Sayfalar

14 Şubat 2009 Cumartesi

Barışmak... barışamamak...

Allah'a inancımın her zaman kuvvetli olmuş olmasına rağmen yıllardır yaşadıklarım(ız)ın üzerine babamı da bizden alınca adaletine olan inancım sarsıldı ve yerini öfke ve kırgınlık aldı. Eskiden her işte bir hayır vardır veya vardır bir bildiği diye düşünen ben şimdi bu laflara güler geçer oldum. Bütün bunlar tamamen insanların kendilerini avutmak ve daha iyi hissetmek için uydurdukları şeyler gibi geliyor.
Aslında bu yazıya başlamamın sebebi artık tekrar bizi aşan bir pattern olduğuna inanma ve bir bildiği olduğunu düşünme, aslında benden nefret etmediğini hissetme yolunda adım atmak, yine o kuvvetli duyguları hissetmek üzerine inançla barış yapma girişiminde bulunmaktı. Ama yazmaya başlayınca aslında bunun da yine sırf kendimi avutmak için olduğunu farkettim yeniden...
Aslında başımıza gelenler - namı diğer kader - karşısında elimiz kolumuz bağlı kalınca topu Allah'a atarak kendimizi rahatlatmıyor muyuz?
Karşımıza çıkan güzel şeyler için ona şükrediyor, o güzel şeyler dönüp canımızı yaktığında yine ondan medet umuyor, sona erdiğinde demek ki hayırlısı buymuş diyor, artık acısı dinip de yürümeye devam ettiğimizde iyi ki sona ermiş, daha iyi olmuş diye kendimizi kandırmıyor muyuz? her olumlu veya olumsuz şeyde kendimizi olaydan sıyıracak bişey buluyor ve bunu kaderle bağdaştırıyoruz. Ne zavallı bir durum... kendi hayatımızla ilgili söz sahibi olamıyoruz... Kurulmuş sistemin içinde rolümüzü oynuyor, en fazla kostüm ve makyaj çeşitliliği katıyoruz.
Çok merak ediyorum, bir toz zerresinden fazla değerimiz var mı acaba? Umurunda mı bunca canlı? umurunda mıyız???

4 yorum:

Anonymous dedi ki...

aman onun da çok umrundaydı... Barışan da barışmasan da istesen de istemesen de düzen onun düzeni :)

Öpüyorum.

SUP

Selena dedi ki...

ben de onu diyorum... beni umursamayanı ben de umursamam diyorum...

Anonymous dedi ki...

töbe de :)

Hell

Selena dedi ki...

sen önce blogunu güncelle!