Sayfalar

31 Mayıs 2011 Salı

Kaza geliyorum demez

Yav aslında hayat çok ilginç, küçücük, sıradan kararlar bazen insanın hayatını çok etkileyebiliyor. Bu sabah 6:05 uyandım ama uyanasım gelmedi. sporu es geçip uyumaya karar verdim. karar 1. sonra 8'e doğru kalkıp hazırlandım. 8:10-15 gibi yola çıktım. trafik yoğun, tam 1. köprü 2. köprü ayrımına geldim, 1'in kalabalığından emin olamadım, 2'ye saptım. karar 2. dönüşten hemen sonra baktım 1 o kadar da kalabalık değil gibi. tüh keşke 1'den gitseydim dedim ama çok geç. sonra gayet güzel gitmeye başladım, bazen hızlı, bazen yavaş... adından duran ve akan trafiğe göre şerit değiştirme. bu da karar 3, 4, 5... Tam Ümraniye kavşağında keyifli keyifli radyo dinleyerek ve trafikten dolayı aslında yavaş yavaş ilerlerken birden bir gümbürtü ile sarsıldım. kafa gitti geldi, koltuğun boyunluğuna güm diye bindirdim kafayı ama allahtan yumuşak zemin. ne olduğunu anlamam için birkaç saniye geçmesi gerekti. arkadan bir araç çarpmış meğer bana. kendime gelene kadar biraz arabada durup indim aşağıya. adama ilk lafım "bu trafikta nasıl bu kadar hızlı gelmeyi başardınız?" oldu. dalmış. neyse efendi bir adamdı, kendi arabası dağılmış. airbagler falan açılmış. kenara çekelim mi dedi. olur dedim ama onun arabası çalışmadı. onda hasar daha fazla. bende görünürde bişey yok. neyse kenara çektik, tutanak tuttuk. insan salak oluyor böyle durumlarda. kesinlikle kafa yavaş işliyor. muhtemelen 10 dakikalık işi yarım saatte tamamladık. imzalar atıldı vs. ben ofise gelmek için yola koyuldum, o çekici bekledi. 
herşey ufak kararlara bağlı. sabah spora gitseydim, ya da 5 dakika erken çıksaydım, ya da birinci köprüden gitseydim, ya da o şeritte olmasaydım... her an aldığımız miniminnacık kararlar... 
ilginç... 
tabi diğer yandan bu minik kaza aslında çok daha büyük başka bir kazanın alternatifi de olmuş olabilir. o dediklerimden birini yapmış olsaydım şu anda çok alakasız başka bir durumda da bulabilirdim kendimi... 
kader dedikleri bu olsa gerek...

30 Mayıs 2011 Pazartesi

hafta boyu

Gene çok oldu yazmayalı. Ama valla yorgunluktan şöyle bir konsantre olup yazamıyorum ki...
Geçen hafta çok yoğun bir hafta geçirdiğimi söylemem lazım. haftaiçi pts hakan geldiği için onunla yemek yedik. akşam eve dönmem biraz zor oldu çünkü FB şampiyonluk kutluyordu. Stadın orası felç olmuş, milim milim yol alıyorsun.
Salının konusu karayip korsanları. büyük bir hevesle gittim ama en az sevdiğim bu bölümdü diyebilirim. özellikle ilk yarıda ben bile uyumak istedim. sanırım penelope değil keira lazım o diziye, bir de orlando bloom:))))
Çarşamba akşam ablamlarda sızdım erkenden. çok başım ağrımıştı o gün. eve nasıl gittim, nasıl yattım anımsamıyorum bile.
Perşembe saha günümdü. Saha günü demek bizim satış temsilcileri ile bakkal bakkal gezip satış yapmak demek. Mesai 7 olmadan başlıyor satışçılar için. Ben de 6:45 gibi depoda hazır ve de nazır vaziyetteydım. 7 gibi listeleri alıp çıktık. Saat 2'ye kadar 31 bakkal gezdik. transite in bin, paketleri hazırla, fatura kes, muhabbet et. hem çok zevkli hem de oldukça yorucu bir iş valla. birlikte dolaştığımız SR (sales rep) sevimli bir çocuktu, keyifli geçti gün. Saat 2 gibi beni bu sefer TMR teslim aldı. trade marketing rep oluyor o da. onunla da 7-8 yer dolaşıp bizim panelleri değiştirdik, muhabbet ettik vs. ofise döndüğümüzde saat 5 olmuştu. biraz da orda durup trafiği gözüm yemeyince yolu tekrar ablamlara çevirdim. ne kadar haşat moddaysam aksam fatmagül'ü bile tam izleyemeden sızdım.
Cuma mesai sonrası illa dışarı çıkalım diye tutturdu güvenç. bana kalsa eve gidip sızıcam ama... neyse önden ben burkaya gittim, muhabbet vs, ardından güvenç geldi. italyadan gelmiş makarnalar yapıp leziz soslarla yedik. ardından nar pera. 2'ye kadar orada takıldık. eve gel yat vs derken yine saat 4 oldu.
Cumartesinin gündeminde viaport var. önce mükellef bir kahvaltı, ardından viaporta doğru yola koyulduk. benim beklediğimden daha büyük ve güzelmiş viaport. bir sürü de güzel mağaza var. güya bişey almayacaktım ama dayanamayıp bir ayakkabı aldım ama çok beğendim ayakkabımı. saat 5 falandı artık yığılma modunda gidip hayatımın en yağlı kokorecini yedim. o yetmezmiş gibi gidip üzerine oradaki lunaparkta robocop adı verilen bir alete bindik. kendi etrafında dönen ve bayağı yükselen bişey. o yağlı kokonun üzerine pek iyi geldi!!! ama çok eğlenceliydi de. yolda habire midem ağzıma gelmese daha mutlu olacaktım. kendimi eve zor atma hayalleri kurarken saçımdaki beyazların baskısı ile rotayı kuaföre çevirmek durumunda kaldım. eve geldiğimde saat 9!
pazar, allahım ne bitmez bir hafta olmuş bu. pazarın programı murat belge ile boğaz yalıları turu. hareket 10'da paşalimanından. neyse 9 gibi uyanıp düştüm yola. hava kapalı, yağmur "bak yağarım" diye tehdit modunda. tekneye 10 dakika önce vardım, beklediğimden güzel çıktı. 10'u biraz geçe hareket edip kabataştan grubun devamını aldık. sonra başladı yalı tanıtımı. saat 13:30a kadar kıyıdan kıyıdan kavak'a kadar gittik. hava yüzümüze güldü, yalılar süper, murat belge bilgi deryası. adam anlattıkça anlattı. ha ne hatırlıyorum? nerdeyse hiçbir şey:) kavak'a geldiğimizde önüzümde 2 seçenek vardı, kaleye çıkmak veya kıyıda demlenmek. biz ikinciyi tercih edip rakı balık olayına girdik. 1 saat içinde balık ve salataları lüplettik, rakıyı mideye indirdik. daha sırıtık bir modda dönüş yoluna geçtik. bu sefer de avrupa yakasının kenarından yavaş yavaş döndük. kabataşa vardığımızda saat 16:30 olmuştu, paşalimanı ise 5'e doğru bişeyler. eve gelip kendimi yatağa zor attım. hatta nasıl girmişsem içeri anahtarı kapıda bırakmışım, karşı komşum kapıyı çalıp haber verdi.
ne kadar debelendimse uyuyamadım, ben de kalkıp yarım kalan ne kadar dizim varsa onları izledim. önce fatmagül, ardından fringe en sona da bir mentalist atıp 12'yi geçe yattım.
of yazarken bile yoruldum yav!

18 Mayıs 2011 Çarşamba

kolay para:)))

Benim çok şaşkın bir kardeşim var. Bazen öyle bir dağılıyor ki, en basit şeyleri bile yapmaya mecali kalmıyor ya da unutuyor ya da gözünde büyüdüğü için es geçiyor vs. Beni merci bellemiş, en ufak şeyi soruyor falan. neyse olay şudur ki, benim gene bu şaşkın kardeşim bir dalgınlık anında Ege'ye itunes şifresini söylemiş. kendisinden daha şaşkın ve saf olan yeğenim ise oynadığı oyundan zibil gibi alışveriş yapmış. Ablam durumu faturalar emailine düşmeye başlayınca farketmiş. total 240$!!! faturaları bana fw etti, dedim ki orada bir link var, ben açamıyorum. bir bak bakalım, ne diyor, belki bişeyler yapabilir, itiraz edebilirsin. ben bunu hergün tekrarladım, ancak hergün ya unuttu, ya bulamadı, yapmadı da yapmadı. olayın üzerinden 10 gün geçtikten sonra klasik ben dayanamayıp müdahil oldum. linkten dolandım vs derken itunes web sayfasından contact mailine 3 cümle, olayı özetleyen bir mail attım. içerik özet olarak: "oğlum ne yaptığını bilmeden alışveriş yapmış (simay adına yazdım maili), 240 dolarlık oyundan bişeyler almış, iptal etme sansimiz var mi?" bu! bu kadar yani. bugün adamlardan mail gelmiş. "istemeden yapılan bu alışverişi bir seferlik iptal ediyoruz. kartınıza iade edilecektir, bu arada bir daha olmaması için telefonunuzda aşağıdaki ayarları yapabilirsiniz..."
sonuç olarak iade edilen tutarı ablamdan talep ettim. gene ben el atmasam tıpış tıpış ödeyecekti şaşkın! gerçi sonuçta kıyamadım, yarısına fit oldum. valla gözünün yaşına bakmadam alırım parayı. yarısını verdiğime dua etsin:)))
heheheh, kolay para...

Bir tek boyle zamanlarda kocaman bir kucak, bir omuz ariyorum:(

Eski mp3 calarimda babamin telesekreterime biraktigi mesajlari buldum. Daha dogrusu orada oldugunu biliyordum ama hala durdugundan emin degildim.
Dinlememeliydim biliyorum ama dayanamadim. Ah babacim o sesini yeniden duyabilmek icin neler vermezdim, sana tekrar sarilabilmek icin...

16 Mayıs 2011 Pazartesi

çiçek - sap vs

bugün bir de güzel olayım vardı. Benim cebim hala eski şirketin üzerine kayıtlı. bilimum teknik detaydan dolayı bir türlü üzerime devralamıyorum. neyse bugün bir kez daha eski kurumsal müşteri temsilcimizi aradım, nedir durum diye. çocuk bişeyler anlattı ama sonrasında da "ofise uğradım, yokluğunuz belli, sap gibi kalmışlar, yegane çiçeği gitmiş" falan dedi. ben de "eheheh yokluğum belli oluyor di mi?" diye bastım kahkahayı:)))
insan ne küçük şeylerden mutlu olabiliyor yav:)

Hırs ve de tırs olayı

Dün akşam tam yatarayak maillerime bakasım geldi. bir baktım telekom faturam gelmiş: 104,7 TL!!! Çüşşşş oldum. lan ben o telefonu hiç kullanmıyorum. hani taş çatlasın ayda 3-5 konuşma. onun da 105 gelmesi mümkün değil. fırladım yerimden açtım bilgisayarı detaylarına baktım. zibil gibi pronet var, her bağlantı için yazmış adiler. ama asıl olan benim eve temizliğe gelen kadın 30-45 dakika kadar cep telefonu ile muhabbet etmiş her geldiğinde. hatta tek görüşme de değil, birini kapamış diğerini çevirmiş. gece gece nasıl canım sıkıldı. faturanın yarısı direk bunun cep araması. sinirimden uykum kaçtı resmen. sen iyi niyetli davrandıkça insanlar suistimal konusunda acaip meyilli. ben buna iyi davrandıkça tepeme çıktı resmen. ama çok da sinirlendim. şu anda alternatif birini bulsam arayıp "teşekkür ederim, anahtarı bırak ve bir daha gelme" diyeceğim yani o derece. bugün de aramadım çünkü yarın gelecek. ama yarın geldiğinde telefon edip uygun bir kalay çekmeyi düşünüyorum. bundan sonra da direk resmi işveren-çalışan diyaloğuna geçeceğim. bu ne yaa, tamam arayabilirsin eşini dostunu ama 1 saat laklak etmenin de manası yok. yazıktır, günahtır!!!

15 Mayıs 2011 Pazar

asfaltmış!!!

bizim katın sakinleri arada aşağıya inip sigara içiyor. bir sefer ben de onlara yamandım, hadi size kahve yapayım dedim tek bayan olarak. ancak ölçü biraz farklı idi, kahveyi fazla kaçırmışım. direk "asfalt abi bu" diye dalga geçmeye başladılar. dedim size bol malzeme koyuyoruz yaranamıyoruz vs ama sanırım harbi sert olmuştu. geçen hafta hala "ben henüz uyuyamadım" vs diye takılıyorlardı. bir daha size kahve falan yok dedim ben de. avcunuzu yalarsınız!!!

I love you more than that!

Janet herbalife'da çalışıyor. gelirken bana ürünlerinden bir sürü örnek getirmiş. shake'ler, temizleyiciler, şunlar bunlar. hepsini tek tek verip ne olduğunu anlatırken birden kendimi mahçup hissettim. sonra ağzımdan şu cümleler döküldü: "I would love to give you some of my company's products but I love you more than that:" arkasından ikimiz de kahkahayı bastık tabi.
çok garip bir duygu yaa, tam bir ikilem!
ha bir de en çok güldüğümüz ikinci olay bizim smoking launch'dan söz ederken gözleri açıldı kızın. sonra da "bizim şirket de sağlıkla bozdu kafayı, her yerde "carb'ına dikkat et" vs sloganları var, toplantılarda ve doğumgünlerinde ise meyve tabakları vs oluyor" dedi. sonuçta tezatlar birliği içindeydik:)))

Özledim

Ah sevgili blogcum, seni nasıl özledim anlatamam. içim sızlıyor resmen yazamadıkça ama pek imkan bulamıyorum yazmak için.
sızlanmayı çok uzatmadan genel bir özet geçeyim hemen.
gecen haftasonu Janet burdaydı. Kendisi ile ufak bir kaçamak tatili yaptık. cuma öğlen geldi, salı sabah gitti. araya neler sığdırmadık ki... cuma günü aldım alandan, sahilden dolanarak ortaköye geldik. amaç lale gezmeye emirgana gitmek ama trafik yogunlaşmaya başlamış, ortaköye anca vardık. o sırada janet midye tava isteyince durduk hemen. ortaya kokoreç, midya tava, midye dolma karışımı bişeyler attık. ben de acıkmıştım, süper geldi. ha bir de ortaköydeki camiyi gezdik. o kadar gitmişimdir ortaköye o camiyi gezmek aklıma gelmemişti hiç. meğer ne kadar güzelmiş içi. hayran kaldım resmen. böyle şaşkın şaşkın baktım tavanına... cami ve yemekten sonra ağırlık çöktü tabi. baktım janet birden sıfırladı, biz de rotayı eve döndürdük. gelince o biraz uyudu, ben takıldım kendimce, sonra uyandı, birlikte king's speech izledik, 1 falandı uyuduk.
janet gece hortlamış, o yüzden sabah öğlene kadar kalkamadı. ben de evde takıldım öyle. uyanınca fenerbahçe parkına gidip dolandık. gazilyon tane gelin parkta fotoğraf çektiriyordu. biz de gelinlik modellerine bakıp yorum yaptık. mini bir gelinlik bile gördüm valla. sonra süper kahvaltı ve bu kez adaya doğru yola çıktık.
tabi güne geç başlayınca adaya da geç vardık haliyle. eşyalarımızı odaya atıp sahile indik hemen. adada naya diye bir B&B de kaldık. değişik bir ev, iyi ya da kötü demek istemiyorum, ancak manzaramız süperdi. sahilde bir balıkçı bulduk kendimize, oturup demlendik. Janet'a bilimum meze denettim, genelde çok beğendi hepsini. ha bir de çuprayı.
 geceyarısını geçe odamıza döndük. ben sızdım ama janet naaptı bilmem:)))
pazar sabahı Janet bir enerjik uyandı. hatta ben uyurken gitti koştu falan. ardından hemen kahvaltımızı yapıp olmazsa olmaz olan Aya Yorgi'ye tırmandık. Tırmandık dediysem hani böyle laftaki gibi pıt diye olmadı. benim için harbi zor bir aktivite oldu. dura kalka gittik resmen. ama çıktığımıza değdi. bu sefer kiliseyi daha bir detaylı gezdim. her fotonun tanımı varmış meğer. onları tek tek inceledik vs. sonra tepeden etrafı izledik, bişeyler atıştırdık ve bu sefer yürüyerek şehir merkezine döndük. yol boyunca at arabalarıyla kovalamaca oynadık. adamlar resmen ralli yapıyor!!! hatta bir sefer otele giderken adam öyle bir döndü ki az daha uçacaktım koltuktan!!! yaralanmanın haricinde süper komik bir manzara olurdu.
yemekten sonra paketlenip eve döndük, jet hızıyla hazırlanıp bu sefer simaylarla buluşmak üzere beyoğlu'na gittik, 360'da güzel bir yemekle geceyi noktaladık:)
pazartesi... otelden çıkmamız 2'yi buldu. sonra karaköy namlıya gidip kahvaltı yaptık, ardından yerebatan sarayı, bir miktar turlama vs ve otele dönüş. tabi bu arada janet milyon tane tarihi ve mimari soru sordu, bendeki bakış ve cevap hep aynıydı "you're asking the wrong person:)))"
akşam nasıl geldi anlamadım, otele döndüğümüzde ben artık yorgunluktan yalpalamaktaydım. bişeyler atıştırıp yattık, sabahsa erkenden kalkıp havaalanına gittik.
süper bir 3 gündü, rüzgar gibi geçti...

5 Mayıs 2011 Perşembe

komik ve düşündürücü

Birkaç gündür trafik bir felaket. 2 gündür erken bile çıksam işe gelmem 1 saatten fazla sürüyor. dönüş ise daha bir kabus. Salı günü 2.5 saat, dun ise 1:40 sürdü yol. "imdaaat" diye çığlık atmak istedim resmen. bu sabah da uyanıp da yolları kırmızı görünce sinir krizi geçirmemek adına metrobüs ile gitmeye karar verdim. tam evden çıktım, komşular da çıkıyor. onlar taksi ile gidiyormuş, beni metrobüse bıraktılar. tam binicem baktım akbilde para yok. Cüzdanda ise sadece 20 TL var. şimdi normal şartlar altında beni rahat rahat işe götürecek meblağ ama akbil yüklemem lazım ve 20 TL bütün olarak. onu makinaya versem geriye iniş noktası için para kalmıyor. baktım bozuk 1.5 TL var, lan dolmuş kaç para ki oldum. sonra en kötü taksiye biner, bir atm önünde durdurur ve para çeker öderim diye düşündüm. bir an kendimi çaresiz hissettim ama sonra içim öyle bir buruldu ki. hadi ben biliyorum, bankada param var, dediğim çözüme ulaşabiliyorum. ama bir de bankada da parası olmayan insanları düşündüm. içim buruldu resmen. benim çaresizliğim anlıktı ama bu çaresizlik ve yokluk içinde yaşamaya çalışan insanlar da var ve ... bilmiyorum. sadece kendimi düşündüğüm için kendimi çok bencil hissediyorum böyle zamanlarda. sadece kendim için çalışıyorum, kimseye bir faydam yok... ne bileyim. of, daraldım yine...

3 Mayıs 2011 Salı

Her zamankinden

Hep hayalimdir, bir restoran, cafe vs girince "her zamankinden" diyebilmek. pek de nasip olmamıştı. Gençler sağolsun, Nar'a ben de kendimce sık gittiğimden orda bir tanışıklık oldu ama bizim binanın altındaki starbucks gibisi hiç olmadı. Evet, 1 ayda starbucks'da bir yer edindim kendime. Herzamankindenin tarifi ise "grande latte, 1 pump nane surubu ile". bazen ben nane şurubunu unutuyorum, kendileri soruyor istiyor musunuz diye:))) 1-2 gün uğramazsam ardından "nerde kaldınız" vs bile demeye başladılar. ben de görev edindim, hemen hergün uğramaya çalışıyorum. bunun sonu çok parlak görünmüyor ama alan memnuuun, satan memnun:)))

haftasonunun ardından

Haftasonu, 4 ay aradan sonra  Ankara'daydım. Öyle özlemişim ki,taksiye binip kuzenlere giderken kendimi lunaparka gitmiş çocuk gibi hissettim. hangi tarafa bakacağımı şaşırdım. içim bir mutluluk doldu. Armada bile gözüme güzel gözüktü o derece yani.
Bu sefer çok programsız gittim Ankara'ya. Programsız derken programım program yapmamak, daha çok kuzenlerle zaman geçirmek üzerineydi. Netekim de öyle yaptım. Cuma akşamı hasret giderme üzerine cumartesi aile kahvaltısı. Sonra soluğu kuaförde aldım. Serkan'cım yazık sızlamalarıma dayanamayıp saçlarımı kesti. Ben gözyaşları içinde veda ettim saçlarıma. Ama aslında hala kesilmesi gereken kısımlar var saçımda. neyse bu konuda konuşmak moralimi bozuyor, o yüzden uzatmayalım.
Kuaförün ardından Muti ve Özlem'le buluşup kafese gittik. Nasıl özlemişim kızları da. 3 saat nasıl geçti anlamadım bile. konu konuyu açtı derken onlarla ayrılık vakti gelip çattı. O sırada Selim gelip aldı beni. Bir sonraki olmazsa olmazım olan Recep Usta'a gittik. Gerçi bu sefer yanlış olan bişey vardı ya bende ya yemekte. belki de sorun öncesinde yediğimiz baklavadaydı. Ancak her neydiyse ben kesilip bıraktım kaburgamı. Mekanı mide fesadı lie terkedip Tunalı'ya uzadık. Burada da Burak ve Derya ile buluştuk. Sohbet muhabbet derken geceyi devirdik.
Pazar günü tümden kuzenlerleydim. Kahvaltının ardından benim de ricamla hep birlikte yaprak sardık. Evet evet şaka değil. Nedense geçenlerde bir aklıma düştü kendisi. Hatta simay'ı arayıp "minnoş, içini sen hazırla benim dolma sarasım var" bile dedim. Cts de esin abla "yarına sarma yapalım" deyince "durun" dedim "beraber yapalım". aynen de öyle yaptık. Halam, esin abla ve ben oturup bincik bincik arapkir usulü sardık bir tencere dolmayı. daha doğrusu onlar bincik bincik sararken ben biraz da boylu, bana göre küçük onlara göre büyük formatta sardım ne yalan diyim. ardından tencere ocağa biz kabristana yollandık. 4 aydır ziyaret edememenin verdiği huzursuzlukla gittim babama (ve anneme). Bir özlemişim ki... diyeceksiniz ne manası var, ha mezar başındasın ha kendi evinde. aslında aynen öyle ama ne bileyim, ordayken daha bir yakın hissediyorum kendimi. belki bedenleri orda diye. tabi geriye beden kaldıysa. neyse uzatmayayım... dualar edildikten sonra eve dönüp afiyetle sarmaları lüplettik:) bir de güzel olmuş ki:)
akşam uçağı öncesinde de bir arkadaş ile alanda bulusup biraları devirdik. tam 10 numara bir haftasonu oldu benim için:)