Sayfalar

28 Eylül 2008 Pazar

İstasyon caddesi

Dün akşam Simay'la caddeden dönerken Ege'nin siparişlerini almak üzere marketlerin olduğu İstasyon caddesine doğru yürüdük. Saat 21'i geçmişti. Buralar pek sakin, yoldan öyle çok araba geçmiyo, sokaklar boş felan. Ben de konu üzerindeki şaşkınlığımı dile getirdim. Sonra aynı durumun Ankarada da olduğunu hatırlayıp güldük:)
Neyse, marketin olduğu İstasyon caddesine dönmemizle ortamın çehresi değişiverdi. Denize doğru yaklaştıkça kalabalık artı. Yol boyu araçlar, gençler, yol boyu bar ve cafeler. Gayet canlı, hareketli bir bölge uzanıyor önümüzde. Biran gözlerim ışıldadı, burda da hayat varmış diye sevindim. Şimdi akşam takılcak birilerini bulmakta sıra:)

Yağmurun gazabı

Havalar birkaç gündür felaket. Hele cuma günü nasıl bir fırtına vardı anlatamam. Birara işten dışarı çıktım, rüzgar beni bile salladı!!! Deniz kabardı, seferler iptal oldu. Sonunda şu isimsiz yorumcunun dediğine geldi yani. Allahtan ben işten çıkasıya biraz sakinledi de paşa paşa deniz otobüsüme binip geldim eve.
Dün de kiralık ev bakma turuna çıkacaktım. Benim kalkıp hadi demem saat 1'i buldu. sonra Simay'ı da ayarttım, apar topar geçtik karşıya. Kadıköy'e bir indik ki şırıl şırıl yağmur yağıyo. Hadi biraz Caddede takılalım dedik. Atladık dolmuşa gittik caddeye, lahve falan içtik. Sonra aşağıya doğru yürümeye başladık ama yağmurun durmaya hiiç niyeti yok, hatta arada şiddetini artırıyor. Bu havada ev mi bakılır diye vazgeçtik. Ama gidip kapaılı bir yerde oturduk sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Tam tersine amaçsızca caddede dolanmaya devam ettik:)))

22 Eylül 2008 Pazartesi

Püsküllü bağyan

Şimdi ben sabahları hep aynı otobüsle geçiyorum ya karşıya; benim gibi yolculuk eden bilimum insan var. Bunlardan bir tanesi de benim gibi etrafa ilgisiz ve dikkatsiz birinin bile dikkatini çekmeyi başardı. Yok kadının öyle ahım şahım bir özelliği yok. Sadece kafasına taktığı toka bi değişik. Geçtiğimiz günler boyunca böyle püskül püskül rengarenk bir lastik toka takıyordu. Rengarenk ve püsküllü olması sebebiyle de benim dikkatimi çekti. Ama hep aynı toka. Başka taktıysa da o gün farketmemişimdir kadını. Neyse, bugün baktım yine önümde oturuyor, tokanın tipi aynı ama bu sefer mor. Vaay dedim ablam koleksiyon olayına girmiş. Demek tokayı sevmiş. Sonra inerken farkettim bugüm mor giyinmiş, tokayı da ona uydurmuş:)
Bu arada millete laf ediyorum sanmayın benim durum da pek iç açıcı değil. Mevsimlikleri henüz getirmediğim için lahana formatında dolanıyorum. Daha da kötüsü kapalı olan yegane ayakkabım spor olanlar. Böyle alakasız kıyafetlerin altında spor ayakkabılarla dolanıyorum ortalıkta!! kıroyum ben kıroyum, kıroyum:))))

21 Eylül 2008 Pazar

Haftasonusu

Haftaiçi nasıl geçiyor pek anlamıyorum ama haftasonu ondan da beter. Bir bakıyorum pazar akşamı olmuş bile.
Cumartesi yoğun sayılırdı. Önce mezunlar derneğinin düzenlediği bir söyleşiye gittim. Finans sektöründe çalışan üst düzey yöneticileri çağırmışlar, anı ve deneyimlerini aktardılar. Çok eğlenceli geçti diyebilirim. Söyleşi çıkışında Taksimde Burak ve Sinemle buluştuk. Ben çok aç olduğum için yemek yiyecek yer aradık ama tam iftar vakti olduğu için uğradığımız ilk birkaç yerden eli boş döndük. Sonra çiçek pasajına girdik. Allahtan orda yer varmış, oturduk hemen. Saldırdım mezelere ve herzamanki gibi ana yemeğe gelemeden tıkandık. Yemek sonrası da gene oralardaki bir bara geçtik. Bizimkiler arabalarını park ettikleri otoparkın 12de kapandığını iddia ettiklerinden 11 gibi kalktık.
İstanbulun güzel yanı saat kaç olursa olsun etrafta bisürü insan olduğundan sen de kendini ayakta olmaya şevkli hissediyorsun. Ankarada olsa uykun gelip çekileceğin saatte hala enerjik ve dimdik kalabiliyorsun:)
Pazar günü ise havanın gazabına uğradı. Güya hava güzel olacaktı ve ben adalara gidecektim. Ama hava soğuk ve yağıslı olduğu için bırakın adaları evden bile doğru düzgün çıkamadık. Bütün gün pinek modunda bilgisayar başında aptır saptır şeyler yaptım. İşe yarar yegane adım prison breakin bölümlerini indirmek oldu:) Şimdi sıra izlemekte:)

17 Eylül 2008 Çarşamba

TR - Belcika

Buralara kadar gelmişken İstanbul'un nimetlerinden de yararlanmak lazım değil mi? Netekim ben de ilklerden birini gerçekleştirip enişte ve yeğenle Abdi İpekçideki ilk basket maçıma gittim. Maça yetişmek için işi biraz erken terkedip uçarak olmasa da deniz otobüsüyle hemen geldim. Sağolsun bizimkiler de beni yoldan aldılar, geç kalmadan vardık maça.
Rakip biraz zayıftı ama millileri ilk kez canlı izleme fırsatının keyfine diyecek yoktu. Çok fazla bağırıp hoplamadan geçirdik ilk yarıyı. Rakip zayıf diye bizimkiler de pek iplemediler zaten. Ama 2. yarı daha keyifliydi. Fark birara 20 sayıya çıktı. İsteseler daha da açarlardı ama kendilerini yormadılar.

Yalniz kızın türküsü

telefonum çalmaz oldu
posta kutuma baktim,
kimse mail atmaz oldu
ben istanbula geleli
yüzüme kimse bakmaz oldu:(((

16 Eylül 2008 Salı

Feribot dalgasi

İstanbul'a geldim, hergün yeni birşeyler öğreniyorum. Mesela geçen gün denizotobüsünde tıngır mıngır salınırken birden durduk. o sırada cep telefonundan internet gezintisi yaptığım için deniz otobüsünü bozdum sanıp biran korktum. Sonra kaptan anons yaptı: "feribot dalgasına giriyoruz, lütfen ayakta yolcu kalmasın" ben feribot dalgası da ne ola ki derken sallanmaya başlayınca anladım. Türbülansın suda yaşananı. Tabi, kıçıkırık demek istemiyorum kalbi kırılmasın diye netekim hayatımı kurtarıyor ama küçücük denizotobüsü koccaaa feribotun dalgasına girince desturuvermesi gerekiyormuş:)))

15 Eylül 2008 Pazartesi

Ankara

Siz İstanbul anısı beklerken ben Ankara yazıcam yine.
Geçtiğimiz cuma Ankara'ya toplantılara gelen AHE bana hadi sen de gel deyince bana da gün doğmuş oldu. Hemen arkadaşlara haber uçuruldu ve programlar yapıldı:)*
Cuma günü bilimum toplantı arası 1 saatlik Hazine molası verilerek arkadaşlar görüldü. Öğlen çukurambar bigchef's de hasret giderildi. Akşam ilk aktivitem Balıkçıköy. Lezzetli mezelerin yanında süper deniz levreği. Biraz tuzlu oldu ama o balığa değdi sanırsam:) Ordan çıkınca da November'a gittik. Son gidişimde bir daha kimbilir ne zaman görürüm diye pek duygulanmıştım, pek de uzak olmadı:) Yalnız ankara akşamlarının serin olduğunu unutmuşum, dondum resmen.
Cts ve pazar tam bir koşturmaca ile geçti. Cts erkenden kalk, bilimum kuaför vs işlerini hallet, dişçiye git, dolgu yaptır vs. İşlerim 3'de bitince 2 haftadır yerinden kalkmayan arabamı yıkamaya kafese götürdüm. Arabayı beklerken 2 haftadır hayalini kurduğum muhteşem tulum peynirli salatasından yedim. Saat 4de kızlarla yine bigchefs de buluşacaz ama ben bu salatayı başkasına değişmem arkadaş.
Araba bıcısını müteakip bu sefer kızlarla ve veletleri ile bigchef's. neyseki karnım tok, birbirinden güzel tatlılar pek cazip gelmiyor. Cazip gelmiş olanlar da gazabımdan korkarak uzak duruyor.
Saat 7de kalkış ve ardından Özge ile buluşma. Bu sefer hedef Ümitköy'deki Marmelatte. Önce gidip gitmeme konusunda tereddüt ettik ama sonra bahçesini görünce atladık. Süper mekan. Tam benim sevdiğim gibi, çimenler üstünde masa ve koltuklar... Yanında bir de deniz olsa burdaki değme restoranlara taş çıkarır. Muhabbet yemekleri gölgede bırakınca gece uzayıp gitti. ben bu sefer tedbirli ancak tembel olduğumdan yine geceyi donarak kapattım.
Pazar aynı koşturmaca devam. Sabah didolara kahvaltı, sonra muti ve bebek ziyareti ardından kabristan derken eve gelip kalan eşyaları toplamaya anca fırsatım oldu.
İstanbula dönerken yanımda ankara hatırası boğaz ağrısı ve hapşırık getirdim. Kendisini pek güzel anmaktayım.

* geldiğimi haber edemediğim arkadaşlardan bu seferlik özür diliyorum. Bir dahakine farkı kapatacağıma emin olabilirsiniz.

8 Eylül 2008 Pazartesi

Bu kıta anadolu kıtası, şu kıta avrupa kıtası ortada deniz otobüsü rotası

Kıtalar arası gide gele nevrim döndü. Pazar günü bizimkilerle birlikte dolanırken harbi bir şekilde nerede ve hangi kıtada olduğumuzu karıştırdım. Blank formatında "biz şimdi anadolu yakasındayız" dememle Simay ve Murat'ın kahkahayı basması bir oldu:( Napayım her gün bir orda bir burda beynim sulanmış. Bir de hangi kıtanın telefon kodu neydi onu karıştırıyorum. Bugün birilerine iş telefonunu 0.212 diye vermeye kalktım. En komiği ise adresi söylerken "Kadıköy-Ankara" demem:)))))

7 Eylül 2008 Pazar

6 Mat-E Reunion

Burkay'ın önayak olması ile uzuun bir aradan sonra lise sınıfı buluşması yaptık dün. Beklenmedik bir şekilde 15 üzerinde katılım sağlandı. İstiklal üzerinde Ponte Restoran diye bir yere gittik. Manzara süperdi. Sağolsunlar biz taşralıları manzaraya karşı oturttular.
Önce sakin sakin yemek yedik, ama araya bunca senenin girmesi ile anlatılacaklar artmış, herkes gece boyunca ordan oraya yer değiştirdi. Bir sürü fotoğraflar çekildi. Aynı fotoğraflar defalarca çekildi:)

Hazır toplanmışken Kemal'in de 35. yaşını bir kere daha kutladık. Sonra ilerleyen saatlerde etraftaki masaların dehşet bakışları altında kalkıp oynamaya başladık. Türk yabancı farketmez ne çaldıysa oynadık. Hatta istek yaptık gene oynadık. Serdar Ortaç bile istedik ne yalan diyim. Emre uzaktan geldi, yaz şarkılarına uzaktır şimdi diye istedik de oynadık.
Gece yarısı falandı herhalde artık restoranı terketme zamanı gelmişti ama olay bizi kesmediği için yine İstiklal'de şimdi adını anımsamadığım bir yere daha gittik. Zaten 10 kişi olduğumuz doğrultusunda gittiğimiz yeri doldurup coştuk. Müzikler de oldukça başarılıydı. Üzerine hafif alkolün etkisiyle kendimizden geçmiş bir şekilde eğlendik. Eve geldiğimde saat 4 olmuştu ama sabaha kadar kalsam kalırdım sanırım:)

İstanbul'da ilk hafta

Şaka maka ilk haftayı tamamladım. Hatta haftasonunu eklersen geçtim bile. İlk haftam nasıl geçti diye soracak olursanız ben de çok emin değilim aslında. Ancak ilk izlenimler olumlu diyebilirim.
İşe gitmek için yapmakta olduğum yolculuk bir miktar maceralı. Yani evden çıktıktan sonra bir şekilde Bakırköy Deniz Otobüs iskelesine ulaşmam gerekiyor. Murat bıraktığında sorun yok, henüz dolmuş veya otobüse binmeyi beceremedim ve bir keresinde taksiyle gitmeme rağmen turnikelerin ordan el salladım:( Bu durumda orda benim gibi salaklar otursun diye yapılmış cafede oturup 45 dakika sonraki diğer otobüsü bekliyorsun.
Deniz otobüsünden sonra sorun yok. Otobüs 20-25 dakikada karşıya geçiyor sonra dolmuşla 5 dakikada ofise varıyorum. Dönüşte deniz otobüsünün saatine göre iskeleye ve ordan bakırköye. Bakırköy sonrası gene kabus. Sonuç olarak daha birinci hafta sonunda yoldan bezme moduna geçtim denebilir.
Onun dışında işe alışma turlarındayım. Ofisin yeri süper. İş kısmı biraz ağırdan gidiyor, hummalı bir şekilde yeni ofis aramaktayız. Geçen salı ve perşembenin bir kısmını bağdat caddesi üzerindeki kiralık ilanlarını izleyerek geçirdim. Bu arada bağdat caddesi deyip geçmemek lazımmış. Çaktırmadan üzerinde 5-6 adet semt barındırıyor. Eee yani değil, emlakçıya evi sorunca cadde demek yetmiyormuş, bizzat tecrübe ettim:)
Onun dışında değişikliğin henüz farkında olmadığımı farkettim. Yani sanki şu anda izindeyim de Hazineye geri dönücem. Muhtemelen bunda denizin de etkisi var. Benim için deniz ancak tatilde görülür. Bu sebeple ben şu anda tatilde olmalıyım. Ha bir de hazine de değilim, o yüzden yine tatilde olmalıyım:))))
Ruh halimdeki geçiş ya farkettirmeden son derece pürüzsüz bir şekilde olacak ya da bir gün uyanıp yumruk yemişe dönücem... Bakalım hayırlısı:)