yapıp akşam caddeye indim. İndim mi çıktım mı gerçi orası biraz muallakta. Dolmuşla caddebostana gidip ordan biraz yukarıya yürüdüm önce. Sonra caddedeki milyon starbuckstan birinden kahve alıp aşağıya doğru yürümeye başladım. sonra yalnız olmayı sindiremeyip bilimum arkadaşı telefonla taciz edip kendimi eğledim.
Şimdi evde tv karşısında güya matematik çalışıyorum. Aslında çalışmamak için blog yazıyorum:))))

Çalar saat

İnsanın tüm gününün kendine ait olması güzel bişey. Bisürü iş becerlemişim gibi geliyor bugün. Aslında bakınca hiçbişey de yapmamışım ama:)
Bu arada çok lazım ve eksiğim kalmasın diye yarın sınava giricem ya, sınav giriş belgesine eşek kadar yanında cep telefonu olan adaylar sınava alınmayacaktır yazmışlar. Tamam cep telefonu olmadan birkaç saat yaşarım ama o birkaç saatten telefonsuz nasıl haberim olacak??? Ben yıllardır saat olarak telefonunu kullanan biri haline gelmiştim. Şimdi bu durum beni zora soktu. Neyse eski saatlerimden birini buldum ama en son herhalde üniversitede felan kullanmıştım. Gidip pil taktırdım ama saat çalışmadı. Sanırım geçen yıllarda bana küsmüş. Ben de sınavda saatsiz ne yapıcam telaşesiyle ordaki saatlere bakıp sonunda kendime bir çalarsaat aldım:)))) Sınavdan sonra da işe yarasın bari:D Yarın sınavda kendime çok gülücem yalnız. Masasında çalarsaat olan yegane kişi ben olacağım kesin:))) heheheh!

14 Kasım 2008 Cuma

Allah müstehakımı versin!

Versin vermesine de bir müstehak olamadım ki! Ne acaip bişeymiş su SSK veya SGK kardeşim. Biz böyle mi kurguladık:Pp Online oluverseydi ya herşey. Sorduk soruşturduk, önce aktive ettirmen gerek dediler. bugün tay tay gittim ilgili sigorta müdürlüğüne vizite kağıdı lazım dediler. Kardeşim ben doktora gelmedim, müstehak olmak istiyorum dedim. Allah müstehakını versin e mi, onun için de vizite kağıdı lazım dediler. E nerden bulucam bu kağıdı? Muhasebeci vercekmiş. Heee! diyerek döndüm kös kös. Şimdi evrakları bul tamamla, tekrar yaylan müdürlüğe. Gidince gene başka bişeyler istemezlerse bana da selen demesinler!
Aaaaah ES'nın gözünü seviim:)

13 Kasım 2008 Perşembe

biri bana dur desin

Sabah eski pırtık kotumun içine girmenin sevinci ile odanın içinde danseden ben sabah beri başka ne yesem diye gözü dönmüş bir şekilde ortalıkta dolanıyorum. Depresyonda mıyım nedir... Allahtan ofiste yiyecek çok bişey yok. Yine de sanırım şu saate kadar yediklerimle Elif ve Özge bir hafta boyunca doyardı. Neyse, eve giderken de bişey almazsam belki günün kalanını kurtarırım.
Sabah sabah kotla ne işin vardı demeyin, aklıma düştü birden:)

Bu kadar yakın, ne kadar uzak

iki akşamdır eve dönerken aslında pek eve dönesim gelmiyor. Yolda saatler harcamaya alışmışken 10 dakikada evde oluverince bir tuhaf oluyorum. Tabi bir de eve girince yapılması gereken işler gözümde büyüyor. İki gündür şurdan atlasam dolmuşa, bi caddebostan yapsam diyorum, sonra o da gözümde büyüyor. Aslında bir starbucks yapıp gelsem bile kendimi daha iyi hissedebilirim. Sonra diyorum tek başıma, lunatik gibi... Kös kös eve gidiyorum, ama iş de yapmıyorum. TV karşısında kucağıma laptopımı alıp salak salak internette dolanıyorum:) Yani aktiviteye bu kadar yakınken kendimi pek bi uzak hissediyorum!

Banyo çözümleri

Birkaç gündür feneryolundaki yegane galatasaraylı banyomdan kurtulmak için çözümler bulmaya çalışıyorum. Nuhnebiden kalma fayans, ayna ve küvet akşamları resmen rüyama giriyor:) aynanın çözümü kolay: ikea:) fayanslar için de duvar kağıdı alternatifi üzerinde odaklanmışken bir arkadaşım yağlı boya yapılabilecegini söyledi. Daha ucuza gelirse bu alternatifi de değerlendirebilirim.
Kaç gündür internetten tarıyorum aslında banyolar için de kağıt üretilmeye başlanmış hatta bizim ofise yakın 1-2 yer var. Üşenmesem de bi gidip baksam ne iyi olur aslında.

11 Kasım 2008 Salı

Murphy tatile mi gitti nedir

İşlerim ufaktan yoluna girmeye başladı. Bugün telefonum açıldı, digitürküm bağlandı ve az önce gelen habere göre internetim de açılmış. Tabi onu akşam eve gitmeden teyit edemeyeceğim. Ama sanki üzerimdeki kara bulutlar çekilmeye ve düzenim yerine gelmeye başladı. Acaba diyorum Murphy tatile mi gitti? yoksa benim için hain planlar mı peşinde...:(

10 Kasım 2008 Pazartesi

Yalnız yaşamak

Hepitopu 10 aydır ablamlarla yaşıyor ve 9 aydır kendi evim yok gibi görünse de şöyle bir düşününce aslında 1 seneden fazladır tek başıma yaşamadığımı farkettim. Tüm bu süre zarfında ise tekrar yalnız yaşayacağım günün hayalini kurdum. Şimdi kendi evimi tutup yerleştim ama çok ilginçtir ki tekrar yalnız yaşama fikri beni ürkütüyor. Ne ilginç, bir yandan iple çekiyorsun diğer yandan istemiyorsun... Sonuçta artık durum bu olduğuna göre bu ürkekliğin çabuk geçmesini umarım:)

Up and running

Yazmaya bile takatim kalmamış:P
Sonuç olarak taşındım. Son derece yoğun ve yorucu bir haftasonuydu. Cuma öğleden sonra otobüse binip ankara'ya yollandım. Akşam eve vardıktan sonra da toplanmaya devam ettim. Ne kadar strese girdiysem artık gece boyunca yatakta dönüp durdum, saat başı gözümü açtım ve uyuduğum sürelerde de taşınma rüyaları gördüm. Saat 7 olmadan ayaklandım, adamlar geldi. Tiplerinden pek de usta olmadıkları belli oluyordu. Önce aşağıdaki paketlileri taşıdılar sonra eve çıktık. Yatak odasını sökmeleri bir asır aldı. Neyse yavaş da olsa nihayetinde tüm eşyalar yüklendiğinde saat 15.30 olmuştu. Sonra klasik Ankara koşturmacam başladı. Bu arada bir de ameliyat olan kuzenimi ziyaret bile ettim. Akşam da bir arkadaşın doğumgünü yemeğinde uyuklamakla meşguldüm.
Gece 00:30 otobüsüyle İstanbul'a dönüp de 5.30 da bomboş eve girince yapacak bişey olmadığından 7:30'a kadar dolapları kağıt kapladım. sonra 8 gibi eşyalar taşınmaya başladı. Bir yandan eşyalar taşınıyor bir yandan ben açıyorum. Sonra ablamlar yardıma koştu. Bu arada karşı apartman kıllık çıkardığından eşyaları önce bahçeye boşalttık sonra yavaş yavaş eve taşıdık. Yerleşme ve kurulum aşamasında adamlar gene kanırttı, sonra da zaten kavga ederek ayrıldık. Bir daha pahalı ama iyi bir nakliye firması ile taşınmaya karar verdim. hıyar adamlar, hepimizin sinirini bozdular.
Neyse çoğunu kendi açtığımız kutuları da akşam 10'a kadar boşalttıp bir kısmını yerleştirdik bir kısmını resmen dolaplara tıktık. Sonra ben pes ettim.
Bugün de ocağımın dönüşümü yapıldı. Artık o da çalışıyor. Ev oldukça yaşanır hale geldi. TV işini de halledersem (kablo mu, digitürk mü?) geriye pek bişey kalmayacak:)

7 Kasım 2008 Cuma

Umut ışığı

Bugün işler ufaktan yoluna girmeye başladı. Sabah gittiğim müdürlükte telefon talebim başarıyla sonuçlandırıldı ve artık bir numaram var. hem de oldukça uyumlu ve kolay.
Sonra ofise hat bağlanması işlemini de tamamlattım. Artık ordaki sorunlar da çözüldü. Sonuç olarak telekomla ilgili dertlerim şimdilik sona erdi. Pts telefonum eve bağlanır da adsl'im de sorunsuzca açılırsa şikayeti kesicem:)

Karmaşık duygular

Ne zaman Ankara'ya gelsem karmaşık duygular içerisine giriyorum. Rutin koşturmacamı yaparken ufacık bir hareket, sıradan bir dönemeç, köşede olduğunu bildiğim bakkal bir an kendimi evimde hissettiriyor, bir aidiet duygusu sarıyor içimi. Sanki üzerime giydiğim eski pırtıl hırka* gibi, rahat sıcacık... Sonra, kısacık bir an sonra bunun artık sona erdiğini, bu aidiyetin devam etmeyeceğini farkediyorum. Bir soğukluk kaplıyor yüreğimi. sanki kendi ciğerimi söker atar gibi. Belki amaç buydu, içimdeki anılarla birlikte bu şehri de hayatımdan söküp atmak. Çok değil birkaç ay sonra gelecek bir evim de olmayacak burda. O zaman gerçekten sökmeye başlayacağım içimdekileri. Sonra... sonrası meçhul... Bir bilinmeyende bin bilinmeyenle mücadele...

*copyright başkasına ait

6 Kasım 2008 Perşembe

Başladı:)


Bunalan bünyeye bir sıkımlık Micheal Scofield iyi gelir:)

yetti gari!

Hani bu şansızlık biraz daha devam ederse çığlıklar atmaya başlıycam. Bugün 3. gün ve Telekomla ilgili sorunum hala çözülmedi. Yarın sabah gidip kadıköydeki müdürlüğe baskın yapmayı planlıyorum. Umarım kimseyi rehin almam gerekmez:)))
Sonra ofis telefonlarının nakli için yine aynı salak telekom 9-15 gibi son derece makul!!! bir zaman aralığı verdi. Ve son derece dakik bir şekilde 3'te geldi! Geldi de olay çözüldü mü? Tabii ki hayır! Ofisin elektrik tesisatını yapan adam kabloları nereye sakladıysa bulamadı. Bana söylediği şeylerden hiçbişey anlamadığım için bi koşu elektrikçi bulup geldim. Çocuk dinledi, tamam abi dedi. 1 saat kadar sonra o da ilgili kabloyu bulamamıştı. Bulsa şaşardım zaten.
Bu arada ocağın montajı için çağırdığım arçelik yetkili servisinin de zamanlama konusunda telekomdan farkı yoktu. 2-6 arası!!! Saat 5'e doğru servisi arayıp bu nasıl sistemdir, daha makul süreler versenize diye cazlayınca telefondaki kadın ukala bir şekilde 20 yıldır bu şekilde çalışıyoruz, değişmeyiz herhalde dediğinde bende sağlam kalan son sigortalar da attı. Başlarım lan tesisatınıza diyerek ofisi terkettim. Bundan sonra hergün arayıp servisi çağırıcam ama işim olunca da çıkıp gidicem. denk gelirse:)

5 Kasım 2008 Çarşamba

Küçük kaçamak

Bugün işten dönerken markete uğrayıp kendime salatalık, evdekilere de yemeklik malzeme aldım. Sonra dedim ki, kaç gündür bir koşturmaca bir stres, gel sen şu salatanın yanına şarabını da aç, biraz keyif yap:)
simdi de ayne öyle yapıyorum. bir yandan salatamı yerken bir yandan şarabımı yudumluyorum. internet ödevlerimi bitirince dvd'mi de koydum mu...

Telekom kadar başlarına taş düşsün!!!

İki gündür eve telefon ve adsl bağlatmaya çalışıyorum ama telekom koccaaa binayı ısrarla sisteminde göremiyor. Ya diyorum bina orda, içinde hiç yoksa 15 daire var. Hatta bugün birileri keşfe bile gitmiş, apartman gerçekten var ama sen bunu gel de sisteme anlat! açmam da açmam. Aynı apartmanda başka numaralar bulup bildiriyorum, yine görmüyor. hay tepenize telekom kadar taş düşsün emi!

4 Kasım 2008 Salı

Az gittim uz gittim

Bugün bütün gün orda burda koşturup ev ile ilgili işleri halletmeye çalıştım ama sanki hiçbir işi halledemedim!!! Telekom bayiine uğrayıp telefon ve adsl başvurusu için 1 saatten fazla harcadım ama sistemlerinden kaynaklanan bir sebep başvurumun tamamlanmasına izin vermedi. Üstelik seçmiş olduğum uyumlu tlf numarasını da kaybettik. Gün içerisinde 3 kere uğramama rağmen olay hala çözülemedi!
Sonra OGS almak için bankaya 2 kere gitmek durumunda kaldım çünkü sanırım bankaya da nur yağmıştı. Bankalar neden bu kadar kalabalık ki? İşlemi yapan kız da ilk kez kampanyalı OGS veriyormuş, o da gerekenden uzun sürdü.
Ayedaş'a gidip elektriğimi bağlattım ama sanırım civardaki herkes faturasını bugün ödemeye karar vermişti, vezne kuyruğu dışarı taşıyordu. Orada da bolca bekledikten sonra işi hallettim.
Ha bir de arada markete gidip bilimum temizlik malzemesi alıp eve taşıdım.
Bugün aynı mekandan kaç kere geçip kaç tur attım bilmiyorum ama şu anda haşadım çıkmış durumda:(

Aklım çıktı!

Akşam ders çıkışı dolmuşa bindiğimde yol uzun diye mp3 çalarımı taktım kulağıma. Tam dinlemeye başlıycaktım ki birden kitleniverdi. Öylece dondu kaldı alet. Ne hareket ediyor, ne kapanıyor, ne açılıyor. Eve gelene kadar zor ettim. Pili mi bitti acaba diye bilgisayara taktım ama gene tık yok. İçindeki şarkılar hiç önemli diil ama babacığımın sesi var içinde. telesekreterimde kalan son mesajlarını kaydetmiştim. Biran onlar gidicek diye aklım çıktı. Allahtan sonra bilgisayarda aletin kurulum programının yüklü olmadığını hatırladım, gidip kurdum da alet şarj olmaya başladı. Sanırım pili bitmiş. Şimdi eğer çalışırsa ilk iş ses dosyasını bulduğum heryere yedeklemek...

3 Kasım 2008 Pazartesi

Fındık, fıstık, badem

Alkol veya sigara bağımlılığım olmadığı için kendimi takdir ediyordum. Ama bir bağımlılık çıkardım ki kendime, ben bile hayret ettim. Bir insan kuruyemişe bağımlı olabilir mi? Oluyormuş!
Rejimim kapsamında yemekten tatmin olmayınca kendimi fındık fıstıkla kandırmaya başlamıştım. Sonra bu fındık fıstık bir nevi alışkanlık haline geldi. Şimdi yemediğim zaman canım acaip derecede istiyor. Ellerim titremiyor henüz ama o da yakındır:PpP Fındıkların içine de koladaki gibi bağımlılık yapan bişey mi koyuyor olabilirler mi acaba?
ya çok canım istiyor, gidip alsam mı?

Hayırdır inşallah

Bu sabah saçma sapan bir rüya gördüm. Hani uyur uyanık modda görülen cinsinden. Vücuduma 1.5 cm çaplı, vida gibi de değil de montaj yaparken kullanılanlara benzeyen plastik bişey batmış. Aslında 2 tanesi içiçe geçerek batmış ama canım hiç yanmamış. Sonra görünce allah allah bu ne diye çekip çıkarıyorum. Tabi orda koca bir delik kalıyo, içinden sıvı bişeyler akıyo. Sonra bu kocaman yara açık kalmasın diye gazlı bezle kapatmaya çalışıyorum ama gazlı bezi bir türlü doğru şekilde çıkarıp yerleştiremiyorum. Gazlı bez ve bantlarla cebelleşirken saat çaldı. Oh be!

2 Kasım 2008 Pazar

yorgunluk vs.

Bu haftasonu da jet gibi geçti. Planladığım işlerin çoğunu tamamladım. Yorucu olmasını bekliyordum ama görmezden geldiğim bazı şeyler yüzüme çarpınca yorgunluğa bir de moral bozukluğu eklendi. İnsan ne kadar hazırlıklı ve güçlü olduğunu düşünse de aslında ne kadar çaresiz olduğunu böyle zamanlarda daha bir anlıyor... İşte böyle zamanlarda ayakta durmak daha bir efor gerektiriyor. İşin komiği çaresizlik insana altından kalkacak gücü de veriyor. Ne garip bir dünya...

1 Kasım 2008 Cumartesi

Ne gündü!

Ankara'daki maraton sabah 10 gibi başladı. Önce paketlenme için gereken zırzavatları alıp dişçiye gittim. Yok dişçiyi paketlemeyecektim ama yol üstündeydi. Dişçiden sonra uçarak Bilge'yi alıp babamın evine. saat 1:30'a kadar ordaki ayıklama ve istifleme işlerini neredeyse bitirdik. Uçarak Kafes'e gidip hayalini kurduğum tulum peynirli salatayı yedikten sonra soluğu tekrar dişçide aldım. Diş işimi hallettikten sonra evin anahtarlarını çoğalttım. Sonra içim rahat etmediği için akılsız başımın cezasını ayaklarım çekti ve taa konutkente anahtarları denemeye gittim. çalışıyormuş:) Sonra Özge'yle bilkentte buluşup kahve içtim. Ardından kuzenlere uğrayıp yaptırdığım anahtarları verdim. Biraz muhabbetten sonra 20.30 gibi eve geldim. Bu sefer burdaki ayıklama işlerina başladım. 2 saat dolmadan pes ettim. Kalanı yarına...
Yorgunum, hapşırıyorum ve taşınmaktan nefret ediyorum:(((