Sayfalar

19 Ağustos 2014 Salı

Bunu da yaptım ya!!!

Sene 2014, yaş 40. Din ve türevleri ile ilinti minimum seviyede. hurafelere tahammül:0 ve ben gidip kurşun döktürdüm:)))) hatta sadece kurşun döktürmekle de kalmadım bunun için taaaa beypazarı'na gittim. evet şaka değil, gerçek:))) bir süredir aklımda kurşun döktürme olayı vardı, niye bilmiyorum ama çocukluğumda bir kere döktürmüştük onun anısı vardı işte. böyle çarşaf altına giriyorsun falan. ona özendim sanırım. bir de belki diyorum manyetik alan vırt zırt:P neyse bir süredir istiyorum ama ticari birine de gitmek istemiyorum diye kendi kendime sallayıp duruyorum. sonra cts akşamı bir arkadaşla konuşurken beypazarına gezmeye gittiklerini, oradaki yaşayan müzede de kurşun döktürdüğünü söyleyince yaa ben de istiyorum döktürmek diyiverdim. e hadi gidelim mi gidelim. ama pazar prova var, olsun çıkışta gidelim. iyi dedik, pazar prova sonrası atölyeden 3 kişiyi daha kandırıp atladık arabaya. bu arada saat akşam 5 falan. ama isabet oldu çünkü hava 40 derece. bir saat sonra beypazarındayız. biraz dolandık, ben bir koşu gidip kurşun döktürdüm. kabul ediyorum çok salakça bir olay. ve ticari olmasın diyip en ticarisine gitmem de ayrı bir olay. neyse klasik hikaye, bak göz var vs vs... kurşundan da bir parça aldım, kararında akan suya atacakmışım. lan akan su bizim evde bir tek muslukta var ve onun da gideceği yer belli:)) neyse sonra birşeyler atıştırdık ve hava kararmaya doğru döndük ankaraya. bu arada kandırdıklarımızdan ikisi çıtır daha. ama kızlar çok sevimli, aklı başında görünüyor. tam biz masaya oturduk, 3 tane küçük çocuk gelip kaldırıma dibimize oturdu. en büyükleri desen 9 yaşında falan. en küçük de 3 olsa gerek. kir pas içinde ama çakmak çakmak cin gibi bakan kocaman gözleri var. nasıl güzel birşey. kızların o öğrenci halleri ile bu çocuklara birşeyler ikram etmeye çalışması beni çok mutlu etti. onlarla sohbet de ettiler. mardinden göçmüşler, hem türkçe konuşuyor en büyükleri hem kürtçe. bizim kızlar da kürtmüş meğer, biraz pratik yaptılar. sakız verdik çocuklara, yemeklerden ikram ettik. sonra evlerine döndüler. insan olmak akılda ve kalpte. daha yeni bir video izledim internette. gencin biri bir pizza lokantasına girip müşterilere "açım, bir dilim pizza verir misiniz?" diyor. hiçbiri kabul etmeyip "go away" modundalar. sonra çocuğun arkadaşları sokakta yaşayan bir adama "aç olmalısın" diyerek pizza veriyorlar. adam yiyor, yiyemediğini eşyalarının olduğu market arabasının üzerine koyuyor. sonra bu genç gidip "açım, orada hala bir dilim pizza var mı?" diyor. adam da almasını söylüyor... çok etkilendim... şimdi dönüp biraz kendimle hesaplaşma zamanı... nasıl daha iyi ve duyarlı bir insan olabilirim...

15 Ağustos 2014 Cuma

geç kalmış bir veda yazısı...

okuyacağından bile emin değilim, ama burası benim blogum, benim duygularım ve yaşadıklarım. o yüzden hedefine ulaşmayacak olsa da ben yazmak istedim. sana daha önce kadehimi kaldırmışım ama gerçek anlamda veda etmek şimdiye nasip oluyor. sana "hoşçakal ..." demek istedim ama o boşluğu hangi kelimeyle dolduracağımı inan bilemedim. ben anlatamam, kimse anlamaz. öyle ki gerçek olduğundan bazen ben bile şüphe ediyorum. ama sen biliyorsun. benim için ne yaptığını bir sen biliyorsun, bir de ben... o yüzden sana tüm kalbimle teşekkür ederken ve mutlulukların en güzelini dilerken ne kadar içten olduğumu da bir sen bileceksin. yüzün ve kaderin hep gülsün, hep mutlu ol, arada tökezler ve boşluğa düşersen hala kanatlarını çırpan kelebeği anımsa, gülümse ve kaldığın yerden devam et:))) farewell tembelim, kendine iyi bak...

13 Ağustos 2014 Çarşamba

hay seni yarasa gibisi!!!

Dün gece güya yorgunum ve yoğun bir gün olacak diye makul bir zamanda yatayım dedim. yatakta da biraz oyalandıktan sonra ışığı kapadığımda saat sanırım daha 12 olmamıştı. e iyi tamam makul bir saat. yattım, uykuya geçmek için yatakta bir miktar dönmem lazım. daha 3-5 dakika anca olmuş ki odada gölge oyunu başladı. önce siyah bir hareket dikkatimi çekti. karanlıkta dışarından geçen araçların farlarının gölge oyunu olup olmadığını anlamaya çalıştım. bir yandan da allahım farlardan olsun diye geçiriyorum aklımdan. emin olamayınca uzanıp başucu lambamı yaktım ve ta-taaam. tepemde dönüp duran bir yarasa. bir an bakakaldım yarasaya. lan sen ne zaman girdin içeri. panik halinde kalktım pencerinin telini açtım. salak deli gibi dönüyor ortalıkta ve pencereyi bulamıyor. benim adrenalim tavan yaptı tabi. hemen nevresimi kalkan şeklinde kaldırdım. üzerine atabilir miyim acaba diye düşünüyorum ama olacak gibi değil. o panikle odadan çıkıp kapıyı kapadım. kendi kendime diyorum ki ışığıa kapatıp pencereden ışık tutsam çıkar mı? ama hem evde fener yok hem de sinek değil bu ışığa gelmez. ışıktan kaçar belki diye usulca kapıyı açıp lambayı da yaktım. seninki fır fır dönmeye devam ediyor. hayvan yatakodamda. kapıyı kapatıp gidip başka yerde uyumama imkan yok. ayrıca burası benim evim. invader'lara hiç tahammülüm yok. derken yerde elektrik süpürgesini gördüm. aklımca ağzı ile yakalayıp pencereden salarım diye düşünüyorum. elimde süpürge odaya girdim. hayvan hala daireler çiziyor. ben de kapının ağzında, başka odaya da kaçarsa hiç yakalayamam paniğiyle elimde süpürge bekliyorum. hayvan daire çizdikçe ben de süpürgenin ucuyla takip ediyorum. derken dedim ki lan bu böyle olmayacak, o yarasa ben insanım, benim beynim var. kullansana. o andan sonra refleks olayını bırakıp hayvanın uçtuğunun ters istikametinde hamle yapınca seninki hürp diye giriverdi süpürgenin içine. bir an kendim bile şaşırdım. ya ben içine çekilmesini beklemiyordum, ağzına takılacaktı ben de onu dışarı atacaktım diye. neyse o şaşkınlıkla borunun ucunu salldım pencereden ama muhtemelen hayvan içeri çekilmiştir o sırada. sonra biraz bekleyip süpürgeyi balkona taşıdım. bu sırada da içinde çıkacak diye aklım çıkıyor. neyse süpürgeyi balkona attım da içim rahat etti. işin kabusunun diğer yarısı sonra başladı. ben o stres ve heyecanla olayı face de anlatınca minik yarasaya sempati mesajları yağmaya başladı. yazık ona falan diye. bu sefer bende başladı mı bir vicdan azabı! ama bir yandan da gidip süpürgeyi açmaya cesaret edemiyorum. zaten muhtemelen kanadı kırılmıştır garibin. neyse sonra bir cesaret gidip süpürgenin kapağını açtım. baktım torbanın deliği açık. yani eğer torbaya ulaşıp ölmediyse kendi kendine çıkabileceği bir ortam mevcut. tabi bütün bunları yaparken benim hareketler son derece ürkek. açıp kaçıyorum, hareket yoksa biraz daha yaklaşıyorum falan. hayatımda ilk defa lan şu evde bir erkek olsaydı dedim:) bu şekilde ağzı açık bırakıp yattım süpürgeyi. yattım dediysem sakinleşip ışığı söndürebilmem 2'yi geçti:) sabah kalktım, şöyle uzaktan torbaya göz ucuyla baktım ama içinde bir karaltı göremedim. ama tabi elime almadım. süpürgenin borusunun da metal kısmını kontrol ettim, orada yok. şimdi elastik kordon kısmı kaldı. oraya takilıp takılmadığına bakamadım. akşam bir cesaret ona da el atarım sanırım. torbada ve öldüyse sorun yok, atarım çöpe. ama canlı ise ne yaparım bilemedim:( bir yandan da kendimi canı gibi hissediyorum:((( ama ben böyle olsun istemedim ki:(

8 Ağustos 2014 Cuma

Bayramda İstanbul

Geçtiğimiz hafta 5 günlük bayram tatilinde İstanbul'a kaçtım. Neden istanbul? çünkü getirmem gereken bir bavul vardı. ama işin asıl güzel kısmı istanbulun boşalmış olmasıydı. sanki bütün istanbul tatile gitmiş. geriye normal sayıda insan kalmış. trafik desen istanbul standartlarında yok denecek düzeyde:))))) son derece keyifli bir bayram oldu. En sevgili kuzenlerimin de istanbulda olmasıyla pazar günü avrupa sahillerini beşiktaştan rumeli kavağına kadar gezip kavakta balık, kalamar vs yedik. dönüşte emirgan korusunda soluklandık. emirganı hiç bu kadar sakin ve güzel görmemiştim:)))
pazartesi günkü rotamız ise İstanbul Akvaryum oldu. Benim beklentilerimden iyi bir akvaryum olmuş kendiler. daha 10 gün önce su altında gördüğüm canlıların bir kısmını orada görmek pek eğlenceli oldu. ha bir de tam prensime kavuşacaktım ki...
akşamları kalabalık kuzen toplantıları, salı ve çarşambayı ise Ergül, Bilge ve Yaşam'la yine o cafe senin, bu mekan benim modunda gezerek, yiyerek ve içerek geçirdim. keyifli muhabbet gibisi var mı... ve çarşamba dönüş yolu... ankara da o kadar sıcak ki:((((((

4 Ağustos 2014 Pazartesi

Öff!!!

... ALERT.... bu yazı herhangi bir kişi, kurum yada kuruluşa mesaj kaygısı taşımamaktadır. ama bu uyarı bir mesaj kaygısı içermektedir.:)))) ... ALERT .... Allahım yine kabus gibi bir döneme girdim. Bir yandan sıcak ama asıl önemli etken bıraktığım prosac, duygusal roller coasterlar yaşıyorum resmen. tölerans katsayım sıfıra doğru meyletmiş durumda.o yüzden de hoşuma gitmeyen en ufak bir olumsuz durumda takılıp üzülmek yada sinirlenmek yerine içimden geldiğince davranıyorum, umursamıyorum. boş zamanlarımı da kendimi sakin tutma çalışmaları ile geçiriyorum:). mesela geçen yolda dibime yapışan kaltağa orta parmak gösterdim. kız muhtemelen yarı yaşımdaydı ve benimki çok çocukça bir hareketti. ama içimden öyle geldi ve kendi kendime eğlendim:))) yine benzer şekilde yola bakmadan çıkan taksiciye öyle korna bastım ki adam arabadan inip üzerime yürüdü. ablam yanımda panik olmamış olsa muhtemelen ben de inerdim ve sonrası allah kerim. herif de tam magandaymış ha! resmen içinde yolcu olan aracı durdurup indi ve üzerime yürüdü. bundan sonra arabada haydar taşımak farz oldu:))) tatilde şapşal kuzi direk tembel modunda devam ettiği için önce espri ile karışık laf ettim ama devam edince süper fırça kayıp tavır koydum. kızcağız üzüldü muhtemelen ama hep aynı şekilde davrandığı için artık eeaahh dedim. aramıyorum da, kendi bilir. tatil dönüşü bir grupla yaptığımız yemek planına ekstra insan eklenince tepem attı, gitmedim. bana ne ben mi davet ettim, gitmeyişim de programa zarar vermedi. gidenlere afiyet olsun. oturdum misler gibi kitabımı okudum. bunlar son 1-2 hafta içinde yaşadıklarımdan aklıma ilk gelenler... ama eş zamanlı son derece keyifli zamanlar da geçirdiğim oluyor. örneğin dün akşam eski iş yerimden hatunlarla buluşup balkon muhabbeti yaptık. en son ne zaman gülerken gözümden yaş gelmişti hatırlamıyorum. dün akşam birara kasılmaktan karnıma kramp girdi.