Sayfalar

22 Şubat 2010 Pazartesi

yine deli gibi yedim!

Keyifli bir haftasonunu daha geride bıraktım. Çok hızlı geçti ama tadı çok güzeldi.
Cuma akşamı 6 sularında çıktım yola, önce havaalanına ardından Ankara'ya vardım. Özge aldı beni Havaş'dan (gene bekletti kadın ama bu sefer 2-3 dakika:Pp). Doğru eve yollandık. TV karşısında pineklerken "what happens in Vegas" izledik. Çok keyifli bir filmmiş, bayağı güldüm izlerken. Bu arada Özge'nin evinde 2 kedi var, ben aslında kedi sevmem ama bunlar pek sakin iran kedileri, nerdeyse sevdim de diyebilirim yani:)
Cumartesi güne 9 gibi başladık. Önce ben Sunny'i çekyatın altında ezmeye kalktım, sonra da üzerine basmaya çalıştım:) Allahtan kalıcı bir hasar vermeden çıktım evden. Sağolsun Özge beni şehre bıraktı. İlk aktivite SGK'dan Sema ve Merih hanımla buluşmak. Onlarla hasret dolu kahvaltının ardından kendimi kuaföre attım. Serkan'cığımı da özlemişim netekim. Serkan'dan beni Burak aldı ve Selim'le buluşmaya Quick China'ya gittik. QC'nın açık büfesi süper oluyor. Netekim yine öyleydi, kendimizi kaybederek yemeklerimizi yedik. Sonra da hazmetmek için Arjantin Starbucks'da aldık soluğu. duble espressolu amerikanolar ile anca kendimize geldik. saat 5:30 sularında onlardan ayrılıp Mutişkomla buluştum. Kısa ama koyu sohbetin ardından o da beni Gordion'a taşıdı. Günün son organizasyonu Özge ve Rengin'le akşam yemeği idi. Kızlarla Gordion'da buluşup kısa bir hediye alışverişinin ardından yemeğe yollandık. Bu seferki adres Sushisu. Yine doğu mutfağı. Tabi bu arada ben töhmeleme formatında olduğum için önce azar sonra sitem işittim:) onlar çok aç ben tok olunca onlar yedi ben izledim. Ancak 2. turda sushi ve pad thai tadına baktım. Sushi'si çok başarılı idi. yemekse fena değildi.
Cts akşamını çok uzatmadan noktaladık. Eve dönüp yine TV izledik vs. Akşam yine 12 sularında sızdık.
Pazar sabahı pek bir maceralı başladı benim için. Akşam yattığım çekyat kayıp ayrılmaya çalışmıştı. Sabah bir baktık ki ayakları çıkmış. Özge ile onu takmaya çalışırken yaptığım salak bir hareket sonucunda çekyat elime kapandı. Biran olduğum yerde donup kaldım, hasarı idrak etmeye çalıştım. Bu arada Özge panik içeri buz getirmeye koştu. Onu sakinleştirmek amacıyla ben de mutfağa gittim. Hasar çok değil, biraz sıyrık ve morluk. Ama sanırım ufak bir şoka girmiş olmalıyım ki mutfakta birden kulaklarım uğuldamaya ve gözüm kararmaya başladı. Oturduğum yerde bayılcak gibi hissedip kendimi koltuğa zor attım. sanırım tansiyonum düştü. Neyse 3-5 dakikaya kendime gelmiştim. yazık kızlar da öyle korktu ki ben daha sakindim resmen:)
Sabah maceramın sonrasında son aktiviteme doğru özge'cik gene taşıdı beni. Bu sefer dido ve cimcime ile kahvaltı. Malum mübarek 3 aylara girdik:) Burak da geldi kahvaltıya. Biz hala dünden tokuz resmen ama bu yine de kahvaltı tabaklarını silip süpürmemize engel olmadı. 12:30 gibi ordan çıktık. havaş'a gitmeden önce burak beni babama götürdü. ve anneme tabi. nasıl özlemişim anlatamam. çok ilginç, insan mezarı başında bu kadar yakın hisseder mi kendini... orda öyle oturup beklemek istedim ama hem yağmur yağıyordu hem de otobüse yetişmem gerekiyordu, vedalaşıp ayrıldım.
Ardından dönüş yolculuğu. 5 falandı eve geldim. bişeyler yiyip kestirdim. 10'da kalkıp star wars izledim ve tekrar yattım.
ya bu aralar beni sanırım gene çeçe sineği soktu. Uyuduğum saatlerin haddi hesabı yok... karpuz da yata yata büyürmüş ama:PpP

1 yorum:

Selim Karakaya dedi ki...

"aktivite"etiketi de cok sahane olmus!:))