Sayfalar

24 Mart 2016 Perşembe

mutlu mutsuz ortaya karışık...

öyle saçma sapan, öyle karman çorman bir ruh halindeyim ki anlatamam. kendim ve ruhum çorba gibi olduğu için bu yazdığım da öyle elle tutulmaz, karman çorman bir yazı olacak. mesela dün yazsam bazı kısımları (yani pts akşam kısmını) çok daha heyecan ve keyifle yazacakken şu anda böğrümdeki öküz sebebiyle çok daha kasvetli yazacağım).
Öncelikle, pazar akşamı korkunç bir patlama daha oldu Ankara'da. bu seferkini gayet net duydum. hatta prova çıkışı evin altında börekçide Kemal Bey'le sohbet ediyorduk. birden donakaldık, birbirimizin suratına bakıp "inşallah bomba değildir" dedik. ancak 30 sn sonra sirenleri çalan polis arabası acı gerçeği haykırdı suratımıza. hemen twitter'a baktım. yer: kızılay, güvenpark! bütün gecemin nasıl geçtiğini anlatmama gerek yok sanırım. gözyaşları ve sinir bozukluğu içinde izledim haberleri. bir sürü masun insan, çoğu da genç üstelik. 
akşam saat 10 gibi bunalıp azıcık yürüyeyim dedim, sokakta in cin top oynuyor. o cıvıl cıvıl bahçeliye ölü toprağı serpilmiş sanki. aslında 3 gündür bütün şehir öyle. dördündü bir patlama süphesi insanları korkutmuş durumda. zorunda olmadıkça kimse çıkmıyor sokağa. tunalı hedef gösterildiği için tunalı bomboş. pazartesi akşamı şinasiye gitmek için girdim tunalıya. normalde yağmur da olduğu için kilit olması gereken tunalıda toplasan 5 araç var. böyle işte şehir. herkes ürkek, herkes endişeli.
pazartesi sabahına böyle bir ruh haliyle uyandım ben işte. işe gitmek istemeyen, bezgin, mutsuz. ruh gibi işte. robot gibi, kurulmuş gibi hareket eden. işte o ruh haliye ancak öğleden sonra dank etti bana ömerlerin ankaraya geleceği. hani günlerdir heyecanla beklediğim olay. ama ne acıdır ki umurum bile değildi artık. yani olsa da olur olmasa da. zaten belki patlamadan sonra iptal olmuştur diye düşünüp bir mesaj attım. iptal olmamış ama format değişmiş. gelip izleyebilirsin dedi. akşam 8 de oynayacaklarmış. mesai sonrası kafa bir dünya çıktım işten. garajdan çıkarken virajı dar alıp arabayı boydan boya çizdim önce. daha bir hafta olmuştu alalı, o kadar üzüldüm ki... neyse sonra gittim şinasi'ye. bir yandan ufak bir heyecan da yok desem yalan olur. ben vardığımda prova yapıyorlarmış, görevliler almadı. prova sonrası girdik salona. özel bir gösterim olduğu için içeride taş çatlasın 40 kişi var. neyse oyun başladı. aslında çok güzel bir oyun. uyuşturucu kullanan bir gencin hikayesinden esinlenmiş. ama çok performans isteyen bir oyun. kriz sahnesi çok yıpratıcı. allahtan oyunu kısaltmışlar da çocuklar harap olmadı. saat 9:30 sularında bitti oyun. dışarıda bekledim ömer'i. giyinip koştu geldi hemen. bir özlemişim ki. ama nasıl yorulmuş. haşat bir haldeydi. 4 saat prova almışlar, üzerine oyun. mahvolmuştu çıktığında. zaten uykusuzmuş da bir önceki geceden. biz orada sohnet ederken diğer oyuncular da gelmeye başladı yavaş yavaş. en sona doğru açelya da çıktı. ayak üstü tanıştırdı ömer ama o telefonda daha çok. neyse sonunda herkes toplandı, yemek yemeye london pub denen yere yürüdük. uzuun bir masa oldu. oyuncular zaten kafadan 10 kişi, halimin annesi vs, ben ve 1-2 başka misafir. yemekler söylendi, oradan buradan sohbet muhabbet. oturuş düzeni öyle bir denk geldi ki açelya benim tam karşıma düştü. ben tabi havalarda. ama bir yandan da "amaan nolcak" modundayım. resmi olmakla olmamak arasında gidip geldim ama salla ya diyip direk sen diye daldım olaya. ortada sabit bir konu yok, konudan konuya atlıyoruz. oyun, dizi, hava su, allah ne verdiyse... ömer benim diziye olan düşkünlüğüm karşısında şokunu saklayamıyor. açelya'ya sürekli "valla selen ablam izliyorsa.." gibi cümleler kuruyor. açelya kanıksamış durumu, mutlu. ama sanırım o da çok sevmiş ki diziyi hararetle anlatıyor. arada yer değiştirmeler vs oluyor. konu boyut atlıyor vs derken saat geceyarısını geçmiş. bu arada ben bizim goygoy grubuna söyledim gün içinde belki açelya ile tanışacağımı. kızlar paso mesaj yazıyor. birara "açelya şu anda karşımda oturuyor" diye mesaj attım. bunlar iyice galeyana geldiler. sonra artık kalkılmak üzere oldu "valla gitmeden foto isterim" dedim. tamam dediler. önce ben çekinik daha resmi duruyordum ki baktım açelya çok şeker, içten, ben de saldım. sonuç:




tabi gece orada bitmedi. bunlar yorulmak bilmeyen yaratıklar olduğu için restorandan ayrılıp bir de otellerinde devam ettik sohbete. süper dedikodu dönüyor ortada ama ben kimseyi tanımadığım için boş boş bakıyorum ortaya. bir ara ayça "sen sadece açelya'nın dizisini mi seyrediyorsun?" dedi. evet dedim ne diyim. saat 3:30 falandı ben bayılmak üzereyken ayrıldım yanlarına. onlar daha ne kadar oturdu bilmiyorum.
bu arada ortamda birkaç tane de komik tip vardı, onların dedikodusunu sonra yaparım ama harbi komik adamdı. hatta açelya bir filmden bahsetti, sonra izledim filmi ve kızın haklı olduğunu gördüm. bu arada izlediğim yegane komik fransız filmi idi diyebilirim. adı: salaklar sofrası.

7 Mart 2016 Pazartesi

çılgın seloş:)

daha önce üstün körü bahsetmiştim. twitter üzerinden kendim gibi dizi sever insanlar buldum diye. bir hafta falan oldu beni kendi kurdukları mesaj grubuna dahil ettiler. önce çekindim biraz ama baktım aynı sen ben gibi insanlar, sohbetleri de sıcak, koyverdim gitti. gün boyu geyiğin allahı dönüyor grupta. sadece İA konuşmuyoruz ama temel konu o ve etkileşim alanı oluyor. grupta 7 kişi var. herkes farklı illerden. istanbul, antalya, yalova, bursa, avusturya, adana ve ben ankara. 7 benzemez bulmuş da benzemiş ya birbirine... hatta muhabbet o kadar koyulaşmış durumda ki 14 mayısda istanbulda büyük buluşma var. ama ben maalesef gidemeyeceğim. bu salak oyun yüzünde. çünkü o haftasonu bursada turnede olacakmışız. inşallah olmaz öyle bir durum da gidebilirim. ben bu mayıs toplantısına gidememe üzüntüsü içindeyken geçtiğimiz haftasonu istanbul'a gittim. hazır kursum da ara vermiş. ancak program o kadar yoğun ki istanbuldaki arkadaşı görmek istemekle birlikte zaman yaratmak çok zor. tam ben yola çıkma geyiği yaparken antalyadan "ben de geliyorum" haberi geldi. bunun üzerine yalova ve bursa da dahil olunca buluşma farz oldu. gruba antalya ve istanbuldan katılan arkadaşlar grubun "ünlüleri". can ve açelya'ya ve aileleri ile şahsen tanışıklıkları ve muhabbetleri var. ama bu muhabbet tamamen dizi fanlığı sebebiyle oluşmuş yani eskiye dayanmıyor. yolava ve ben en ezikleriyiz. ne kimseyi tanıyoruz ne de kimse bizi tanıyor. twitter dünyasında çok yeniyiz:) bunun geyiğini anlatamam, gerçekten yaşamak lazım. bazen gözümden yaş geliyor. neyse sonuçta grup büyüyünce istanbuldaki arkadaşın evinde kahvaltı olayına döndü durum. benim kahvaltıya yetişmem zor ama bir şekilde katılacağım. bu arada can'ın annesi de dahil oldu toplantıya. o da gelecek. ben iyice garip hissediyorum kendimi. tam ergen fan muhabbeti gibi görünüyor uzaktan bakınca. tamam dm zamanı bizim gençlerle toplanmıştık ama 20 yıldır benzer bir durum yaşamadım. hiç tanımadığım, internetten tanıştığım/yazıştığım insanlarla (ki konu da bir dizi) buluşmak. hem de birinin evinde. neyse olayı minnoşa çıtlattım baktım olumsuz tepki vermedi. güldü eğlendi o da, daha bir gönül rahatlığı ile gittim. ben gittiğimde kahvaltıları bitmek üzereydi. içeri girmemle sanki 10 yıldır tanışıyormuşuz gibi hissetmem arasında sanırım 10 dk falan oynadı. herkes son derece içten, güleryüzlü, samimi. ilk rahatlamam herkesin aynı tereddütü yaşamış olduğunu duyunca gerçekleşti. antalyadan gelen arkadaş "annem gece uyumamış hiç, ilk kez tanımadığım birinin evinde kalıyorum" dedi. kendisi de bir miktar gerginmiş. yalova'dan gelenlere abisi "siz tanımadığınız birinin evine mi gidiyorsunuz?" diye sormuş vs. yani herkeste benzer bir düşünce yapısı ama aynı zamanda da gönül birliği. gitmeden ne konuşucaz acaba diye düşünürken susacak zaman bulamadığımızı farkettim. o kadar çok güldüm ki ayrıldığımda bırak yanaklarımı başım bile ağrıyordu.
ev sahibimiz yazık neler neler hazırlamış. kızcağız bir an bile oturmadı yerinde. habire hizmet modundaydı. ben birara samimiyet buhranına girdim, kaybettim kendimi:) Can'ın annesine inanamadım. tatlı bir kadın, o da son derece doğal ve samimi. pepside çalışıyormuş. aa ben işbaşvurusu yaptım oraya ama aramadı adamlar dedim boş bulunup. ilgilendi kıyamam, yolla bana cv'ni falan dedi. teşekkür ettim tabi kadıncağızı onun için mi taciz edicem ama teklif etmesi bile içtenliğini gösterir yani. gerçi utandım da sonra ne gerek vardıysa, ama ne bileyim dedim ya bir an samimiyet buhranına girdim diye:) ankaraya döneceğim için erkenden ayrılmak zorunda kaldım yanlarından. aklım nasıl onlarda kaldı anlatamam. ben 3:30 gibi ayrıldım onlar akşam 8e kadar birlikteymiş. şimdi mayıs için karalar bağlamış durumdayım. bensiz buluşacaklar ühühühüh... hay kader ben senin....

4 Mart 2016 Cuma

allaaaaaaah tutmayın beni:))))

az önce bomba bir haber aldım. ömer'im var benim dünya tatlısı, bir proje için ankaraya gelecekmiş ve yanında da benim süper dizimin baş kahramanını getirecekmiş. sizi mutlaka tanıştırıcam dedi. çocuklar gibi şenlendim ne yalan diyim. sanki nolacak, koca kadınsın selen ama olsun işte. insan sempati duyunca birisine hoşuna gidiyor vesselam. ergen oldum ben:))))

2 Mart 2016 Çarşamba

öldüm de dirildim ben bugün...

allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirirmiş misali, kaybettim ve buldum ben o eşeği. dolayısıyla bir kez daha diyorum sevme beni, sevme istemiyorum. olayı özetleyecek olursak, haftaya bir kahvaltı organizasyonu vardı şirkette. almanyadan büyük amcalar gelecek. konferans salonuna alınmış. ben de lan program mı değişti ki diye gelen toplantı davetini bir arkadaşa fw ettim ve içine allahtan sadece "kahvaltı konferans mı oldu?" yazdım. sonra istanbuldan sevcan sen onu herkese mi gönderdin deyince maile bir baktım "required" kısmında yedi düvelin maili var. şirkette ne kadar yönetici varsa tr almanya dahil, hepsi. başımdan aşağı kaynar sular indi. lan adamlar beni böyle mi tanıyacak diye debeleniyorum. hemen ITyi aradım. toplantı daveti olunca geri de çekilmiyormuş. iptal de edemiyoruz. bir de benim outlookta maili ceo adına yollamışım gibi görünüyor. IT kitlendi. ben yarım saat telefonda ter döktüm. sonuçta ortaya çıktı ki sadece organizasyon sahibine gitmiş mail. yanlış alarm vermişler bana. var ya yeniden doğmuş gibi oldum. bu adrenalin bana bir süre yeter yeminle:)