Taylan'ın ölümüne şaşırdığımdan olsa gerek hemen sarıldım klavyeye. sonra bir düşündüm de, halamın hakkını yemişim gibi geldi.
Bayramdan önceki hafta perşembe günü, 11 Kasım, ben tam bir görüşmeye giderken malatya'dan kuzen aradı. "selen'cim, kötü haberim var, türkan halayı kaybettik". ama halam öyle ölümcül hasta değildi ki... kalp problemiymiş.
türkan halam babamın bir büyüğü, komik, esprili bir kadındı. tombik, maharetli. beni inekle tanıştıran:) halamla ilgili öyle çok bir anım yok, netekim yazdan yaza görürdüm ben okurken, sonra çalışma hayatında daha da azaldı görüşmeler. ama her gittiğimizde birbirinden güzel yemekler yapardı. ilk bumbar dolmasını onun elinden yemiştim, bıcik yapardı sonra.. mmm...
cenaze cuma kalkıyordu. babam hayatta olsa mutlaka gitmek isterdi. ben de aileyi temsilen, babamı temsilen atladım uçağa, gittim malatyaya. cenaze arapgire defnedilecekmiş. büyük amcamın kızı füsun da izmirden geldi. aldılar bizi doğru arapgir'e. orada "burda adet bayanlar mezarlığa gelmez" dediler. bizi bağlamaz dedik. biz babalarımızı temsilen burdayız. camide halaya veda ettik, mezarlıkta defnedilirken başucunda babalarımız için yerimizi aldık. dualarımızı edip döndük.
o kısacık günde uzun zamandır görmediğim tüm akrabaları gördüm. küçük çocuk formatında bıraktıklarım genç delikanlı olmuş, liseye gidenler evlenip barklanıp çoluk çocuğa bile karışmış... herkes öyle sıcak, öyle içten ki... hem gönülden sevip hem de bu kadar ihmal etmek akrabaları... anca cenazelerde biraraya gelmek.
sanırım elimizdekinin kıymetini kaybedince anlıyoruz.
0 yorum:
Yorum Gönder