Sayfalar

9 Ekim 2017 Pazartesi

Şans mı şanssızlık mı?

Bilen bilir veya kimse bilmez. isyankar bir moda büründüm ben yaşamda. en büyük sebebi ebeveynlerimi erken yaşta kaybetmiş olmam. önce daha küçükken annem sonra hayatımın baharında babam. annemin ölümünü çocuklukta pek idrak edemedim belki ama babamın erken ölümü bana çok koydu, beni uçlara sürükledi. zaten annem elimden alınmıştı, bir de babamın gitmesine ne gerek vardı. milletin yatalak, bitkisel hayattaki babası 80-90 yaşına kadar yaşarken benim babam neden bu kadar erken gitmişti vs. evet her ölüm erken, her ölüm zamansız ama benimki daha zamansız vs vs...
tek şükrettiğim şey acı çekmeden, çektirmeden usulca göçüp gitmiş olmaları. annem için tam böyle diyemeyeceğim, onunla ilgili son anılarım yeterince nefes alamadığı için attığı çığlıklardı ama en azından babam uykusunda sessizce yumdu gözünü bu dünyaya.
neden bunları yazıyorum şimdi diyecek olursanız çok sevdiğim bir arkadaşımın annesi alzheimer hastası ve kızcağızın yaşadığı zorluk ve acıyı görünce bizimkiler erken gitmiş bile olsa acısız öldükleri için şükrediyorum. belki bu da bir nevi kendini avutma/kandırma ama son zamanlarda tutunduğum en büyük duygu bu. ikisinin de aklı yerindeydi, muhtaç olmadılar, muhtaç etmediler. elden ayaktan kesilmeden ayrıldılar aramızdan... bu sebeple yaşadığım acı içerisinde tutunacak bir dal buluyorum kendime.
öyle işte...
herkese temiz ölüm nasip olsun. acı çekmeden, muhtaç olmadan, elden ayaktan kesilmeden ve aklını yitirmeden...

7 Haziran 2017 Çarşamba

tahtalı köyün kapısında...

bazen durdukça daha çok dank ediyor.
gidiyordum ya la...
nasıl mı oldu?
bundan 3 hafta önce bir salı akşamı (16 mayıs) spor yaparken ters bir hareket yapıp boynumu sakatladım. daha doğrusu ense köküme bir acı saplantı. hani damar damar üstüne bindi derler ya, onun gibi birşey. "ayy boynum" dedim ama çok da üzerinde durmadık. sonra o gün ders çıkışı eve dönerken yolda görüntüm bulandı. hatta bir arkadaşa mesaj yazıyordum "ya göremiyorum, resmen görüntüm gitti" vs yazdım. hatta bunu yazarken bile yazdığımı doğru düzgün göremiyordum. yolu bile zor görüp geldim eve. eve gelesiye bulanıklık dağılmıştı ben de allah allah diyip üzerinde durmadım.
ertesi sabah iş için budapeşteye gidip 4 gün orada kaldım. 2 gün iş, 2 gün gezme. 4 gün boyunca ağrıyan ense kökümü tuta tuta gezdim. habire ağrıkesici aldım tabi. dönüşte uçak havalandığında son 2 gün eşlik eden bilgenin kucağına başımı koyup "biraz boynumu ovar mısın?"dedim. ben saf, o benden saf. neyse çok bastırmadan ovdu kızcağız. ancak bir an geldi ki benim yüzüm uyuşmaya ve his kaybı oluşmaya başladı. sanki biri dolgu yapmak için dişime iğne yaptı. ardından dişlerde bir zonklama. ikimiz de ufak çaplı panik ama uçaktayız ve yapabileceğimiz hiçbir şey yok. bunun üzerine sadece bekledik ve yarım saate his gelip ağrı dindi.
uçak iner inmez ablamı aradım ve durumu anlattım. bize gel dedi ama ben inadım ya, eve gittim. pazar evdeyim hatta spora gidip ağırlık falan bile çalıştım. ertesi gün karşıda toplantım olduğu için gece ergül'e gittim. gece gene başım çok ağrıdı. bunun üzerine toplantı çıkışı ablama hastaneye uğradım. bir mr çeksinler de bana fizik tedavi mi ne veriyorlarsa versinler, şu ağrıdan kurtulayım diye düşünüyorum. tabi evdeki hesap çarşıya uymadı.filmi çektiler ardından bir film daha çektiler sonra "seni yatırıyoruz" dediler. ben böyle salak gibi kaldım. nasıl yani??? öyle yani dediler. vertebral arter diseksiyonu varmış bende. o ne ola ki dedim. meğer beyin kökünü besleyen ana arterlerden birinin duvarını yırtmışım. bildiğin damarı yırtmışım. e nasıl yani yırtılsa kanardı diye geçiyor içimden ama tam öyle olmuyormuş o iş. kağıt gibi değilmiş damarlar. neyse o gün apar topar yatırdılar beni. ablamın suratı allak bullak. belli etmemeye çalışıyor ama çok gergin. filmi hocalarına gösteriyor, telefonda konsültasyon yapıyorlar sürekli. biri ısrarla anjiyo diyor. ben nedense anjiyodan haz etmedim. niye ne gerek var modundayım. ertesi sabah oldu. yani ayın 23ü. yeniden daha detaylı bir mr çekildi. bu sefer dediler ki anjiyo şart. haydaaa... hoca 4 gibi gelecek. peki. 16:30 da beni anjiyoya aldılar. 6 gibi uyandım sanırım. dediler anevrızma var müdahale etmek gerek. "e girmişken yapsaydınız". olmazmış. benimle konuşmadan ve onay almadan müdahale edemezlermiş. hoca geldi. durumu ve riskleri anlattı. ben boş boş adamın suratına baktım. bana yüzdeler veriyor. hoş rakamlar değil. hatırı sayılır miktarda felç kalma ihtimali falan var işin içinde. alternatif daha kötü ama. dedim ki "ben murphy ile kankayım". hoca dedi ki benim murphy ile işim olmaz. eğer operasyonu kabul ediyorsan bu akşam da yapabiliriz yarın da. yarın ben yokum ama diğer hoca yapabilir. ok dedik. sonra hoca karar vermek üzere simayla beni yalnız bırakıp çıktı. dedik bu akşam yapılsın, ne olacaksa olsun. tek koşulum var, ters birşeyler olurda felç melç kalırsam masada bırakın.
neyse 20:30 gibi tekrar indirdiler beni aşağıya. bu sefer ameliyata. yine anjiyo (teknolojiyi seviyorum). yalnız anevrizma öyle bir yerdeki damarı tıkamaları gerekecek. coil embolization diyorlar. bildiğin arteri tıkayacaklar. allahtan diğer arter daha güçlüymüş ama işte tüm damarları beslemezse kötü. neyse uyuttular beni. 2 saat sonra uyandığımda bütün uzuvlar çalışıyor. nörolojik muayene tamam. felç olmamışım:) tabi murphy yine müdahale etmiş. bir baktım kolumda 4 delik. damarı açamamışlar. sondayı takmak için yarım saat uğraşmışlar. bu arada makine bozulmuş, açıp yeniden kapamışlar vs. hoca diyor ki senin murphy'i hatırladım o sırada. kızın hakkı varmış dedim:) neyse ki sadece ıvır zıvıra müdahale etmiş de asıl önemli kısımdan uzak durmuş murphy. ha işin asıl önemli kısmı iki anjiyo arası anevrizma büyümüş. yani biz o akşam değil de ertesi güne bile bıraksak beyin kanaması geçirme ihtimalim yüksek. verilmiş sadakam varmış.
operasyon sonrası 2 gün yoğun bakım. çok eğlenceli bir süreç değil kendisi ne yalan diyim. her tarafından kablolar çıkıyor. orana burana alet bağlı sürekli monitorize durumdasın. habire kan alıyorlar. kan vermekten vücudumda kan kalmadı en sonunda isyan ettim vermiyorum lan diye:)
iki günün sonunda normal odama döndüm. 4 gün daha orada kaldım. toplamda bir hafta yattım hastanede. tıp okuyan veya azıcık ilgisi olan herkese göre verilmiş sadakam varmış. ben hala işin tam idrakinde değilim. cehalet erdemdir. bazen böyle bir vuruyor "lan ben ölümden döndüm" diyorum ama hani risk gerçekleşmedi ve öncesinde müdahale edildi ya, daha basitmiş gibi geliyor bana. en son hoca fırça kaydı. "işin ciddiyetini anlaman için kafanda dikiş ile acı içinde kıvranman mı gerekiyordu" diye.
şimdi genel olarak iyiyim ancak bir endişe hali hakim. sürekli başımı dinliyorum. ağrı ne durumda. ağrıyacak mı, geçecek mi vs. cts gecesi evde ilk yalnız kalma teşebbüsümde ağrım oldu. gecenin birinde ablamı aradım yine acile taşındık. o zaman sinirim çok bozuldu işte benim hayatım bundan sonra hep böyle diken üzerinde mi geçecek diye.
hala kafamda küçük bir anevrizma var. şu anda kendi kendine dolup pıhtılaşmasını bekliyoruz. son mr da ebadı sabitti. 2 haftaya kapanırsa ne ala yoksa yeniden bir operasyon ihtimali gündemde. bu sefer işlem daha zor olacak çünkü tıkalı kısmın ucunda olduğundan diğer damardan dolanıp gelmeleri gerekecek. umarım ona gerek kalmaz da rahat bir yaz geçiririm.