Sayfalar

30 Haziran 2010 Çarşamba

uykum vaar

O kadar çok uykum var ki, hani 2 dakika kafamı masaya koysam direk sızarım. haftasonunun intikamını alır gibi 3 gecedir uykuyu mumla arıyorum. o kadar çok uykum var ki, yazamıyorum bile. üstelik kafamı toplayıp yazmam gereken bir rapor var.

29 Haziran 2010 Salı

Aşkım

Benim biricik aşkımın, gerçek anlamda hayatımda en önemli yeri kaplayan iki kişiden belki daha bile ağır basanın doğumgünü bugün. Bir tanecik yeğenimin:)
Şu dünyada hayır demekte en çok zorlandığım, gel dediğinde 2 elim kanda olsa atlayıp geldiğim yegane varlık.
doğduğu günü hatırlıyorum da, allahım ne çirkin bir bebekti. kara, kıllı, çirkin bişey. ama kıyamam mekonyum aspirasyonundan zaten zor nefes alıyor. göğsü garip inip kalkıyor. 2-3 gün yoğun bakımda kaldı, bizde moraller sıfır. sonra sanki güzelleşmeye başladı maymun. Doğumundan 10 aylık olana kadar yaşadığımız büyük aşkı (nasıl saf ve sevgi dolu bakardı bebekken.. gerçi hala öyle, saf bir çocuk) anlatmaya kelimeler yetmez. sonra japonyaya gidişleri... ben bunu hep maymun diye severdim, beni görünce "maaay" demeye başladığında bıraktım. hayır o değil adım maymun kalacak:) ha bir de japonyaya mama gönderme hikayem vardır, evlere şenlik. beyim ordaki mamalara alışamamış, burdan 2 liralık mamayı göndermek için 20 tl kargo parası verdiğime mi gülersiniz yoksa ona mama gönderebilmek için japon elçiliğinden tarım bakanlığına kadar aramadığım yer kalmadığına mı:))))
bir de o küçücük maymunun eğilerek selam vermesini görmeniz lazım:)))
beni masterdan koştur koştur TRye getiren de odur. Daha ilk yılımda (o zaman 3 yaşında), "teyze, evin içine gel" dediği için ilk tatilde uçarak gelmemin yegane sebebi. çocuk telefonla tatmin olmuyor tabi. evin içine gel:)))
hala da ne zaman "teyze gel" diye azıcık mızlansa dayanamaz giderim. aşkım benim, iyi ki doğmuşsun sen:)

28 Haziran 2010 Pazartesi

Hayat bazen güzel sürprizler yapar:)

Bugün kendimi bir miktar umutsuz belki biraz mutsuz hissediyordum. Akşam üzeri Aslı aradı buluşalım diye. Ben de egeye hediye almak için caddeye inecektim, süper tesadüf oldu. Önce roberts cafe de oturup bişeyler yedik, muhabbet vs. sonra çıktık alacaklarımızı almak için caddede yürümeye başladık. Jack Nicholson'ın shining'ini almak istiyormuş. D&R'a girdik. Shining ararken ben birden çığlık attım:
7 kardeşe 7 gelin:))))
Bu filmi ne zamandır arıyordum. Sevdiğim eski filmler listesinde yer alır kendisi. Daha önce aramış ama bulamamıştım. Şimdi birden böyle karşıma çıkınca inanamadım. sanki kozmik bir güç bana olumlu sinyal gönderdi. minik bir sürpriz. ben orda bu filmi buldum ama filmden çok daha derin mesajlar algıladım altında. terkedilmiş olmadığımı, yalnız olmadığımı, hala birinin ya da bişeylerin arada bir de olsa beni gözettiğini... minicik bir işaretin bile beni nasıl mutlu ettiğini. bir film bulduğum için dünyaların benim olduğunu. ama dedim ya, olayın sadece o filmde bitmediğini...
eve gelir gelmez koydum dvd ye. İzlediğim en mutlu filmlerden biri. Şimdi de dakikalar akarken yüzümdeki gülümseme yayılmaya başladı bile:)
en son mamma mia izlerken böyle olmuştum. şimdi de bu:) sanki hiç bitmese:)

gene noluyo?

İçimdeki yazma isteği kaçıverdi sanki. daha 2 gün öncesine kadar şakıyan ben birden kesildim, kendimi yine hayattan soyutlayıp sessizliğe bürünmek istedim. içime dönmek, özüme dönmek istedim. uzak olmak istedim, herkesten herşeyden. istedim derken hala istiyorum. silinsem şöyle yeryüzünden. ne gelecek derdim olsa ne geçmiş. an olsam, yok olsam.

İçtim, uyudum

Haftasonunun kısa bir özetini geçecek olursa aynen böyle yaptım. İçtim. içmediğim zamanlarda da uyudum.
Önce cuma akşamı içtim. Lise tayfa buluştuk, yurt dışından ve şehir dışından gelenlerle. Önce yemek ardından NarPera da hopbidi yaptık. Saat 2 olup da barı kapattıklarında pek içerledik, ufaktan evlere yöneldik. Eve gelip yatmam gene saat 4'ü buldu. Hedef öğlene kadar uyumak. Ben de aynen öyle yaptım. Öğlene kadar uyudum, kalktım kahvaltı yaptım, biraz TV ve tekrar yattım. Bu kez 5'e kadar uyudum. Bana kalsa daha yatardım ama akşam çıkmadan önce halletmem gereken işler vardı, kalkıp dışarı çıktım.
Cts akşam yine NarPera'daydık. Bu kez doğumgünü partisi. Gene içtik, bu sefer 2'yi geçmişti, dediler sizin dağılacağınız yok ama kapamamız lazım, hadi uzayın:) bu kez ablamlara yöneldim. eve geliş ve yatış yine 3:30-4 gibi. Ancak evdeki konfor yok tabi. sabah 10 dedin mi ayaktasın. ama acısını öğlen tekrar yatarak çıkardım. 5 gibi eve döndüm, biraz daha TV, bol bol greys anatomy, NCIS vs izleyip geceyarısı yattım. E tabi bütün haftasonu o kadar uyursan yatakta da o kadar debelenirsin! neyse pinek haftasonu iyi geldi. Yaşasın tembellik:)))

25 Haziran 2010 Cuma

miskin ve gergin...

Allahım üstümde yine o bilindik miskinlik. hani şu anda eve gidebilsem aynen kıvrılıp yatarım yatağıma. hava zaten içimi karartıyor sabah beri. bu yağmurlar nereye kadar yav! yağmur berekettir tamam da bereketin de bir sınırı olmalı kardeşim.
Dün akşam diğer 70 milyonla birlikte oturup aşk-ı memnu finali izledim. hayır o kadar abarttılar ki diziyi izlemezsem dışlanıcam gibime geldi. ben de oturup izledim işte. 2 sezon içinde 1 bölüm yeter sanırsam. Onu da öyle uzatmış ki adiler, 1 reklam arasında çamaşır vs astım, diğerinde banyo yaptım, bir üçüncüsünde saçımı kuruttum falan. sonra face'den yorumları takip ettim. herkes bir yandan dizi izlerken diğer yandan canlı yayında... hatta yorumlarla eğlenicem diye dizi bittikten sonra bi yarım saat daha takıldım nette:)
bu sabah ise kabus gibiydi. dün apar topar toplantiya çağırdılar. onun stresi, üzerine yolu şaşırdım onun stresi falan derken... gerildim allahim!!!

24 Haziran 2010 Perşembe

Sabah sabah

Hayır merak ediyorum benim sabahım köründe keyfi olarak kalkmama sebep olacak kaç şey var bu dünyada? düşünüyorum ama cevap bulamıyorum. tatile gitmek için uçağa veya otobüse yetişmek bile bir nevi zorunluluk aslında. ama bu sabah 7:30 itibariyle kalkıp 8 olmadan evden çıkmamın tek bir amacı vardı: Kabeye uğramak:))) Bugün %40 indirim başladı, ve ürünler kapışılmadan benim de gidip birkaç parça kapmam gerekiyordu. Her ne kadar kendimi amerikaya saklıyorum desem de indirime dayanamıyorum napayım:)
Gerçi bugün performansım pek zayıftı. Toplam 6 parça ile çıktım mağazadan. Ama bunun daha Natilus'u var, Palladium'u var... sonra caddedekini ara ara gidip yoklamak vaaar:)))

23 Haziran 2010 Çarşamba

Yıl 1988...

Kuzenim Özlem ve Tenay Teyze beni uyandırmaya gelmişler. "Kalk selen" dediler "yüzünü bir yıka". İçerisi kalabalık, hafiften sesler geliyor. Sabah sabah ev neden bu kadar kalabalık... ters bişeyler var. kalbim güm güm atıyor. Noldu diyorum bişey söylemiyorlar. yüzümü yıkıyorum, içimde kötü bir hisle salona yöneliyorum, engelliyorlar, tekrar odama sokuyorlar beni. yüzlerine bakınca anlıyorum durumu. Farklı bişey söylesinler diye bir birine bakıyorum bir diğerine. öyle değil desinler, başka bişey söylesinler. ama ikisi de çaresiz bakmaya devam ediyor. aslında belki daha ilk uyandırdıklarında hissettim ama inkar etmeye çalışıyordum. hani belki kaçabilirim ordan. Kaçarsam belki duymam da söylemeye çalıştıkları şeyi. ben kaçarsam söyleyemezler, dile gelmezse gerçek olmaz... olmuyor. yüzlerindeki çaresiz ifade herşeyi uzun uzun anlatıyor.
Sonrasını pek hatırlamıyorum. Ağladım mı, muhtemelen ağlamışımdır. Gün içerisinde Ozzy'i aradığımı hatırlıyorum. O zamanki en yakın arkadaşım. Nedense ona da haber vermem gerekir diye düşündüm. "Annem öldü" dedim, inanmadı önce, o da inanmak istemedi. sonra sessizlik...
O yaşta kendimi "hergün birilerinin annesi ölüyor, bu sefer bana denk geldi, başka biri ölseydi o da başkasının annesi olacaktı" diye avuttuğumu hatırlıyorum.
Ölümü kabullenmek zor. Uzun süre sanki kapı çalacakmış da annem gelecekmiş gibime geldi. Hani gelse garipsemeyecektim. Sanki markete gitmiş de gelmiş gibi. Gelen giden olmadı tabi.
O yaşta bile kimse bana acımasın psikolojisi vardı üzerimde. Onun için sapasağlam durdum hep. Normal bişeydi, herkesin başına gelebilirdi. Kimse benim için üzülmesin "yazık" demesin. Bazen empati ile acımayı karıştırabiliyor küçük beyinler. Ağladım elbet ama sağlam durdum hep. Şimdi bile o zamanki metanetime hayret ediyorum. Ya daha metanetliydim ya da kaybımın büyüklüğünün farkında değildim...
Bir de okulun başladığı zamanı hatırlıyorum. Saklamıştım sınıftakilerden. okul açıldığında ebru "biliyorum" demişti, ben de kendimi tutamamış ağlamıştım biraz. 1-2 kişi üşüşmüştü başıma. sonra Burkay gördü beni ağlarken, noldu dedi, söylemedim. Akşam okul çıkışında "ağlarken gördün ya beni, annem öldü de bu yaz" dedim sanki "pazardan 2 kilo elma aldım" edasıyla. Birde işte Burkay'ın yüzündeki ifadeyi unutamam. Dondu kaldı çocuk. O ne diyeceğini bilmezken ben sanki iyi akşamlar demiş edasıyla dönüp yoluma devam ettim.
Hala da birisine hayatta olmadıklarını söylemem gerekiyorsa sıradan bişeymiş gibi geçiştirmeye çalışırım. Gözlerim dolmaya fırsat bulmadan konuyu değiştirip kaçarım ortamdan...

Farkettim ki...

Ne kadar yaşlanırsak yaşlanalım veya tecrübe edinirsek edinelim her geçen gün, her yeni olayda bir yeni şey daha öğreniyoruz. Bir yeni şey, bir yeni tecrübe, bir yeni farkındalık. Bazen bariz olan şeyleri bile anlamamız için uzun zaman geçmesi, belirli seviyelerden geçmemiz gerekiyor.
Ben bugün anladım ki bir ilişki bittiği zaman bitirene hiçbir şey olmuyor. Bitiren kendi verdiği karar doğrultusunda hayatını mutlu mesut, belki bir sorumluluktan veya yükten arınmış olarak devam ediyor. Hani gözümüz telefonda aramasını bekliyerek dakikaları, saatleri, günleri ayları sayıyoruz ya... işte bugün farkettim ki ayrılan asla aramayacak. nafile bekler sevenler, bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler... sen ne kadar acı çekersen çek, ne kadar beklersen bekle, ne kadar umut edersen et... sonuç değişmeyecek, giden dönmeyecek. bekleyerek, umut ederek geçirdiğin her an sana daha çok acı verecek.
Keşke beynimiz ve kalbimiz bir düğmeye bağlı olsa ve istediğimiz devreyi düğmeyi çevirerek açıp kapatabilsek. seviyorum, tık, artık sevmiyorum. sıradaki....

Hediye aldık canım:PpP

Cumartesi akşamı Neşe'nin doğumgünü. Kendisi ne sever pek bilmediğim için yakın arkadaşlarından yardım istedim. Burkay fikir verdi, Güvenç'le de uygulamasını yapmak üzere Palladium'da buluştuk. Tabi 2 gıdım yağmur gören İstanbullu trafiği neticesinde anca 8'de buluştuk. Önce gayet masum bir şekilde birkaç dükkana girip hediye alternatifleri belirledik. Derken Güvenç aç olduğu için alışverişe devam etmeden karnımızı doyuralım dedik. Sushico'ya yöneldik. Sınırsız sushi alternatifi karşısında kendimizi kaybedip sayısını söylemeye çekindiğim miktarda sushiyi Neşe'nin doğumgünü şerefine kaldırdığımız şarap kadehleri eşliğinde mideye indirdik. Sınırsız sushinin kuralı tabakta kalmaması imiş. Dolayısıyla o düzinelerce sushiyi bitirmek için zamana yaymamız gerekti. Saat 10 olup da bizi restorandan kovaladıklarında ikimiz de patlamak üzereydik.
Sonra ben gidip Ataşehir'de kiralık ev baktım. Birkaç parça eşya atarak sığabileceğim bir ev gayet makul fiyata... acaba taşınsam mı?
Hediye mi? ne hediyesi:PpP

Rekor

vav! bugün (aslında artık dün) 61 hit ile kendi rekorumu kırmışım. Gerçi bunun 10 tanesi psikopat gibi uyanık olduğu her yarım saatte bir bloguma bakan SUP ve 15-20 tanesi de hazineciler olmakla birlikte ilk kez gelenler de olduğu için kendi kendime şaşırıp mutlu oldum:)

22 Haziran 2010 Salı

pişt pişt!

Dün akşam uyuzluğumu kapı önünde bırakıp girdim eve. Önce yeni aldığım merdiveni de denemek ayağına perdeleri indirip yıkamaya giriştim. 2 posta onları yıkadım. Onlar yıkanırken de ayakkabı dolabımı indirip giymediğim veya giymekten giyilmez hale gelmiş yaklaşık 15-20 çift ayakkabıyı ayırdım. Geçen hafta da aynı şeyi kıyafetler için yapmış, dolabımı bayağı boşaltmıştım. Şimdi de ayakkabı dolabım aynı düzene kavuştu. (amerika öncesi kendime yer açıyorum, çaktırmayın:P)
Gecenin kalanı aynı uyuz moddaydı.
Bugün sabah işe gelirken elim kolum akşam ayırdığım ayakkabı vs ile dolu olaraktan tam karşıdan karşıya geçecektim ki biri "pişt pişt" dedi. Döndüm, bir bisikletli. adam korna olarak "pişt" demeyi uygun görmüş:))) Ben de bazen arabada "şşş" falan derim ama kimse bana canlı olarak yapmamıştı. Çok güldüm.
Ofise geldim, ayakkabıları ve kıyafetlerin kalanlarını kolileyip kargoladık. Sonra benim kabus başladı. Sabah beri salak bir tarife çevirisi yapıyorum:( Bir yandan elimde bilimum sigorta planı, bir yanda zargan, küfrederekten "çevir kızı kereviz" modunda tarife çevirmeye çalışıyorum. Ben bu çeviri işinden nefret ediyorum:( hele de içi teknik terim doluysa!!!

21 Haziran 2010 Pazartesi

Ben biliyordum!

Ben dedim di mi size? dolar aldım ben önümüzdeki günlerde düşer, temmuz sonunda tavan yapar diye. buyrun 2 hafta önce 1,60 olan dolar şimdi 1,55! durun bekleyin, ben gidesiye biraz daha düşecek ve ben ordayken kriz falan patlayacak, empire state göçecek vs derken dolar 1.80 olacak. demedi demeyin:)

Yeni tasarım

Haftasonu ismi lazım diil 2 arkideş (özge ve rengin) mevcut blog design'im konusunda bıdı bıdı ettiler. çok siyahmış da iç karartıyormuş da, artık okuyamıyorlarmış da falan da filan da... halbukime ben çok sevmiştim.. neyse bari gönüller hoş olsun dedim. şimdilik bunla idare edelim, ben tema aramaya devam ediciiim.

Poğaça 101

Pazar sabahı 10 sularına gerinerek uyandığımda yine mutfaktan sesler gelmeye başlayalı 1-2 saat olmuştu. Esin abla yine güne erken başlamış, bişeyler yapıyor. Kalktım gözümü ovuştura ovuştura gittim yanına, miskin miskin oturdum masaya. Kahvaltı için katmerli poğaça yapıyormuş. 1-2 dakika hamuru açışını izledim sonra hemen gaza geldim. benim bile anlamadığım şekilde "ben de deniyim mi?" çıkıverdi ağzımdan. "gel selen'cim, çok kolay" diyerek verdi oklavayı elime.
ben korka korka başladım açmaya. Önce küçük yuvarlak yapıyorsun 6 tane, sonra onları üstüste koyup yeniden açıyorsun, daha büyük oluyor. şansıma "poğaça 101" dersinin ilk poğaçası mayalı hamurla yapılan cinstenmiş. hamuru nereye çeksen oraya gidiyor. hani yamuk bişey bile olsa çekiştirerek düzgün hale getirebiliyorsun. netekim benimkiler de öyle oldu. ben yamulttum Esin abla düzeltti.
ikinci adım üstüste konmuş altı hamuru daha da açarak genişletmek. daha büyük bir daire olması gerekiyor. Asıl marifet ondan sonraymış meğer:  daireyi eşit parçalara bölmek işi. Uzaktan kolay yaaa diye gözüken bu işlem uygulamada pek de kolay değilmiş: tecrübeyle sabit! (üçgenlerimin hali burdan bile belli oluyor!!!)
son adım üçgenlerin içine malzeme koyup çeke çeke sarmak. bu adım diğerlerine göre daha kolay, sonuçta dedim ya zaten mayalı hamur. ne tarafa çeksen o tarafa gidiyor:)
ve işte sonuç:
ta-taaaam:))

20 Haziran 2010 Pazar

TEM'de mahsur kaldim

Offf yola ciktik 4 saat once ama son yarim saattir dur kalk gidiyoruz:( yolda calisma varmis, tek seride indirmis adiler, milim milim ilerliyoruz resmen.
Hayir, ucak da degilki meret sonra farki kapasin. Mecburen gec varicaz istanbula!
Of yatagimi istiyorum beeeen!!!
Bu e-posta, Turkcell BlackBerry ile gönderilmiştir.

19 Haziran 2010 Cumartesi

patla selen!!!

gene öküz gibi yedim. hayır öküze hakaret etmeyelim, bugün muhtemelen onu da geçmişimdir:(
Sabah Özge ve Rengin'le kahvaltı yaptık big chef's de. çeşit eskisine göre azalmış olmakla birlikte gene süper bir kahvaltı oldu. 1 sularında Özlem Kaan'ı alıp geldi. Oğlan çattı kaşlarını bana, gülmez allah gülmez:( sevmedi sıpa beni:(
bir sonraki durak quick china. sanki o kahvaltıyı ben yapmamışım gibi bir de açık büfeye gittim. ilk tur millet yerken (selim, dilara, gökhan ve burak) ben midedekileri hazmetmeye çalıştım ama nafile. sonra yemek görüntü ve kokularına dayanamayıp ben de çıktım tura. hatta abartıp 2 tur attım. 5'e doğru vinç geldi beni yerimden kaldırmaya. kızılayda bir soda içip çıtırcan dosyasını kapattıktan sonra kuzenlere geldim. yemek yemeye halim kalmamış olsa da esin ablanın "hafif" tatlısına hayır diyemedim. bugün de patlamadım ya....

18 Haziran 2010 Cuma

Facebook

İnsanlar neden facebook profillerine çocuklarının fotosunu koyar anlayabilmiş değilim. anlamıyorum, anlayacağımı da pek sanmıyorum. herkes öyle yaptığına göre bu sanırım ancak çocuğu olanların anlayabileceği bişey. Bana şey demekmiş gibi geliyor. Benim varlığımın tek sebebi bu çocuklar. ben artık onlar vasıtasıyla benliğim, onlar yoksa ben yokum... gibi bişey... Dediğim gibi sanırım anne olmak lazım anlamak için. benim gibi annelik mefhumuna bu kadar uzak bir insana pek anlaşılır gelmiyor ne yalan diyim.
Bak şimdi aklıma başka boyutları geldi olayın. Genelde insanlar çocukları için yaptıkları fedakarlıklarla övünüyorlar. Fedakarlığın ne kadar çoksa o kadar iyi anne babasın. Kendini ne kadar ikinci plana atar, çocuğu hayatının merkezi haline getirirsen o kadar değerlisin... e o zaman "ben"e ne oluyor. "ben" de birisinin çocuğu değil mi? ben kendi hayatımı değersizleştirirsem benim için hayatını yok edenlere haksızlık değil mi? ayrıca işin doğrusu bu mu? yani düşünsenize herşeyi çocukları mutlu etmek için yapıyorlar, çocuk etrafında çocuk odaklı.. o çocuklar bir fanus içinde tüm dünya emirleri altında, onlar ne isterse olacak sanarak büyüyorlar. sonra dış dünyaya açılınca hiç de öyle olmadığını görüp bocalıyorlar. "ama ben şunu istedim yapmadı". e yapmaz tabi. onun varoluş amacı senin sandığın gibi sana hizmet etmek, senin isteklerini yerine getirmek değil. onun kendi hizmetkarları var zaten. o da aynen senin gibi herşeyin emrinde olmasına alışmış. hadi buyrun bakalım, çıkın işin içinden...
sonra bu veletler korumasız savunmasız olarak atılıyor hayata. valla ebeveynlerden çok onlara üzülüyorum. etraflarının, zorlukların farkında olmadan pembe bir dünyada büyüyor gariplerim.
Tüm ebeveynlere sevgilerimler:)))

17 Haziran 2010 Perşembe

Aferin bana

Akşam eve gelip de güzel haberleri alınca bir gaza geldim. indirdim dolapları, yer kaplayan ama uzun zamandır giymediğim kıyafetlerimin %80'ini çıkardım, ayırdım. yarın işe götürücem, ordan da biyerlere göndericez. Dolabım bi boşaldı, ben bi rahatladım ki sormayın.
Tabi aslında hala içine giremediğim bi ton kıyafet var ama onlar yeni, vermem onları:)))

Vursun davullar, evimizde şenlik var:)))

Bu eziyetin de sonuna geldiiiik:) Bugün eve geldim, telesekreterimde bir mesaj. Saykocan'ın ev sahibi aramış. Saykocanlar ay sonunda evden taşınıyorlarmış, onu haber veriyor. Allahım mesajı dinledim kulaklarıma inanamadım. Huzur dedim kendi kendime, huzurlu geceler bekleyin ben geliyorum:)))
Gerçi allah var 1-2 haftadır sesi çıkmıyor Saykocan'ın. Geceleri uykuma geri döndüm hani. ama bunun daimi olacağını bilmek ayrı bir mutluluk.
Gelen gideni aratır atasözünü ise düşünmek dahi istemiyorum:)

İnsan hakları mahkemesine başvursam

şu sıcağa bir çözüm bulurlar mı acaba? yani bu da insanlığa çektirilen bir işkence netekim. bir o bir de sivrisinekler...
Dün ablamlarda kaldım ya, akşam yattım, pencereden hafif hafif esinti geliyor, ok sorun yok. ama biraz sonra oram buram kaşınmaya başladı. sivrinin teki beni ziyafet sofrası olarak kullanıyor. mecburen üstümü örttüm. bu sefer sıcak ki ne sıcak, ölecem, ölmezsem de kesin bayılıcam. yatakta dön dur. sonra o yetmedi ege yanıma geldi. bir yatakta 2 kişi. 5 dakika oyalanıp onun yatağına uzadım hemen. ama orda da bir sivri buldu beni. gene örtünüp işkenceye devam. sabahın bilmem kaçı olmuş ben hala doğru düzgün uyuyamamışım. sonra ege tekrar uyanıp geldi yanıma. bu sefer uyandırıp ilgi istiyor. dedim sen git biraz tv izle, oyun oyna falan:) sihirli cümle buymuş meğer. ama zaten saat olmuş 6:30 falan. bir saat kadar daha uyumaya debelendim sonra kalktım mecburen. Malum karşı yakadan geçmek gerek... yalnız o bu değil de uzun zamandır ilk kez 9'da ofisteydim valla:)

16 Haziran 2010 Çarşamba

Canım sıkıldı

İnsanoğlu çok ilginç. Bir haber aldığımızda en olumsuz noktasını bulup onun üzerine odaklanıyoruz hemen. Kötü şeylerin olmasından korkumuz bizi ele geçiriyor ve hemen kendimizi en kötüsüne hazırlamaya başlıyoruz. Hazırlamaya başlamak derken karalar bağlıyoruz, moralimiz bozuluyor. Sanki o kötü ihtimal gerçekleşmiş gibi bir tavır takınıyoruz. Hep en kötüsünü düşünüp ona inanıyoruz. Millet olarak acıların çocuğu olma yatkınlığımızdan mı yoksa öyle olduğumuz için mi acıların çocuğu olmayı seviyoruz bilmiyorum. Tavuk mu yumurta mı ilişkisi işte.
Ben her konuda pozitif yaklaşmaya çalışıyorum. Birisi özellikle sağlıkla ilgili bir haber verdiğinde "dur hemen kötüye yorma" olur yaklaşımım. Kendim için de bu yöntemi izlemeye çalışırım. Kötü ihtimali düşünmemeye çalışırım. Bilmemek daha iyi belki de. Ama işte engel olamıyor ki insan kendine...
hele de doktorsan... ablam bin türlü hastalığı görüp bildiği için aklına bin türlü olasılık geliyor. ben de ondan etkileniyorum.
bu sabah da aynen böyle oldu. ablam "ege'nin sol göz kapağı düşük müydü?" dedi. yoo, oldum. şu anda düşükmüş. yarın mr çektiricem dedi. sesi çok endişeliydi. dur yorgunluktandır, hemen kötüye yorma falan dedim, hani sebep ne olabilir ki... ama içimde alevlenen endişe dalgalarına engel olamadım. az önce kısa bir google taraması sonucu gördüğüm sebep listesinin genişliği ve içeriği benim de canımı sıkmaya yetti:( dur hemen kötüye yorma... basit bir kas problemi de olabilir...

Sevmiyorum

evet evde oturmayı sevmiyorum. salak salak TV izleyip kucakta laptop oyun oynamaktan başka bişey yapmıyorum evdeyken. yani dönem dönem evden zevk aldığım zamanlar olsa da şu anda bu dönemlerden biri değil. Zaten bi salaklamış durumdayım. Az önce bugün çarşamba mı diye sordum, düşünün artık!
Neyse dün de gene canımın evde oturmak istemediği bir gündü. Şansıma bir arkadaşımın doğumgünüydü ve kutlamak için aradığımda akşam caddede kutlayacaklarını söyledi. Süper dedim ben de, uğrarım yanınıza.
Akşam iş çıkışı kuaför vs işlerimi hallettim. Artık sabahları işe bile zor geliyorum bırak erken kalkıp kuaföre gitmeyi. O yüzden de fön işi akşama kalıyor. Sonra sakızlarımı almaya sahrayıcedide gittim. evet sakız almaya! detaya girmeye gerek yok. ordan dönerken yine yolu şaşırdım. ve yine karmene rağmen şaşırdım. ama dön dediği yerde dönüş kapanmıştı. Herneyse gene dolandım durdum neresi olduğunu bilmediğim yerlerde. sonuçta çıktım caddeye. 1-2 salaklık da orda yaptıktan sonra buldum adresi.
Keyifli bir akşam oldu. Ben gidesiye herkes yemeğini bitirmiş. Muhabbet vs ettik. Allahım gene benim çenem düştü. Ben neden bu kadar çok konuşuyorum:( bir insanın her konuda bir anısı olabilir mi yaaa??? ama baktım gak deseler bişey anlatıyorum guk deseler başka bişey. tabi sonradan farkettim ben bunu. ilk girdiğim ortamlarda daha pasif kalmayı öğrenmem lazım. ayıp oluyo:(

15 Haziran 2010 Salı

Dalgalı ruh hali

Çok gel git ruh halliyim bu aralar. ya da aslında tüm aralar. demin babalar günü öhü böhü diye ağlarken birden google maps'in açıldığını görüp mutlu oldum, şakımaya başladım falan. bende birkaç tahta mı eksiktir nedir anlamadım ki:)))

Babalar günü kadar taş düşsün başınıza...

Abi nereye kafamı çevirsem yok babalar günü hediyesi, yok babalar günü brunch'ı, parfümü, reklamı bilmemnesi. İnsanın gözüne gözüne sokuyorlar resmen. Ben gözümü kaçırdıkça sms'ler mailler yağıyor. Sinir oluyorum sinir. Anneler ve babalar gününün çok lüzumsuz bişey olduğunu düşünmeye başladım. Ne bu yaaa, pazar yaratalım derken insanların yaralarını kanatmaya ne hakları var anlamış değilim. ayıp denen bişey var. babasını seven adama hergün babalar günü, haketmeyen babaya ise 1 gün bile fazla. o zaman nedir bu geyiğin sebebi! Hayır ben eşşek kadar insanım bana bu kadar koyuyor bir de bunun çoluğu var çocuğu var. Millet koştur koştur analar babalar günü aktivitesi planlayıp organizasyon yaparken sen sanki öyle bir gün yokmuş gibi davranmak zorunda kalıyorsun. sevgililer günü gibi zoraki lüzumsuz bir şey bu da. yapmacık, göstermelik.

14 Haziran 2010 Pazartesi

Aklıma takıldı

Şu kedilerin bu dünyadaki görevi ne diye çok merak ediyorum. yani bütün gün miskin miskin yatıyorlar kapının önünde. hani fare vs yakaladıklarını da görmedim. sokakta o kadar kedi var, üreyip uyuklamaktan başka bir halt etmiyorlar.
Hayır insan işe giderken köşede yayılmış bir kedi görünce sinir oluyor. kalksın o da çalışsın ama aaaa!

Eric ve Steve

Haftasonunun temel amacı, 4 ay öncesinden bilet alınan aktivite eric clapton ve steve winwood abilerin konseri idi. hani çok önemliymiş gibi neden 4 ay öncesinden bilet aldım bilmiyorum. üstelik burakı da ben gazladım. üstelik ben bu abileri hiç dinlemem. yani çok meşhur 1-2 parça harici bilmem de... neyse bi gittik ki hınca hınç!! anaaa talep çokmuş yaaa, kötü bişey yapmamışız galiba.
gerçekten de bayağı kalabalıktı kuruçeşme. her yaştan insan vardı. hava süper, mekan süper. şarkılar, bilenler için süper, ben birara esniyordum o derece. burak o kadar üşenmesine rağmen müzik başlayınca süper keyiflendi. ben de "yav blues o kadar da kötü değilmiş" diye düşünürken buldum kendimi. enginar sonrası 2. bir devrim demek bu benim için.
konseri dinlerken buruldum ama biraz. başka birisiyle gitme hayalimiz vardı aslında... anılar çağrıştı, burun direğim sızladı... imkansızın şarkısını söyleyerek izlemeye devam ettim konseri:)
konser sonrası ayrı bir heyecan. nedense denturun motorları sanki kürek çekermiş gibi gidiyor. Kadıköyden gelmesi 45 dakika sürdü. dönüş de öyle sürerse otobüsü yakalamamız tehlikeye girecek diyerekten üsküdar üzerinden döndük eve. Hemen atladık arabaya, ben gene kamil koç'u bulucam diye gerildim. buraka söylendim falan:)) ama o kadar aceleye 35 dakika öncesinde varmıştık hedefe. boşuna panik yapmışım:( orada da "hadi git" "gitmem" inatlaşması neticesinde burak galip geldi ve ben eve döndüm.
eve döndüm derken öyle hemen olamadı. gene kayboldum. kayboldum derken bu kaybolmalar yine karmen eşliğinde yaşanıyor. yani o beni eve götürür güvencesi var ama bir türlü asıl çıkmak istediğim yola çıkamayıp garibimin çizdiği alternatif rotalara dönüyorum nedense...
şimdi de işteyim. 1 saattir yazınca biraz ayıldım sanırım:) artık işe başlayabilirim:)))

Sahilde piknik

Cts gecesi benim midem hala düzelmediği için her aldığım içkiden bir yudum içip bırakmak durumunda kaldım. Rakı hiç bu kadar acı gelmemişti, bira bile zevksizdi, o derece. Öyle olunca da bütün içkileri Burak içti, ben cin cin etrafı izledim. 2'ye doğru dönüş yoluna geçtik ama ben otoparktan çıkarken nasıl bir halt ettiysem yönümü yolumu şaşırdım, kendimi hiç bilmediğim (sonra dolapdere olduğunu öğrendiğim) abidik gubidik yerlerde cevreyolu oklarını takip ederken buldum. Sonuç? evet çevreyoluna ulaştım ama trafiğin tee en son ucu olan Mecidiyeköy'den!!! köprü ayağından pıt diye çıkabilecekken kalabalığın en sonundan girdim köprüye. Allahım resmen milim milim ilerliyoruz. Burak yanda sızmış, bir yandan araba kullanıp diğer yandan onun komik fotograflarını çekebiliyorum yani o derece... Neyse sonucta 50 dakika falan sonra köprüye ulaştık. Ama köprü bile kalabalık. salak KGS liler öyle bir yığılmış kı aralarından OGS şeridi açıp gitmek imkansız. Bir şekilde kaçıvermeyi başardım da sonrasında 10 dakikada geldim eve.
akşam o kadar içince - Burak yani - pazar sabahı sersem modunda kalktık. İkimizde de nasıl bir uyuşukluk. Önce evde bir kahvaltı yaptık, pinek yapmak istiyoruz ama evde değil. Yürü dedim, sahile iniyoruz. aldık battaniyemizi, dergi kitap vs, attık çantamıza, atladık arabaya doğru caddebostana. indik orda sahile ki duyan gelmiş. bulduk bir ağaç gölgesi, serdik battaniyemizi, serildik. Güvenç'e de haber verdim, 1 saate o da geldi. aksam 6ya kadar mayıştık durduk. denizden gelen hafif esinti, arada migrosdan alınan kuruyemiş ve içecekler eşliğinde resmen piknik yaptık. tabi ilk deneyim olduğu için eksikleri not etmekle geçti bir süre. bir sonrakine termosda çay, tavla, kağıt bardak vs... olayı abarttık z.yağlı dolma, kuruköfte vs:PpP
akşam 6 gibi mecburen kalktığımızda ne burak ne ben konsere gitmek için en ufak bir heyecan duymuyorduk. hani bilet olmasa geceye orda devam etmek çok mümkündü:)))

Tamamen iş amaçlı

Cumartesi akşamı Burak geldikten sonra bir arkadaşı ile buluştuk. Arkadaşı yeni bir iş alanına girmiş. web üzerinden tutkusal:PpP ürünler pazarlayacakmıış. Ancak tutku sepeti adını koyduğu bu iş ve sayfa diğerlerine göre daha seviyeli vs olacakmış. (site şu anda yapım aşamasında - daha mallar gelmemiş). İş yerinden bile bakılsa anlaşılmayacak, orasından burasından reklamlar patlamayacak, daha özel ürünler alt başlıklarda saklanacak gibi planlar yapmış abi. Sadede gelecek olursak çocuk son derece kafa / eğlenceli bir tip biz de hedef kitle olunca gecenin muhabbeti bilimum seks objeleri, masaj yağları, uygun fiyat aralıkları, sitenin tasarımının nasıl olması gerektiği, paketleme ve ambalaj gizemi gibi konular üzerine oldu. Hani dışardan biri duysa "oha sapık bunlar" diyeceği şeyler. Ama biz gayet biyoloji dersinde üreme işleyen öğrenci ciddiyetiyle jimmy jane iyi ama pahalı olur, fun factory temsilciliği alsam mı, yok tavşan çok agresif olur ama en bilineni o, talep de vardır gibi konuları gayet de eğlenerek tartıştık resmen:)))
biri gelip kızlı erkekli bir ortamda ilk kez tanıştığın insanlarla erotik shop ürünleri tartışacaksın dese kıçımla gülerdim ama olabiliyormuş:)))

Pucca...

Bir süredir Pucca Günlük isimli blogu takip ediyordum. Geçenlerde de blog yazılarında kitap yazdığını okumuştum. Birara alırım vs diye aklımın bir köşesinde duruyordu.
Cts günü eğitimden çıktığımda Burak'ın gelmesine daha nerdeyse 3 saat olunca Beyoğlu'na kaydım. Kaydım derken zaten orda buluşacaktık. Ben tek başına bir halttan zevk almayan bir insan olaraktan o mahşer kalabalığındaki beyoğlunda 2 tur atıp bu arada bilimum insana "hadi buluşalım" falan diye yavşadıktan ama uygun şahıs bulamadıktan sonra kendimi bir kitapçıya attım. Dolanırken birden aklıma bu kitap geldi. Ahanda var mıdır falan derken gördüm raflarda. Hemen aldım bir tane. Kitap nerde okunur? tabikine starbucks'da. hemen mochamı ve kekimi aldım kuruldum bir masaya. Nasıl kaptırmışsam birara kendi kahkahamla kendime geldim. Benzetmeleri vs o kadar güzel yapmış ki, koptum bazılarına. O 2 saat nasıl geçti anlamadım. Burak geldiğinde hala yerimden kalkamamıştım:) dün akşam da kendisini uğurladıktan sonra biraz daha okumaya çalıştım. Şimdi uykusuzluğumun tek sebebi Pucca!!!

Pazartesi

Her pazartesi yazmaya başlarken "haftasonu" diye başlık atmaktan sıkıldım artık. İyi de hangi haftasonu??? tarih atacam bundan sonra:P
Aslında yazacak o kadar çok şey var ki... iyisi mi ben onları alt başlıklar halinde yazayım:)

11 Haziran 2010 Cuma

Santral

Bugün ofise santral bağlattık. Gerçi tam olarak bağlattık da sayılmaz. Yani bağlattık da değişecek:) Süper akıllı biz bazı basit şeyleri (caller ID gibi) sormayı unutmuşuz. Santral bağlanınca öğrendik ki bu versiyonu numara göstermeyen cinsindenmiş. Haydaa diyerek bir üst modele geçmeye karar verdik. Geçmişken robot da olsun, kayıt da olsun vs derken olay aldı yürüdü. Şimdi pazartesi gelip yeni santrali takacaklar. Bu arada biz de robot için metin belirliycez. Karel'in kendi sesi kabus gibi geldi. Bir de güzel ses bulmak lazım. Ben haftasonu unkapanına doğru bir uzayayım diyorum:PpP

Pers Prensi

İnanmayacaksınız dün sinemaya gittim. Yok inanırsınız, dün yazmışım netekim. Bazen ne yazdım ne yazmadım hatırlamıyorum. Neyse, bir heyecan gittim sinemaya. Aldım mısırımı. evet, midem hala kötü. ben böyle beslenmeye devam edersem de asla düzelmeyecek. Neyse konumuz bu değil. Gittim, salonda zaten 10 kişi anca var, başladım filmi izlemeye.
Film gayet geyik bişey ama benim çok hoşuma gitti. Hem masalsı bir yanı olması, hem aksiyon içermesi. adamın akrobatik hareketleri beni uçurdu. Damdan dama uçtu, tek başına bir ordu askeri alt etti vs. Onlar klasik film muhabbetleri ama keyifliydi işte:)

10 Haziran 2010 Perşembe

Cts işkencesi

Ya bu cts için süper planlarım vardı. İstediğim saate kadar uyuyacak sonra da WOI ile oyun oynayacaktım. Burak gelecekti, beraber gezecek ve istanbulun tadını çıkaracaktık. Şimdi ise cts günü akşama kadar bir odada tıkılıp eğitim dinleyeceğim gerçeği ile burun buruna geldim. Oyunu iptal ettim, Burak'a akşama gel dedim. Sabah? kargalarla kahvaltı edicem:(

Yeter yaawwww...

Kaç gündür işten çık eve git, pinek pinek tv izle, kafayı yiycem nerdeyse. kendimi ev hapsinde gibi hissediyorum. Tamam gerçi midem kötü, hava berbat ama gene de öyle loser bir şekilde evde oturmak inan çok koyuyor.
En sonunda demin sinema sayfasını açtım önüme. Sinemadan kopalı asır olmuş, dvd bile izlemiyorum. hatta gidip almaya da üşeniyorum. neyse, açtım sayfayı önüme... ya izlemeye değer 1 tane bile film olmaz mı yaaa??? zorladım zorladım 1 film seçtim. akşam iş çıkışı sinemaya gideceğim. sinema nasıl bişeydi hatırlayan var mı???
...
Bu arada bugün seyahat için dolar aldım. Hani yatırım yapmayı düşünen varsa önümüzdeki 1 ay dolar düşecek, temmuz sonunda ise tavan yapacak. duyurulur:)))

8 Haziran 2010 Salı

Astroloji

Burçlarla hiç işim olmaz. Kendi burcumdan başkasını bilmem, anlamam ve ilgilenmem. Ama etrafımda burçlara meraklı ve inanan o kadar çok insan var ki, ister istemez kulak aşinalığı vs yaşıyorum. 3-5 arkadaşımdan dolayı bazı burçların hangi zaman aralığına geldiğini biliyorum falan. Ama hepsi bu.
Son olarak şahit olduğum yoğun bir burç tartışması neticesinde susan miller adlı bir ablanın sitesini öğrendim. Ayda bir girip ne demiş diye bakıyorum. Dediklerinden genelde bişey anlamıyorum o ayrı. ama en çok "ayın en güzel veya romantik günleri" listesine gülüyorum. çünkü ablam hangi gün için "süper" dese ben o gün ya evde hasta yatmışım, ya iş ve ev arası pineklemişim vs. yani olayın benim açımdan uyumu ve tutarlılığı 0. bakalım belki size bişey ifade eder dedim:)))

Bende şans olsa...

Ya nedir bendeki bu ekonomik şanssızlık anlamış değilim! Ne zaman yurt dışına çıkacak olsam gideceğim ülkenin parasına karşı TL değer kaybeder, ben ordayken dibe vurur, bütün harcamalarım en yüksek kurdan hesaplanır, ben dönünce de eskisinden de aşağıya iner!!!
2001'de Boston'a giderken kriz patladı, dolar bir gecede 600 liradan 1200 liraya zıpladı, bilet bana kapak oldu vs. bu hep böyle oldu. en son cenevreye gittiğimde giderken 2,1 civarı olan parite benim orda olduğum hafta boyunca 2,28'e vurdu. şimdi? 1,9!!!
şimdi de amerikaya gidicem ya, 1,4'lerde gezen $ paritesi 1,6'yı geçmiş durumda. bakalım temmuzda 2'yi görecek mi??? parası olan dolara yatırım yapsın, temmuz sonu gibi tavan yapacak. demedi demeyin:)))

Türkçe müzik

Türkçe müziklere düştüm bu sıralar. Tarkan, Candan ve Yaşar zaten sevdiklerimin başında gelirdi, Duman da dinlerdim ama şimdi onların önüne geçenler oldu. Mesela Emre Aydın. 2 albüm çıkarmış, ikisi de birbirinden güzel. Bıkmadan usanmadan dinleyebiliyorum. Sonraki keşiflerim Gripin ve Manga. Manga'nın "bir kadın çizeceksin"ini zaten çok severdim, erovizyon parçası onu da solladı. Albümlerini dinlemeye başladım. Gripin'in son albümü de gayet başarılı. durma yağmur son derece hit bir şarkı, insanı alıp götürüyor resmen:)

7 Haziran 2010 Pazartesi

püfff!

Sabah beri blogger açık, sanki yazmak ödevimmiş gibi o bana bakıyor ben ona. şöyle bir yokladım kendimi kayda değer yazacak bişey de yok ki. dün bütün gün ablamlarda pinekledim ve hatta uyudum. o yüzden de gece acı çektim. bir de üzerine ege yanıma gelince uykum saykocanlı geceler kıvamında bölük pörçük geçti.
Oldukça toparladım sayılır. Ancak hala yerken korka korka yiyorum. Doktorum gastrit uyarısı da takıldı kafama. Her yemekten sonra kendimi patlayacakmış gibi hissetmemin bunla bir ilgisi var mıdır diye düşünüyorum şimdi. Neyse bakalım şu durum tam bir düzelsin de...

6 Haziran 2010 Pazar

Dün bütün gün o hazırladığım ayran-sodayı bırak içtiğim 2 yudum su bile midemde duramayınca öğleden sonra soluğu hastanede aldım. Serum taktılar, içine bilimum ilaç kattılar da ondan sonra biraz kendime geldim. günün ilk yiyeceğini akşam saat 6 sularında bir parça simit olarak yemeyi becerdim. sonra 1 tost ve 1 kase çorba. hepsinin midemde kalması ayrı bir sevinç kaynağı. ama mide hareketlerim hala kendini hissettirir boyutta.
akşam ablamlar tutturdu bize gel sana bakalım diye. ben de o halde kalkıp sürünerek (ve de yağmur altında) karşıya geçtim. ne o; bana bakacaklarmış. aslında itiraf ediyorum ege teyzemi cok özledim diye mızlamasa gelmezdim de ben de onu çok özlediğimden soluğu burda aldım. şimdi hala ablamdayım. akşama toparlarsam dönücem eve.
Yastık ağrısı oldum gene. yatmaktan başım ağrıdı. ama tadım tuzum da yok. yatmaya devam etmek istiyorum. al sana kısır döngünün dik alası.

5 Haziran 2010 Cumartesi

Zehirlendim galiba:(

Tabi ne zamandır bu kadar eğlenceye alışık değil bünyem, dünden sonra patlayıverdi:P önce sabah 5 sularında uyandım. Cin gibiyim ama bu olayda bir gariplik var. Midem diyorki "şş, ben burdayım" ama bunu farklı hareketlerle diyor. Banyoya uzadım. Neyse detaylara girmeyeyim ama sabaha kadar 3 kere çıkardım. Yanındaki cırcır da cabası:( Sabahki eğitimi de ektim doğal olarak. Şimdi ayran-soda kombinasyonu yaptım kendime.
Bu arada uyanıp da debelendiğim sırada aklıma yazacak bir konu gelmişti, detaylarına kadar ama şimdi hatırlamıyorum!!!

Geri döndüm bebek:)))

Dönüşüm muhteşem olacak demiştim ben size. yoksa dememiş miydim? neyse, beni yakinen tanıyanlar bilir ki benim dönüşüm hep muhteşem olur:))))
Ne zamandır az ve bunalım yazdığımın farkındayım. ancak birkaç gündür üniversite sınavından çıkmış liseli ya da mezuniyet projesini teslim etmiş universiteli gibi bir ferahlama, bir rahatlama, sanki tüm işler bitmiş gibi bir sallanma moduna girdim. Üzerine 2 gündür de eğitim amaçlı bir seminere katılınca sanki tatile gittim:P
Özet geçecek olursak çarşamba akşamı basket kabusu ile başladı dönüşüm. Bir heves aldım pizzamı şarabımı, geçtim TV karşısına. Güya maç seyredip keyif yapıcam. 2. çeyreği zor bitirdim, 3. göz ucuyla, son periodda ise filme geçmiştim. Bir maç bu kadar mı kötü olur. Tabi ben efes açısından değerlendiriyorum olayı, fenerliler bayram etti.
Çarşamba tüm gün eğitimin üzerine akşam bot gezisi ve yemek vardı. Ancak benim daha müthiş bir planım vardı: rihanna konseri. İçimdeki 18lik hala yaşadığı için seminer çıkışı çektim spor ayakkabıları ayağıma, önce kanyonda le pain quotiddien de apple pie ve kahve, ardında beşiktaşta grubun devamı ıle buluşup bira ve vs ve en son olarak "te amo":))) Konser aslında beklediğim kadar muhteşem olmamakla birlikte şarkıları sevdiğim için ben oldukça keyif aldım. kısmi hoplama zıplama bile yaptım.
bugünkü aktivite ise seminer sonrası yemek idi. Ancak ders 5'de bitip de yemek 7 gibi başlayacağından yine önce Kanyon'a gittik. Bu sefer seminerden kalabalık bir gruptuk. Kahve muhabbet vs derken çıkıp bir de D&R da cd dvd bakıp oyalandık. Akşamın devamına dair sinyaller o anda alınmaya başlamıştı. Ortamda bulunan 4 kişi henüz o gün biraraya gelmiş olmakla birlikte daha biri cümle kurarken öbürü sonunu tamamlamaya başlamıştı. Neşe içinde yemeğe gitmek için yola koyulduğumuzda saat 7 olmak üzereydi. O civarda Akmerkez'e gitmeyi bilmeyen yegane taksiye binip yolu şaşırmamız, gps eşliğinde hedefe ulaşmamız gece boyunca attığımız kahkahaların başlangıç sinyalleriymiş meğer. Tüm gece o kadar çok güldüm ki resmen ilaç gibi geldi. Sanki asırlardır tanışmışız gibi şakıdık durduk. Hele cem yılmaz ve türk malı geyikleri süperdi:)))))
Uzun lafın kısası çok keyifli döndüm bu akşam eve. Oh be, kendime geldim resmen:))))
...
Ay dur asıl unutuyordum. Dün akşam konser öncesi Beşiktaş'taki beer pointte buluştuk. Yedik içtik vs. Sonra motora geç kalıcaz diye panik halinde toparlandık. Ben de tuvalete koştum. Girdim içeri, kullandım tuvaleti. O arada biri kapıyı tıkladı "bi dakka" dedim. O kişi yan tarafa girdi, ben ardından hemen çıktım. Ben çıktım tuvalete bir adam girdi. Ben ona baktım o bana. adam  şaşırdı "burası erkekler değil mi?" dedi. ben "bilmem ben bayanlar diye girdim" dewrken ikimiz birden çıkıp kapıdaki işarete baktık ki gerçekten erkekler tuvaleti imiş. Ben gülerken adam "nolcak canım" falan diyordu. İşin daha komiği gülerek ordan çıkıp bayanlar tuvaletine geçip elimi bayanlarda yıkadım:))))) Öbür taraf erkekler ya, orda yıkamamak lazım:))))
Bir pot da bu akşam kırdım. Tam yemekten kalktık, vedalaşma faslı. Tanıdık bir sima. O da beni tanıdı. gülümsedi, "merhaba" dedi. Ben gayet laubali "naber?" dedim sanki kırk yıllık tanıdık. sonra kadının arkasından bakarken taşlar yerine oturmaya başladı. Lan bu kadınla ben bir toplantıda tanışmıştım, bizim çalıştığımız şirketlerden birinin üst düzey yöneticilerindendi!!!! Ben o dumurla kaldım bir an. Kadına "naber" dedim şokuyla 3-4 dakika sarsıldıktan sonra en sevimli halimle yanına gidip "kusura bakmayın ben bir an karıştırdım sizi, ehe şarap vs de" diyerek olayı yumuşatmaya çalıştım. allahtan candan tepki verdi de içim rahatladı. allahım bazen çok patavatsız oluyorum yaaaa!!!!!

2 Haziran 2010 Çarşamba

Kendime gelmece...

Kabus hafiflemeye başladı, ben de kendime geliyorum ufaktan. En azından dün ve bugün şu ana kadar sinir krizi geçirmedim:) Dün akşam eve gidip TV falan izledim, sakincene uyudum vs. eve gitme saatim gene 8 idi aslında ama olsun:)
Önümüzdeki 2.5 gün bir eğitime katılıcam. Sabahtan akşama, kabus modu:( Eğitim konusunda böyle söylemek çok ayıp biliyorum ama bir salona tıkılıp saatlerce dinlemek beni biraz kasıyor. Neyse, tek umudum yarın akşamki Rihanna konseri. Anam biletleri yanıma almayı unutmamam lazım:D (dedim ve hemen çantaya attım). Bu arada hava bir garip. sanki yağmur yağacak. asıl yarın yağarsa çok eğlenceli olacaktır. Gerçek anlamda diyorum. nedense yağmur altında konser dinleme hevesine kapıldım:))
Haftasonunda umutluyum. Ankaradan gelecekler var. çıtırcan (belki) ve pisim burada olacak. yani biri olmazsa öbürü:)
darma dağınık yazdığımın farkındayım ama son zamanlarda öyle uyuz bir hayatım oldu ki kafamı toparlayıp da bişeyler yaratamıyorum.
ha bu arada swiss otelden aldığım grand style üyeliği iptal oldu. Pek sevindim. Niye böyle bir salaklık yaptığımı anlamamıştım zaten. Arada insanın basireti bağlanabiliyormuş:)
öpenz.

1 Haziran 2010 Salı

Fazla tepki

Dün kabus çığlıklarımı face'e de yazmıştım. İnsanlar panik olmuşlar. Üstelik hiç tahmin etmediğim kişilerden mesajlar aldım, iyi misin, bir derdin varsa dinlemeye hazırım vs diye. O kadar şaşırdım, bir yandan mutlu oldum, diğer yandan utandım ki anlatamam. Utanma sebebim de insanları telaşlandırmış olmam. Yani o anda gerçekten ölmek istedim ama tamamen anlık ve duygusal bir çığlıktı o. Aynen buraya yazdığım gibi. Ama buraya daha detay oraya sadece "ölmek istiyorum" yazınca işler karışmış doğal olarak. Korkarım bir sonrakinde gerçekten ölmek falan istersem yalancı çobana dönecek durumum:PpP
haa bu arada dünkü kabus yazdığım yerde kalmadı, gece de devam etti. Tam oh doğru dosyayı gönderdim diye rahatlayıp eve gittim ki bir mail geldi "eski halini göndermişsiniz" diye. sen kalk eski dosyayı düzelttiğinin üzerine save et!!!! ofise dönüp tüm düzeltmeleri tekrar yapıp tekrar gönderdim adamlara... rezil rezil rezil...