Sayfalar

23 Mart 2009 Pazartesi

Ulukayak

Bu seferki istikamet Uludağ. Akşamdan toparlanmak hayli zaman aldı. Sabah bu sefer kör karanlık yerine 5:30 sularında düştük yola. Hepimiz yorgunluktan ölüyoruz ama uyumak ne mümkün, arka kadro iş başında. Feribota kadar şamata tam gaz. Allahtan sonrasında sustular da otele kadar uyuyabildim.
Otele yerlestikten sonra attık kendimizi pistlere. Pistler dediğim Kervansaray'ın sadece 1 pisti varmış. Düşe kalka indim ordan. Hava süperdi bu arada. Öğlen 1 sularında yemeğe geldik ama acıkmışız diye yemek olayını abartık biraz. O sırada Kervansaray bizi kesmez diyip bir de Ağaoğlu pass aldık.
Pistlere döndüğümüzde beni acı bir sürpriz bekliyordu. Eşeğin teki batonlarımdan birini aşırmış. Ben öyle tek batonla kalakaldım. Kiraladığımız yere uzak olduğumuz için de gidip yenisin, almaya üşendim resmen. Tek batonla dolanıp durdum. Üstelik öğleden sonrayı Ebru ve Alper'in de gazıyla Cennet denen pistte kayarak geçirdik. Ben tek batonla pek komiktim. Ben orda debelenirken Cennet Ebru ve Alper'e hafif!!! geldiği için Aylin ve beni bırakıp kendileri Kuşaklıkaya/Kuşaktepe/Kayatepe pistine gittiler.
Bu sefer kayma bir yana lift maceralarım süperdi. Cennetin ordan çıkarken telesiyej geldi. ben o sırada duramadım ve ileri doğru kaymaya başladım. Aylin bu arada oturdu ama ben onun tarafa doğru kaymaya başlayınca ben de nerdeyse onun üzerine oturuyordum. Aylin bir yandan yana kaymaya çalışıyor, bir yandan beni tutmaya çalışıyor. En son "gel kucağıma" derken görevliler "saçmalamayın" diyerek lifti durdurdu. Bu arada ben yerde ama gülmekten kalkamıyorum bile. Görevli geldi, kayaklarımı çıkardı, ben hala binip gitseydim modundayım. Sonra kenara geçtim. 10 dakka kadar kendime güldüm:)))
Bir sonraki turda kazasız belasız oturduk lifte. Tepeye çıkarken Osman Yüce pistine bakıp birbirimizi gazladık ya biz burdan kayarız diye (Ebru burası zor, sen şimdilik deneme demişti). Sonra tepesine geldiğimizde piste şöyle bir bakıp "bu ne yaa, anneee" diyerek kendi pistimize yöneldik.
Saat 5'te pistleri kapatınca Kervansaray'a döndük ki o hala çalışıyor. Kapanana kadar 2 tur da orda kayıp baygın bir şekilde otelde aldık soluğu. Önce bir müddet lobide geyik sonra odalara çekilip hazırlanma derken akşam latin gecesine hazırdık.

Yemekten sonra güya latin gecesi vardı ama yerler halı olduğu için dansetmek ne mümkün. 1-2 debelendikten sonra milleti izleme moduna geçtik bizde. Geceyarısından sonra da hopbidi moduna geçince biraz oynayıp 1 gibi pes ettik.
Pazar günü sabah sürprize uyandık. Gece kar yağmış ve yağmaya devam ediyordu. Her taraf kar ve sis modunda. Biz gene de azmettik kayıcaz diye. Gene debelenerek giydik kıyafetleri. Çıktık tepeye, doğru Cennet'e. Yalnız hava nasıl karlı, görüş mesafesi düşük. Pist karlı, habire kara saplanıp devriliyorum. Devrilmek sorun değil de kalkmak ne mümkün. Kaplumbağa misali debelenip duruyorum pistte. Öyle zamanlar oldu ki kayakları ayaktan çıkarmama rağmen 10 dakka takamadım tekrar. Tabi bizimkiler beni beklemekten pes ettiler sonunda. Ben de onları Cehennem'e sepetleyip cennette takılmaya devam ettim. Öğlene doğru dediler ki seni de götürücez, dünya kaç bucak göreceksin:Pp yok öyle demediler aslında, kesin kayarsın sen de gel dediler.

Bu pozu çektirdikten kısa bir süre sonra cehenneme doğru düştük yola. İlk defa bacak kaslarımı hissettim ama inmeyi başardım. Hatta birkaç tur attım. Yalnız kar, sis yetmezmiş gibi gözlükler de buğulanınca tam bir eziyet oldu benim için. Allahtan öğlen arasında kayak merkezindeki çocuklara ağladım da bişeyler yaptılar gözlüğe, öğleden sonra rahat ettim.
Saat 4 gibi kayak faslını kapatıp dönüş moduna geçtik. Bu arada oteli de sezona kapatıyorlarmış. Otel de kendini kapama modundaydı. ne kahve kalmış adamlarda ne sıcak şarap. Bulduğumuz çaya şükredip otobüsü beklemeye başladık.
Yola 5 gibi çıktık.

Haftasonunu kazasız belasız tek parça halinde atlattık ama otobüs için aynı şeyi söylemek ne mümkün. Önce önümüzdeki koltuğun kolu yerinden çıktı. 3-4 kişi debelenip takmayı başardı. Bu arada herkes bir yandan uyumaya çalışıyor ama mutlaka birileri bi gürültü yaptığından uyumak ne mümkün. Hele bizim taraf. Şöyleki, saat ilerleyip de şehirlere varınca artan ısıyla eriyen karların bir kısmı havalandırma kapağından içeri sızmaya karar verdi. Sızma dediysem damlama şeklinde değil, şorrr diye! Önce Selen (ben değil adaşım) sonra Haluk bu su selinde nasibini aldı. Biz ortada kahkahalara gömülünce bütün otobüs noluyo yaa diye ayaklandı. Bu arada tepedeki aydınlatmalardan biri elimizde kaldı. Sonra başka biri çikolatanın üzerine oturduğunu farketti. Biz iyice koptuk!
Sonuçta hava koşulları sebebiyle uzayan dönüş yolu da 10 gibi sona erdi. Hepimiz pestil modunda dağıldık evlere.
İki gündür her tarafım ağrıyor:( İyi bir masaja ihtiyacım var valla ne yalan diyim!

0 yorum: