Sayfalar

30 Temmuz 2010 Cuma

new york new york

bezenimi gormekten baska hangi guc bugun beni sabah 6da kaldirip 9 saat yol teptirirdi bilmem ama kus gibi gidip geldim ne yalan diyim. once bilge ve yasamin yari portlemis gozleri esliginde evden cikip otobusumu bulmaya gittim. vamoose diye bisey cikmis, gayet bizim otobuslere benziyor, rahatcana gittim de geldim. sabah giderken uyudum ve okudum. oglen indim 2 dakka sonra bezenim geldi. 5 saat NY sokaklarinda ne yapilir, hele de ayagindaki terlik vuruyorsa (2 gundur ayaklarim isyan halinde. bu sebeplen 2 terlik aldim ama yine de bir turlu rahat edemedim). azicik dolanip bir yere oturduk. ben yolda kemirmisim krohasanlari, ac degilim. dedik bari bira icelim. garson abim pek bozuldu ama yapacak bisey yok. ardindan dolanmaya basladik yine sokaklarda. aciktigimizda yemek yiyecek yer bulmamiz biraz uzun surdu. hedef: kore mutfagi. neyse sonucta gittik kore sokagina, gozumuze ilk kestirdigimiz yere daldik. ne yedigimizi pek bilmiyorum ama guzel seylerdi. en cok bezenin yosunlu corbasina guldum ama. corba bi geldi, sanki deniz yatagi. yesil yesil yosunlar icinde saliniyor. neyse bunyeye faydali diyerek yedi garibim. ben de iskembeli corbami kasikliyordum bu sirada (tripe iskembe demekmis, onu ogrenmis olduk). bu arada geyik modu tam gaz, bir baktik saat 4:30! aceleyle cikip otobuse erismeden daha kore pastanesine ugramamiz lazim. cok onemli:P tatli yemeden ayrilmak olmaz. netekim ne yedigimizi anlamaya firsat bulamayacak bir hizla pastalari luplettik. ben araya bir de bubble tea sikistirdim. allahim ne cok seviyorum ben bu tapioka denen seyi. sonra donus yolu. yari uyur yari kitap okur formatta dondum gene DC yuvama:) bilgeyle yasam karsiladi beni yoldan. onlari da surukleyip dondurma aldirdim bir de onden yediklerim yetmezmis gibi. tatil bakalim bana kac kiloya patlayacak:)))

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Nerde kalmistik?

Gecen 1 haftaya tadi damagimda kalan kisa bir californiya tatili sikistirdim. carsamba havaalanina gittigimde yolda okuyacagim kitabi bavulla ucaga gonderdigimi farkettigimde is isten gecmisti. Soylene soylene bir kitapciya gidip bulabilecegim en gerzek romantik romani aldim. `the wicked duke takes a wife`??? amac yolda okuyup bitirebilecegim citir cerez bir roman. ama bu kadar kotu olabilecegini harbi tahmin etmemistim. kitabin felaketine bir de hostesin `is she pregnant yet` yorumlari eklenince utana sikila okudum yol boyu.
LAX'e beklenenden once indim ama grant ordaydi. irvine'a dogru yola ciktigimizda kendimi tanidik yollardan gecerken `aa burasi bilmem ne` derken buldum. biran her ankaraya gidisimde icimi saran o aidiyet duygusunu yeniden hissettim. tatli bir tanidiklik, bir huzur:)
bu arada LA'in bana bir surprizi var. hava oldukca serin!!! 6 gunu donmadan gecirmek icin kendime uzun kollu tshirt ve hirka almak durumunda kaldim. bir de janet'in yun sali!!! o derece yani! neyse:)
irene'i gormek de ayni sekildeydi. sanki aradan yillar gecmemis, biz daha dun ayrilmisiz... bir de ufaklik var ki dunya tatlisi:) hiii diye fisildiyor etrafa gulucukler sacarak:) persembe cuma irene ile dolandik durduk tanidik mekanlarda. once irvine spectrum. cheesecake diye tutturunca ben solugu ordaki cheescake factory de aldik. burada yeni bir akim baslamis. herseyin uzerine kalorisini yaziyor adiler. bize yer gostermelerini beklerken vitrindeki cheesecakelere takildi gozum. gozumun takilmasi ile portlemesi bir oldu. oreo cheesecake: 1 diliminde 860 kalori!!! cooos dedim gayet acik ve net. daha kotusu de var, godivali yersen 1060. sonra daha beterini gordum 1260 ama ne oldugunu hatirlamiyorum. bu beni durdurdu mu? hayir:)))) sonraki duragimiz south coast plaza. arada eksik kalan ivir zivirlarimi tamamladim. aksam da thai restorani. yammmm:)))
cuma irene'in ultrasonuna gittik. ilk kez anne karninda bir bebegi canli olarak gordum. cok sekerdi. duygusal bir an. ardindan yine benim talebim uzerine bu kez tavuk kanadina:))) aksamin bas rolunde ise `cha`. allahim ne cok ozlemisim.
cts sabah janetla bulusup LA'e dogru yola ciktik. hedef san lois obispo. amac: triatlon. tabiki ben degil. janet ve ailesi ve arkadaslari katilcak, ben de yuzecekleri turlari sayicam:)
once rick'in evine gidip grubun diger yarisi ile bulusucaz. ama beni asil heyecanlandiran orda beni bekleyen dunya tatlisi yaratik: mickey:)) kendisi ile cok keyifli gunlerimiz olmustu. beraber cikar dolanirdik CDM'de:) yaslanmis, bircok saglik problemi atlatmis ama hala ayni canli ayni oyuncu sevgi dolu kopecik:))) bir de yeni arkadas gelmis ona: tucker. birlikte hoplayip duruyorlar etrafta.
toparlan vs derken tekrar yola cikmamiz ogleni buldu. 3 saatte gitmeyi hedefliyoruz ancak trafik cok feci ve oraya varmak icin 5 saat harcadik resmen.
san lois obuspo son derece sirin kucuk bir CA sehri. yemyesil, tatil beldesi gibi. keyifli bir haftasonu kacamagi yapilabilir tabi yakin olsaymis:) burdaki triatlon gelenegi onceki aksam yemek ve margarita uzerine cold stone dondurma. ikisine de hayir dedigim gorulmemis. once grubun geri kalani ile bulusup margaritalarimizi yuvarladik. ardindan dondurmalar:)
pazar triatlon gunu. rappaport ailesi hazir ve de nazir:) onlar yuzerken ya da bisiklete binerken ya da kosarken bana dusense etrafta takilip finishe ulasmalarini beklemek. bence sakincasi yok:)))
ve mutlu son:) herkesin madalyasi ve ben:)
Pazar gecesi tekrar eve donus. pts irene'in dogumgunu. sabah keyifli muhabbet esliginde kahvalti, ardindan komsu topraklarda kisa dolasma. fashion island'a gittim bu sefer. ben doneli beri bir suru yeni magaza acilmis, biraz daha buyumus. dolandim bir muddet sonra yuruyerek eve dondum. yine o tanidik yollar, yine son derece keyifli bir mekan. bu arada bazen gunes acip bir gulumsuyor sonra tekrar bulutlarin arkasina saklaniveriyor. sanirim DCnin o bogan sicagina tercih ediyorum bu havayi. ve seviyorum ben bu sehri. ne kadar sikici oldugunu iddia etsem de ayrilmak gelmedi icimden:(
pts aksam bu sefer japon restoran ve sushi. caktirmadan irene'e de pismislerinden birkac tane yediriyoruz. yine mutlu sohbet ve ireneden ayrilik vakti. nefret ediyorum ayriliklardan. sevdiklerinden bu kadar uzak olmak:((( yillar eskitemese de bircok seyi, uzak olmak yoruyor insani... ve uzuyor.
ve iste son gun. bu kez janetla dolaniyoruz ortalikta. yetistirmesi gereken isleri var, o calisirken ben kitap okuyoruz. ogleden sonra son CDM arzumu yerine getirmek uzere sahile iniyoruz. hava oldukca ruzgarli ve serin. okyanusa girmek imkansiz ama kumlarda yayilmaya engel yok. Janetla sohbet her zaman ayri bir zevkli. bir yandan guluyoruz bir yandan rahatlamis bir sekilde kumlarla oynuyoruz.
ve tekrar ayrilik vakti. LAX'e dogru yola cikarken icim buruluyor. gitmek istemiyorum. bu kez gercekten de ayrilmak istemiyorum. yol uzadikca uzuyor. uzuntumu icime gomuyorum. mutlu gorunmek lazim. ucunda eve donus var. ama 2 senedir evim olan istanbula henuz bu duygularin hicbirini beslemiyorum. donmek mi lazim acana:)
 buruklugumu janet'in komik vedasi kesiyor. yine beni guldurmeyi basariyor. suratimda genis bir gulumseme ile geciyorum guvenlikten. bir kez daha hoscakal Corona Del Mar, Irvine, LA. hoscakal ikinci evim...

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Bilgeye ithafen

Simdi ben dun sabahin koru itibariyle bilgeye tasindim. aslinda bu kadar erken ayaklanacagima en cok ben sasirdim ama jetlag sagolsun. 6 gibi hortladim 7 de wayne ile evden ciktik! sonra kisa bir metro yolculugu ve ta-taaam:)
Bilgedeki oksuz doyuran kahvaltisini muteakip gene dustuk yollara. yine ben o dukkan seni bu magaza benim surukledim garibanlari. bu sefer filene's basement tam bir hayal kirikligi yaratti bende. apple'dan da eli bos ciktik. sonra benim anilarim depresince dupont circle'daki afterwords cafeye gittik. ancak hepimiz hala kahvaltinin etkisinde olunca tatli secenegine kaydik. porsiyonlarin ebadini unutmusum ben!!! bir surelik seker ihtiyacimi depolamis oldum:)
ikinci durak ayse ve ozge ile old town alexandria oldu. nasil guzel bir yerdir kendisi oyle. kucuk bir manevrayla tatli-kahve bulusmasini bira-patates bulusmasina cevirdim:)))) sohbet muhabbet derken aksam ettik saati.
bir sonraki ve son durak meksika lokantasi:))) ozgur ve gunesin de katilimi ile tamamlanan kadro esliginde nefis margaritalar ve yaninda ne ararsan:) karnim hala ac olmamasina ragmen itiraz etmeden goturdum hepsimi lopur lopur. ama en guzeli margarita idi:))) ben guya on the rocks severim ama frozen da harika oluyormus yav:))))
tabi onca ickiye aksam 11'de cukka yatak:)
bugun? gulsunle bulusmaca ardindan ver elini LA:)

20 Temmuz 2010 Salı

Potomac mills

Bugun DC'nin tarihi yerlerinden potomac mills'i ziyaret ettik. Benim icin ozel bir degeri olan bu yere gitme planlarini zaten ne zamandir yapiyordum. allahim o ne ihtisam, o ne guzellik. giriste durdugumuz 3 dakikalik saygi durusunu muteakip kutsal topraklarinda dolanmaya basladik. Mazallah mekan oyle buyuk ki ancak 5te 1ini tavaf edebildik. Ilk durak gizemli victoria'nin evi oldu. kendisinin gizemini cozemedik ama yaklastik. sonra halasi Ann teyzeye ugradik. onun da elini opup hayir duasini aldiktan sonra Muz cumhuriyetinin elcisine selam ettik. o sirada tommygil cagirinca ben bi bakip ciktim. araya sikistirdigimiz yemek molasindan sonra ben nikeda 2 sut attim, nordstromda degisik nolumleri tavaf ettik ve artik ayaklarimiza kara sular inme modundaydik. yine de trafige kalmamak icin 5 gibi donus yoluna girdigimizde ben hala onunden gectigimiz her birime acinakli gozlerle bakiyor ve lan burda kimbilir ne hazineler vardir diye dusunuyordum:)
merak edenlere: yarin Bilgeye geciyorum. biraz da sehirde takilma zamani geldi.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Yolculuk deyip gecmemek lazim

Dun uzuuun bir yolculuk neticesinde DC'ye ulastim. ama aslinda hedefe ulasmam cumledeki gibi kolay olmadi. sabah 6:15 sularinda havaalanina giderek basladim gune. once nereden check-in yapacagimiza karar veremedik. havaalani kalabalik mi kalabalik ve her gittigim counter baska birine yolluyor. neyse zar zor bir tanesini ikna ettim ancak sadece istanbul ucusuna check-in yapiyorlar, frankfurtta tekrar check-in yapmam lazim.
asil supriz bavul: 27 kilo:( alamayiz dediler, ben de birini digerinin icinden cikardim, biri bos 2 bavul yola cikti.
Ucak 45 dakika rotar yapinca Frankfurt ayagi biraz heyecanli oldu. once transite gittik ama ben birine check-in sorunca adam bana biseyler tarif etti. bir gittim ki beni ana girise gondermis. yani transit degil normal checkin yapmam lazim, alan cok kalabalik, kuyruk inanilmaz. Panikle ordaki gorevlilere gittim. ucusa 1 saat var ve ben orda kalmis durumdayim. once `cok gec kalmissiniz` falan dediler ama ben transitim vs deyince bana aciyip one aldilar. bu arada counterdaki abiden azar isittim. neden transit deske gitmemisim. ne biliim beni buraya yolladilar dedim. neyse adam beni check etti ve `boardin 5 dakika once basladi, run` dedi. anam! hemen soz dinledim, kostum, 2 guvenlik gectim ve zar zor ucaga yetistim.
yolculuk 8.5 saat. 2 film ve 3 saat kadar uyku sikistirdim yola. asil eglence DCye inince basladi. uzuuun pasaport kontrolu sirasindan sonra gelis sebebimi vs anlattim. gerci benim cevaplar tek kelimelik. neden burdasin `visit`. kimi? friends. sonra nedense UCI da okudum dedim ama verdigim adres falls church (ozgurun). adam soyle bir bakti. dedim birkac gun burda kalicam vs. neyse sonucta elimdeki forma fosforlu kalemle koca bir B yapip beni yolladi. gittim, bavulu aldim. icimde bir kusku `lan fistiklar, kayisi vs sorun olacak mi acep`. ancak sorun onlarda degildi. ben tam cikisa yoneldim ki son gorevli beni `B` yazan bolmeye yonlendirdi. `kabulun yeniden gozden gecirelecegi birim` meger onceki abiyi ikna edememisim, ekstra arastirma istemiz dangoz. haydaaa!!! en az yarim saat bekledim orda. bir de dedim simdi beni geri donderirlermis!!! neyse ben gayet sakin kitap vs okudum. sonra sira bana geldi. bu sefer basladim detayli aciklamalara: `ben turk hazinesinde calisiyordum, arkadaslarim burda elcilikte ve IMF de, onlari ziyaret edicem. sonra irvine a gidicem vs` tutustum ya, aklima gelen her detay verildi. neyse bu sefer ikna oldular da gecirdiler beni. ben findik fistiktan korkarken adamlar beni sokmayacakti resmen!!!
bir ciktim yazik Ayse ve Wayne agac olmus. dedim az kaldi gelemiyordum:)
simdi tatilin ilk gunu bitti. Bugun ayse ile ilk alisveris siftahimi yaptim. yarin outlet cilginligi:)))

16 Temmuz 2010 Cuma

Oyh!!!

allam saatler azaldıkça heyecan/stres yaptım.
Dün akşam eve gidince kolları sıvayıp bavul toplama operasyonuna giriştim. Hedef az kıyafet götürüp ordan almak. Sonuç? planlandığı kadar az eşya götürememek. Gene nasıl olduğunu anlamadığım şekilde doldu o bavul. Aslında normal bana göre gayet az eşya götürüyorum. normalde 1 haftalık tatil için 2-3 katını koyarım. şimdi işin özünde 2 bermuda, 10 bluz, 1 de yedek ayakkabı koydum. 2 hafta için çok diil di mi? 10 bluz olayında abarmış olabilirim ama hava çok sıcak ve nemli, hergün 1 tane anca giyilir... orda yıkanabilir gerçi ama uğraşmaya değer mi?... ben akşam şu bavulu bi tartayım bakayım:) olmadı 1-2 bluz daha çıkarırım bavuldan. gerçi 2 bluz ne kadar ağır olabilir ki:)
dönerken kesin bu lafıma küfredicem:)
asıl dönüş endişelendiriyor beni. kafamdaki herşey + siparişler... ayağımda kışlık postallarla dönmem pek de uzak bir ihtimal gibi görünmüyor:)

15 Temmuz 2010 Perşembe

Aaaah ah bir zamanlar gençmişim:)

Yıl 2005...
Saltuk'un mezuniyeti. Ben de IMF kursu için DC'deydim, kurs bitimi nasıl becerdimse 2 hafta izin alıp kısa bir tur yapmıştım. Önce Irvine'da arkadaş ziyareti, sonra Chicago'da Özlem ve Saltuk'la geziş. Nasıl kötü zamanladımsa tam Saltuk'un final zamanı, garibim ders çalışmaya çalışırken Özlem de beni gezdiriyor. Şehir muhteşem... Sanırım lale'ye orda aşık olmuştum. bir de chicago'nun deep dish pizzası... Gökdelen manzaraları, suburbler vs...
Şimdi fotoğraflara bakınca içim cız etti resmen. Gençmişiz ya o zaman... bir de daha zayıf olduğum dönemlerden birine denk gelmiş demek ki.
hey gidi günler...
5 sene sonra da bugünkü fotolara bakıp "gençmişiz be o zaman" diyeceğiz... yaşlanmak istemiyorum ben... yaşlanmadan ölsem...

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Ürktüm yav

Anam, 2-3 gündür bir vakfın incelemesini yapmaya çalışıyorum, yeminle mısırca tablet okur gibiyim. antin kuntin hesaplamalar yapmışlar, ordan alıp onu bulmuşlar falan, gözüm pörtledi resmen. bu nasıl bir şeydir bilemediiim, bileeemediiiim:(
....
bu arada sabah yazacaktım dalgaya geldim. içime kaçan ev kızından sonra başka bişey daha kaçmış olmalı ki 3 sabahtır gayet rahat kalkıyorum, hatta aslında gece doğru düzgün uyuyamıyorum ve sabah normal uyanıyorum. kendim uyanıp oyalanıyorum vs. korkuyorum, acaba hasta falan mıyım:PpP

Çenebaz

Tatil öncesi son aktivite olarak dün akşam Çamay'la buluştuk. O buraya tatile gelmiş, ben gidicem, gitmeden görüşelim dedik. Neresi, orası, burası derken kaldığı yer Akaretlerde olunca "der, die das"a gidelim dedim. En son aylin'in bekarlığa vedasında gitmiştik. Nisandı. O zaman arkada bahçeleri olduğunu söylemişlerdi, aradım, bahçeyi açmışlar. süper:)
Saat 19:30 gibi gittim ki süper bir yer olmuş. bir grup insan bahçedeki barda happy hour tadında takılıyor. allaah sosyal ortam, en son ne zaman böyle bişey yapmıştım diye içim gitti. yok gezmek adımından bahsetmiyorum. hani iş çıkışı 5-10 kişi gidip biyerlerde bişeyler içmek olayı. işim iyi güzel de şu küçük ofis olayı beni bazen bayıyor.
Neyse ben öyle hülyalı hülyalı milleti izlerken geldi bizimkiler. Nasıl açım. saldırdım tabi yemeklere. yanında güzel şarap. keyifli keyifli muhabbet. aslında klasik ben konuştum, çamay ve idil fırsat bulurlarsa cümle aralarında bişeyler söylemeye çalıştı. allahım bazen ne çok konuşuyorum. kendimi bile bayıyorum resmen. allah bir çene vermiş, motor gibi. fişi çekmeden durmuyor. henüz fişi de kimse bulamadı.
keyifli bir akşamdı. valla mekanı da pek sevdim... yine gidilesi bir yermiş:)

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Heyecan yaptım

Ya bugün henüz birkaç saat öncesine kadar bööyle sakin sebelek "amaan ya yol çok uzun", "tüh yaa, tüm tatili amerikada yiyicem simdi, denize gidemiycem" gibi trip yapan ben ne olduysa 2 saattir falan (sanırım tetikleyen bilgenin "bavulunu hazırlamaya başladın mı?" lafı oldu) bir heyecan yaptım anlatamam. Hala kimde kalacam vs diye plan yapmayıp müstakbel ev sahiplerimi de strese sokarken birden planlar oturtmaya başlayınca bir heyecan yaptım anlatamam. hahahha heyecanım kurduğum cümlelerin yamukluğundan da anlaşılıyor sanırım. gerçi araya 1-2 mail girdi, o yüzden de kopukluk oldu ama heyecan daha önemli:)))
deminden beri gözümün önünde kucaklaşma sahneleri canlanmaya başladı resmen. içim içime sığmıyor:)))) kendimi DC sokaklarında gezerken, arabada, CDM'de sahil kenarında, orda burda hayal ediyorum:)))
yaşasın tatil:)
lan bu hafta geçmez şimdi beee!!!

Kabus?

Dün gece saçma sapan rüyalar gördüm. Şu anda çok detay hatırlamıyorum ama çok huzursuz olduğumu hatırlıyorum. asıl aklımda yer edense rüyamda artık ne iş yapıyorduysam elimde eldiven vardı, eldiveni bir çıkarıyorum ellerimde siğiller vs oluşmuş. Sonra onlar büyüyüp taşlaşıyor böyle kocaman, iğrenç bir format alıyor. aklım çıktı resmen. sonra bunlar nasıl geçecek derken bir şekilde elimi yıkadıktan sonra bir kısmı yok oluyor, 1-2 küçük kalıyor. Resmen panik formatında uyandım. Tabi asıl rüya daha ürkünçtü ama onu hatırlamıyor olmam daha iyi bence:)))
...
Haftasonuma gelince: cuma akşam gidip saç boyatıp biraz kestirdim. cts öğlen RPG oynamaya gittim. Bu seferki oyun ilkinden biraz daha farklıydı. Bu sefer konuşmaları vs de canlandırdık. Bir de hareketleri tarif etmemiz gerekti. Ben cimmeria'lı bir barbar dövüşçü oldum. Adım Erina. Hagar'la beraber paralı asker olarak iş bulmaya gittik, sonra zombilerle dövüştüm vs. DM baktı ben yenilmeyi sevmiyorum "tamam sen tüm zombileri öldürdün" dedi. Bu arada oyunu acaip sulandırdık. Birara baktım oyundan kopmuş paso geyik yapıyorduk. Biraz daha uzatsak savaşçılar kırıtık gay halini alacaktı. tabi bu arada yağan yağmurdan hiç bahsetmiyorum. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı ve biz kamelyalar altında bir şemsiye altındaydık. Şemsiyeden çoğumuzu korumakla birlikte kenarlarından sızanlarla birkaç kişi çok ıslandı. Ben akşam ablamın dg yemeğini bahane ederek kendimi güvenli sularda tuttum. saat 5 sularında DM'in de işi çıkınca oyunu yarım bırakıp dağıldık. Aklım kaldı resmen yaaa:)
Akşam ablam, enişte ben Cihangir'deki 5. kat'a yemeğe gittik. Ortam çok güzel olmakla birlikte erken gittiğimiz için manzaranın tadına tam varamadık. Bizimkiler yaşlanmış tabi, 10 gibi kalktık ordan, tıpış tıpış eve.
Pazar 4 gibi ablamlardan döndüm. Önce Kadıköy'den bilimum dvd aldım, ardından istikamet Aylin. Akşam salata-şarap-film üçlüsü yaptık.
Önce gülen suratlara kanıp Robert DeNiro'nun "everybody's fine" filmini izledik. Biz eğlenceli vs beklerken gayet drama bir film çıktı. Neyse onun sonu güzel bitti.
Ardından "Ondine" a başladık. Colin Farrell'i hiç sevmem aslında ama bu filmde o kadar kötü değildi. Ancak irlanda aksanı ile konuştukları ve alt yazı tamamen alakasız olunca birçok yeri anlamak için defalarca durdurup geri alıp tekrar dinlemek durumunda kaldık. Hele de "selkie"nin ne olduğunu film bitene kadar çözemedik. Puzzle çözer gibi anladıklarımızı birleştirip durduk. Aylin film boyunca google da dolandı durdu ama o kelimenin "selkie" olduğunu, celtic myth olduğunu ve  detaylarını film bittikten sonra girmeyi akıl ettiğimiz imdb'den bulduk:))) baştan baksak bu kadar debelenmezdik muhtemelen ama o zaman da hazır lokma olurdu:P
sonuç olarak iki film de vasattı!

9 Temmuz 2010 Cuma

Ateş alıp gittiler

Dün akşam ofisde baskına uğradık. Çalıştığımız vakıflardan birinin acil bir işi olmuş, onu konuştuk vs. Bu arada dilekler istanbul üzerinden bodrum'a geçecekler, bir gece bende konaklayacaklar. Netekim içime ev kızını kaçıran da dileklerin bu ziyareti. Ancak bırak havaalanından karşılamayı toplantı uzadıkça ben "lan kız kapıda kalacak" stresine girdim. Allahtan şaşkınım yolu şaşırmış da gelmesi zaman aldı. Eve gidip yemek vs işlerini hallettik. ben gururla çıkardım barbunya ve fırında tavuğumu. böbürlenmem dileğin "bunun soğanını çiğden koymuşsun" lafıyla sona erdi. hakikaten de dalgaya gelip hepsini aynı anda atmıştım tencereye. daha ilk lokmadan yaptığı bu teşhis kopmama sebep oldu. dedim acemi aşçıdan ne beklenir. salla gitsin:P
Grubun diğer yarısı geceyarısını geçe anca geldi. yağmuru bahane edip onları da karşılattırmadılar bana. böyle evde krallar gibi ev sahipliği yaptım ben de. utanmasam onlar bana hizmet edecek.
zaten gelmeleri ile gitmeleri bir oldu. sabah 7 itibariyle evden çıktılar. ben de güya ofise gelip şu dün patlayan işi yapıcam ama baktım uyku bastırıyor, 1 saat daha uyuyayım dedim. sonra 9da ofise bir geldim, dünkü amca çoktan gelmiş. amanın diyerek oturduk başına. saat 2 ye kadar kalkmadan hazırladık istediklerini. valla yaptığımız tablo bana bitirme projemizi anımsattı. resmen rakamları istediğimiz oranlarda atarak bir tablo yaptık. gerçeklik payı sıfır. içime hiç sinmedi. zaten "valla bu tabloyu sadece sizin istediğiniz formata getiriyorum, raporla ilişkilendiremeyiz" dedim. umarım o formatta kalır. biraz huzursuzum ya neyse..
yarın 2. rpg var. conan bilmemne oynayacakmışız. conan yaa! hem de bu yağmurda. neyse gidelim oynayalım bakalım napalım:)

8 Temmuz 2010 Perşembe

İçime ev kızı kaçtı

İçime ev kızı kaçtı bu hafta. haftabaşından beri mutfakta geçirdiğim zaman artmış durumda. Pazartesi yemek yaptım. Salı evi topladım. Dün hayatımın ilk barbunyası (yani sanırım ilk ama olmayadabilir - balık hafızalıyım malum) ve fırında tavuk. gene etrafı toplamaca. Yok başıma bişey düşmedi. Akşama dilek'ler geliyor, hem ev adama benzesin hem de yiyecek bişeyler olsun diye:)
Aslında yemek yapmak eğlenceli olabiliyormuş, yani bir amacın olunca. Dün de öyle bunalmadan, sıkılmadan yaptım işte yemekleri. Ortalık toplamaktan biraz gocunuyorum ama onu da hallettim bir nevi...
Balerina ciftir benim adııım:)))

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Selen'in arkadaşı

Dün akşam Mutlu gülerek aradı. Bensiz Pink Martini konserine gitmişler, hem de cümbür cemaat. ama gülme sebebi başkaydı. Konsere girmek üzereyken Burak'ı görmüşler. Burak gelmiş Kemal'e selam vermiş, Kemal'in tanımaz bakışları üzerine "ben selen'in arkadaşı" demiş. sonra gülmeye başlamışlar. "benim benliğim yok, tek yaşama sebebim selen'in arkadaşı olmak" vs. orda dönen diyaloğu tahmin edebiliyorum. Mutlu anlatırken sanki ordaymış gibi güldüm ben de. hatta hemen burak'ı aradım. "hah, yetiştirdiler di mi hemen, şımarma" falan oldu ama ben çoktan gazı almıştım:)
gerçi düşününce gayet doğal bir tepki ama sonrası ile tam bir bütün olmuş:)))

6 Temmuz 2010 Salı

Duygusal böcük:)

Allahım ben ne kadar duygusal bir böcüğüm yaaa. demin tlf çaldı, ege'nin kamptaki koçu aradı. Bugün aile görüşme günüydü ve ege benimle de konuşmak istemiş. Nasıl mutlu oldum anlatamam. Hem aşkımın sesini duyduğuma, hem iyi olduğuna hem de benimle de konuşmak istemesine sevindim. Utanmasam zırıl zırıl ağlayacaktım. Utandığım için birkaç damla döktüm sadece.
Ben bu çocuğu sevmiyim de kimi seveyim:))))

Dünyadan tecrit yaşıyoruz...

Bulunduğumuz konumda etraftan tecrit yaşamak o kadar kolay ki... çevrede bize denk insanlar, biraz daha iyi veya biraz daha kötü belki ama denk işte. herkesin belirli bir geliri var, gözümüze batanlar ise hesapsızca para kazananlar vs. dünyadan tecrit yaşamak o kadar kolay ki, haberleri açmasan, gazete okumasan bitti gitti. kendi küçük dünyanda üzüntülerden, terörden, krizden uzak yaşar gidersin. ben de bir nebze öyle yapıyorum ne zamandır. en son ne zaman haberleri izledim hatırlamıyorum. gerçi haberler de magazin programı gibi mübarek. bir de insanı embesil yerine koymuyorlar mı uyuz oluyorum. 15 sn.lik çekimi peşpeşe 3-5 dakika boyunca gösterdiklerinde benim sinirler zıplayıveriyor. Gazeteler desen keza öyle, ekonomi haberlerine ulaşabilmek için manken resimleri arasında karınca duası şeklindeki linkleri bulmak için bayağı uğraşmak gerekiyor. netekim ondan da vazgeçtim. en son baktığımda kriz teğet geçmişti.  siyaset ve politika zaten oldum olası uzak durduğum bişey.
Bir de içimi acıtan şehit haberleri. her okuduğumda moralim o kadar bozuluyor ki... ve elden birşey gelmemesinin çaresizliği... koca bir devlet nasıl bir avuç adamla başa çıkamaz anlamıyorum. tamam, altında yatan başka sebepler vardır ama yazık değil mi o gencecik bedenlere, ana yüreklerine:(((
onun için dünyadan tecrit yaşamaya çalışıyorum bir süredir. görmezsem, duymazsam, bilmezsem acıtmaz diye.
ama işte ülkem gerçekleri hiç beklemediğin bir anda karşına çıkabiliyor. aynen bu sabah yaptığı gibi. bir çocuk geldi ofise görüşmek için. bitlisin bir mezrasında doğmuş, okula ta 12 yaşında başlamış ama sonrasında güzel okumuş. anne baba yok, kendisi ve kardeşi üvey annesiyle yaşıyor. öylece kaldım orda. kimsesizliği hissettim bir anda. o kadar yoksunluğun içinde beni en çok çarpan üvey anne ile yaşama durumu oldu belki de. birbirinden alakasız iki insanın birbirine muhtaçlığı... daha doğrusu kimsesiz bir çocuğun/gencin üveye muhtaçlığı...
bazen daha iyi, verici bir insan olabilsem diyorum. bu kadar kendime kapanmasam, bencil olmasam... birilerine bir hayrım dokunsa. bir kimsesize el uzatsam... bir cesaret edebilsem...

5 Temmuz 2010 Pazartesi

hayırlısı...

Garip hissediyorum kendimi bu aralar. bir huzursuzluk var içimde. herşeyden çabuk sıkılmaya ve kolay parlamaya başladım gene. bir nevi tatminsizlik de denebilir. saçma sapan bir ruh halindeyim resmen. dün ablamlardan çıkardım acısını. Gariplerim havuza girelim diye çağırdılar, ben de uçarak gittim ama sonra işler uzayınca benim asabiyet katsayısı yükseldi... sonuç ufak bir hezimet oldu.
içimde herşeye karşı bir isteksizlik var ya, hayırlısı bakalım...

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Mutlu sürprizler devam ederken...

Bugün başladığında gayet sıradandı. Dün akşamki ufak kaçamak sayesinde 2 gibi yatınca 11 gibi kalktım. saat 13:15 de diyetisyen randevum vardı. evet, şu aldığım kiloları versem diyorum. yarım gibi çıktım evden, yürüyerek gittim hastaneye, şöyle kafama göre bir diyet yazdırdım. ardından çıkıp biraz caddede dolandım, alışveriş yaptım vs. Sıcak beynime vurunca 4 gibi eve döndüm. O sırada tlf çaldı. Arayan Selim, napıyorsun vs dedi. Ben de 1-2 işimi bitirdim, acıktım ne yesem diyorum, nereye gitsek falan dedi. Nasıl yani İstanbul'da mısın oldum. Gerçekten burdaymış ve bana 5 dakika mesafedeymiş. Öyle sevindim ki anlatamam. Çocuk gibi hoplaya zıplaya tekrar giyindim üzerimi, fırladım, seke seke gittim yanına. Ne yapsak nere gitsek derken rotayı IKEA ya çevirip komik komik alışveriş yaptık. Ardından bişeyler içelim dedik. Önce bira dedi ama yola gideceği için hayatta olmaz yaptım. Sana ancak kahve içiririm. Bir yandan isteğine olmaz dedim diye huzursuzum ama diğer yandan da gece yola gidecek diye huzursuzum. Allahtan çok uzatmadı, peki dedi, caddebostan starbucksa gidip kahve içtik. Benim klasik çenem düştü yine. Bıdı bıdı şişirdim kafasını. Ama o sordu, ben napayım. Gerçi o 1 sordu ben 1000 anlattım ama olsun:) ordan burdan geçmişten gelecekten. Klasik muhabbetlerimiz işte. 9 gibi de mızlanarak ayrıldık. O şimdi yolda, bense plansız ve pinek bir cumartesinin bu kadar keyifli geçmiş olmasından pek mutlu döndüm evime:)))

1 Temmuz 2010 Perşembe

şaşırdım...

Dün akşam farkettim ki aslında benim içimde saklanan hamarat bir kadın var ve arada fırsat yakalarsa benliğimi ele geçiriveriyor. Örneğin dün akşam ablamlar bende kaldı, arı gibi vızır vızır gittim geldim yanlarına, getir götür, sofra, çay, ıvır zıvır... sonra dedim bu fırsat bir daha ele geçmez, onlar bavul hazırlarken ben de çam ağacımı kaldırdım (evet yılbaşından beri duruyordu... hamarat kadını iyi bastırmışım), cd ve dvdlerimi biraz derledim vs. demek ki beni ateşleyen biri veya bişey olmalıymış. daha çok birileri.. evde yalnızken harbi canım parmak kaldırmak dahi istemiyor. gerçi evde parmak kaldırmak ne işe yarar ben de anlamadım ama:PpP

Egeçan

Bugün Ege'yi kampa yolladık. 2 haftalığına Uludağ'a gidiyor adam. Nasıl içim gitti anlatamam. hani nerdeyse sen kal ben gideyim diyicem o derece. Kendisinin de aileden uzak ilk tatili. 2 hafta yaşdaşları ile oynayıp eğlenecek inşallah. heyecanlıysa da çok belli etmedi. umarım olumlu etkileri olur üzerinde.. gelince görcez bakalım.
bu arada dün MR çekildi, temiz çıktı. ilgilenenlere teşekkür ederek duyururum.