Sayfalar

30 Temmuz 2011 Cumartesi

sessizliğim uyuzluğumdandır...

evet kesinlikle yanlış anlaşılmasın tamamen uyuzluktandır...
akşam eve gelince laptop'ı elime almadığım bile oluyor. alırsam da paso bejeweled oynuyorum. sanırım beynimi pelteleştiriyor o oyun... en son geçenlerde blokladım. sonra ne mi oldu? 3-4 gün oynamadım bugün gene hüsamın hesabından girip....
neyse gelelim son 2 haftaya.
geçen hafta pts günü yazmışım yaşadığım kabusu. aynı kabus salı ve çarşamba da devam etti. nihayet çarşamba ssk'yu 283871. ve şişli etfali 263092. ziyaretimden sonra çözümlendi olay ve ben resmen işbaşı yaptım. işbaşı yapmasına yaptım da bu kadar koşturma, indi bindi vs sonucunda dizim isyan edip şişmeye ve ağrımaya başladı. bir önceki haftaya göre gayet geriledi. fizik tedavi daha çok ödem atmaya yönelik ilerledi vs. üstelik o zamana kadar olmayan ağrı ve sancılar ziyaret etmeye başladı.
bu arada dilek ve tolganın da taşınma telaşesi vardı. onlar bir yandan koştururken ben dizimle cebelleşiyorum, akşam bir saatte evde buluşuyoruz.
hafta böyle geçti, haftasonu dileklerde taşınmaya kağıt üzerinde yardım etmekle. kağıt üzerinde diyorum çünkü tek yaptığım bir sandalyede oturup diğerine ayağımı uzatmak ve şunu şuraya koyun bunu buraya gibi talimat vermek oldu. ha bir de mutfak malzemelerinin kağıtlarını açmaya yardım ettim oturduğum yerden. ama kraliçe gibiydim.
(buraya roberto bolle yazısını yazmıştım ama uzun olunca onu ayrı bir girdi yaptım)
bu hafta biraz daha iyiydim. en azından şişim azaldı, fizik tedavide daha çok hareket yapabilir oldum.
bu arada aslında işe erken başlamışım onu anladım. çünkü benden 1 hafta sonra aynı şekilde bir çocuk daha ameliyat olmuş. o 5 hafta yatacaktı. ben 25 gün sonra işteydim... aslında raporun bitmesine 1 hafta 10 gün falan kalmış olsa zorlamaz yatmaya devam ederdim de 20 gün daha olunca... yemedi.
geçen haftadan dilim yandığı için aktivitesiz bir hafta geçirdim. işten veya ftr den çıkıp eve geldim. uslu uslu oturdum, yedim içtim yattım.
bugünün aktivitesi ise caddebostan sahilinde uyuklamak oldu. 2-6 pm arası battaniye üstünde uyukladım resmen. küfür küfür öyle güzeldi ki...

iyi ki arkadaşlarını getirmiş:))))

geçen hafta "roberto bolle and friends" isimli bir dans gösterisine gittim o dizle. roberto abim dünyanın en ünlü baletlerinden biriymiş. 9 arkadaşı ile birlikte bir gösteri hazırlamışlar. bir bale sever olarak ben de göreyim istedim.
gittik perşembe akşamı harbiye açık havaya... mekan güzel ama dize pek uygun değil. neyse dizi geçtim. gösteri başladı. 10 bağımsız 5-10 dakikalık parçadan oluşuyordu. her parçada 2 dansçı. bazıları klasik balelerden sahneler bazıları bağımsız modern danslar.  ilk parça çok bayıktı. allahım neye geldik biz falan olduk. 2. de aynı şekilde. romeo juliet mi ne ondan bir parça. hay allah bunca para boşa gitti höf pöf yaparken 3. parçada (Les Indomptes) 2 abi (bubenicek kardeşler) çıktı sahneye. ağzımız bir karış izledik. sanırım gösterinin en çok alkışını bu parça aldı.
benim en favorim alicia amatrian ve jason reilly'nin dans ettiği "mona lisa" isimli parça oldu. gıcırtı kılıklı bir müzikle bu kadar güzel gösteri yapılamazdı bence. tek kelimeyle ba-yıl-dım.
ahanda buldum:

sonra gene klasikler baydı. en eğlenceli parça ise "ballet 101". bunda da jason abi dansetti yine. bir adet uzun basket şortu ve t-shirtle çıktı sahneye. narrator bir amca baleyi anlatmaya başladı. bale 100 hareketten oluşur. 101 de denebilir diye giriş yaptı. sonra 100 hareketi sırayla tanıttılar jason ile birlikte. hareketleri tek tek yaptıktan sonra narrator rasgele numaralar söylemeye ve jason da onları yapmaya başladı. işte o anda balenin aslında bireysel adımların birleşmesinden oluştuğunu idrak ettim. hiç öyle düşünmemiştim. birbirini takip eden duruş biçimleri aslında. sonuna doğru anlatan o kadar hızlandı ki sonuçta sanki yandı gibi oldu ve jason yorgunluktan yığıldı... "and 101" diyerek bitirdiler.:)))
benim fizyoterapistim de gidecekti gösteriye. cts günü "beğendiniz mi" dedim. "iyi ki arkadaşlarını da getirmiş" dedi. 5 dakika falan güldüm resmen. hani gösteri ancak bu kadar güzel yorumlanabilirdi. bayıldım resmen.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

Pişmiş tavuk da neymiş???

Bu sabah işe gittim bir heyecan. ben geldim modunda. kattakilerle kucaklaştık vs. ilk toplantım 9:30'da. giderken HR'a uğradım. Raporu verdim, bişeyler sordular. ne bileyim siz sisteme girecekmişsiniz falan dediem. sonra bir şekilde benim raporun henüz bitmediğini farkettiler. kızın gözleri faltaşı gibi açıldı. olmaz, gelemezsin diye. meğer raporlu iken işte olursam şirkete cezası varmış. çalışma bakanlığı bilmem ne... haydaaa. ee ne olcak, gidip işe başlamasında sakınca yoktur yazısı alınacak.
ve macera başlar...
önce acıbademe gidip araba park edilir, taksiyle şişli etfal. doktor beni görünce "ben biliyordum boyle olacağını" der... neyse, ne bilem. ee ne yapcaz, raporu revize edecekler. iyi. rapor? sgk'da. aslını bana geri vermezler. eee? ee si seni git ameliyat olduğun hastaneden yeniden işe başlayabilir yazısı al. of allahım! acıbademe dönülür, yazı alınır. bu arada bilimum bilgi hattı aranır ve yine sgk üzerinden gidilmesi gerektiği bilgisi alınır. arabaya atlanır, sgk'ya gidilir. 1 saat sıra bekledikten sonra önce: "ne alaka yaa, git başla, başlarken yazıya gerek yok" cevabı alınır ancak bu sırada kişi raporun daha bitmediğinin farkında değildir. sonra durum açıklığa kavuşunca hararetli tartışmalar başlar. öyle mi olmalı, böyle mi vs vs... bir türlü nasıl bir yazı yazmaları gerektiğine ikna olamazlar. bu arada acıbademin raporunda mühür de yoktur. sonuçta yazı alınmadan binadan çıkılır. tekrar şişli etfale gitmeden önce acıbademe uğranıp yeni yazıya mühür bastırılır. yeniden şişli etfale gidilir. tabi sağlık kurulunda nöbetçi doktorlar çoktan gitmiştir polikliniklerine. saat de zaten 3:30 falandır. oradaki görevli ne yapmak istediğimi duyunca uzaylı görmüş gibi yüzüme bakar. iki alternatif vardır önümde. ya sgk'dan ilk raporu alıp değiştiricem. ya da yeni yazı ile gidip yeni rapor çıkartıcam...
kös kös acıbademe dönülür, çünkü araba oradadır.
günün bilançosu: dünyanın otopark ve taksi parası, çifter kez ziyaret edilen kamu ve özel sektör binaları. çözülemeyen bir sorun ve başlanamayan bir iş!
şeytan diyor git 20 gün tatil yap anasını satayım.
bir de öyle yoruldum ki...
hahhaa asıl bir de argümanları analiz edelim:
1. adamın yaptığı ameliyatı kabul ediyorsun ama raporu neden etmiyorsun??? (özel hastane raporu için)
2. rapor bitmeden işe başlar da sonra tam iyileşmediğin için yeniden sakatlanırsan devleti zarara sokarsın!!!
3. bizim yetkimiz yok
4. sen deli misin? git raporun bitene kadar istirahat et!!!
,

beynimiz garip çalışıyor...

İnsan psikolojisi garip birşey. vücudunda yanlış giden bişey varsa, odak direk orası oluyor. hani bir yerin kesilince canın orda atar ya, onun gibi birşey.
düştüğümden beri de benim hayatım dizim odaklıydı, şimdi daha bir artmaya başladı.
hastanedeyken verdikleri ilacın yan etkisiyle olsa gerek dalarken sıçrayarak uyanıyordum ve her seferinde mutlaka bir şekilde dizimi sakatlayacak bir pozisyonda oluyordum. ya merdivenden düşmekte, ya yolda yuvarlanmakta vs...
şimdi ise bir nebze bunun uyanık versiyonunu yaşıyorum. yürürken vs gözümün önüne sürekli bir ayağımın kaydığı, merdivenden düştüğüm görüntüler geliyor. yürüdüğüm patikayı o kadar dikkatli izliyorum ki... izlememin sebebi ise muhtemel tehlikeler. diyorum sürekli kayıyorum, tökezliyorum, dizim dönüyor vs. yani yaşanabilecek her türlü tersliği anlık olarak beynimde yaşıyorum. her adım yeni bir mücadele, bir savaş gibi. korka korka yürümek keyifsiz bişey:(

İçimdeki ev kadını...

perşembeden beri nerdeyse tam ayaklanma ve mobilite kazandığım için kendi tabirimle "hayata döndüm." gerçekten de neşem yerine geldi, moralim düzeldi ve. perşembe eve gelip evde kalmak, cuma arabayı kullanmaya başlamak vs... geri döndüm. ama işte o an itibariyle de evde olmanın keyfine vardım. yani sabah uyanıp işe yetişme telaşesi yok. gününü kafana göre planla. tv izle, kuaföre git, sinemaya git... kitap oku, yemek bile yap. tek eksik takılacak arkadaş. yani haftaiçi herkes çalışıyor ya o bakımdan. ama hani tercihsel olsa ev kadını olmaya hayır demeyeceğime karar verdim. dedim ya, kendi isteğimle ablamlara yemek bile yaptım.
yalnız cts herkes tatilde olduğu için sıkılma emareleri göstermeye başladım. yani işe gitmezkenki tek eksik faalleşecek insan.
budur:)))

15 Temmuz 2011 Cuma

I wish

Keske diyorum bazen, tekrar inanabilsem. Inanmak degil gerci sorun, guvenebilsem... Daha da dogrusu siginabilsem. Keske dua edebilsem. Birseyler hissedebilsem. Kendimi emin ellerde hissetsem, guvende hissetsem. Ama olmuyor. Icimden gelmiyor. Isteyemiyorum, birakamiyorum. Hani o en panik anlar vardir ya, kendini allaha birakirsin, oyle anlarda bile duymuyorum o hissi artik. Adinin ne oldugunu bilmiyorum. Belki umitsizlik, belki hayal kirikligi... Yuzustu birakilmis hissediyorum kendimi ve artik tanriya guvenmiyorum.
Kotu bisey bu. Bosluk hissi veriyor insana. Biraz da caresizlik. Ama en azindan suprizle karsilasmiyorsun. Zaten kendini kotuye hazirliyorsun. Olacagi neyse ona zaten varacak. Dualar bos, umutlar yalan... Hepsi allahtan geliyorsa sen ne dersen de, olacagina variyor. Bir piyonsun ki zaten. O zaman ne gerek var ki...

12 Temmuz 2011 Salı

bu ne biçim hayat beee!!!

tuz yok.
cola yok.
baharat yok.
katkılı hiçbir yiyecek içecek yok...
alerjan potansiyelli meyve (çilek, şeftali etc) yok...
bol su var...
bugün hastaneye gidip 2. doz kortizon ve bilimum diğer ilacı yedim. damar yolum hala açık. elimde koca bir bandaj ile geziyorum, çok komik.
şişler iyice azaldı. şimdi sadece gözaltımda var. klasik göz torbalarımın birkaç boy büyüğü ebadındalar. 1-2 güne onlar da düzelir diye umuyorum.
birkaç gün daha kortizon devam. azalarak gidecekmişiz. pat diye kesemiyorlarmış. acildekilerle kanka olucam yakında. merhabaa ben geldim diye girdim bugün içeri:)
yarın aynı zamanda gidip raporumu da almam lazım şişli etfalden. sonra da sgk kabusu.. hangi birini yetiştireceksem...

11 Temmuz 2011 Pazartesi

2. atak

cuma ve cts günkü ürtiker aslında işin hafif başlangıcıymış meğer. cts akşamı kendimi gayet iyi hissetmeme ve pazar günümün de nispeten iyi geçmesine rağmen dün akşam ablamlarla yemeğe gittiğimizde simay gözümde mercimek şişlikler gördü ama ben önemsemedim. sonra akşam yatarken baktım daha önceden olmayan kızarıklık ve şişlikler var. yatmadan bana bir iğne yaptılar, yattık.yattık ama beni yattığım yerde afaganlar basıyor. önce kalktım biraz dolaştım, ardından kendimi sakinleştirip yeniden yattım. sonra gecenin ilerleyen saatlerinde gözümde bir şişlik hissetmeye başladım. bunu önce yatmadan döktüğüm gözyaşlarına bağladım ama sonra göğsümde yumru ve nefes alma sıkıntısı da hissetmeye başlayınca doktorun dedikleri geldi aklıma. kalktım bir de baktım ki sol göz felaket durumda. sağ ise hareketlenmiş ama yetişememiş.
önce gittim yüzümü falan yıkadım. sonra gözüme buz koydum. yok bir faydası olmuyor. netekim yumru hala yerinde. en son 5 falandı gidip ablamları uyandırdım "ben yaratık oldum" diye.
ablam yüzümü görünce derhal hopladı. uçarak acile gittik. doktorlar da öcü görmüş gibi baktılar önce. sonra giriştiler tedaviye. giriştiler dediğim damar yolunu ancak dördüncü denemede açabildiler. kollarım dart tahtası gibi oldu. ardından kortizon verdiler bir miktar ancak bir faydası olmadı. 8'i geçe dermatolog hoca geldi. cts de görmüştü. o kortizonu bayağı bir artırdı. sabahın 5:30'undan akşamın 5'ine kadar acilde kortizondu şuydu buydu basıp durdular. xanax bile verdiler. ama uyutmadı. akşama doğru nihayet şişlerim insanı boyutlara indi. insanı boyut dediğime bakmayın gene erik ebadındadır herhal. ama şimdi en azından gözüm kapanmıyor.
önümüzdeki 2 gün tekrar gidip kortizon tedavisine devam edicem. bir de onla uğraş şimdi. tuzsuz ye, sanki az şişkoydum bir de ondan şiş...
neyse geçsin şu moral bozucu durum da...
resmen moralim daha çok bozuluyor ve o da daha çok tetikliyor sanırım:((((
hay bin kunduz...

10 Temmuz 2011 Pazar

bir kez daha öğrendim ki...

Şu ameliyat ve iyileşme süreci benim için birçok noktada bir hatırlatma, bir kendine gelme oldu.
ilk önce farkettiğim aslında yalnız ve kendi başıma olduğum. ne kadar çevremde bilimum insan olsa da ben aslında bir başımayım. kendi başının çaresine bakması gereken "lone wolf" diyebiliriz. şimdilik bu durumun altından bir nebze de olsa kalkabiliyorum ama yaşlılıktan korktum resmen.
ikinci olay ise ilk bahsettiğim konumla çok bağlantılı. birilerine tabi olmak ya da muhtaç olmak fikrinden nefret ediyorum. kendimi çok çaresiz ve zavallı hissediyorum böyle durumlarda. allah kimseye muhtaç etmesin.
ve son olarak da.. kimseye kimseden fayda yok kardeşim. herkes kendi küçük dünyasında kendi telaşesinde. kendi öncelikleriyle bir yaşam kurmuş. bu benim için de geçerli. benim de kendi önceliklerim, kendi tercihlerim belirliyor yaşamımı. ve bir kez daha anladım ki kimseden kimseye fayda yok. sen kendi işini kendin görmez de başkasına minnet edersen o işin ya olmaz ya da çok minnet etmen gerekir.
başkasının acandasında bir item olmaktan nefret ettiğimi bir kez daha net olarak anladım. ve kendi programımdan başkası için vazgeçmemem gerektiği. kendi başımın çaresine bakmam gerektiği.
çünkü şu dünyada bana benden daha yakın, benden daha dost kimse yok.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

ürtiker?

Dün akşam TV karşısında klasik pinekleme modundayken kolumda bazı kızarıklıklar farkettim. daha doğrusu 2 kolda birden. derken parmağım vs de kaşınmaya başladı. önce "ulan sivri" dedim ama ne bir ses duydum varlığına dair ne de birşey gördüm. zaten bu kadar çok yerimden yemiş olabilmesi biraz garipti. gecenin ilerleyen saatlerinde bunların döküntü olduğuna karar verdim. ablamlar geldiğinde de kesinleşti. ürtiker miş durum. yani kurdeşen! ne işim olur benim kurdeşenle kardeşim dedim ama... sabaha kadar döküntü ve kaşıntılar arttı doğal olarak. bir yandan hiçbir yeri kaşımamak için kendimi tutarken diğer yandan da "kaşıntı yok" diye telkin ederek geçirdim geceyi. sabah ilk işim hastaneye gitmek oldu. onlar da doğruladılar durumu. daha doğrusu teşhis durumu. psikosomatik olabilir dediler, lan benim o kadar sıkıntım yok ki... belki de vardır ne bilem. yani tamam yatmaktan sıkıldım ama hani o başka bu başka.
diğer bir alternatif de kullandığım ilaçlar olabilirmiş. onları kesip yerine başka bir kazan ilaç verdiler. sonra damardan bilimum ilaç yapıldı. serumla bişeyler verildi. kaşıntı azaldı.
eve gelip uyudum biraz. ılık suyla duş almak iyi geliyormuş. duş aldım. bunaldıkça devam. ilaçları da avuçlamaya başladım. nedir bu yaa, biri bitmeden öbürü de başlar, vermesin allah...
kendime bu şarkıyı armağan ediyorum:

7 Temmuz 2011 Perşembe

wake up call!

aynen dediğim gibi oldu. diz egzersizlerimi bir salladım pir salladım. arada yapıyorum 1-2 sey ama tabi aynı şey değil. sonuç? sonuç çok vahim oldu.
hafta başından beri şu salak raporu onaylatma işi ile cebelleşiyorum. önce sgk nın ilgili birimine gidip sevk aldım. taksi ile gidip geldiğimden sadece orada geçirdiğim 45 dak-1 saat kadar yorucu idi. asıl bomba dün patladı.
dün sgk'nın sevk ettiği şişli etfale gitmece. hastane ablamınkine yakın, bari sabah onla gideyim, ordan taksiyle devam ederim diye düşündüm. sabah duş aldım fakat nolduysa duştan çıkarken oldu. küvet yüksek ya, sakat dizimi çekerken takıldı, hafif kaydı. aman allahım o nasıl bir ağrıdır! dizime biri sanki bişey sapladı. donakaldım olduğum yerde. korkudan dizi bırakamıyorum, acıdan nefes alamıyorum. neyse bir şekilde dizi indirmeyi başardım ama resmen aklım çıktı. hastaneye gidince doktorlara sordum. umarım yeni yaptığımızı koparmamışsındır dediler, aklım daha bir çıktı, moralim bozuldu vs. neyse allahtan dizde şişme yoktu da umutlandım.
ardından şişli etfal maceram başladı. klasik devlet hastanesi. polikliniklerin oraya giderek maratona başladım. önce beni idari binaya yolladılar. evrak giriş 2. katta, ordan polikliniklere dönüp başhekimden havale yaptırdım. bir sonraki bina sağlık kurulu binası, hastanenin az dışında. sağlık kurulu evrak kayıdında sıra bekledim. resim ve kimlik fotokopisi gerekiyormuş. sokağın başındaki fotokopiciye gidip kimlik fotokopisi çektirdim. sonra tekrar gelip sıra numanarım aldım. bunların hepsini sakat dizimi yanımda sürükleyerek yaptım. sonra 11'e kadar doktorun gelmesini 11:40'a kadar da sıramın gelmesini bekledim. neyse adam kağıtları doldurdu vs. bu sırada sabahki olayı bir de ona sorayım dedim ama sanırım kendi hastası olmadığım için çok ilgilenmedi sadece "çok dikkat etmeniz gerek" vs diyerek kapattı konuyu. neyse raporu ok'ledi ama 45 gün olduğu için sağlık kurulunun ok'lemesi gerekiyormuş. bugün git, haftaya gel dediler. ben allahım bu eziyeti ve devamını haftaya da mı çekicem göz yaşları içerisinde ayrıldım ordan.
sabahki uyarı yeterli olmamış olacak ki bunalmış bünyemin etkisiyle bebek'e gidip biraz hava almaya karar verdim. önce happily ever afterda ne zamandır hayalini kurduğum pancake ardında starbucks derken akşamı ettim. saat 5 sularında da simayla buluşmaya hastaneye yola çıktım. dönüşü birlikte yapıcaz. tabi bu arada benim bu kadar harekete ve oturmaya alışık olmayan bacak oldu mu kütük gibi. sanki bir adet odun üzerinde yürüyorum. bilek falan kaybolmuş durumda. dizim hafiften ağrıyor vs.
dün bana öyle bir uyarı oldu ki akşam eve geldikten sonra yerimden kıpırdamadım. zaten yorulmuşum. dizim ağrıyor. bir yattım pir yattım. bugün de paso yataktaydım. sadece birara aşağıya havuza indim, biraz dizimi hareket ettirdim o kadar.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Husam ve kuddusi'yi yazlik mekanlarina biraktim:))

malum hüsam eşek kadar. evdeki akvaryum da garibime küçük geliyor. içim parçalanıyordu bir yandan. bir yandan da ayrılmak zor. neyse işte ablamların hastanesinin önünde bu süs havuzu var. içinde de 2 adet kaplumbağa. gidip görevlilerle konuştuk. yaz için havuza bıraktk bizimkileri. kış gelip de hava soğuyunca geri alıcam ama yazın havuzda rahat rahat yüzsün gariplerim.
ayrılmak biraz zor oldu. hüsamı tanırım da kuddusiyi inşallah tanırım geri almaya gittiğimde. bu arada hayvanları bıraktığımda sorumlu bayan yoktu. sonra karşılaştık kendisiyle. birisi ona "havuza karetta bıraktılar" demiş:))) hakikaten de hüsam cüssesiyle ilgi çekiyor:)

1 Temmuz 2011 Cuma

böyk!

Bugün kontrolüm vardı. doktor ne diyecek, yeterince hareket yapmış mıyım acaba? dizim açılmış mı? gibi sorular kafamda dönüp durdu.
gittim işte, önce bandajları çıkardılar. bir de ne göreyim; bizim 3 delik olmuş 3 delik ve 1 kesik. lan bu kesik nerden çıktı? tabi diyemedim onu. daha doğrusu sonradan jeton düştü. o sırada doktor geldi. artık ıslatabilirsin dedi. büktürdü, kastırdı vs. doğru yoldaymışım. bu arada bir de dedi ki, bütün doktorlar arkamdan dedikodumu yapmış. niye lan oldum bir an. allahtan ne canlı, şen şakrak falan demişler. bir sevindim eheheh diye. şımardım oturduğum yerde.
değnekleri at dedi. "ee ben zaten 3 gündür atmıştım" dedim:) 3 gün sonra havuz/deniz olayına girsem iyi olurmuş. git yüz tatil de yapmış olursun dedi. dizime de iyi gelirmiş. ama şimdi raporluyken denize gitmek türk evladına yakışmaz. neyse havuz mavuz bir şekilde bişeyler yapıcaz artık.
ha bir de, kaç gündür dizimi esnemesi için zorlayıp duran ben, o eşek kadar kesiği görünce bir tırstım. lan ya açılırsa bu şimdi diye!!! görmeyince sorun yok da görünce insan bir garip oluyormuş yav. 
bacağımın yandan fotosunu da koyacaktım ama size kıyamadım. bir postta bu kadar iğrençlik yeter hehhee:)))