benim asla sonlanmayan bir görevim var, habire ablamlara gitmek. haftada bir gitmek farz, daha sık ise sünnet! hani kazara süreyi uzatmam felakete yol açıyor. aradan 2-3 gün geçtikten sonra "bize gelsene"ler başlıyor. işim var vs diye savsaklamalarım bir yere kadar işliyor. bazen işimin olması da çözüm getirmiyor. soru sonsuz bir döngü içinde tekrarlanıp duruyor. görevim çünkü o benim!
halbuki karşıya geçmek benim için bir eziyet. kalk, koştur koştur deniz otobüsü yakala, ordan seni alsınlar, sabahın köründe kalk, koştur koştur tekrar deniz otobüsüne. ya da erkenden git orada bekle... hayır onlara da eziyet, al bırak. ama yok, o eziyet mutlaka çekilmeli. hele de ben bekar olan kardeşim ya, mutlaka sürekli gidilmeli, kalınmalı... çünkü benim başkasına karşı sorumluluğum yok, benim düzenim yok!
böyle görev gibi gittiğim zaman sinir oluyorum resmen. 5 dakikada evime gitmek varken saatlerimi yolda geçiriyorum...
gerçi buna da şükür... mesela son 1 senedir falan şiddetli tepkilerimden sonra gitmek istemediğim zaman ısrar etme faslı sona erdi. eskiden bir de ısrar üstüne ısrar beni iyice deli ediyorlardı. şimdi gelmiycem dediğim zaman en azından o gün için ısrar etmiyorlar ama bir sonraki gün aynı senaryonun tekrarlanmasına engel teşkil etmiyor bu... hele de dedim ya ara açılmışsa.
mesela şimdi geçen haftasonu görüşemedik. 3 gündür tepemdeler, gel de gel. bugün eli mahkum gidiyoruz. bu soğukta hem de... nasıl üşeniyorum anlatamam...
1 yorum:
bu memlekette aile denen şey vicdan yiyerek besleniyor, adına da ilgi deniyor.
Yorum Gönder