Sayfalar

23 Haziran 2010 Çarşamba

Yıl 1988...

Kuzenim Özlem ve Tenay Teyze beni uyandırmaya gelmişler. "Kalk selen" dediler "yüzünü bir yıka". İçerisi kalabalık, hafiften sesler geliyor. Sabah sabah ev neden bu kadar kalabalık... ters bişeyler var. kalbim güm güm atıyor. Noldu diyorum bişey söylemiyorlar. yüzümü yıkıyorum, içimde kötü bir hisle salona yöneliyorum, engelliyorlar, tekrar odama sokuyorlar beni. yüzlerine bakınca anlıyorum durumu. Farklı bişey söylesinler diye bir birine bakıyorum bir diğerine. öyle değil desinler, başka bişey söylesinler. ama ikisi de çaresiz bakmaya devam ediyor. aslında belki daha ilk uyandırdıklarında hissettim ama inkar etmeye çalışıyordum. hani belki kaçabilirim ordan. Kaçarsam belki duymam da söylemeye çalıştıkları şeyi. ben kaçarsam söyleyemezler, dile gelmezse gerçek olmaz... olmuyor. yüzlerindeki çaresiz ifade herşeyi uzun uzun anlatıyor.
Sonrasını pek hatırlamıyorum. Ağladım mı, muhtemelen ağlamışımdır. Gün içerisinde Ozzy'i aradığımı hatırlıyorum. O zamanki en yakın arkadaşım. Nedense ona da haber vermem gerekir diye düşündüm. "Annem öldü" dedim, inanmadı önce, o da inanmak istemedi. sonra sessizlik...
O yaşta kendimi "hergün birilerinin annesi ölüyor, bu sefer bana denk geldi, başka biri ölseydi o da başkasının annesi olacaktı" diye avuttuğumu hatırlıyorum.
Ölümü kabullenmek zor. Uzun süre sanki kapı çalacakmış da annem gelecekmiş gibime geldi. Hani gelse garipsemeyecektim. Sanki markete gitmiş de gelmiş gibi. Gelen giden olmadı tabi.
O yaşta bile kimse bana acımasın psikolojisi vardı üzerimde. Onun için sapasağlam durdum hep. Normal bişeydi, herkesin başına gelebilirdi. Kimse benim için üzülmesin "yazık" demesin. Bazen empati ile acımayı karıştırabiliyor küçük beyinler. Ağladım elbet ama sağlam durdum hep. Şimdi bile o zamanki metanetime hayret ediyorum. Ya daha metanetliydim ya da kaybımın büyüklüğünün farkında değildim...
Bir de okulun başladığı zamanı hatırlıyorum. Saklamıştım sınıftakilerden. okul açıldığında ebru "biliyorum" demişti, ben de kendimi tutamamış ağlamıştım biraz. 1-2 kişi üşüşmüştü başıma. sonra Burkay gördü beni ağlarken, noldu dedi, söylemedim. Akşam okul çıkışında "ağlarken gördün ya beni, annem öldü de bu yaz" dedim sanki "pazardan 2 kilo elma aldım" edasıyla. Birde işte Burkay'ın yüzündeki ifadeyi unutamam. Dondu kaldı çocuk. O ne diyeceğini bilmezken ben sanki iyi akşamlar demiş edasıyla dönüp yoluma devam ettim.
Hala da birisine hayatta olmadıklarını söylemem gerekiyorsa sıradan bişeymiş gibi geçiştirmeye çalışırım. Gözlerim dolmaya fırsat bulmadan konuyu değiştirip kaçarım ortamdan...

5 yorum:

Selim Karakaya dedi ki...

"Ya daha metanetliydim ya da kaybımın büyüklüğünün farkında değildim..."
İnsan hiç anlayamıyor doğrusunun hangisi olduğunu, keşke daha fazla ağlasaydım o zaman diyorsun sadece, ağlasaydım da uyansaydım...

Bezen Hindistan dedi ki...

"Bazen empati ile acımayı karıştırabiliyor küçük beyinler" demissin ya, bazi buyuk beyinsizler de bunun farkinda degil bence. o gunlerde evinize gelen artik akraba midir tanis midir bilmem bazi kadinlari sana o anki davranislari yuzunden hala bogazlamak istiyorum aklima geldikce.

MsPiggy dedi ki...

:) birimcil şahidim benim:)
ben nasıl bastırdımsa unutmuşum hepsini. gerçekten hatırlamıyorum ne geleni ne gideni. bazen böyle sahne şeklinde flashbackler var o kadar.

mert dedi ki...

ya ne diyecegimi bilmiyorum. beni üzüyorsun ama haksız değilsin üzmekte. söyleyecek laf yoktur bazen bu da öyle bir an...insan bir yerde tanışıyor ölüm kavramıyla kacış yok, bazen cocukken olur. büyüklerse hepten sacmalar. üzerinde hic durmamak en iyisi cünkü herkesi beton gibi vuran manyak bir gercektir ölüm. alakasız bir ölüm bile adamı serseme cevirir.

banu dedi ki...

"Bir sabah ki çıtır çıtır,
gül reçeli kokuyor annemin sesi...
kahvaltı hazır
günaydın baba" :(