Sayfalar

31 Mart 2010 Çarşamba

Bunalan bünyelere

bir sıkımlık Mamma Mia! iyi gelir:)

Sabah bir hüzünle uyandım bugün. sanki kabuk bağlamış yaralarım kanıyordu. hiçbir şey yapmak gelmedi içimden. öylece geçirdim günü... taa kii... ta ki Facebook'da mamma mia filminden minik bir klip görene kadar. Sonra başladım yavaş yavaş gülümsemeye... the winner takes it all, mamma mia, dancing queen, honey honey...şarkılar birbiri ardına akmaya başladıkça benim de keyfim yerine gelmeye başladı. Akşamüstü başladığım mutluluğumu eve gelip filmi dvd'ye koyup taçlandırdım. Mutlu müzikler, mutlu hikaye... ağzımı kapatamıyorum bile:))))

30 Mart 2010 Salı

Bir delinin komşusunun güncesi-2

Bizimki sabah 5'de hortladı gene. Zaten akşam içmişim, ve hatta sızmışım, adamın bağırtısı ile gözümü açmak çok tatsız oldu:(
Bu sefer konu neydi anlayamadım. Ancak babasına "öl sen" diye bağırdı bir müddet. sonra kıyamadı sanırım "ölme, hastaneye git" dedi. Durdu durdu bağırdı gene. Gene bilimum şahsiyetle cinsel aktivitelerde bulundu. Baktım olacak gibi değil, çıkardım tıpaları, taktım kulağıma, öyle uyudum.

Şarap tadımı

Leb'iderya'nın süper mutfağı ile Kavaklıdere'nin çeşit çeşit şarapları biraraya gelince sonuç keyiften pişmiş kelle gibi sırıtan bir oda dolusu insan olur:)
Ne zamandır hevesleniyordum ama bir türlü nasip olmamıştı. En son yine garanti emeklilik sayesinde şarap tadımına gitme fırsatı bulduk dün akşam. Gerçi organizasyonu 1 ay öncesinden yapmış olmasak dün muhtemelen hiçbirimiz gitmek istemezdik sanırım. Herkes öyle bir yorgun modda. Yine de kalktık düştük yollara. 8'de başlayan tadıma 8.30 sularında yetiştik.
Biz gittiğimizde şarapları koklamaya başlamışlardı bile. Allahtan beyazla başlamışlar, pek kayle almadım geç kalmayı. Sonra yemekler gelmeye başladı. Her yemekle farklı bir şarap. Bana yine hepsi aynı geliyor. Müzik kulağımdan sonra şarap damağımın olmadığı da kesinlik kazandı.
Saat 12'ye kadar 5 farklı menu eşliğinde 12 çeşit şarap denedik. Yemeklerin hepsi birbirinden leziz, şaraplar birbirinden güzeldi. Bu arada Lebiderya'nın sahibi ile tanıştık. Handan hanım eski basketbolcu olmasının yanısıra 28 Mart doğumluymuşda. "Dün doğumgünümü kutladım" deyince atladım kadının üzerine "şaka yapıyorsunuz" diye. Bir sürü geyik çevirdik aralarda. Yemek sonunda da doğumgünüsü olan bizler şerefine kadeh kaldırdık.
Tadım ayağına ne kadar şarap içtim bilmiyorum ama dönüşte arabayı almaya cesaret edemedim. Kıl taksicinin dolaştırması tadımı kaçırdıysa da yatağa sırıtarak girdim:)

Mis kokulu dostlarım

Dün sakin sakin ofiste otururken kapı çaldı. Evrak trafiğimiz yoğundur bizim, iplemedim geleni. Sonra adımı duydum kapıda. Bir gittim ki kocaman bir buket (sağdaki) beni bekliyor. Gözyaşlarımı tutamadım mutişkomdan gelen buketi görünce. Oturdum yerime, mis kokusunu içime çektim mutlu mutlu gülümserken.
Biraz sonra yine kapı çaldı. Ben gene iplemedim kapıyı. Bu sefer de ülkücümden gelen soldaki vazo uzatılınca kucağıma ağzım kulaklarımla birleşti, masamla birlikte gönlüm de şenlendi... Bakıp bakıp mutlu oluyorum, derin derin içime çekiyorum mis kokusunu:)
Teşekkür ederim benim güzel arkadaşlarım:)

29 Mart 2010 Pazartesi

Pisilerin ardından:)

Tahminlerimde yanılmamışım, süper bir haftasonuydu.
Cuma:
Kızlar 8.30 gibi geldiler. Önce doğruca palmadoroya yemeğe gittik. Aslında olay bu kadar kolay olmadı. Nereye gidelim diye bayağı cebelleştik ama sonuçta orda kaldık. Meğersem restoranın üst katında canlı müzik varmış. Amca da gayet güzel çalıyor. Güzel yemekler ve hoş müzik eşliğinde şarabımızı keyifle yudumladık. Yemek sonrası Krispy Kreme sözümü tuttum ve kızları donutciya götürdüm. Önce oturmaya niyetlendik ama sonra paket yapıp eve gittik. Evde donut eşliğinde şarap ve dvd keyfi yaptık. Dvd keyfi dediğime bakmayın, Özge daha ilk 5 dakkada Rengin'se 1. saat dolmadan uyuyakaldı:)
Cts:
Klasik sabah ilk hortlayan özge oldu. Mırıl mırıl ortalıkta dolanınca biz de kalkmak zorunda kaldık. Ha çıktık ha çıkıcaz derken filmin kalan kısmından 1 saat daha izledik ve anca 10.30 gibi çıktık evden. Kahvaltıyı deniz kenarı olsun diyerek Moda Teras Cafe'de yaptık. Manzara harbi süper. Keyifle yudumladık çaylarımızı. Öğlen Rengin'i vapura bindirdik, biz de eminönüne gidecektik ama özge "sana pasta alıcam" diye tutturunca eve geri dönüp pasta işini hallettik. Tabi bu küçük kaçamağın bize 2 saate patlayacağını o anda bilemedik.
Kızların şansına hava süperdi. Tabi güneşi gören herkes sokaklara döküldüğü için de trafik felç!!! Allahtan karşıya vapurla geçtik, özge ile 1-2 işimiz vardı, onları hallettik. Güya topkapıyı gezecektik ama zaman yetmeyecek gibi olunca vazgeçip eve döndük. İyi ki de dönmüşüz çünkü ikimiz de pestil gibi serildik resmen.
Akşam yemek rezervasyonumuz Leblon'da, 8.30da. trafik kötüdür 7.15 gibi çıkmak lazım dedim ama trafiğin bu kadar kötü olacağını düşünemedim. 10 dakika sonra bulduğumuz taksici "ya sizi vapura bırakayım ya da 2. köprü" deyince dumur olduk. Kıyafetler vapura uygun olmayınca 2. köprüde karar kılıp yola çıktık. zamanlama açısından doğru karar, 1 saate leblondaydık ama taksi bize biraz girdi tabi:))) neyse canımız sağolsun diyerekten gidip yemeğimizi yedik, şarabımızı, kokteylimizi içtik. Daha 11 olmadan Özge ve rengin masada uyuklamaya başlayınca uzatmadan pastamı üfledim ve eve dönüş yoluna koyulduk:)
Doğumgünü ve pazar:
Doğumgünü tebrikleri geceyarısını geçince yağmaya başladı:))) İlk yarım saat 2-3 tebrik kabul edip 1 gibi sızdım ben de. Pazar daha renkli idi. her telefon çalışında mutlu bir ifade ile açtım telefonu. Face'e bırakılan sürüyle mesaj da cabası. Şarjım gün bitmeden bitmişti:))))
Pazar sabah sürünerek kalktım yataktan. Özge'nin "çok işim var çok işim var, hadi" sıkıştırmaları ile 10da çıktık evden. Önce İstinye Park'a gidip Le Pain Quotidyen'de kahvaltımızı yaptık. Elmalı tart yemeden olmaz tabi. Tartımızı da yedik. Özge'nin bıdı bıdı ettiği "çok işi" yarım saat içinde bitince bari Bebek'e gidelim dedik. Tabi sahilden gitmeye kalkınca 1 saatten fazla sürdü yol. Neyse 1.30 falandı vardık Bebek'e. Starbucksda Renginlerle buluşup birer kahve içtik. Güneş ve denizin keyfini çıkardık.
Kızlar pimpirikli olunca 5 uçağı için 3 olmadan ayrıldık ordan. Önce Bebek yokuşunda 10-15 dakika mahsur kaldık. 3 şeritli yolda 2 tarafa park edince insanlar, ve karşıdan da araba gelince mahsur kalınabiliyormuş. Neyse bilimum akrobasi ile çıkmayı başardım nihayetinde ve koyulduk yola. 2. köprüden yarım saate havaalanındaydık. Kızları bıraktım, dönüş yoluna geçtim ve 2 gündür günlük güneşlik olan hava birden kapanıp yağmur moduna geçti. Dedim İstanbul'un kızlara kıyağıymış:)))
Havaalanından çıktıktan sonra 1.5 saat yol tepip bu sefer ablamlara gittim. Onlarla da yemek yedik hep birlikte ve TV karşısında pinekledik akşam.
Pazartesi
Dün akşam ablamlara arabayla gidip gece orda kalmanın cezasını sabah çektim. 2 saatten fazla sürdü ofise gelmem. Yolda resmen ağlayacaktım. Her yağmur damlası neden felç ederki insanları??? Şeker beyinli miyiz hepimiz???

26 Mart 2010 Cuma

Geri sayım

Bir doğumgününe daha doğru geri sayım başladı. 35 de bitti, 36 oluyorum. Dün akşam Garanti Emeklilikten gelen bir ajanda beni resmen havalara uçurdu. Aslında son derece basit bir ajanda olmasına rağmen ilk sayfasının doğum günümle başlaması, aybaşlarındaki resimlerde değişik "Selen" yazıları beni resmen mest etti.
Bu sene doğumgünü ruhuna giremedim gerçi ama bu akşam Ankaradan gelen Özge ve Rengin sayesinde süper bir haftasonu geçireceğimden eminim:)))

24 Mart 2010 Çarşamba

İzlesenize beeaa!!!

Leeen, kendimi çok gariban hissettim yav:( kimin bloguna girdimse bissürü izleyicisi var, bende bir tek SUP:( Lan SUP'un ayda bir yazdığı blogunun bile 12 izleyicisi var yaaaa:((( madem okuyonuz tıklasanıza bea, elinize mi yapışır:PpP

İş bitiren modu

Sabah sabah bisürü iş hallettim, keyfim süper yerinde:)
Malum 3 gündür ablamlarda ikamet ettiğimden koğuş kalk 6:40. Ben görmemişim böyle bir uyanma vakti normal hayatımda ama sayılı gün işte, biter. Neyse Ege'yi yolcu edip ben de hazırlandım, 7.30 olmadan çıktım evden. 7.45 otobüsünü yakaladım. Bu sefer koşturmadan hem de:) Geldim Kadıköy'e. Önce vergi dairesine gittim. gelir beyannamesi vermek gerekiyormuş ve yarın son gün. Neyse 20 mt2 alanda 3 ayrı birim var, sanırım 5 tur falan attım. önce oraya git, hayır öbürüne, oradan kayıt oldun mu? öbürüne giriş yaptırdın mı? Yeter leeyyynnnn!!!! Yazsanıza biyere ilk gelenler şunu şunu yapacak diğerleri bakacak falan diye. Yok abi, onlar da bezmiş, herkes aynı olayı 1000 kere tekrarlamaktan baymış, yarım yamalak anlatıyorlar yapılması gerekenleri. Bütün bu karmaşaya rağmen sanırım 45 dakika içinde halledip çıktım işimi.
Sonra dedim gelmişken bari şu adres ve nüfus olayını da halledeyim. Malum istanbula geleli 1.5 seneyi geçti ama ben hala ikametimi aldırmadım:) (kanunen 1 ay içinde yapmazsan 300 küsür TL cezası varmış). gittim nüfus idaresine. Benim ev sahibinin torunları hala orda görünüyor, ulan başlarım size dedim. o sırada görevli kısa bir yol gösterdi. gidip telekomdan son ay faturamı aldım, onunla kaydımı yaptılar. artık istanbulda ikamet ediyorum. aman ne güzel!!!

22 Mart 2010 Pazartesi

Renkli geceler

Hayatımın renkli gecelerine bir yenisi daha eklendi. TV'de Nicholas Cage abinin "knowing" filmini izledikten sonra (ki bence güzel bir filmdi) 00:30 sularında yattım. Saat 2 sularinda öksürerek uyandım ve bir müddet öksürmekten uyuyamadım. Sonunda pes edip kalkıp bir ilaç içip 2:20 de yeniden yattım.
Tam böyle güzel güzel uyurken büyük bir şangırtı ile yerimden sıçradım. Uykundan şangırtıyla uyanmak hoş bişey değil. Baktım alarm falan çalmıyor, o zaman evin içinde bişeyler kırıldı. Kalktım baktım ki antrede yerde ayna kırıkları. Bir müddet "lan bu ayna nerdeydi" diye boş boş bakındıktan sonra vestiyerde olduğunu anımsadım. Vestiyerdeki ayna güzelliğime dayanamayıp intihar etmiş. Gidip kırıkları toplamaya başladım ama toplamakla bitecek gibi değil. Süpürgeyi de bulamadım zaten. Ama zıbarıp yatsam ege benden önce uyanırsa.. adam zaten yalınayak geziyor, kesin ayağına batar, topla selen. 20 dakika sonunda bir kısım iri parçaları toplamış, kalan kırıkları süpürgemsi bişeyle bir bölgeye yığmayı başarmıştım. O sırada baktım ege gürültüden uyanma modunda. Gidip onu uyandırdım ve terliksiz odadan çıkmamasını tembihleyip 4:20 gibi yattım.
"Teyzeee" sesiyle uyandığımda saat 5:50. kalkabilir miymiş. kalktım onu da kaldırıp kırıkları ve tehlikeli bölgeleri gösterdim, dikkatli olması için uyarıp tekrar yattım.
6:40 alarm sesi:( kalkıp egeye kahvaltı hazırladım. kalan kırıkları toplamaya devam ettim.
7:45 kırıkların büyük çoğunluğu temizlendi ama elektrik süpürgesi dolmuş ve açmayı başaramadığımdan son finish yapılamıyor.
Bir saate baktım bir kendime, patronu arayıp izin aldım ve 2 saat daha uyudum. Akşam eve gidince son kırıkları da temizlemeyi umuyorum...

21 Mart 2010 Pazar

bir hastanın güncesi

Gene abuk ötesi bir haftasonu geçirdim. Cuma akşamı kendimi eve attıktan sonra biraz tv vs seyredip gene 11 sularında zıbarıp yattım. arabayı Erdem'e verdiğim için cts sabahı TEGV'e otobüsle gitmem gerekeceğinden 8 olmadan ayaklandım. Önce Kadıköy'e ordan Beykoz'a doğru otobüse bindim. Allahım git git bitmez, ne uzun yoldur öyle. Neyse otobüste 1. saatin sonunda bayılmadan hedefe vardım. Miniklerle cebel cebel 2 saat sonucunda aynı yolu bu sefer bir minibüsün ön koltuğunda tamamladım. Yine 1 saat kadar sonra Kadıköy'e vardığımda yol beni benden almıştı.
Ablamların beni almak üzere gelecek olmasından hareketle önce hızlıca bir kuaför yapıp 10 gündür fön görmeyen saçlarımı sevindirdim. Sonra eve uzadım.
Ablamlar 3 gibi geldiler. Simay'ın boğazımı görmesiyle "ben demiştiiim" diye çığlık atması bir oldu. Meğersem boğazım beyazmış ve beni penisilinden aşağısı kotarmazmış. Kendisi benim veletlik günlerimi de bildiği için tecrübeli tabi. Yine de 1-2 KBB doktoruna daha soralım dediler. İlk aradıkları doktor "antibiyotik" deyince kesmedi bizimkini kendi dediğini onaylaması için Nedim abiyi de aradı. Nedim abi semptomları duyar duymaz depo penisilin deyince rahatlayıp beni doğru hastaneye götürdüler. Bir yandan da "ah ah haftabaşında geleydik de iğneyi yaptıraydık" modunda hayıflandı garibim. Neyse bir eczaneden iğneyi alıp yaptırmaya gittik. Tabi ben alaylı olmakla birlikte uzun zamandır iğne olmadığımdan riske atmayıp bir de test yaptırdık. Yokmuş alerjim neyin. Sonuçta ablamın "şimdi poponun ağrısından boğazını unutursun" geyikleri arasında iğnemi oldum. Yalnız gözardı ettikleri şu ki benim penisilin ve penadurla farklı bir bağım var. Eroinman gibiyim ben, o iğneleri olunca resmen haz duyuyorum:)) o yüzden ilaç yayıldıktan 2 dakika sonra bende ne acı kaldı ne ağrı. laylayloy çıktım hastaneden. akşam da evde biraz nazlanıp uzandım vs.
Sabah uyandığımda bir haftadır ilk kez kimse boğazımı cırmıklamıyordu:))) boğazım hala hafif ağrıyor ama en azından kimse cırmıklamıyor. Artık yutkunurken çalı yutuyormuşum gibi hissetmiyorum. Yalnız şimdi de yerini bir öksürük aldı ki, sanki ciğerlerimi söküp atıcam. Gerçi böyle olacağını cuma günkü doktor söylemişti, verdiği ilaçlardan biri artırırmış.
Neyse bugünü de evde Ege ile test çözmekle geçirdik. arada 1 saat falan wii oynadık. zevkli bişeymiş yav. ha bir de bir galeria turu yapıp geldik. Az önce de kendimi adamın nasıl becerdiyse garip bir şekilde yırttığı eşofmanını yamarken buldum. Korkarım içime minnoş kaçmış!!!

19 Mart 2010 Cuma

Doktora gittim

Sabah gene sürünerek kalkınca yataktan "iyileşmeden ben bir doktora gideyim bari" diyerekten randevu alıp bir KBB'ciye gittim bu öğlen. Doktor "nedir şikayetiniz?" deyince "valla 6 gündür hastayım, antibiyotik falan da aldım, iyileşmeden bir de siz görün istedim" dedim. adam gülünce de "ya boğazım bir türlü geçmedi, üstüne öksürük vs" diye girdim olaya.
Neyse doktor önce kulaklarıma baktı. Sol ok ama sağ kulağımdan sonra "bu kulak tıkandı tıkanacak, yazın denize havuza gidersen kesin tıkanacak, temizleyim mi?" dedi. ben "neee" olmuşum. dedim ne duruyorsun çabuk. neyse vakumlu bişey soktu kulağıma, içinden çıkanları görünce "allahım iğrenç bir insanım ben" oldum resmen. gerçi sonra "yok kötü değilmiş o kadar, dikey duruyormuş demek ki bu parça" diyerek beni teselli etti. O sırada aklımdan SUP geçiyordu... Şimdi seni daha iyi anlıyorum şeker.
Neyse sonra burnuma baktı. Onun da sol tarafı şişmiş, kapalıymış falan. Sıra geldi boğazımaa. Artizlik olsun diye ekranı açtı, o bakarken ben de ekrandan takip edecekmişim. Geniz akıntım çoktu. Canlı olarak gördüm kendisini. Şu dünyada en haz etmediğim şey balgam ve geniz akıntısıdır. Ekranda kendi boğazımda görünce daha bir tuhaf oldum tabi. böyk! boğazım da beyazlıklar felan varmış (evet selim felan!!!). Böyle canlı yayında izledim kendimi. Soluk borusu falan çok ilginç. Bir tane kapakçık vardı orda açılıp kapandı ben "iii" demeye çalışırken:)))
Sonuç olarak iyileşme sürecindeyim. Ancak boşa gitmiş olmayayım diye sanırım bana bir torba ilaç yazdı. Sinüs temizleyicisinden öksürük yumuşatıcısına kadar. Sağolasın doktor bey diyerek çıktım hastaneden.
Şu doktora gitme işini hastalık başında yapmaya bir alıştırsam kendimi. Ama ailede doktor olunca pek bilmiş oluyor insan, aman elimin altında var bir tane zaten ayağına uzatıyor olayı.

18 Mart 2010 Perşembe

Mızmızııııım

ühühüüh ben hasta olmayı hiç sevmiyorum yaa. sanki biri sürekli boğazımı cırmıklıyor. sürekli acıma halinde:( ıhlamur içmekten içim dışım ıhlamur oldu resmen. yakında kulaklarımdan dalları çıkarsa hiç şaşmıycam.
Kulaklarımın içi kaşınıyor. Şöyle fırça gibi bisey olsa da ben şöyle sokup kaşısam kıtır kıtır diyorum. ya da çizgifilmlerde olur ya hani, kumaşı bir kulaktan sokup diğerinden çıkarırlar, sonra ileri geri temizlerler. ben de öyle kaşımak istiyorum kulaklarımın içini...
ha bir de en sinir olduğum şey durup durup gıcık temizlemek. lan zaten boğazım acıyor, bi de veremli gibi sürekli.. töbe töbe. hem ben zaten o çıkan sese de tilt olurum. sürekli takılmış plak gibi. bir o bir de burun çekmek. allahtan henüz burnum akmıyor. umarım akmadan da geçer gider bu illet.
hele akşam olunca pilim iyice bitiyor. kendimi eve atıp doğru kırmızı koltuğuma.
bu arada yeni bir ritüel geliştirdim. eve gidiyorum 19:30'a kadar kanal zapliyorum. bazen comedy max bazen boston legal. 19:30 olunca legend of seeker denen salak ötesi diziyi seyrediyorum. üstelik keyif de alıyorum. napayım büyücülü dizilere karşı zaafım var benim:) 20.10 da tam seeker bitiyor bu sefer greys anatomy'nin eski bölümleri başlıyor. hemen ona geçiyorum. 9'a kadar da onu izliyorum. 10'a kadar izlenecek bişey varsa izliyorum ve doğru yatak:))
Yatağıma karşı da ultra sempati geliştirdim son zamanlarda. gece boyunca her köşesini değerlendirmeye azimliyim. nevresim takımları zaafım malum zaten. değiştirip değiştirip yayılıyorum resmen...

To those who smile:)

Face your past without regret.
Handle your present with confidence.
Prepare for the future without fear.
Keep the faith and drop the fear.
The most beautiful thing is to see a person smiling…
And even more beautiful is, knowing that you are the reason behind it!!!

17 Mart 2010 Çarşamba

Kocakarı modu

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi...
Kanunu amcam ne güzel demiş valla. İnsan hasta olunca dengesi şaşıyor resmen. 3 gündür tadım tuzum neşem enerjim, hiçbişeyim yok. Üstüne bir de dün bütün gün beni süründüren başağrısı eklenince akşamı nasıl ettim bilmiyorum. Akşam oldu da bir işe mi yaradı? hayır. kafamı yastığa koysam ayrı ağrıyor, kaldırsam ayrı ağrıyor. Birara yatakta oturup yatağın başlığına dayayarak uyumayı bile denedim:))) Sabaha karşı bizim delinin bağırtısına uyandığımda ağrının dindiğini farkedince nasıl sevindim anlatamam:)))
Antibiyotik ve bilimum ağrıkesici almasam ne halde olurdum allah bilir. Ha bir de 2 gündür kocakarı moduna büründüm. Aldığım ilaçlara ek olarak boğazımı yumuşatsın diye bilimum ballı limonlu sular, zencefilli tarçınlı ıhlamurlar kaynatıp duruyorum. Ben bile kendime gülüyorum resmen, sen bu hallere düşecek insan mıydın diye.

Bir delinin komşusunun güncesi

Kendime yeni bir günce daha tutmaya karar verdim. bu sefer benim delinin marifetlerini anlatacağım. Adam tam gaz devam ediyor sohbetine. Örneğin geçen akşam birilerini 35 yerinden bıçaklayıp bayrampaşa cezaevine gitmekten bahsediyordu. Dün gece ise birtakım bağrışlardan (bağırışlar genelde bilimum uzuv üzerine tatbik edilen cinsel faaliyetlerden ibaret) sonra saat 4:30 da müziği açıp eşlik etmeye başladı. Aslında şarkı fena değildi, hani böyle hard rock/metal tarzı bişeydi sanırım. 2-3 kere dinledikten sonra sanırım müdahale geldi, kapandı, sızmışım:)

16 Mart 2010 Salı

Mızmız

Dün bütün günü yatakta veya yatarak geçirdim. Bir tek çorba yapmak için kalktım sonra hemen geri yattım. Yatmak iyi geliyor, dinleniyor insan. ama bu sefer de yatmaktan başım ağrıdı. Şu anda başım ağrıdığı için gene yatmak istiyorum ama yatarsam daha kötü olacağını da biliyorum. Zaten işe geldim, bön bön ekrana bakıyorum. Sabah kahvaltı niyetine ballı limonlu su içtim. Şimdi karnım acıktı ama boğazım kötü bişey yutasım yok:( höffff:(
Biri kafatasımı açıp içinden beynimi çıkarsa rahatlıycam sanki. heroesdaki gibi:P
arada öksürme hissi musallat oluyor. Umarım üst solunum yolu enfeksiyonuna çevirmez. bir de onla uğraşamam şimdi.

15 Mart 2010 Pazartesi

:(

Bogazim cok kotu oldu yaa:( birakin yutkunmayi normal dururken bile aciyor. yatakta debelenip debelenip 4de pes ettim. kalktim tuzlu gargara yaptim. sonra da balli limonlu su yaptim. bana misin demedi yaaa:((( simdi gidip tekrar uyumaya calisicam:)

14 Mart 2010 Pazar

Hasta oluyorum:((

Sabah boğaz ağrısıyla uyandım. Normalde çok uzamaz, ılık bişeyler içince geçer, beni de üzmez bu tür ağrılar. Ama sanırım bu seferki daha ciddi. Ağrı sabah beri geçmediği gibi yutkunmakta zorlanmaya da başladım ve hafiften kırıklık da çöktü üzerime. Bir de ciddi bir hapşırdım demin ve burnum kaşınmaya başladı. Bunların hepsi birarada pek de iyiye alamet değil. ufaktan eve gidip uzansam fena olmaz sanırım...

12 Mart 2010 Cuma

Planlar...

Bu haftasonu için özel bir program yapmadım. Akışa uymayı düşünüyorum. Mesela bu akşam az önce tlf ile arayan Aylin'e takılıcam caddede. Yarın erken kalkacağım için uzun bir aktivite olamayacak.
Yarın sabahtan miniklerimle buluşucam. onlara soru vs hazırlayacaktım güya ama resmen tembellik yaptım as usual. belki gece yatmadan bakarım bişeylere. TEGV sonrası ablamlara doğru uzamayı düşünüyorum. Ne zamandır görüşemedik kendileriyle ve ayrıca Ege topum da topum diye sayıklamakta.
Cts gecesi caveman isimli oyuna gidesim vardı ama yoldaş bulamadım. başka bir zamana ertelendi. Yalnız da gidebilirdim aslında ama üşendim. Pazara kısmi mesai görünüyor, hava ve yol durumuna bağlı.

11 Mart 2010 Perşembe

Yeni market

Bizim ofisin yakınlarındaki bir oto tamirhanesi kapandıktan bir süre sonra alanda hummalı bir çalışma başladı. İlerleyen günlerde sorunca mekanın genişliği sebebiyle yapmış olduğumuz süpermarket tahmininin doğru olduğunu öğrendik. Önce içerisi elden geçti, elektrik tesisatı halledildi, raflar, standlar geldi. Sonra yavaş yavaş ürünleri yerleştirdiler ve bugün açılış gerçekleşti.
Süpermarketin açılışı ile günümüze renk geldi. Önce bu adamlar dinci mi değil mi tartışması yaptık koyu koyu. Hemen gidip alkol satılıyor mu diye kontrol ettik, satılmadığını görünce bozulduk. Ama arada çalan 10. yıl marşına ve açılışa gelen Kadıköy belediye başkanına istinaden yeşil sermaye olmadığına kanaat getirdik.
Bir de sabahtan beri çalan müzikler var tabi. enstrümantal olarak bilimum tango, eski türkçe şarkılar vs. bir yandan renk olurken diğer yandan konsantrasyonumu da bozmadı desem yalan olur.

10 Mart 2010 Çarşamba

Hiiiiiiiiiiiiiiii:))))

15 dakikadır kendi kendime eğleniyorum. Tee ocak ayında bir iş için Ankara'ya gitmiştik. Katıldığımız toplantı esnasında ben ordaki abilerden birine hayran olmuş (aslında resmen dibim düşmüş), toplantı sonrası bu müşteriyle bütün ilişkileri yürütme talebinde bulunmuştum. Kendisini bir süre sayıkladım. Hatta patronla bayağı bir geyiğini yaptık, yok ben raporu elden teslim edeymişim, yemekte görüşseymişiz vs. Bir sonraki Ankara ziyaretimde kendisi ile görüşme talebinde bulunmuş ancak abinin iş yoğunluğu sebebiyle gerçekleştirememiştik.
Az önce kendilerine iletmiş olduğumuz teklifle ilgili olarak abi aradı. Ben sanki beni aramış gibi bi sevindim anlatamam:))) Ama bunca zamandır abiyle ilgili hayaller kuran ben, adam telefonun öbür ucunda olunca tutulup geveledim. ehehe ebebe kıvamında bir konuşma geçti aramızda:) O andan beridir de sanki adam bana ilanı aşk etmiş gibi kıkırdayıp duruyorum yerimde:))))
çok komiğim allahım, sanki 15 yaşındayım:)))

8 Mart 2010 Pazartesi

Sid modu

Son zamanlarda kendimi feci derecede Sid ile özdeşleştirmiş durumdayım. Her şart altında miskinlik yapmaya meyilli bir ruh halindeyim. Hani bıraksalar bütün gün evden çıkmadan ordan oraya devrilebilirim. Daha önceleri eve gitme zamanı yaklaştıkça afaganlar basan ben akşam olsa da eve gidip yayılsam diye dakika sayar oldum. Gelen program tekliflerini o andaki tembellik katsayıma bağlı olarak savsaklamakta hiç tereddüt etmiyorum. En büyük keyfim de elimde kumanda koltuğumda yayılmak, kanal zaplamak, diziler kesmezse film seçmek ve onu izlemek. Bu moda geçtiğimden beri kucağımda bütünleşik yaşadığım laptop'ımı bile ihmal etmeye başladım, ama bundan şikayetçi miyim? hayır:)
Bakalım bu modum ne kadar sürecek:)

Nilay ve minik orkide

Geçen hafta moralimin bozuk olduğunu gören Deniz gitmeden bana çiçek getirmiş. Muhteşem kokan sümbüllere alt komşuma ithafen "nilay" adını koyduk. Mor olan da farklı olduğum için ben oldum ama bu sabah geldim ki mor nilay solmuş ve boynunu bükmüş:( dedim benden başka ne beklenirdi:PpP
Bu arada ofiste bizi asıl başka bir sürpriz bekliyordu. Geçen sene aldığımız ve ölsün diye elimizden geleni yaptığımız orkide bize rağmen yaşamış ve çicek açmıştı:) Mor sümbülün burukluğunu aldı götürdü:)

7 Mart 2010 Pazar

15 küçük canavar

Tegv'deki yeni sınıfım 3. sınıflar. Geçen hafta 3 bıdıkla başedebilmiştim ama bu hafta sayıları 15'e çıkınca resmen nevrim döndü. her kafadan ayrı ses çıkarken mutlaka bir bahane ile ayağa da kalkıyorlar. Sınıfta disiplin felan sağlayamadım. Disiplin dediğin patlak boru gibi. Bir noktadan tıkıyorsun başka bir yerden fışkırıyor. 2 saatlik ders bittiğinde yorulmuş ve boğazım ağrımıştı resmen.
Haftaya biraz daha az esneklik ve daha çok hazırlık:)

Mass Ensemble

Bu haftasonu ziyaretçim Selim'di. Cumartesi TEGV macerasından sonra (bilahare başka bir yazıda) kendisiyle buluştuk. Tabi aslında olay bu kadar kolay olmadı. 8 Mart kadınlar günü vesilesiyle Kadıköy'ü felç eden mitingler yüzünden buluşmamız 3'ü buldu. Açlıktan tırmalama modunda olduğum için soluğu Şampiyon'da aldık. Kokoreç ve midye dolmaları mideye indirdiğimizde biraz rahatladık. Hızımızı alamadık bir de starbucks yapıp kahve ve tatlı yedik. Ardından nevizadede bira olayına girdik. Tüm bunları 6 gibi bitirmiştik. Son olarak biyerlere daha oturalım derken (bu arada feci yağmur yağıyor) ben botlarımın su çektiğini farkedip Selim'i bilimum ayakkabıcıya sürükleyip kaşla göz arasında kendime bir bot bile aldım. Akşamı gösteriden önceki son durak olarak Gloria Jeans'de bir tur daha kahve ve birer tostla nihayetlendirdik.
Akşamın şovu Mass Ensemble. Show başlayana kadar kimsenin showla ilgili pek bir bilgisi yok. Bir nevi konser ama ne olduğundan emin değiliz. Neyse gittik 8.30 gibi mekana. Beşiktaş belediyesinin Mustafa Kemal Merkezine. Salonu beğendik, akustik vs de iyi. Konser saati geldi, salonda yerimizi aldık. Bir abi çıktı sahneye. tepemizden geçen tellerle birşeyler yapmaya başladı. 1-2 dakika geçmemişti ki hepimiz aletten (earthharp) çıkan seslerle büyülenmiştik. Harp'a davullar, keman ve gitar eşlik edince inanılmaz bir müzik ziyafetine döndü konser. Oldukça keyifle izledik showu. Showdan sonra grup lobide seyircilerle kaynaştı, biz de fırsatı kaçırmadık:)

5 Mart 2010 Cuma

The blind side

Bu aksam oscar adayları turumdan bir film daha izledim. Filmin konusu vs hiçbir şey ifade etmeden taktım dvdyi, ha iyi sandra bullock'muş, izleyelim.
Filmi izlemeye başladığımda ilk birkaç dakika off bu ne falan derken ilerleyen dakikalarda anlatılan hikayeden bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim. Başta hikayenin gerçek olduğunu bilmediğim için önce hikayeye sonra gerçekliği karşısında hem Michael Oher'a hem de Tuohy ailesine hayran kaldım. Çocuğun azmi, ailenin yaklaşımı... hakikaten insanı düşündürüyor.
Ben kendimi iyi bir insan sayarım ama bu kadının yaptığını yapabilir miydim diye düşünmeden edemedim filmi izlerken. Tanımadığın bir çocuğa kucak açmak, sorumluluğunu üstlenmek, ona bir yuva vermek, ondaki potansiyeli keşfedip ülke çapında bir sporcu olmasına destek olmak... sokaktaki bir hayvanın bile sorumluluğunu almaya korkan ben için düşünecek ve sorgulayacak bir yaklaşım gerektirdi.
Bir çocuğun hayatını kurtarmak, ona imkan sunmak, sevmek. kendi çocuğundan bahsetmiyorum, sahipsiz, terkedilmiş bir çocuğu kazanmak.
acaba bekarlara evlatlık veriyorlar mı?

Çalıkuşu

Dün akşam ilk kültürel faaliyetimi gerçekleştirdim. İstanbul'a taşınırken "oo artık bisürü tiyatro ve gösteriye gidebilirim" diyen ben daha 1 tanesine bile adım atamamıştım ki dün şeytanın bacağını kırdım. Ebru cündübeyoglu'nu zaten hep sevmişimdir, çalıkuşu da güzel hikaye. Sonuç olarak ben oyunu beğendim. Hatta oyun sırasında birkaç damla gözyaşı bile döktüm. Ben damlaları gizlemeye çalışırken baktım Nalan da selpak arıyor, o da ağlıyor sandım bastım kahkahayı. Gerçi o sadece burnu aktığı için selpak arıyormuş ama olsun ben psikolojik olarak rahatladım kısa bir süre için de olsa.
kültürel faaliyetlerimiz devam edecektir.

2 Mart 2010 Salı

Happy:)

Sabah sabah mutlu bir haber aldım. Çok sevdiğim ve hayatımda önemli bir yer teşkil eden 2 insan evlenmeye karar verdi. Bugün zaten güne güzel başlamıştım, şimdi mutluluğum daha bir perçinlendi.
İnanıyorum ki mutlu, seviyeli, sevgi ve saygı dolu birlikteliklerine aynı çatı altında da devam edecekler. Evliliklere olan inancımın kaybolmaya başladığı şu dönemde hala bir umut olduğunu gösterecekler:)))

1 Mart 2010 Pazartesi

Lale zamanı

Yılın en sevdiğim dönemi geliyor. Lale mevsimi... Kısacık da olsa gözlerimiz bayram edicek. Çiçekçilerde çoktan yerini aldı bile laleler, yakında lale bahçeleri de coşar. Cumartesi eve dönerken ben de aldım ilk lale buketimi, gidip yerleştirdim vazoma... beyaz ve mor laleler... en çok sarısını ve morunu seviyorum sanırım... gerçi hepsi güzel... Bazen bu dönemde sırf daha çok lale görmek için keşke karşıda yaşasaydım diye düşünüyorum.

Her çiçeğin bir anlamı var ya, işte laleninkiler (gerçi her site farklı yazmış ama ben böyle beğendim:):
beyaz: bağışlama
pembe: anlayış
sarı: umutsuz aşk
mor: asalet
kırmızı: aşk
eflatun: sadakat

bir sitede de sarı lale icin şöyle diyor: there is sunshine in your smile:)))) budur!