Sayfalar

26 Şubat 2016 Cuma

konuşur gibi yazmak

benim şu yazarken kendi kendime konuşma olayı beni benden alıyor bu sıralar. birilerine veya buraya yazmaya başlayınca kendimden geçiyorum. konudan konuya atlıyorum, itiraz ediyorum, espri yapıyorum ama hep kendi kendime. aslında karşımdaki kişiye anlatıyorum bunu. konuşurken değil de yazarken yaşıyorum bu sessiz muhabbet olayını. böyle motora takmış gibi, çatır çatır konuşuyorum. aynen şu anda yaptığım gibi. bir konu da olmuyor bazen. engelsiz söz demetleri. peşpeşe sıralanmış dizeler. bazen olayın saçmalığına varıp kendi kendime espri falan da yapıyorum. o zaman daha bir keyifle sonsuza kadar yazmaya devam etmek istiyorum. yok evet haklısınız, durmak lazım bir yerde:))))

bir ilk...

bilen bilir ben hayal kurabilen bir insan değilim. çok gerçekçiyim bir kere. bir de hayallerin gerçek olmayacak olması beni daha çok bozduğu için girişmem bile böyle bir olaya. bilmem yani. ama birkaç haftadır ufak tefek hayaller kurduğumu ve mutlu olduğumu farkettim. hem de bir dizi sayesinde, dizideki inatçı aşk ve birbirinden şeker oyuncuları sayesinde... çok minik hayaller bunlar... ama farkettim ki ben bu hayalleri kurarken mutlu oluyorum, yüzüme bir tebessüm yerleşiyor. hayal olduğunun ve gerçekleşme ihtimali olmadığının farkındayım ama ilk kez umurumda değil. ilk kez tadını çıkarıyorum bu hayallerin, kendimi pozitif hissediyorum. ilk kez hayal kuran insanların ne hissettiğini, insanların neden hayal kurduklarını anlıyorum. öyle değişik bir tecrübe ki bu benim için doya doya tadına varmaya çalışıyorum:))) ilk kez hayallerden ve hayalkırıklığından korkmuyorum. hem de bir dizi sayesinde... hayat ne ilginç.

22 Şubat 2016 Pazartesi

haftasonu ve diğerleri...

haftasonu bayağı bir hareketli geçti. cuma akşamı nispeten spontan gelişen bir şekilde liseden kızlarla buluştuk. bir süredir niyetleniyor ama bir türlü denk getiremiyorduk derken birdenbire oluverdi işte. iyiki de olmuş. yaklaşık 4 saat kadar gülmekten karnıma ağrılar girdi. birbirini uzun zamandır tanımanın verdiği rahatlıkla coştuk resmen.
gerçi yaptığımız şamata dolayısıyla etraf ve mekan ne kadar memnun oldu bilmiyorum ama benim için unutulmaz bir gece oldu. devamını getirmeye söz verdik ama uyuzuz biz, bakalım ne zamana kısmet olacak. hmm sonra eve geldim ve ertesi sabah uyanmayacağım için yatmak gelmedi içimden. ben de geçen sene kısa bir süre yayınlanan gönül işleri dizisini izlemeye başladım. dizinin özelliği inadına aşk'taki can yaman'ın ilk projesi olması. diziyi izlerken kendimden geçtim resmen. o kadar şirin ve toy ki. tabi bize inadına aşk çerçevesinde daha tecrübeli daha güvenli hali denk gelmişti. bu ilk işinde resmen yanaklarını sıkıp ısırmak istedim. o derece. (ps 2 günde 4 bölümü anca izledim. yaklaşık 30 bölüm o da. artık yeni dizi gelene kadar bunla idare edicez) cuma geç yatmakla birlikte cts önce 7 gibi hortladım, sonra kendine gel selen diyerekten tekrar yatıp 11 gibi kalktım yataktan. güya 10:30 daki pilates dersine gidecektim:p hal böyleyken provaya anca yetiştim. bu sefer prova çıkışı kırıkkale lojman tayfası ile geleneksel simitçi kafe buluşmamızı gerçekleştirdik. aynen emekliler gibi simitçi kafede buluşuyoruz, çok dalga geçiyorum. neyse o da güzel hoş sohbet geçti. ardından gece 22:30 gibi fındık ve hakan uğradı, onlarla çene vs ben gene 2 gibi yatar. pazar uyanış 10 suları. bu sefer prova sonrası spor (yeminle canım çıktı yaaa, çok zorlandım - ki zaten hareketlerin %30unu ancak yapıyorum. 1-2-3, dinlen, 15-16-17:)))) ve tiyatro. oyun erken başlayıp tek perde olunca eve erken döndüm. bilin bakalım sonra yine naaptım?? evet sabah 3e kadar dizi izledim. sıyırdım ben kafayı valla normal değilim. ancak işin ilginç yanı, twitter aleminde kendim gibi normal olmayan insanlar bulmaya başladım. ben aynı durumu lise-universite çağlarında dm yüzünden yaşamış, etrafımdakiler beni anlamadığı için kendimi yalnız hissetmiş ve şimdi olduğu gibi kendimi saklamıştım. sonra dmturkiye grubu ile tanışınca garip olmadığımı hatta benden psikopat tipler olduğunu görmüş ve rahatlamıştım. şimdi de aynı şekilde, çekinmeden itiraf edebildiğim insanlar buldum ve onların da benden farklı olmadıklarını görünce durumumu normalleştirmeye başladım. normalleşmek iyidir, insanın üzerinden baskıyı alır. kabullenmek iyidir, iyileşmeye giden yola varır. ben de kendimi eskisi kadar acaip hissetmiyorum artık. zamana bıraktım kendimi, ne yaparsa yapsın:)

19 Şubat 2016 Cuma

protein shake

yemin ediyorum beni benden alıyor bu protein shake denen şey. hergün midem bulana bulana, resmen görev gibi içiyorum. ya sabır diyerekten. bir de su sorunu var tabi. eskiden mümkün olsa damacana ile su içen ben sudan soğudum resmen. şimdi içebilmek için içine limon damlatıyorum ve öyle içebiliyorum. haha az önce yeni bir taktik geliştirdim. 2 yudum shake bir yudum çay, iki yudum shake, bir yudum limonlu su:)))

15 Şubat 2016 Pazartesi

salağım lan ben

zekiyim falan diye geçiniyorum ama bildiğin salağım. şimdi; ne zamandır tweeter instagram vs çıkmıyorum ya ben, haliyle internet paketim bitti. dur ek paket alayım diye hemen turkcell'in sayfasına girdim. bu arada bir de şu 4.5G geyiği var, bir süredir burnumun dibindeki bayiye gidip simkart değiştirecem, tembellikten öteleyip duruyorum. sayfada eşek kadar "simkartını yenileyene 1GB internet hediye" diyor. ben bunu gördüm ama idrak edemedim. gittim 1 GB ek internet satın aldım. ondan sonra da "ay amma üşendin selen, git değiştir şu kartını" diyerek çıkıp bir de turkcell'e gittim. kartı yeniledim, bana 1 GB internet hediye ettiler iyi mi.. salak selen, madem yapacan, para vermeden değiştirsene kartını, alsana zamanında hediye internetini!!! şimdi 1 hafta içinde tüketmem gereken 2 GB internetim oldu iyi mi:)))

küçük kaçamak

Dün Almanca kursumun son günüydü. 3. kuru da bitirmiş bulunuyorum. bu sefer süper tembel bir öğrenci olduğum için kursda öğretilenlerin sanırım %30-40 civarını öğrendim. ama allahtan zekiyim de sınıfı yine top 2 de bitirdim;) neyse konumuz bu değil tabi. dünün sevgililer günü olmasını fırsat bilerek (ben kutladığımdan değil ama kutlayanlar da gelmeyeceği için) provayı ektim. kurs dönüşü koştur koştur eve gelip hızla birşeyle yiyip provaya gitmek yerine sakin sakin döndüm evime. kapıda alt komşumla bir kahve içip sohbet ettim. biraz üşüyünce eve çıkıp kendime yemek hazırladım. inadına aşkın ilk bölümünü açıp baştan sona izledim. saat 16 sularında artık geç kalıyorum diyerek giyinip AŞK'a doğru yola çıktım. geçen hafta kontrol ettirdim, üyeliğim yıl sonuna kadar devam ediyormuş. neyse dün pilates dersi vardı. girdim sınıfa. ısınmada sorun yok ama gerisi nanay. ayakları kaldırın diyor, benimki kalkmıyor yerinden. millet 20 adet yapıyor ben 3-5. allahtan süper bir hocaya denk geldim. tek tek herkesle ilgileniyor. ilk geldiğimi bildiği için zorlama dedi. arada gelip kontrol ediyor falan. kör topal bitirdim dersi. ardından da attım kendimi havuza. 30-40 dakika kadar yüzdüm. son zamanlarda kendimi böyle mutlu hissetmemiştim. gerçi o yorgunluğun ve hamlığın üzerine zorladı biraz. kollarım yandı durdu. en son baktım ellerde karıncalanma başlıyor, abartma dedim çıktım havuzdan. çıkışta da birsenle yemek + çay/kahve yaptık. 10a geliyordu eve geldiğimde. iki aydır ilk kez kendime kendi zevkimce zaman ayırdım diye nasıl mutlu oldum anlatamam. yalnız şu anda karnımda sırtımda ne kadar kas varsa ayrı ağrıyor yeminle. ne ara çalıştınız siz de acı veriyorsunuz bana!!! neyse o bu değil de bu sefer azimliyim, o kaslar güçlenecek, gelecek kış kayağa gidilecek. nokta!

11 Şubat 2016 Perşembe

asıl neyi unuttum!!!

Ben size demedim di mi? gerçi son zamanlarda neyi dedin ki diyeceksiniz? haklısınız valla... ben bu 2015 sonunda çok ani ve radikal bir karar verdim. baktım bu şişkoluk ömür boyu devam edecek, baktım ben bu işi irade gücü ile çözemeyeceğim, dedim ki bana dışarıdan bir yaptırım gerek. aradım ablamı dedim bana doktor bul ben ameliyat olacağım. netekim oldum da. 14 aralık pazartesi günü ben tüp mide ameliyatı oldum. an itibariyle 2 ay dolmak üzere. memnun muyum? bilmeem. ama zaten ameliyatı olduktan sonra ister memnun ol, ister pişman, ne farkeder değil mi? ameliyatın ilk günü gerçekten zordu. uyandığımda sanki 100 beygir gücünde bir at göğsümü tekmeliyordu. yaklaşık 2 saat sonra "max doza ulaştık daha fazla ağrı kesici veremeyiz" lafını duymak hiç içaçıcı bir haber olmadı benim için. ama zamanla hafifledi ağrım. sonra kaldırıp yürüttüler akşama doğru. sürekli midemde bir yumruk hissi. yürürken "lan ne halt ettim ben" diye düşünmedim dersem yalan olur ama o saatte yapacak birşey kalmamıştı tabi. "hocam vazgeçtim ben, siz benim mideyi geri takın" gibi bir opsiyonum yoktu. napacaktık dolayısıyla? katlanacak ve iyileşene kadar sabredecektik. ilk gece kabus gibi geçti. 1-2 saatte bir uyanıp kustum. sindirilmiş kan kusmak pek hoş bir duygu (ve görüntü) değil. ama beklenen bir sonuç. ikinci gün yani ameliyatın ertesi günü sıvı alımına başlanması bekleniyor. ufak ufak su veya elma suyu gibi sıvılar içmem söylendi. doktor iç dedi ama midem doktorla aynı kanaatte değildi. içtiğim aynen geri çıktı. insan içtiği suyu bile kusar mı? kusuyormuş. kustum ben de. işin daha garibi ikinci gün sadece içtiklerimi kusmadım. bir de köpük çıkardım bol bol. evet bildiğiniz köpük! tas tas köpük kustum. hayır o kadar köpük nereden geldi anlamış değilim. acaba ameliyatta midemi deterjanla yıkadılar da içeride bir miktar unuttular mı diye düşünmedim desem yalan olur. (internette araştırdık, boş mide yaparmış öyle köpük:))) 3. gün (yani ameliyattan sonra 2. gün) ben ufak ufak sıvı almaya başladım. ama nasıl nazlıyım anlatamam. zorla içiyorum. görseniz sanki elimdeki zehir! ne nazlı hasta demişlerdir muhtemelen. ya o gün yada ertesi gün protein tozuna başlamam gerekiyor. ben de en sevdiğimden - çikolatalısından - almışım koca bir varil. dedim ki zaten çikolataya bayılırım, ne güzel işte, rahat rahat içerim. naaah içersin! evdeki hesap hiiç öyle değilmiş. allahım ne berbat birşeymiş o çikolatalı protein tozu. gitmiyor bir türlü. eziyetin önde gideni. içeceksin diyorlar da başka birşey demiyorlar. aldım mı başıma belayı. çocuk değilsin selen diyorum ama eziyetin önde gideni. velhasıl ben bu içememe sorunu sebebiyle normalden bir gece daha fazla kaldım hastanede. yeterli sıvı alabilir hale gelmeden salmıyorlar netekim. ben hala yeterince içemiyordum ama psikolojim giderek bozulmaya başlayınca doktorum kıyamadı ve taburcu ettiler sonunda. bu arada benim murphy ile ilişkim malum. kendisi ile son derece samimi bir birlikteliğimiz var. buna bir de doktor yakını olma durumu eklenince benim midede çıktı mı darlık. zaten düdük kadar bıraktıkları benim zavallı midem olmuş mu size kum saati gibi! o yüzden de benim yeme içme durumları normalden daha sıkıntılı hale geldi tabi. suyu iç, bekle ki ilk bölmeye yerleşsin, sonra darlıktan geçsin ki bir sonrakine yer açılsın falan. neyse başa gelen çekilir malum... bizimki de böyleymiş:) ondan sonraki 2 hafta benim çikolatalı protein tozu ile imtihanım şeklinde geçti. kendisinden o kadar nefret ediyorum ki içmemek için erteliyorum, ama onu içmeden almam gereken diğer besinlere geçemiyorum çünkü öncelik proteinde. akşama kadar zorlaya zorlaya ancak bitiriyorum vs. böyle olunca benim bu koca cüsse açlık sendromuna girip çakılmasın mı olduğu yere. 2 hafta boyunca günde max 300-500 kalori ile insan gıdım kilo vermez mi? vermeyebiliyormuş. netekim ben de öyle oldum. gıdım oynamadım. sonra bir gün etrafın da telkini ile muzlu protein tozunu denemeye karar verdim. muzlu sütten hiç haz etmem. ama allahtan daha 1. hafta dolmadan süt yerine su ile karıştırınca daha içilebilir olduğunu keşfetmiştim. hadi dedim, evdeki çikolata varili dursun (bir de pahalı şey anasını satiim) da ben şu muzluyu deneyeyim. allahtan bu sefer akıllıyım. varille değil daha küçük ölçekte olanından buldum. bu kiloluk. hiç unutmam 31 aralıkta ulaştı elime ve 1 ocak itibari ile dünyam değişti. meğer ben 2 hafta boyunca kendime boşu boşuna eziyet etmişim. meğer muzlusu (ve o cesaretke denediğim çileklisi) gayet kolay içilebiliyormuş!!! ben bu tozu değiştirince birden almam gereken diğer besinleri de almaya ve aynı anda kilo vermeye başladım. şimdi ameliyatı olalı 2 ay dolmak üzere. bebek gibi adım adım besin geçişleri yaptım. önce çorbalar, sonra püreler, sonra ezerek hazırlanmış sebzeler vs. artık çok iyi çiğnemek koşuluyla hemen hemen herşeyi yiyebiliyorum. kilo vermem normalden yavaş. bazen olduğum yerde 2 hafta saydığım oluyor. hatta 2 hafta önce +500 gr ile literatüre geçme yolunda emin adımlarla ilerliyordum. meğer az su içtiğimden öyle olmuş. suyu artırınca o inat da kırıldı.(ya ama yudum yudum su içmek de ne zevksiz bir olay!!! yeminle en çok özlediğim şey tepeye dikip lıkır lıkır su içmek:( ama işte 3. yudumda takılıp kalınca acısını sen çekiyorsun. şimdi her yemekte durup midemi dinlemem gerekiyor. buna nasıl tepki veriyor diye. bazen dalıp hızlı yersem sonra çok kıvranıyorum. resmen kırbaçla eğitim gibi birşey:) bana yavaş yemek yemeyi öğretiyor. bir de az yemeyi. eğer yanında birşey yoksa 2 köfte ile doyuyorum. geçen brokoli ve patates püresi ile geldi köfte. onlara sulanınca 2.ye yer kalmadı resmen! haha bir seferinde de tek yumurtadan scrambled eggs yapmıştım. ofiste işle ilgili birşeye sinirlendim. o sinirle dikkat etmeden hızlı yedim. öğlen 1 gibi yediğim yumurta akşam 9da hala midemde duruyordu. çok ekonomik bir midem oldu. böyle giderse 3-5 yıla ameliyat parasını çıkarmış olurum:))))

yolların fatihiyem...

duygulandım da duruldum

geçen gün minnoşum aradı. dedi ki mart sonunu boş bırak. mart sonu malum benim doğumgünü. bu sefer beni bir yerlere götürecekmiş. neresi olduğu konusunda hiç bir fikrim yok. yurtiçi mi yurtdışı mı onu da bilmiyorum. ama sanırım yurtdışı. cumartesi gidip salı dönecekmişiz. iki gün izin almam gerekecek. haftasonu da almancayı ekeceğim. önce çok mutlu olmadım bu detaya ama minnoşum ilk haberi verdiğinde öyle duygulandım ki sonrasında hiiiç umursamadım. kendimi özel ve önemli hissettim:) meğer ne çok ihtiyacım varmış bu duyguya. sonra aslında kendimi çok nankör de hissettim. etrafımda bana bu kadar değer veren bu kadar çok insan varken ben neden hala kimseye güvenmiyor ve kendimi yalnız görüyorum diye sorguladım. bendeki bu güvensizliğin temeli ne gerçekten bilmiyorum. annemin çok erken babamın erken gitmesi mi acaba? ay neyse şimdi bunu tartışmanın yeri ve zamanı değil... öyle işte. ablam beni doğumgünü kutlamasına götürecek:))) çocuk gibi hissettim kendimi, sahiplenilmek iyi geldi:)

yazalım yeniden

bu aralar tonlarca duygu ve düşünce üşüşüyor beynime. yazmaktan o kadar uzaklaşmışım ki yazmak aklıma bile gelmiyor. dün birden "ya ben neden yazmıyorum bunları" diye düşündüm. sonra yine unuttum gitti... en son pek kıymetli dizimden bahsetmişim. evet bitti. hem de böyle pat diye, havada kalmış, aslında haftaya devamı gelecekmiş gibi bitti. tabi bunun böyle olacağını biliyorduk ama işte insan yine de kendine söz geçiremiyor. bölüm bittiğinde bir an yeni fragman çıkacak diye bekledim ama tabi ki çıkmadı. aslında bunlar olalı sekiz gün oldu. yani üzerinden bir haftadan fazla zaman geçti. bu bir hafta boyunca kendimi bu duruma alıştırmaya daha doğrusu kabul ettirmeye çalışıyorum. gerçi dedim ya kabul etmesen kaç yazar:))) malum olanla ölene çare yok... ilk başlarda kendimi çok kötü hissettim. eski bölümleri açıp izleyemedim bile, sanki ben yarı yolda bırakmışım onları gibi yüzlerine bakamadım ama dedim ya zamanla kabullenmeye başladım durumu. şimdi hala arada açıp bakıyorum eski bölümlere. eskisi kadar çok değil ama özlüyorum. onun yerine kendime farklı hedefler koyma yolundayım asıl. dedim ya, her challange benim savaşma güdümü kamçılar diye. ilk tepkim dizinin olduğu akşamı sporla doldurmak oldu. evet, inanması zor değil mi? ama yaptım, ve dün akşam ilk kez spor salonuna gittim. ben pilates diye gittim ama hocası ameliyat olduğu için crunch yaptırdılar bize. yaptırdılar derken tahmin edersiniz ki onlar yaptı, ben yapıyormuş gibi yaptım. hatta sonlara doğru yapıyormuş gibi yapmayı da bırakıp direk boylu boyunca yattım. dersin adı crunch, güya karın kaslarına yükleniliyor ama nedense benim boyun kaslarım ağrıyor. yanlışlıkla boynuma mı çok yüklendim nedir:)))

1 Şubat 2016 Pazartesi

uyansam diyorum bu sıkıcı uykudan...

ben bugüne kadar her acının altından bazen radikal bazen azimli kararlarla ve duruşlarla çıktım. babamı kaybettim, devletten istifa edip istanbula taşındım mesela. hayatımda verdiğim en radikal karardı. kendime ispat etmek istediğim bazı şeyler vardı çünkü. sonra kardeşim dediğim dostumu kaybettim, ondan da yıkılmama kararıyla çıktım. survival benim en önemli gücüm. her ne olursa olsun ayakta kalacaksın, yenilmeyeceksin, pes etmeyeceksin. şimdi de mutluluk pınarımı kaybettim. ve yine yapmam gereken birşeyler olduğunu hissediyorum. içine çekilmiş olduğum bu uyuz yaşam tarzından çıkmalıyım biran önce. mesela dansa başlasam yeniden diyorum. belki spora gitsem. hareket katsam biraz yaşantıma. yeni insanlar tanısam, yeni yerler görsem. uyuz uyuz oturmasam koltuğumda. kendimi oyalayacak birşeyler bulsam... o herşeyden çok sevdiğim kırmızı koltuğumda daha az otursam. yada illa oturacaksam kitap okumak için olsa bu. daha çok kitap okusam mesela, daha az tv izlesem. yemek yapmasını öğrensem, misafir çağırsam eve sık sık. sohbet etsek birlikte. daha çok doğaya çıksam, yürüsem bol bol. kayağa gitsem... o sonsuz beyazda kaybetsem kendimi. (tamam buna var daha ama bu da bir hedef) keyif alsam yeniden hayattan. eski ben olsam...