Sayfalar

26 Ekim 2011 Çarşamba

Dün / bugün

Tütün şirketleri 6 puan artan ÖTV den dolayı 7 lira olan sigarayı 9 liraya çıkarmasına rağmen sigara başına vergiden arta kalan tutardan 11 kuruş yani ortalama %7 zarar ediyordu. (7 TL'den geri kalan 1, 52 TL idi, 9'dan geriye kalan 1,42 TL.) Bugün ise ÖTV 4 puan aşağıya revize edildi. şirketler hemen reaksiyon verdi ve sigara fiyatlarını 1 TL aşağı çekti. Yani 7'den 9 TL'ye çıkan paket fiyatı 8 TL'ye düştü. Bu durumda ise birden vergiden arta kalan tutar 1.58 TL oldu. Birden bire 10 kuruş zarardan 6 kuruş artıya geçildi. tabi bunlar birebir rakamlar değil, bunlardan zibilyon tane ödeme yapılıyor (yok bakkal payı, üretim masrafı, dağıtım masrafı vs vs) ve artan kaçak sigara da cabası. hacim düşüyor gelir gene aynı veya daha düşük kalıyor vs.
ancak demek istediğim durumu genele vurursak bir gün karalar bağlarken ertesi gün bir fırsat kapısı açılabiliyor. bunu yakinen gözlemlediğim bir örnekle anlatmaya çalıştım... belki gerçek uygulamada yanlış bir örnek ama kağıt üzerinde doğru.
keser döner sap döner, gün olur hesap döner:))))

25 Ekim 2011 Salı

deprem sebebiyle...

bi yoruldum ki bugün... ama tatlı bir huzur var içimde, hiç şikayet etmiyorum.
bu sabah işyerinde yardım malzemesi topladık. dünden duyuru yapmıştık, herkesin getirdiklerini yığdık giriş katına, 3 saat kadar süreyle onları tasnif ettik, koliledik, bantladık vs. su içinde kaldım resmen. ama sonuca değdi. altmış küsür koli hazırladık. ne yalan söyliyim bu kadar malzeme gelmesini beklemiyordum. görünce pek sevindim, her gelen paketle daha bir neşelendik... kendimizi işe yaramış hissettim:) koliler yükseldikçe oradaki herkesin yüzünde bir gurur ifadesi oluşmaya başladı.
kolileri şişli belediyesinin tırlarına gönderdik. normalde herkes göndermek istediklerini bırakıyor, orada gönüllüler paketliyormuş. biz bu işi bir de burdan yapınca iş daha kolay oldu. direk tıra yüklendiğini varsayıyorum çünkü araçta yer olmadığından ben gidemedim.
garip bişey bu birlik ruhu... ben olayı geç farkettim ama twitter resmen telsiz görevi görüyor kaç gündür. nerde neye ihtiyaç var, tweetliyor birileri, hoop yayılıyor bir anda, bir bakıyorsunuz çare bulunmuş, talepler sağlanmış.
dün akşam kadıköy belediyesinde paketleyecek insan lazım demiş birileri, 1 saat sonra "yeterince insan geldi, artık gelmeyin" okudum. ardından koli talepleri gelmeye başladı. beni ağlatan tweet sokakta gazete vs toplayan çocukların sağlam kolileri belediyeye götürdüğü yönündeki tweet oldu.
en başarılı gözlemse 99 depreminde sosyal medya bu kadar aktif olmuş olsaydı, o gün ölenlerin bir çoğu şu anda tweet atıyor olacaktı yorumuydu... insan hak vermeden edemiyor. ama 99 da ne Facebook vardı ne de tweeter...

24 Ekim 2011 Pazartesi

Selen bacı, deprem vs...

Haftasonu Ankara seyahatini iptal edip ablama taşınmasında yardımcı olmaya çalıştım. Cumartesi pazar paso eşya yerleştirdik. kolilerden eşyaları tek tek çıkar, ayıkla, nereye koyacağına karar ver, onları yerleştir... hele bir de simay bir titiz ki, her şey düzenli yerleşmeli. dolayısıyla bazı raflar en baştan yeniden yerleşiyor. en sonunda dayanamayıp isyan ettim. sen böyle her rafı 10 kere yeniden düzeltirsen bitmez tabi diye. (bitmiyor diye morali çok bozulmuştu da). neyse sonuçta ev bayağı adam oldu. en azından artık içinde yaşanır durumda. bir tek benim yatak iptal. evde daha vestiyer olmadığı için benim yatağın üzeri ayakkabı dolu:))))
bu arada 2 gün boyunca kıyafet ve eşya vs ayıkladık. çuval çuval kıyafeti (giyilmeyen kazaklar, egenin küçülenleri vs) eve yardıma gelen kişilere verdik. onlar kendilerine uygun olanları alsın, kalanını köye vs götürsün diye. sonra dün deprem oldu... tv kapalı, biz hummalı çalışma modunda olunca depremi ancak akşam öğrendik. hatta ben yurtdışından gelen "Türkiyede büyük deprem olmuş, iyi misin?" mesajlarından öğrendim.. sonra ilk aklıma gelen "ulan o kadar eşya verdik, ne çok işlerine yarardı" oldu. egenin zibil gibi kıyafeti vardı, sapa sağlam montlar vs... o kadar üzüldüm ki... kendimizi gene ihtiyacı olanlara verdik gibi teselli etmeye çalışıyorum ama kıyas götürmeyeceği kesin...
...
bu arada tabi 2 gündür twitter vs den de uzağım. deprem üzerine yazılan saçma yorumlardan bugün haberim oldu. okurken donakaldım. insanlık bitmiş bu ülkede... ve artık insanlar "biz ve onlar" olmuş... umut kalmamış artık... söz bitmiş, insanlık bitmiş, umut bitmiş... yazık... çok yazık...

21 Ekim 2011 Cuma

Uykuuuu... biraz uykuuuu....

bu başlıkla yazdığım kimbilir kaçıncı yazı bu... ama öyle işte. ben hep uykusuzum.
en son dün akşam iş çıkışı ablamlara gidip evi yerleştirmesine biraz yardım etmeye çalıştım. ordan çıktığımızda saat 10 falandı, eve gelmemiz 11'i buldu. cok uykum olmasına rağmen kaçırmış ama kaydetmiş olduğum fatmagül'ü izlemeye başladım. bitmesi yarımı buldu. bir yandan gözlerim kapanıyor ama diğer yandan uyuyasım gelmiyor. şuydu buydu derken yatışım 1'i geçti.
e gece öyle yatınca sabah da öyle uyanamadım. 7:40 mıydı neydi ancak kalktım yataktan. (geç dediğim saate bakın!!! ben bu hallere düşecek insan mıydım:( ). şansıma bugün trafik çok kötü değildi. murphy'nin de herzamanki gibi yanımda olmasına rağmen (daimi yanlış şerit seçimi) 1 saatten kısa bir sürede işe ulaştım.
geldim masama oturdum ama ruh gibiyim. derken benim direktör ve kıl lavuk sigaray inerken genel müdür odasından çıkıp "hi lavuk" (gerçekten lavuk demedi tabi ama ben öyle hissettim) ve bişey daha dedi. birkaç saniye ne dediğini anlamadığım için tepkisiz şekilde oturmaya devam ettim. ama bu arada boş boş da önüme bakıyorum. derken o anlamadığım kelimeler beynimin içinde dönerken "hi selen" olduğunu farkedip "ah sorry, morning" falan dedim. benim boş bakışlarımdan hala uyanamadığımı anlamış olacak ki gülerek "sabah uyanmak zor oluyor, sen karşıdan mı geliyordun" falan dedi. allahtan esprili bir modda gülerek geçiştirdim durumu:)))
bi uykum var ki....

18 Ekim 2011 Salı

Sabah eğlencesi

Sabahları ve akşamları yolda iken alem FM de Nihat Sırdar dinlemeye başladım. çok eskiden enişte dinlerdi, sonra ablam alıştı. ben başlarda aşağılardım ama dinledikçe adama bayılmaya başladım.
adam hem güldürüyor hem de gayet güzel bir şekilde sesini duyuruyor. muhalefet olarak gayet cesur. sesini yükseltmeye çekinmiyor. ve fil gibi hafızası var. gayet dolu bir tip.
neyse şimdi yazmamım sebebi ise son zamanlarda taktığı ve ısrarla her gün çaldığı 2 parça. biri çelik'ten "cici kız" diğeri de son günlerde başlayan hakan pekerden "hey corç versene borç". üstelik bu şarkıları çalarken saçma nakaratları üzerine gayet vurgu yapıyor ve "işte bütün gün dilinize dolanacak olan şarkı" veya "hiç beklemediğiniz anda işte bunu mırıldanacaksınız" şeklinde sadistçe bir zevkle çalıyor.
bunu şimdi neden mi yazdım? az önce kendimi "sayın baaay, biraz öne kaaay, vay canına vaaay" derken buldum da ö yüzden:(((
ps: bir sefer de gecenin 4:30unda uyandığımda "ah cici kııız, cicili bicili giyinip dee kendiniiii bişey mi sandın" derken bulmuştum:)))

kuddusi???

Galiba kuddusi kuddusi değil. dün akşam yem verdim bebelere, kuddusi olduğunu varsaydığım velet yemleri öyle bir yedi ki, normalde tepesine binip hepsini yiyen hüsam ancak kenarda bakabildi... sanırım karıştırdım ben bu hayvanı:(

Daha öğrenecek çok şeyim varmış...

hatırlarsınız benim işyerinde şu şaka olayından tescilli bir arki vardı. bizim durum aynen devam ediyor. birbirimizi görmezden geliyoruz. yalnız öyle bir adam ki hayretler içerisinde takip ediyorum kendisini. (bu arada iş konusunda bana vermesi gereken bilgileri de başkasına veriyor... bir insan ancak bu kadar az gelişmiş, ham olur...)
mesela adam direktörün dibinden ayrılmadı geldi geleli. önce sigaraya birlikte inmelerle başladı olay, ardından öğle yemekleri, öğle yürüyüşleri vs derken şimdi direktörümüz sağolsun adamı sağ kolu gibi görmeye başladı. her konu elinden geçiyor ne hikmetse. işin daha ilginci, arkadaş birlikte çalıştığı diğerlerini ince ince ispilemekle ve kötülemekle de meşgul. saman altından işliyor resmen. ben de hayretle izliyorum.
adam öyle bilinçli götürüyor ki olayı, en basit örneği veriyorum: birkaç hafta önce burdan güya muhabbetinin nispeten iyi olduğu bir arkadaş "hadi yemeğe inelim" dedi. bundan çıt yok. kız hadi hadi diye ısrar ediyor ama adam ne evet diyor, ne hayır diyor. gık yok. yorum yapmıyor. oralı olmuyor. nihayetinde başka biri (ispilenen arkadaş) ısrarlara dayanamayıp yemeğe iniyor. 3 dakika sonra bizim direktör geliyor ve bu arkadaş hemen onunla yemeğe iniyor!!! adam beklediğini bile söylemiyor. öyle söylerse hepsi birlikte bekler, birlikte yemeğe inme durumları olur!
sonuç olarak öğrenmenin yaşı yokmuş.. insanlar acaip fırsatçı, içten pazarlıkçı ve planlı oluyormuş... hayretlerle izliyorum.

16 Ekim 2011 Pazar

Hüsam ve kuddusi eve döndü.

artık havalar soğudu malum. ben bile palto giymeye başlayınca hüsamla kuddusinin de eve dönüş vakti geldi. bugün nihayet gidip kendilerini o soğuk ortamdan kurtardım. da... kuddusinin kuddusi olduğundan emin değilim. malum ortamda 6 kapluş var. hadi hüsam tek, kuddusiye benzeyen 1 tane daha vardı, hatırladığım kadarıyla olanı alıp geldim. artık talihi mi, yoksa talihsizliği mi bilemem...

15 Ekim 2011 Cumartesi

geçmiş ayın özeti

sessiz kaldım bir süredir çünkü içimden yazmak gelmedi. ya da gelse bile uygun ortam olmadı. nasıl bir dönem olduğunu sorarsanız son derece mutsuz, depresif bir dönemdi.
sağlık problemleri yaşadım. ufak şeyler ama uğraştırdı işte. sonra bir yandan fizik tedavi devam. iş ayrı stres. işimden nefret ettim, çalıştığım kızın saçını başını yolmak istediğim dönemler oldu. raporladığım şahısla sıkıntılarım oldu, olmaya devam ediyor. kelimenin tam anlamıyla "hoca bana taktı". adam her yaptığımı eleştirip bana laf sokacak fırsat arıyor. haklı haksız bu modda ilerliyor. ben zaten işi sevmiyorum. neyse sonuç olarak konuştuk anlaştık kasım sonu işten ayrılıyorum. bu karar hem cok moralimi bozdu hem de beni biraz rahatlattı. en azından artık hiçbirini ve hiçbişeyi takmıyorum.
bir yandan iş aramaya başladım ama henüz çok umutlu değilim. ortamda pek bir şey yok gibi. ancak hergün işe gidip saat saymaktansa ve en alakasız şeylerden bana laf sokmaya çalışan birileri ile iletişim kurmaya çalışmaktansa evde oturmayı tercih edebilirim yani.
falan filan işte...
sonuçta zaman öyle ya da böyle geçiyor.

sonunda döndüm

bu kadar aradan sonra beni bloguma döndürecek şeyin Kerem Gönlüm olacağını söyleseler bir tarafımla gülerdim sanırım. ama öyle oldu, ya da zamanlaması süperdi bilmiyorum.
bugün yine ayak sürüyerekten fizik tedaviye gittim. 2 haftadır bir şekilde sallıyordum iyi oluyordu. ancak daha fazla sallayamadım. neyse bilimum aletten sonra leg extension denen bir tanesinde yüzüstü yatıp hemstring'imi çalıştırırken (ba ba ba, nasıl da kelimeler öğrenmişim) bir yandan da homurdanıyordum. neyse sonuçta yettiğine karar verip sekiz olmuş bir şekilde yattığım yerden kalktım. kafayı bir kaldırdım ki - ta taaam. ana adam tam karşımda yürüme bandında minik minik adımlar atıyor. bir an gözlerim pörtledi ama cool'um ya, hiç bozuntuya vermeden bir sonraki aletime geçtim. bir yandan da içimden 'lan lan kerem gönlüm' modunda kendi kendime mırıldanırken diğer yandan gayet sıradan bir şey modunda ftrcimle konuşuyorum. ama nasıl konuşasım da var... yine de hevesimi bastırdım ve ilgilenmedim olayla. sonra bizimkilere sordum, o da çapraz bağlarını koparmış. üzüldüm lan, yazık. neyse çıkarken artık "geçmiş olsun, kolay gelsin" diyerek çıktım salondan. içimden de "lan bu adam burdaysa hergün gelirim ben" modundaydım:)))