Sayfalar

31 Ağustos 2008 Pazar

Nur (yani Gümüş)

Murat'ın tee Japonya'dan Libyalı arkadaşı burdaydı bugün. Evlenmiş, eşiyle birlikte Tokyo'ya gidiyorlar. Yolculuk İstanbul üzerindenmiş. Biz de bugün onlarla buluşup biraz etrafta dolandık. Gelin hanımın bir isteği vardı. Nur yani Gümüş dizisinin çekildiği yalıyı gezmek. Malum dizi arap dünyasında çok meşhur olmuş, ziyaretçisi bol. Neyse düştük yollara, Kandilli'de bulduk yalıyı. Kapıda bir güvenlik görevlisi. Dedik biz yalıyı gezmek istiyoruz. Dedi "hay hay, 50$ adam başı!!!" Şaka yapıyorsunuz dedim, bileti gösterdi. Meğer dizi arap dünyasında süper meşhur olunca yalıyı kiralayıp biletli gezilir hale getirmişler. Gerçekten 50$ ya da 60 YTL! Hadi len! diyerek döndük biz. Gelin ve kardeşi girdi sadece içeri. Onlar da hayal kırıklığıyla çıktı. Yalı göründüğünden küçük ve kötü haldeymiş, su basmış vs. 60 liralarımız yanımıza kar kaldı:)))

30 Ağustos 2008 Cumartesi

İşte geldim burdayım...

Geri sayım bitti.
Genel Müdürlükteki son yarım saatlik tur biraz acı koydu. Ertelenen vedalaşma... ya da vedalaşamama... Dile kolay, bunca senenin dostlukları, paylaşımları. İnsanın veda etmeye eli gitmiyor:(
Bir yandan ağlayıp bastırmaya çalışarak uçtum eve. Sonra Burak geldi bizi götürmeye. Taşınma modunda ne buldumsa doldurduğum 3 devasa bavul ve ıvır zıvır arabaya anca sığınca Simay'a yer kalmadı:) Kendisi bizi taksiyle izlemek durumunda kaldı. Bunca bavulu otobüse almazlar herhal derken ses etmeden koydular hepsini. Saat 7 de yolculuk başladı. Tüm hazırlık ve vedalara rağmen hala kendimi haftasonu tatiline çıkıyormuş gibi hissettim. Herhalde bir nevi savunma psikolojisi.
Yolculuk pek vasattı. Otobüs sıcak, servis idare eder, priz bozuk. Ulusoy bu kez bizden eksi puan aldı, ibreler yine Varan'a kaydı.
Bir çaba sığdık bu kez arabaya, geldik kuş yuvasına. Şimdi resmi ilk günümdeyim İstanbuldaki, henüz tembel modundayım ama birazdan çıkıp yol yordam öğrensem hiç fena olmaz:)

29 Ağustos 2008 Cuma

Kafa kalmadı ki:)

İş yerindeki son günümde bi koşturmaca geçti. Son kalan işleri hallet, görmediklerini gör, vedalaş falan. Derken öğlen tam işe dönerken "amanın, Coşkun Bey'e uğramadım, ayıp olacak" diyerek geldim. Bi panik aradım hemen sekreterini. dedim veda ziyaretine gelicem. ok dedi o da, indim aşağıya. Tam ben beklerken Gülsün geldi bişey konuşcaklarmış. Ben 2 dakika girip çıkıcam dedim. Coşkun Bey'in tlf konuşması bitti, ben içeri girdim, adama baktım ve o anda dank etti "ben size vedaya gelmiştim di mi?" ve başladım gülmeye. Coşkun da güldü. Sonra ayaküstü geyiğe vurdum olayı. Kusura bakmayın, kafam dağıldı artık, neyse atlamaktansa 2 kere veda etmek daha iyidir vs. Gülerek çıktım odadan. Kapıda Gülsün'ü de kopardım:) Ne komik kızım ben yaaa! dağıldım iyice gider ayak:)

28 Ağustos 2008 Perşembe

Eşeğim ben:)

Şu son 1-2 hafta bana sen ne kadar iyi niyetliysen ve alttan alırsan tepene o kadar binerler gerçeğini birkez daha kanıtladı.
Kurumdan istifa ediyorum, son güne kadar çalışıyorum ama onların buyurduğu değil de kendi istediğim tarihte ayrıldığım için benden kötüsü yok. Hayatımı onlar yaşıyacak ya:) Ha bi de ülkesini, kurumunu tek seven onlar, tek çalışan onlar, biz yunan evladıyız, işe yan gelip yatmaya, devlette havadan para kazanıp sömürmeye geliyoruz.
Müsteşar veda ederken ne kadar onore edici şeyler söylüyor, olaya nasıl bakıyor, bizimkiler nasıl bakıyor... arada dağlar kadar fark var! Biri özelde de faydalı olacağınıza inanıyorum, devlete millete hizmet her şekilde olur derken diğeri kendi sığ penceresinden bakmaya devam ediyor.
Siz siz olun size gösterilen töleranslardan haberdar olun. Mesela benim babamın çiftliği olan SGK'da çalışmam bunlardan birisiymiş. Hani ben SGK'ya kimsenin onayı olmadan kendi kafama göre gittim ya. Bir sabah uyandım, ya ben bugün Hazinede değil de SGK'da çalışayım, amaaan dedim. Oraya gidip gelmeye başladım. Üstelik SGK benim babama ait. Direk ona hizmet ediyorum yani. Kim o da kamu görevi diyorsa külliyen yalan diyor benden size söylemesi. Babamın o benim. Hatta şimdi babam ölünce bana miras kaldı. Artık SGK benim:)
Ne diyordum, ha evet, ben ne kadar utanmaz ve bencil bir insanım ki babamın çiftliği olan SGK'ya gidip çalışmam için tölerans gösterilmiş olmasına rağmen hala 2 gün izin isteyebiliyorum. Ba ba ba!!! 11 yıl bu kuruma hizmet vermişsin falan fasarya. ülkeni sevsen patronun dediği tarihte ayrılırsın işinden, kendi hayatın değildir önemli olan. Bir de bunu diyen adam 2 gün önce bana özel sektör çok çalıştırır, cumartesi pazarını kaptırma, hayatına zaman ayır, mesaini konuş vs diyen adam!!!! Kendi izinlerimizi tam kullandırıyor ya, o bakımdan. Hani diyor gidince meczup olma (ya da öyle bişey)
Lan 45 gün iznimi yakıp gidiyorum, son güne kadar koşturup gidiyorum gene de yaranamıyorum.
Çuvaldızı başkasına batırırken durup bir de iğneyi kendine batırmayı bilmeyenler yönetici olunca sonucun böyle olmasına şaşmamak lazım aslında.
Şeytan dedi Selen aç ağzını yum gözünü, dök içindekileri... dedim ya sabır. Şurdan kavga etmeden barış içinde ayrılalım, gemileri yakmayalım, onlara değil ama benim emeğime yazık olur sonra:)
Ya sabır Selen, kaldı tek gün:)))

21 Ağustos 2008 Perşembe

Veda Turları devam...

Gidişe sayılı gün kaldıkça veda turları daha bir hız kazandı. Hergün hem öğlen hem akşam birileri ile biyerlerdeyim:)
Dün akşam SGK'dan Perihan Hanım ve Rasim Bey'le bahçelideki Sicily's e gittik. İkisini de uzun zamandır görmemiştim iyi oldu. Tam oh istanbula gidiyorum Perihan hanımcığımı daha sık görücem diye umutlanırken onun projesini bitirip dönmesi çok acı oldu. Neyse artık gezmeye gelir ya da ben gelirim.

Bugün de öğlen dairemle yemek yedim. Hep beraber Çukurambardaki Big Chefs'e gittik. Önce sıcağın da etkisi ile oturacak yer bulma konusunda bayağı bir debelendik. Adamlar bizi 35 derecede güneşin altında oturtmaya kalktı. Sonra nihayet kendimize güzel bir köşe bulduk.

Son derece keyifli bir yemek yedik. Zaten Big Chef's'in dana etli salatası süper.Ayşe beni alıştırdığından beri başka bişey yemiyorum orda. Gerçi muhtemelen dürüm vs de güzel ama onlar cıs... neyse daire başkanımızın da yanımızda olması sayesinde rahat rahat yedik yemeğimizi, ettik sohbetimizi. Yemeğin en komik anı ise faturayı göstermemeye çalışan Ali Bey'le cebelleşen Nur'un az kaldı sandalyeden düşmesi idi. Kızcağız heyecandan sandalyesini fazla itelemiş olacak ki birden iki ayak platformdan aşağı iniverdi. Hani son anda yakalamasak kaplumbağa formatında ayakları dikmesi olasıydı:))))

Akşam da bu sefer Özge, Ayşe, Gökben, Rengin ve ben GOP'daki WOK'a gittik. Bizi Simay'ın doğumgününde oturduğumuz masaya oturttular ama bu sefer bizim hoş dostluk amcası yoktu:PpP

WOK bu sefer bir rezaletti. Servis kötü, yemekler kötü. Hele servis ve garsonlar beni tamamen dumur ettiler. Daha restorana girdiğimiz andan itibaren bir self servis havası. Ne karşılayan var ne yol gösteren. Garsonlar güya etrafta ama nedense masalarla ilgilenmek yerine balkondan bakmayı tercih ediyor, bişey istemek için kırk takla atmanız gerekiyor. Kuverinde çayına her kalemden ekstra para yazmaları da cabası. Tüm bunlara rağmen keyfimizi bozmayı başaramadılar. Gece boyunca hem kaynattık hem güldük. Birara gülmekten yüzüm ağrıdı resmen.
Bazen bütün bunları bırakıp nasıl gidicem diye düşünmüyor da değilim hani...

Bizim sokak

Tam yattım bu gece, sokaktan bi bağırışlar kavga sesleri falan. Bizim bu civarlardan şamata pek eksik olmaz. Güvenlikte barlar var ya, içen gençler coşuyor bazen. Önce alt sokak sandım ama baktım ses bizim sokaktan geliyor. Cam sesleri vs de karıştı işin içine. Durum ciddi. Salona koştum ama evin önündeki ağaç sağolsun görüntü vermiyo. Sokakta sesler hala yüksek. 155'i aradım. açan yok!!! hani gerçekten başım dertte olsa yandık. 3. arayışımda açtılar. Daha güvenlik dememler ekip geliyor demeleri bir oldu. Başkası aramış demek ki. Birileri de öldürdüler çocuğu falan diyor. Polis geldi o sırada. Sanırım birisini apar topar hastaneye gönderdiler. Birara aşağıya insem mi oldum ama sonra vazgeçtim. Bir miktar bekledim pencerede ama anlayamadım ne olduğunu. Büyük bir kavga olduğu kesin de kim, neden ve sonuç ilişkisini öğrenemedim. Yalnız bir daha duyduğum ilk seste telefona koşucam. Belki birileri daha erken arasa olay büyümeden ve o yaralanan her kimse yaralanmadan kurtulabilirdi...

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Kim taşınıyor ki? Ben mi?

İstanbul'a göçüşüme şunun şurasında 10 günden az kaldı. Ama ben taşınacak kişi ben değilmişim de başkasıymış gibi davranmakta ısrar ediyorum. Yani vedalaşma bahanesiyle bütün arkadaşlarımı görme çabası haricinde herhangi bir hazırlık yapmıyorum. Buluşmalar da zaten aktif olan sosyal hayatımı bir miktar daha hızlandırmaktan başka bir şey değil yani.
İstanbul'la ilgili girişimler hala sıfırda. Ofis değişeceği için ev arama derdim yok. Ev aramadığım için taşınma telaşesi henüz sarmadı. Ama bu kaçınılmazı ertelemekten başka bişey de değil.
Yaptım diye sevindiğim yegane iş babamın evinde bırakmış olduğum resim ve kitaplarımı kolilemek oldu. Malum o ev de boşalacağı için onların da toparlanması lazım. İstanbul'a gittikten sonra bu işe zaman ayıramayacağımdan cumartesi gidip resimlerimi, kitap ve oyuncaklarımı paketledim. En çok resimler mutlu etti beni. Tozlu kutularda geçmişe ait yüzlerce belki bin kadar resim buldum. En çok da annem ve babamın gençlik resimlerini bulduğumda sevindim. Hepsini özenle koliledim ki taşınırken onları da alabileyim. Bir de peluş hayvanlarım. Hepsi tozdan kararmış gerci ama olay bir makineye atmaya bakar:)
Cumartesi 3 saatlik ameleliğimi 3. kez mamma mia! ya giderek kutladım. Filmin ardından Panora num num da kocaman bir pitcher dolusu margaritayı 2 kişi devirince ne rejim kaldı bende ne de muhakeme. O kadar alkol insanın dilini de çözüyor haliyle. 3 saat kadar vıdı da vıdı, vıdı da vıdı:)))))
Cumartesi iş yaptım!!!!! diye pazar dinlendim. Dinlendim diyorum ama sabahın 8'inde bir gerizekalının ağaca bağlayıp gittiği hayvanın durmak bilmeyen havlamasıyla uyandım. Aslında sadece ben değil bütün mahalle uyandı. Hayvan bütün mahalleyi uyandırdıktan sonra öküz sahibi gelip aldı. Ama uykum bir kere kaçmıştı. O kadar erken uyanmanın da etkisiyle akşama kadar bir o tarafa devrildim bir bu tarafa. Bavul toplamak, kıyafet ayırmak mı? o ne ki? Daha 10 gün var bu işler için. Elbet bir gün yaparım:)))
Ben nasıl gidicem yaaaaaaaaaa???

Hayırdır işşallah!!!

Kaç gündür sıcak ve içtiğim alkolün sebebiyle geceleri pek bi debelenir oldum. Buna bir de muhtemelen üşüttüğüm midemin krampları eklenince dün gece hepsinden beter durumdaydı. Dün gece o sıcağa rağmen bir seferinde titreyerek uyandım. Pike vs bulup sarındım hemen. İşin asıl ilginç yanı rüyamda hastanede uyandığımı gördüm. Gözümü açıyorum bir hastane odasındayım. Vurulmuşum. Vurulma olayının öncesini hatırlıyorum ama olaylar nasıl gelişti de vuruldum onu hatırlamıyorum. Herhalde olayın şokuyla anımsayamıyorum diye düşündüm. Ha bi de sırtımdan vurulmuşum. Kaçmaya çalışıyordum herhalde diyorum. Sırttan vurulmak da ne kalleşçe diye düşünüyorum. Rüyamda bile mantık süper işliyor. sonra bir şekilde uyandım. Rüya olduğunu anlayınca da pek rahatladım:)

17 Ağustos 2008 Pazar

Veda Turları

Gidişime sayılı gün kaldığından her boş vaktimi birilerine veda ederek geçirmeye çalışıyorum. Aslında bana hala gidiyormuşum gibi gelmiyor ama konuştukça ve vedalaştıkça yavaş yavaş gerçeğin de farkına varmaya başlıyorum.
Bu hafta nerdeyse her gece dışarıdaydım. Çarşamba Oya'ya bebek görmeye, perşembe renginle sinema, cuma önce Barışla yemek sonra Harzemlerler rakı. Cumartesi babamın evine gidip orda bırakmış olduğum eşyalarımı toplamaya başladım. Başta resimlerim. Çok resmim olduğunu hatırlıyordum netekim yanılmamışım. Resim ve peluş hayvanlarım kocaman bir koli oluşturdu. Okul kitap ve notları ve derken 4 koli paketledim kaşla göz arasında.
Bu hafta da pek farklı olmayacak gibi görünüyor. İstanbul'a gidene kadar alkolik olmazsam iyi valla:)
Öyle komik ki bakışımı çevirdiğim herşey bende bir soru işareti yaratıyor. Burda hiç düşünmeden yaptığım, günlük hayatın düzeneğinde devam eden herşeyi İstanbul'da yeniden keşfetmem gerekecek. Alışveriş yapacağım market, bineceğim otobüs-dolmuş, gideceğim kuaför, ayakkabımın bağı kopsa alacağım dükkan, pantolon daraltmak istesem gideceğim terzi ve herşeyden önemlisi yaşayacağım semt ve yeni ev... Belirsizlik derecelendirmesinde 10 puanla en üstte yer alan en büyük soru...
Hayatımın ikinci büyük macerası:)

14 Ağustos 2008 Perşembe

Sessizlik...

Sanılmasın ki yazmamamın sebebi hayatımda bişeylerin olup bitmemesi. Tam tersine fırtına kıvamında bir dönem geçiriyorum. Ama kafamın içindeki fırtına o kadar kuvvetli ki yaptığım şeyler ne kadar anlamlı veya eğlenceli de olsa değerini kaybediyor. Fırtınayı bastırmak uğruna kaybolup gidiyor...

7 Ağustos 2008 Perşembe

4 Ağustos 2008 Pazartesi

Dünyaları yedik beah!

İkinci mamma mia programının iptal olması üzerine Bilge'yle felekten bir gece çalalım dedik. Nereye gitsek, orası burası derken kendimizi Tunalı'daki Balıkçıköy'de bulduk. Kendimizi orda bulduk da mantığımızı ve irademizi dışarda bırakmış olacağız ki patlıcan ve börülce yanısıra ne kadar deniz böcüğü varsa değişik kombinasyonlarda ısmarladık. Garsonun inanılmaz gözlerle bize bakmasına pek aldırış etmeden yumulduk mezelere. Üzerine bir de balık yiyince patlama noktasına vardık. Balığın son lokmalarını yerken ben bile zorlandım. Yemekten nasıl kalktığımızı bilemedik. Tunalıda 1-2 tur ve bilimum kahve bile banamısın demedi. Saatler geçmesine rağmen midem hala dolu ve nefes almakta zorluk çekiyorum. Mok vardı sanki...
Bu arada eve geldiğimde beni acı bir sürpriz bekliyordu. Kamile Hanım yemeği ocakta bırakıp gitmiş. Artık kaç saattir yanıyorduysa eve girdiğimde yanık kokusu beni karşıladı. İçindeki bir yana tencere kapağı ile bütünleşme moduna geçmişti. Ama tencerenin kapağını açmam sanırım en büyük hatamdı. Ortalık birden daha beter is ve yanık kokusu doldu. Evdeki yanık kokusu ne kadar sürede geçer bilmiyorum ama çok nahoş bir durum olduğunu itiraf etmem lazım:( Umarım bu kokuda uyuyabilirim:(

Cesaretin de bu kadarı!!!

Pazar günü öğlen bi işim için evden çıktım. Atatürk Bulvarındaki ışıklara takıldım. Bir yandan da henüz de klima soğutmadığı için pencereler açık ışığın yeşil olmasını bekliyorum. O sırada yaya bir genç de karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor. Ben beklerken bi baktı, sonra bakarak geçmeye başladı. Ben de Allah Allah oldum, bişey mi var? Sonra baktım çocuk eğildi camdan bişeyler söylüyor. Yol falan soruyo sanıp radyonun sesini kıstım, buyrun diye. "Gelebilir miyim?" dedi. Ben "ne, hı?" derken farkettim ki çocuk tanışalım vs geyiği yapıyormuş. Ben biran salakladım ve ne dediğimi bile bilemeden kendimi çocuğa teşekkür ederim, almıyım derken buldum. Neye teşekkür ettiysem artık. Bir yandan da panik halinde pencereyi kapatmaya çalıştım. Sonra çocuk gitti allahtan. Yuh yani insanlardaki cesarete bak. Artık cesaret midir, yüzsüzlük müdür... Allahtan kapıları biner binmez kitlerim. Panik oldum birden arabaya atlayıverecek diye:) Töbe töbe!

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Haksızlık buu!!!

Bugün Real'e gittim. Herzamanki gibi alışverişe sol taraftan başladım. Tam görmemeye çalışarak dondurmaların önünden geçerken geçtiğim şeyin ne olduğunu farkedip geri döndüm ve tekrar baktım. Yolun ortasındaki dolapta sıra sıra Ben&Jerry's lerin en altında duruyordu: Chocolate Fudge Brownie!!! Gördüğüme inanamayarak ve şansıma küfrederek ordan uzaklaşmaya çalışırken görevli kız "size Ben&Jerry's hakkında bilgi vereyim, tadım standımız bugünlük bitti ama yarın yine var" vs dedi. Ben acıklı gözlerle "biliyorum, çeşitlerinizi yakinen tanıyorum" derken benim neden bu kadar acıklı baktığımı, bu kadar sempatiyle bakarken neden almadığımı anlayamadığına eminim:)
Ben ondan birkaç tane alıp evde TV karşısında lüpletmeyi bilirdim ama bunca zaman sonra tam rejim yaparken getirilcek ürün mü şimdi yaaa! Haksızlık değil mi buuuu!!!!

1 Ağustos 2008 Cuma

Bomba haber

Haftaya...

bizi izlemeye devam edin...

Olacağı buydu

İş yerinde güvenlik vs adı altında sıkı yönetim başladı. Aynı anda hem mp3'lerimiz gitti hem de msn kapandı:( MP3 tamam da msn kötü oldu yaa, iyiydi, ulaşabiliyorduk insanlara... neyse napalım.
Facebook'da gitti sandım ama allahtan o hata olmuş Kendisi kotalı olarak izin verilmeye devam ediyor.