Sayfalar

30 Kasım 2007 Cuma

Sınıfı geçtik:)

Bugün arşiv ve oda kontrolü vardı. Bu kez odamız sınıfı geçti. Ama ben bile kendimizi takdir ettim valla. Artık masamın rengi görünüyor, 2 aydır biriktirdiğim ıvır zıvır da ilgili dosyalarda:)

29 Kasım 2007 Perşembe

Tam teçhizatlı memur parçaları

Geçen gün almanlar geldiğinde toplantı salonundaki projeksiyon aleti Bilge'yle beni çıldırttı. Alete ne zamandır bakım yapılmıyorsa hava filtresini temizleyin, sayacını sıfırlayın yazısını kimsenin kayle almadığını görünce garibim hava akımını kontrol edin diye bir yazı çıkarmaya ve bir daha da kaldırmamaya başladı. Ama biz ona da çözüm bulduk. Kapatıp açıyoruz:)
Toplantıyı aç kapa yöntemiyle bitirdikten sonra Adnan Bey'in başına ekşidim. Servis çağıralım vs diye. Adnan Bey de sağolsun araştırmış vs sonuçta servise ulaşmış ama adamlar çok yoğun olduklarından bahisle Adnan Bey'e ne yapması gerektiğini tarif edip kendiniz yapın, demişler. Adnan Bey de elinde tarifle bize geldi.
Talep bizden geldi ya, tamirat da bize düştü. Çıkardık Bilge'yi toplantı masasına, buldu alette bahsedilen filtreyi. Filtre benim elektrik süpürgesinin torbasına dönmüş resmen. Üzerinde toplananlar tozluktan çıkıp küle dönmüş. Öksüre tıksıra aldık el kadar filtreyi, elektrik süpürgesiyle iyice temizledik. Meğersem siyahmış kendisi. Sonra taktık yerine. Zaman ayarlamasını da yaptık filtenin:))) O kadar tepelere çıkmışken Bilge bir de tozunu da aldı aletin:)))
Diyorum ya tam teçhizatlı memur parçaları... Artık printer yanısıra projeksiyon aleti bakımı da yapabiliyoruz:)))

Şşşşt müdür!

Bugün tam koridorda yürüyorum (muhtemelen yazıcıdan çıktı almaya) tam yan odanın ordan geçerken bi ses duydum "şşş müdür", gayri ihtiyari dönüp bakmışım:)))) Baktım bizim bacaksız Emre'nin anası sesleniyor. Dedim seni lakayt kıdemli uzman parçası seniiii:PpP Çok lakayt bizim bu daire canım:P

bişey daha yazcaktım ama unuttum:(

27 Kasım 2007 Salı

Orman'a maliyeciler gelmis:)

Bugün Almanlar geldi. Aslında bütün gün toplantı formatındaydık ama kendimi bedenen çok yorgun hissediyorum. Çok da koşturmadım aslında ama gene de yorulmuşum.
Toplantılar sakin geçti aslında. 2 gün sürmesi beklenirken akşama bitirmiştik. Öğlen biz onları ağırladık akşam onlar bizi. Körler sağırlar birbirini ağırlar:P Öğlen yemeğe giderken hafif yağmur çiseliyordu. Gayet güzel kayıp düştüm! Allahtan sadece bir kişi gördü de çok rezil olmadan kurtardım olayı:) Ama canım da yandı hani ne yalan diyim.
Akşam Ege adlı meyhane kılıklı restorana gittik. Muhabbet çok başarılı idi. Ben yine öğlen de yanıma düşen ve dediklerini anlamakta zorluk çektiğim adamın yanına düştüm. Adamcağız muhabbet açmaya çalışıp espri yaptıkça ben 'allahım bu adam ne diyo acaba???' diye acı çektim. Hayır adama ayıp olmasın diye çoğu zaman anlıyormuş gibi yaptım ama genelde veremediğim tepkiler nedeniyle adamcağız kendini kötü hissetti. Neyse kendisini en az bir sene daha görmeyeceğime göre çok bir sorun olmaz sanırım.
Ha bir de heyet başkanıyla girdiğim dini / politik bir sohbet vardı ki burda konusunu hiiiiç açmasam benim için daha hayırlı olacak! Gerçi olan oldu çoktan ama:P Umarım hala bir işim vardır:PpP

ps: boşuna başlık ve içerik arasında bağlantı kurmaya çalışmayın çünkü yok. yani var da sadece benim için... anlatması uzun sürer:PpP

26 Kasım 2007 Pazartesi

Böööggghhhh, ühühühühühü!!!

Ya valla ben bahtsız bedeviyim yaaa! yok böyle bişey yani.
Yarın bir heyet geliyor, bilimum toplantımız var. Bir yandan onlara koşturuyoruz bir yandan günlük işler. Masamın üstü zaten normalde dağınık (bkz. kız odası dedigin) bugün daha bir dağınık. Neyse ben öyle bir printer odası bir kendi odam bir toplantı salonu koşturup dururken odama bir girdim Ufuk (bilgi işlemden bir arkadaş) ve bizim genel müdür benim masamda!!! Ben dehşet içinde masaya doğru ilerledim. Diyorum ya masamda sanki kasırga kopmuş. O sırada Ufuk oturdu bilgisayarın başına. Ben şöyle masamdakileri süpürmeye çalışırken Ufuk bir programa bakmak için diğerlerini kapatıyor. Desktopta kabak gibi Wentworth abim, kurulmuş yatıyor. Allahım daha fazla dayanamıycam diyerek kaçtım odadan.
Dağınıklığımın yanısıra ciddiyetsiz devlet memuru damgası da yiycem, yanarım ona yanarım!
Ah Ufuk, elime geçirirsem bir seni...

25 Kasım 2007 Pazar

GATA nerdeymiş?

Dün akşam kuzen aradı. Teyzemi GATA'ya yatırmışlar. Safrakesesinde taş varmış. Aslında operasyon gayet basit ama teyzemin de kalp rahatsızlığı olduğu ve babam gibi comadin kullandığı için en ufak bir operasyon bile büyük bir ehemmiyet kazanıyor. Bu sebeple Arapgir'den Ankara'ya göndermişler. Kuzen de GATA'ya yatırmış.
Ben de dün akşam babamda kaldım. Haftabaşından beri görmemiştim. Onun da bacağı bayağı morarmış. Yok bişey falan dedim ama bir yandan da acaba sızıntı mı oluyor diye endişelendik Simay'la. Yarın ona da baktırtmak lazım.
Neyse teyzem diyordum. Ziyarete gidicem ama GATA nerde bilmiyorum. Şimdiye kadar hiç gitmemişim. Babama sordum, çok kolay dedi. Etlik'te. İyi de ben Etlik'e hayatımda kaç kere gittim acaba! Nasıl gidicem, dedim. Çok kolaymış. Dışkapı'dan sola dönecekmişim!!! Tarifin kendisi yeni bir sürü tarif gerektiriyor. Dışkapı neresi ve nerden sola dönücem??? Bir süre cebelleştikten sonra ümidimi kestim, otobüsle gitmek daha kolay olacak sanırım.
Sonra Simay'a sordum. O daha önce gitmiş GATA'ya birkaç kere. Yolu tam bilmiyor ama oklar varmış, takip ede ede bulunuyormuş. İyi dedim, Simay'ı aldım, yola çıktık. Simay Allahtan yola çıkış noktasından emin. Konya yolundan gidelim, dedi. Çıktık Konya yoluna, gerisi mevlam kayıra. Migros'u geçtikten sonrası benim için tam bilinmeyen. Simay sol tarafı göstererek bak işte şurası, dedi. Baktım, GATA hakkaten koccaman duruyo yanda. İyi de biz o tarafa nasıl geçicez. Simay hararetli hararetli bişeyler anlatırken biz düz gitmeye devam ettik. Ben birara en sağ şeritte Etlik levhası gördüm ama biz o sırada en soldan gidiyorduk. Simay'ın yorum daha ilginç. Eskiden burda kavşak vardı, sola dönüyorduk. Oklar vardı ayrıca eskiden, hepsini kaldırmışlar! Bu arada biz gittikçe uzaklaşıyoruz. GATA artık gözden de kayboldu. Nihayet ilerde bir yerlerden U dönüş imkanı yakaladık. Şimdi sağa dönmemiz lazım da nerden. Gene yolda gözümüze kestirdiğimiz bir yerden döndük. Maalesef, o da yanlış. Geri dön bakalım. Allahım bu Konya yolu nerdeydi. hah, nihayet tekrar Konya yolundayız. En kötü eve dönebiliriz. Şu sağdan giden yol nereye gidiyor ki? ups, galiba ona dönmemiz gerekiyormuş! Allah'ım bu çile ne zaman bitecek. Neyse Konya yolundaki 3. turumuzda doğru girişi yakaladık. Nihayet bizi GATA'ya ulaştıracak Etlik yoluna çıktık. GATA giderek önümüzde büyüyor, da bu hastanenin girişi nerden. Her dönüş yaklaştığında Simay "giriş burda olabilir, ama olmayadabilir" şeklinde vurucu cümleler kuruyor. Ben trafik canavarı modunda dönüşlerde durma raddesine gelip etrafı kolaçan ediyorum. 2 adet "oladabilir olmayadabilir" tehlikesinden sonra doğru girişi bulduk. Allah'ım GATA'ya ulaştık:))) Da olay orda bitmedi. Bir 3-5 tur da GATA içinde attıktan sonra nihayet doğru yere ulaştık! Aslında çok da kolaymış:))))
Teyzem de iyi görünüyordu. Biraz endişeli tabi. Ya pıhtı atarsa diye korkuyor o da. Aynı korkular babamda da olur hep. Biz de biraz ona moral vermeye çalıştık falan işte.
Giderken yarım saat dönüp durduğumuz yolu 10 dakkada döndük. Artık biliyorum GATA nerdeymiş. Herhalde bi daha unutmam!

22 Kasım 2007 Perşembe

Muktedirim ben:)

Geçtiğimiz hafta bir kahve sohbeti sonrasında bundan böyle aciz kadın modunda davranmaya karar verdim:) Erkeklerin kendilerini şövalye hissetmesi önemliymiş ve kıymet görmek için öyle olmak gerekiyormuş. Buna bifiil şahit oldum. Bir haftadır da bu konuda çalışmalara başladım. Ay ben korkarııım, tek başıma yapamam, beceremem, muhtacım sana:))) Ha ha ha, ne kadar başarılıyım ya da başarılı olurum işte o büyük bir soru işareti:))) Bunca senenin muktediri ha deyince ürkek tavşana dönemiyormuş. Muktedirmişim ben:)
Yok ama kararlıyım, yapılacaklar ve yapılmayacaklar listemi oluşturmaya başladım bile:))))
- restoranda hesap istenmeyecek, garson çağrılmayacak
- her yere "ben kendim gelirim canım" denmeyecek
- ???
şimdilik sadece bunları buldum... Allahım sanırım umutsuz bir vakayım ben!!!

21 Kasım 2007 Çarşamba

Çok kızgınımmmm!!!

Hollanda işi resmen yattı. O kadar başvuru yaptık, kabul aldık, sonra da ortada kaldık. Hem de pisi pisine:( Bizimkilerin iletişimsizlikleri veya işlerine öyle geldiği / gelmediği için arada ben kaynadım. Yok böyle bişey yaaa!
Uygun görmedik gitme deseler üzülmiycem ama bu da hakikaten haksızlık artık:(

20 Kasım 2007 Salı

Kaçış başladı

Direndim direndim sonunda kendi direncime galip gelmeyi başladım. Nihayet pazar günü prison break sezonunu açtım. İlk heves 2 bölüm seyrettim bir solukta... Meeee, dedim. Hani evden çıkmam gerekmese 8ini birden izlerdim. Hafta hafta beklemek çok zor olacak yaaa:(
...
az önce aldığım bir habere göre prison break 14 Ocak'a kadar ara vermiş:( Yani amerikadaki aptal bir grev bizim hayatımızı da etkiliyor ya ne diyim. Ben şimdi 14 Ocak'a kadar ne izliycem yaaaa:(

19 Kasım Pazartesi

Öff ne gündü yaaa... Sabah saat 6:30 gibi kalkıp yola koyulduk. Doktor babama 8'de gel demiş. Biz de 8 olmadan varmıştık hastaneye. Dosya ablamlarda olduğu için bi 15 dakka oyalanmamız gerekti. Bu arada ablam tutturdu inr baktırın, diye. Babam yavaştan alır felan. saat 9'a doğru aklımız başımıza geldi. Gerçekten de o test yapılmadan babamın anjioya girmesi riskli. Hemen koşup kan aldırdık. Biz sonucu beklerken bizim sıra geçti tabi. 10 gibi sonuç geldi, beklenenden iyi, tamam işleme alınacak dendi ama babamı almaları öğleni buldu. Nasıl kalabalık bir ortam. Herkes geniş ailesi ile gelmiş, bekleme yeri dolu, havasız vs. İnsan bunalıyor. Babam da beklerken iyice gerildi. Neyse öğlen aldılar işte. Murat da sağolsun onunla girdi. Yarım saatlik bir işlem aslında. Hemen çıktılar. Sonuç çok iyi degil. LAR mi LAD mi ben anlamam bir damarda bayağı bir tıkanıklık varmış. Murat %80-85, dedi. Sonuç da ameliyat kararını destekler şekilde çıktı.
Asıl kabus babam çıktıktan sonra başladı. Geç kaldığımız için yatak problemi oldu. Yatak kalmamış. Hacettepe gibi bir yerde böyle bir sıkıntı akıl alacak gibi değil. Murat yatak ayarlamaya çalıştı ama bazı bölümlerde dikta rejimi hakim olduğundan saatlerce birilerinin keyfini bekledik. Sonuçta babam pes edip ben kalmam bu akşam, çıkarın beni, diye isyan etti. Biz de onu taburcu ettik.
Allahtan kanama falan olmadı, gece de sorunsuz geçti. Şimdi asıl koşturmaca başlıyor. Doktor, hastane, tarih... tüm bunlara karar verilip tekrar bıçak altına yatılacak. Öfff, keşke kimse hasta olmasa da böyle sıkıntılar yaşanmasa.

17 Kasım 2007 Cumartesi

Giiiit, giiiit, giiiiit.... meeeeeeee

Selim askere gidiyor bu hafta. O kadar canım yanıyor ki... Farkında olmadan hayatımda öyle bir yer ayırmışım ki ona ve o yeri o kadar doldurmuş ki yokluğunda ne yapıcam bilemiyorum. En büyük sırdaşım, dert ortağım, akıl hocam...
Kötü şeyler asla getirmiyorum aklıma. Bir tek yokluğu işte...
Çabuk git ve gel hocam olur mu? sensiz hiçbir kahvenin tadı çıkmaz.

Kız odası dediğin

Dün bizim patron daha günaydın demeden baskın yaptı odalara. Arşiv kontrolü varmış. Şu aralar en büyük meşgalemiz arşivler. Indekslenmesi, dosyalanması vs. Neyse arşiv odası bittikten sonra sıra odalara geldi. Önce yan oda. Dosyalar ortada durmayacakmış. Arşiv yakın ya, orada durmalıymış. hem spor olurmuş. Sonra bizim oda. İlk yorum "Afrika kalkınma bankası gibi, ne bu böyle" gayri ihtiyarı ağzımdan teşekkür ederim, çıkmış. Dosyaların indekslerinde eksik bulunmayınca dağınıklığa takıldı bu sefer. Ben oldum olası dağınık çalışırım. Masamın üzeri karışıktır hep. Homurdandı bilimum. Vurucu cümle son dakikada geldi "kızların odasının daha düzenli olması gerekir bide":)))))

13 Kasım 2007 Salı

Tapas

Bugün işten çıkmadan Funda aradı. Sağolsun facebook sonrası bizim lise tayfası cuma akşamı buluşmuştuk. Ordan kalan bir muhabbet üzerine akşam Sinan'la buluşacağını söyledi. Ben de nasıl yorgunum. Gelemem falan diye nazlandım ama ısrara asla dayanamam. Zar zor üstümü giyinip çıktım evden. Ben gidesiye saat 9 olmuştu ve bu ikisi hali hazırda güzelleşmişti zaten. Ordan burdan, Funda'nın hayırsız kocasından, Voldermorttan bile bahsederek geceyi çok geç olmadan kapatabildik:)
İyi oldu şu lise buluşması... Arayı açmamak lazım:)

Yok ben kesin şanssızım!

Geçen hafta Hollanda'dakı kurstan kabul aldım diye çok mutlu olmuş hatta hemen haftasonu planları yapmaya başlamıştım. İşyerinde olabilecek iletişimsizlikleri gözardı etmişim. Göz göre göre kursun katılım bildirim deadline'ını kaçırıp katılamıycam. Kendimi her işte vardır bir hayır diye avutmaya çalışıyorum ama bir yandan canım da sıkılmıyor değil.
Neyse kursa gidemezsem de Gülden'ciğimin düğününe ve bilimum başka şeye katılabilicem.
Gene de arrrrrrrrrrrr!!!

11 Kasım 2007 Pazar

Yetiştim sonunda

Bugün heroes yeni bölümü başlıyor. Bense 15. bölümden sonra kitlenmiş, 1-2 bölüm anca izlemiştim. Şimde 2 gündür gündemi yakalamaya çalışıyorum. Bugün başım ağrıya ağrıya 5 bölüm izledim ve gündemi yakaladım. Darısı Prison Break'in başına. Onu da düzenli indiriyorum ama elim gidip de izleyemedim bir türlü. Sanırım bitecek diye korkuyorum.

10 Kasım 2007 Cumartesi

Cuma kaçamağı

Facebookda herkes birbirini buluyor ya, biz de lise tayfası buluşalım dedik. Yer olarak da kıtırda karar kıldık. Tahmin edileceği gibi katılım son derece sınırlıydı. Sayı birara 10a çıkmakla birlikte geceyi 6 kişi olarak noktaladık. Ama beklediğimden daha eğlenceli bir akşam oldu. O kadar çok bağırmışım ki boğazım acıdı. Geyiğin dibine vuruldu. Gerçi Özgür'le biraz fazla uğraşıp çocuğu bayağı üzdük ama son derece olgun davranıp takdirimi kazandı. Helal olsun valla dedim:)
Aslında benim giderkenki planım 10da eve dönüp dizimi seyretmekti ama bırakmadılar. Ben eve döndüğümde de dizi bitmişti. Şimdi kös kös yarın olmasını bekliyorum. Yarın olsun ki youtube'dan felan seyredeyim. meee!

9 Kasım 2007 Cuma

Bu da bana kapak olsun!!! :)

2001 yılında master yaparken bilim kurgu - fantazi romanlarından hoşlandığımı gören bir arkadaşım bana Robert Jordan'ı tavsiye etmişti. LOTR ne ki, Jordan çok iyidir felan dedi. Ben de madem bu kadar iyi, okuyayım bari demiştim. Ne bileyim ben adamın yazdığı yegane romanın - Zaman Çarkı - 12 cilt olduğunu!!! ve her cildin yaklaşık 1000 sayfa olduğunu!!! hatta o 12 cildin de henüz bitmediğini ve yazmaya devam ettiğini... Neyse ben master boyunca hevesle okumaya başladım. Oku allah oku, 1, 3, 5 derken 4 yılda 9 cildi bitirmeyi beşardım. Gel gelelim 10. ciltte bana kal geldi. Zaten tasvir betimleme neyin çok sevmem. RJ ise elini korkak alıştırmamış, yok onun elbisesinin deseni, yok havada bilmemne kokusunun yansıması... Bir de bunları ingilizce okumaya kalkınca iyice zor oluyo. Netekim 9 cilt bana yetmiş de artmış olacak ki, 2,5 yıldır ilk 50 sayfadan öteye gidemedim. Bu sebeple de geçen bu sürede kim iyiydi, kim kötüydü ve hatta o kimdi tamamen unuttum gitti.
Geçen ay son bir azimle tekrar okuma girişiminde bulundum ve bu kez başarılı oldum. Kim kimdi hatırlamıyorum ama olsun, ilk 9000 sayfanın hatırına direnci kırdım ve yavaş yavaş da olsa okumaya tekrar başladım. Bu olay bende öyle bir sevinç yarattı ki iş yerindeki herkese de "hihoaa, başladım, yeniden okuyorum" diyerekten kitaptan bahsettim. 10. cildi okuduğumu duyanların dehşetine de "ohooo, adam hala yazıyo. total 12 kitap + prologue, 12.yi daha yeni yazıyo" bilgisine ek olarak "yalnız adam kitabı bitirmeden ölürse falan ne gülerim, o kadar okuduğum elimde patlar, bu da bana kapak olur" diye soytardım.
Geçen gün ekşi sözlükte yazar olma hayali ile "bakayım robert jordan dan bahsetmişler mi, belki o konuda yazarım" diyerekten sitede aradım. Entry'leri okurken de dehşet içinde kalakaldım. Adam ÖLMÜŞ! Neee, nasıl yaaaa nidaları ile okumaya devam ettim. Kesmedi bilimum internet sitesinde olayı doğruladım. İnanmamak için elimden geleni yaptım ama nafile! Adam gerçekten de geçtiğimiz eylül ayında çufçuflamış!
Şimdi okuduğum 9.000 sayfaya mı yanayım, onca emeğe rağmen sonunu öğrenemeyeceğime mi!!! E be adam, o kadar cıcık cıcık tasvir yapıp olayları boğacağına bitirseydin ya şu kitabı 5-6 ciltte!
Neyse adamcağız yeterince not vs bırakmış, karısı ve editörü son kitabın 2009 gibi yayınlanmasını sağlayacakmış. Ben de diğer 2 kitabı o zamana anca bitiririm.
Bundan sonra 3 ciltten uzun kitap okumuycam. Daha uzun olanlarda da serinin yazılıp bittiğinden emin olmadan başlamıycam. Ne bu yaaa!

6 Kasım 2007 Salı

ben de yazar olucam - mı acaba?

Ne zamandır bekliyordum, nihayet ekşi sözlük 9. dönem yazar alıyormuş. Bir heveslendim ben de. Eksik kalmıycam ya:) Deminden beri neye ne entry girsem diye dolanıp duruyorum. Ha deyince de 10 entry girilemiyormuş ki kardeşim!!!

Bezen'im

Maşallah yakında bebeği olmayan arkadaşım kalmayacak. Son olarak Bezen'imin de kızı oldu.
Bezen benim sahip olduğum en eski arkadaşlarımdan biri. Lise ve üniversite yıllarına ait birçok anımın en eğlencelilerinde hep o var. Ne çok şey yapmışız birlikte. Dersane yolları, Gün FM muhabbet ve maceraları, relay, Radyo ODTÜ, daha neler neler. Hayatımda tanıdığım ve "lan bir insan hiç mi üşenmez yaa" dedirten en enerjik insandır kendisi. Şimdi O'da de anne oldu. Ama doğuracağı son ana kadar hala o hareketli, enerjik hatun olmaya da devam etti. Telefonda doğumdan önceki gün otobüse koşturduğunu duyduğumda kahkahayı bastım ama valla şaşırmadım. Gözümde canlandırmak hiiç zor olmadı:)
Vay bee, Bezenim de anne oldu. Haha, eğer kendisini birazcık tanıyorsam annelik dönemini de şaşkınlıkla izleyeceğimden eminim. İki emzirme arası pasta yapıp üzerine markete koşan sonra gelip emzirip gazını çıkarırken bilmemneyi bitiren bir hatun olacak.
Mutluluklar benim güzel arkadaşlarım:)

5 Kasım 2007 Pazartesi

Haftasonu özeti

Geçtiğimiz haftasonu oldukça yoğun geçti. Cuma akşamı Ayşe'nin Ankaradaki son akşamı olduğu için işden çıkıp ona uğradım. Sonra babama gittim. Cumartesi evde temizlik olacaktı, sabah erkenden kalkıp eve gittim ki kadıncağız kapıda kalmasın. Ardından Ege'nin okuldaki basketbol turnuvasına, onu müteakip ablama bavul toplamaya. Saat 1 gibi eve gelip bir kısım eşyayı bıraktıktan sonra uçarak Telekom-Banvit maçına. Maç sonrası Akman'da sosisli ve kazandibi, ardından eve dönüş ve konutkent yolu.
Pazar sabahı ise güne daha erken başladım. Sabah Voldemort geleceği için babam onu karşılamaya çıktı bense evimin yolunu tuttum. Sonra tekrar Bilkent basketbol turnuvası. Maç sonrası bir miktar real, praktiker alışverişi ve Armada. Saat 2:30 gibi Selim'le Kafes. Hava güzelken Kafes'e gitmeyi çok seviyorum. Bahçesine oturup kahvemi yudumlamayı. Bizde aynen öyle yaptık. Kahve sonrası Invasion isimli filme gittik. Ben şahsen beğendim filmi. Sanırım ruh halim uygundu:) Salaktı ama fena değildi işte. Film ardından da eve geldim. Amma yorulmuşum!!!!

Evime döndüm

Bugün itibariyle benim büyük ve küçük oğlanları ana ve eşlerine teslim ettim ve evime döndüm. Evimi nasıl da özlemişim. Koltuğuma oturmayı, kucağıma bilgisayarımı alıp tv karşısına geçmeyi:) Koltuğumu özlemişim, kırmızı kocaman koltuğumu. Şöyle ayağımı uzatıp oturmayı özlemişim. Sonra yatağımı özlemişim, sere serpe, yayıla yayıla yatmayı. Alışmam zaman almıştı bu eve ama öyle alışmışım ki, içinde zaman geçirmeyi hatta sıkılmayı bile özlemişim.
Insanın evi gibisi var mı...

1 Kasım 2007 Perşembe

Bir üzüntü, bir sevinç

Dün akşam halletmem gereken bir yığın iş listesi ile işten fırladım. Arabama bindim, kontağı çevirmemle radyonun açılması ve sonra tüm ışıkların sönmesi bir oldu. Hayııııııır nidaları ile kontağı birkaç kez daha kapatıp açtım ama nafile. Arabada tık yok ya da sadece küçük bir klik var. Işıklar ya kendi kafasına göre yanıp sönüyor ya da hiç yanmıyor. Anahtarı çıkardıktan sonra ışıkların hala aynı tepkiyi vermesi üzerine "Allahım nolur sorun sadece akü olsun" diyerek arabadan indim. Bir yandan halletmem gereken ve elimde patlayan bir yığın iş programı, diğer yandan eve nasıl gidicem planları. O sırada Gülsün imdadıma yetişip beni eve ulaşım derdinden kurtardı. Arabaya bugün bakıldı. Aynen aküye bir miktar para sıkışmış. Onu çıkarınca sorun kalmadı!

Sonra bu sabah aküye sıkışan paraya dertlenirken güzel bir email aldım. Başvurduğum kurstan kabul almışım. Bir sorun çıkmazsa 2-15 Aralık arasında Rotterdam'da olacağım. Kurs AB direktifleri ile ilgili, bir nebze ağır ama çok gidesim geldiği için çok sevindim. Didoşumu da görürüm hem:) Kek de yerim:P