Sayfalar

27 Ekim 2009 Salı

Gifted, not spoiled:)

Facebook'da farmville'e taktım bu aralar. Süper zevkli bir oyun. Ürün ekiyorsun, hayvan güdüyorsun:P tabi bunları oturduğun yerden yapıyorsun, sanal bir çiftlik işte. Ama ben işi bayağı büyüttüm:)
Neyse orda da her oyunda olduğu gibi trophyler var. Arkadaşlarından çok hediye gelirse sana bir ödül veriyor. adı da gifted not spoiled.
eee yani? dediniz di mi?
Bugün işe gelirken öğlen gidip dilek'i karşılayacağımı, yarın da havaalanına bırakacağımı planlıyordum. Sonra haftasonuna doğru Burak gelicek, diğer haftasonları başka arkadaşlarıma rezerve etmiş durumdayım. Hatta bazen çakışmalar olduğu için birilerini feda etmem gerekiyor. Bunları düşünürken birden kendimi çok şanslı hissettim. Ne kadar şsanlıyım ki beni seven, sevdiğim arkadaşlarım var ve bazen zaman yetmiyor. Ne kadar şanslıyım ki üşenmiyor, beni görmeye veya birlikte zaman geçirmeye geliyorlar. Bunun hayatın bana bir armağanı olduğunu düşündüm. Gülümsedim. "I am gifted, not spoiled"

25 Ekim 2009 Pazar

sinema geyikleri

Bu arada dün mü önceki gün mü televizyonda TopGun vardı. aaa dedim oturdum karşısına. İzledim bir miktar. Tamam Tom abi hoş vs ama bu filme bu kadar nasıl bayılmışız bilemedim. Belki yine sinemada izlesem hoşuma gider. Bu arada Val Kilmerdan öte Tim Robbins de varmış o filmde. O zamanlar o da pek ünlü değilmiş anlaşılan:)))
Canım Mr and Mrs Smith izlemek istedi. Koyayım da eğleneyim biraz:)

Anı 1: Ben masterdayken colin firth'un what a girl wants diye bir filmi vardı. Colin asığı ben o filme 2 kere gitmiştim. Ben döndükten kısa bir süre sonra film TR de gösterime girdi. Hemen akşamına topladım birkaç kızı gece gösterimine gittik. Ama sinemada sadece biz varız, sanki kapatmışız sinemayı. Dedik abiye ara verme. Biz muhabbet edince çocuk da film hakkında bir yorum yaptı. ben de "biliyorum" dedim "benim 3. izleyişim olacak". çocuk suratıma şaşkın baktı. Sonra çocuğa hak verdim. Hani aynı filmi 3. kez izliyor olmanın psikopatlığı haricinde film gösterime gireli daha 24 saat olmamıştı:))))

Anı 2: Mr. and Mrs. Smith gösterime girmiş ama ben kaçak dvdsini bulmuşum bir yerden. 1 kere izledim ama sonunda biyer takılıyor. sonra 1 daha izledim, yok abi kesin bir ara kayıp. Aylin de aynı şekilde. Bu arada ikimiz de filme bayılmışız, replikleri ezber modunda, birbirimize takılıyoruz. Film gösterimden kalkmadan gidip şunun tamamını bir izleyelim dedik. Tabi biz repliklerle eşlik ederken sinemadaki diğer izleyiciler bizden ne kadar nefret etti düşünmek dahi istemiyorum:)

Yeter ama yav...

Bu arada perşembeden beri hastayım. Aldığım C vitamininin haddi hesabı yok. Habire hapşırıp burun çekmekten yoruldum desem yeri var. 3 gündür de zorunlu olmadıkça yattığım yerden kalkmıyorum. Tembellik canıma minnet ama bu versiyonu değil. Yani ne tam hastasın ne sağlam.
En çok sinir olduğum nokta ise, sabah uyanıyorum, süper. ne bir burun akıntısı ne bir yorgunluk. Yataktan kalkıyorum. 3-5 dakika içinde başlıyor burun akıntısı ve hapşırmalar. Hayır merak ediyorum olayın yer çekimi ile bir ilgisi mi var!!!
Yatmaktan kafam kazan gibi. Tamam yatmayı seviyorum ama bu kadarını da değil... Yani yat yat nereye kadar di mi ama... Üstelik hava bu kadar güzelken:( neyse bu da talihin bana bir oyunu... Ya da benim dikkatsizliğim:( höfff!!!

Zamani geldi

Bir müddettir gidip geliyorum. Blogum ortalıkta olduğu için kim okuyor, benim hayatıma ne kadar hakim bilemiyorum. Aslına bakarsanız okuyanları az çok bildiğim için umurumda da değil. Çünkü aslında bu bloğun en büyük amacı hergün iletişimde bulunamadıklarıma bir şekilde kendimden haber uçurmak ve daha da önemlisi paylaşmak ve arşivlemek.
Ancak benim bu kadar açık olduğum bir ortamda okuyanların kim olduğunu bilmenin hakkım olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan ben bu kadar açıkken etrafımda kaçak oynayanların varlığını görünce de üzülüyorum. kendilerini saklarken ya da esirgerken benden sessizce haber almaları ve içlerini rahat ettirmeleri oldum olasi beni rahatsız etti.
Bu sebeplerle bu yazıdan 1-2 gun sonra baslayarak blogumu sadece izinli kişilere okutmaya karar verdim. bu özellikle tanımadığım kişiler için okuyamayacağınız anlamına gelmiyor. Sadece okumak icin kayıtlı olmanız gerektiği ve bunun icin bana mail adresinizi göndermeniz gerektiği anlamına geliyor.
Sonra bakarsınız bir gün yeniden gün ışığına çıkarım:)

23 Ekim 2009 Cuma

Fırk fırk

Dün akşam üzeri birden boğazım acımaya başladı. Ne zamandır hasta olmuyorum diye mutluydum ama çevremde o kadar çok adam hastalandı ki kesin birinden kaptım. Şimdi boğaz acısı, kırıklık ve hapşırıkla uğraşıyorum. Umarım daha ciddi bişeye dönüşmez:(

21 Ekim 2009 Çarşamba

WhiteMill

Dün akşam bir organizasyona katılmak için Özlem'le Cihangir'deki whitemill cafe'ye gittik. Olay 7:30 da başlıyor ama benim işim erken bittiğinden 6 gibi ordaydım. Aslında bana burayı önceden tavsiye edenler olmuştu ama bir türlü gitme fırsatım olmamıştı. Dolayısıyla organizasyonun orda olduğunu duyunca uçarak gittim. Hakikaten de süper sevimli bir ortam, şansıma dün hava da güzeldi. Özlem'i beklerken 1 saat kadar dergi okuyup şarap içtim. Ha bir de yan masada Atıf Yılmaz sinema okulu açmak isteyen bir grup insanın PR vs çalışmalarını dinledim:) Sonra Özlem geldi, yemek ve şaraba devam. Derken olay başladı, etraf birden kalabalıklaştı. Bisürü yerli yabancı tip. Özlemle dolanırken bir çocukla karşılaştık. Çocuk bana "ben sizi bir yerden tanıyorum" dedi. Yüzüne ve ismine bakıp "evet, atatürk anadolu'dan, sen de bizim solistimizdin" dedim. Önder dehşet içinde bakakaldı. O sırada Özlem de geldi. Biz Önder'e bir müddet soytardık. Aynen okuldayken çizdiği imaja uygun, efendi ve sessiz sakin bir tip. Uzun yıllar Azerbaycan Kazakistan vs.de kalmış, şimdi geri dönmüş. Müzikle artık pek uğraşmıyormuş vs. Geçmişten sohbet edip okulu yad ettik. Benim pek de değişmediğim üzerinde özellikle durduk:PpP
Tabi kendisine, ilgimizin bir kısmının da A şubesinde olmuş olmasından ve Jeff ile aynı sınıfta olmasından kaynaklandığını belirtmedik:) Gerek de yok sanırsam hahah:)))

Bir anı

Bizimkiler birkaç günlüğüne şehir dışına gidince bana da yeniden teyzelik yapma görevi çıktı. Akşamları iş çıkışı soluğu Florya'da alıcam. Ancak neresinden bakarsan bak benim oraya ulaşmam ege'nin eve gelişinden sonraya tekabül ediyor. Aslında bir bakıma iyi bişey. Bu sayede yani zorunluluktan da olsa çocukcağız evde tek başına kalmaya ve ister istemez büyümeye başladı. Sorun aslında Ege de değil, o zaten büyüyor da gel de bunu anasına anlat.
Neyse, tam bunu düşünürken kendim geldim aklıma. Kaç yaşında bilmiyorum ama Ege'den çok daha küçükken ben de yalnız kalırdım evde. Annem beni bırakıp okula giderdi, ben uyanınca ya aşağıdaki komşumuza inerdim ya da evde kendim oynardım, komşu gelir beni kontrol ederdi. Annemin geliş saatini bilirdim. Hani akrep nerede olacak, yelkovan nerede şeklinde. Hatta bir sefer ben komşuya inmemişim, o da beni unutmuş. Sonra bana bakmaya geldiğinde -ki ben kendi kendime oynuyormuşum- beni unuttun edası ile saate bakıp "annemin gelmesine az kaldı zaten" demişim:)))

19 Ekim 2009 Pazartesi

İlk ders

Cumartesi TEGV kapsamında ilk ders etkinliğim vardı. Korka korka gittim resmen. Güya biraz erken gittim ki kitap falan karıştırayım. 7. sınıflar matematikte ne işliyor bilmiyorum. Bir gittim ne kitap var ne başka bişey. Dehşet içinde kaldım orda. Neyse hadi tanışma faslı olur, çocuklara sorarım vs diye girdik sınıfa. Ortam tam bir ders ortamı, yazı tahtası ve masalar var. Allahım ben resmen örtmenlik yapıcam burda. Sınıfta ise 17 öğrenci!!! Sanırım velilerden rağbet gören bir konu. Önce tanıştık, top ata tuta. Sonra derse başladık. Açıları işliyorlarmış, yirmi küsür yıl geriye gidip çağırdım aklımda ne kaldıysa. İç açılar, dış açılar, iç ters dış ters vs. birkaç örnek yaratmaya çalıştım ama hepsi birbirinin aynı ve ben biraz türettikçe çocukların kafası karışıyor. peki dedim bu seferlik oyunla bitirelim dersi.
Haftaya fen de anlatır mısın dediler, ok dedim ama hiçbir fikrim yok. Gidip fen kitabı bulmam lazım. Allahım ben neye bulaştım böyle meee!!!

Got tickets:)

Cenevre biletleri alındı. Üstüne Lyon konser bileti de alındı. Üstüne Torino konser bileti bulmak için girişimlerde bulunuldu ve muhtemelen Torino'ya da bulunuldu:)))) 1 hafta, 3 ülke, 2 konser:) Bazen kozmik güçleri seviyorum.
Acaba diyorum şu Suzan Miller doğru mu söylüyor. Yıldızlar bu sıralar benim için mi parlıyor?:)))

Varan 2:)

Yok kardeşim, kozmik güçlerin hepsi bana karşı. Verdiğim kiloları bir bir geri aldım ve almaya devam etmem için de elinden geleni yapmaya devam ediyor. Cinnamon rolls şokundan sonra ikinci şoku da geçen hafta yaşadım. İstanbul'a krispy kreme gelmiş. Hem de burnumun dibine!!! Dün dans çıkışı o aptal Bağdat Caddesi trafiğinde 2 tur attım ama sonunda buldum. Sıcak değildi gerçi ama olsun, nasıl mutlu saldırmışım donutlara anlatamam. Gerçi raspberry dolgulusu yoktu ama olsun, artık dibimde bir de krispy kreme var ya:) Ben & Jerry's sonrası beni mutlu eden 2. ürün. Cinnamon rolls'u bile solladı bu:))))

Aptal şey!!!

cumartesi öğleden sonra Dilek geldi. Cts ve pazarımızı İstinye Park ve Palladium koridorlarında turlayarak geçirdik. Önce havaalanından inip doğru istinye parka. Hava güzelce ama kapalıca da. sanki herkes istinye parka hücum etmiş, bi kalabalık. Neyse girdik otoparka, ufak bir hızla ilerlerken baktım karşıdan bir araç çıkıyor. Yol tam T şeklinde, ben T'nin kuyruğundayım, o da karşımdaki araç. Ama biraz ağırdan alıyorlar, ben de bekliyorum ki çıksın. Bu arada arkamdaki aracı kullanan kadın çıldırmış bir şekilde bağırıyor. Ben önce anlamadım ne oluyor diye. Dilek pencereyi açıp da kadına bişeyler deyince fark ettim olayı. Kadın nasıl ciyak ciyak bağırıyor ama. Ben sağa çekecekmişim de o geçecekmiş ama öyle bir noktadayım ki sağa falan çekmem mümkün değil, ayrıca diğer yandan da araç geliyor zaten. Kadın bağırdıkça dilek "üzgünüm bekleyeceksiniz" dedi kapadı camı. Arkadan el kol hareketleri, cıyaklama devam. Neyse sonunda öndeki araç boşalttı ben de girdim park yerine. Kadın arkamdan geçerken hışımla bağırdı "aptal şey!":)))))))) "laz mısın lan, gerizekalı"dan sonra en güldüğüm tepki oldu:)

Benzer bir olay da cuma günü oldu. Bu sefer ben Vatan Bilgisayar'da çıldırmış bir şekilde ofise dönerken tam marketin önünde yayalara yol verdim. Arkamdaki aceleci 2. kez kornaya basınca zaten tepemde olan sinirimle arabanın içinde ciyak ciyak bağırmaya başladım "kör müsün, yaya geçiyor, ezeyim mi" vs bu arada pencerem de yarı açıkmış ve yandan geçen 3 genç "abla dövelim mi?" dedi. Ben o hışımla "valla ne iyi olur" deyince hep birlikte güldük. sonra ben gayet sakin ve yavaş bir şekilde yola devam ettim, adam da ben yol verene kadar aynı hızla takip etmek zorunda kaldı:)))

14 Ekim 2009 Çarşamba

Ekran modu

Ne zamandır bilgisayar başında iş yerinde sekiz modunda dolanıyordum. Laptop kötü olmamakla birlikte kuş kadar ekranı olduğu için ve ben de bilimum excel ile cebelleştiğim için ekran karşısında eciş bücüş kalıyordum. Bugün nihayet derdimize çözüm bulduk. Ofisdeki her laptopa kocaman birer ekran aldık. Şu anda tv izler gibi oturuyorum resmen:))) dünya varmış:)))

13 Ekim 2009 Salı

FIBA 2010

Gene son dakikaya bıraktığım bir başka olay. Seneye dünya basketbol şampiyonası İstanbul'da ve biletleri ufaktan almaya başlamak lazım. Böyle diye diye güzel biletleri tükettim. Şimdi pota arkasına kaldık ama olsun. Zaten grup maçlarında hangi takım hangi şehirde olacak belli değil. Ama zaten önemli olan çeyrek final ve yukarısı. Tabi aslında en önemlisi bizim milli maçlar. Eğer İstanbul'da olursa izlemek mümkün ama diğer şehirlerden birine denk gelirse yine TV başına geçicez demektir.

12 Ekim 2009 Pazartesi

son dakika neşesi

Haftalardır kurban bayramı civarı Cenevre'ye gitme planı yapmaya çalışıyorum. İşler yoğun diye bir türlü organize olamadım. Sadece bayram mı gitsem, arkasından 2-3 gün daha izin mi alsam, aa ordayken konser yakalar mıyım? tüh yakındaki konserler önceki haftaymış vs modunda dolanıyordum. Tabi bir yandan da süre kısaldığı için biran önce karar verme baskısı artıyordu.
Bugün nihayet gidip patrona "şu şu tarihler" dedim. Ben işler de yoğun diye bayram ve sonrasını planlamıştım. Sonra birlikte takvime bakınca "öncesinde gitsen olmaz mı?" dedi. "Oluur, benim için fark etmez" diyerek yerime döndüm. Sonra taşlar yavaş yavaş yerine oturdu. Öncesinde gitmek demek Lyon'daki konsere yetişmek demek. Hatta bilet bulunursa Torino bile imkan dahilinde. Gerçi önceki haftasonu Ankara'ya biletim var ama kim korkar hain kurttan. Ucunda konser olunca Ankara'nın pabucu direk damda. Sonuç olarak Cenevre biletimi aldım bile. Şimdi sırada Lyon'daki konserde:)
Hayat bazen böyle minik sürprizler yapınca bayılıyorum:)))

9 Ekim 2009 Cuma

Üzüleyim mi sevineyim mi bilemedim.

Geçen gece rüyamda babamın öldüğünü gördüm. Öyle bir sıkıntı ve huzursuzlukla kıvranırken uyandım. Biran her huzursuz rüyadan uyanınca yaşanan "oh be rüyaymış" dediğin rahatlama duygusunu yaşamaya meyillendim. sonra yatakta öyle kalakaldım...

4 Ekim 2009 Pazar

yazma güdümü kaybettim, hükümsüzdür!!!

Yav noluyo anlamadım ama yazamıyorum. yani eskiden her olayda 'amanın bunu kesin yazayım' diye düşünürken veya bu gözle bakarken şimdi tamamen bakış açımı, eğlencemi kaybettim. Son zamanlardaki yazılarıma bakıyorum, hepsi zoraki notlar. eski canlılığından, ruhundan eser yok. Sanırım zorlamanın da gereği yok.
birgün... isteğim tekrar gelene kadar ara vericem sanırım...
Tekrar ilham gelinceye kadar...

1 Ekim 2009 Perşembe

Babylon'u açtık

Salı günü Babylon'un sezon açılış partisi vardı. Bizim bir arkadaş da davetiye bularaktan katılmamıza imkan sağladı.
Babylon hala küçük. Müzikler de açılış akşamı için vasattı. Yalnız asıl ilginç olan Babylon'un içinden çok önünün rağbet görmesiydi. Sigara yasağı sebebiyle bütün piyasa kapı önünde toplanmıştı. Birkaç artiz şarkıcı felan gördük. Bir de Erdil Yaşaroğlu abim vardı. Adam harbi yakışıklı imiş, takdir ettik.