cumayı yazdık da gerisine fırsat kalmamış.
Cumartesinin cumadan pek farkı yoktu. Bu sefer 10'da düştük yola. Önce yedikule zindanları ardından Fatih Camii. Fatih'de biraz gerilmedim desem yalan olur. Ortam bana pek uymuyordu. Gelen kadın ve erkek güruhunu normalde görsem kaçarım. Üstelik ortamda onlar çoğunlukta olduğu için ben kıyafetimden rahatsız olur montumu üzerime giyip dolaşmaya öyle devam ettim.
Fatih camiinden çıkıp Vefa'ya indik, biraz oralarda dolanıp Sur Ocakbaşı'nda -ki Burak daha gelmeden sayıklıyordu- yemeğimizi yedik. Gerçi yemek yedik diyerek geçiştirmek bir hakaret olur. Önden gelen içli köfte ve patlıcan dolma ile parmakları yedik. Büryan kebabı tarzımız değilmiş ama ardından bir sur tatlısı geldi kiiii... ben daha önce böyle bişey yemedim, bir daha da yiyemem sanırım... hala tadı damağımda:)
Vefa'dan sonra indik sahile, Fener-Balata dolandık biraz sonra artık pilimiz bitince pierre lotiye çıkıp çaylarımızı içtik ve dönüş yoluna geçtik. Böyle özet geçtiğime bakmayın gene eve geldiğimizde 8 idi saat. Ardından ben bavulumu hazırladım ve 10'a doğru ankaraya gitmek üzere evden çıktık.
Tren yolculuğu pek zevkliydi. Aslında o kadar yorgunduk ki tren hareket eder etmez yataklarımızı açıp sızdık. Sabah 6:40 da kondüktör kalkın düdüğü çaldığında ben pek mutsuz oldum:(
Pazar klasik ankara koşturmacası. Kuzen, kuaför, arkadaş ziyareti vs. Pazartesi toplantılar. Ben gene hayran olduğum şahsi gördüm... o saattir meeliyorum:)))
2 yorum:
Ben degilimdir sanirim hayran oldugun sahis; hani biz de gorustuk ya, ondan kelli!;)
senle toplantı mı yaptık biz???:)))
Yorum Gönder